Hayyam’ın şiirlerinde temel konu ötedünya (ahiret) değil içinde yaşanan henüz duyularla özümsenen ve algılanan evrendir.
Tanrısal evren, ölümden sonra yaşam ve dirilme, yargı günü, hep birer vesveseden, kuruntudan başka bir şey değildir, diye düşünür ve şiirlerinde bunu dile getirir. İnsan aklını kullanarak; onun ışığında yürüyerek, "varlık-yokluk kaygısından kurtulmalı, öte dünyayı değil, kendini bilmelidir." Bu evrendeki yaşam geçicidir. İnsan yeryüzüne ancak bir kez gelir. Bu nedenle, yaşamın tadını çıkarmalı, elinden geldiğince, mutlu olmanın yollarını aramalıdır. Hayyam’a göre; insanı Tanrı yaratmış ve onu yazgının denetimi altına vermişse; eylemlerinde suç aramanın hiç gereği yoktur. Çünkü insan ancak özgür istenciyle yaptığı şeylerden, us ilkelerine göre davranışlarından sorumlu tutulabilir. Elinde olmayan yalnızca yazgının (kader) yapısı gereği oluşturulan işlerden dolayı kişiyi sorumlu tutmak, suçlu saymak Ulu Tanrı’ya yakışmaz. Tüm evreni ve onun içinde insanın yararlandığı varlıkları; Tanrı yaratmışsa; onlarda suç aramanın da gereği yoktur. Şarabın yapıldığı üzümü yaratan Tanrı’nın, şarabı içen insanı günahkar sayması, Tanrısal adaletle hiç bir biçimde bağdaşmaz. Güzeli yaratan Tanrı, onun sevilmesini de ister. Bunu büyük bir şekilde gerçekleştirir. Bu nedenle sevmek, Tanrısal iradeye (istence) aykırı düşmez.
Ömer Hayyam, birçok bilim insanınca Bâtınî ve Mu'tezile anlayışlarına dâhil görülür. Evreni anlamak için, içinde yetiştiği İslam kültüründeki hâkim anlayıştan ayrılmış, kendi içinde yaptığı akıl yürütmeleri eşine az rastlanır bir edebi başarı ile dörtlükler halinde dışa aktarmıştır.
Açılmaz kapıları açmanız mı gerek?
Dünyada insanca yaşamanız mı gerek?
Bırak öyleyse iki dünyayı birden:
Ey ölü canlılar, canlar uyanık gerek!
Sadece bilgili olmak degildir adam olmak ;
Vefalı mı değil mi insan, sen ona bak.
Yücelerin yücesi kata yükselirsin,
Hakka verdiğin sözün eri olarak
Gönlüne göre dönse de bu dünyanın sonu ne?
Okunup bitse de ömür destanının sonu ne?
Yüzyıl boyunca dilediğince yaşadın diyelim;
Bir yüzyıl daha yaşasaydın, bunun sonu ne?
Şu dünyada günah işlemeyen söyle kim var ?
Günah işlemeden yaşamak mümkün mü ey yâr ?
Kötüyüm diye bana kötülük edeceksen,
Ey tanrı aramızda öyleyse ne fark var ?
Hayyam, günahım var diye üzme kendini,
Nasıl olsa faydası yok çekme derdini,
Hani tanrı rahman ve rahimdir derler ya
Günahkar olmayınca sunar mı rahmetini ?
Aşk imiş şu âlemde duyguların sultanı,
Aşk imiş gençlik destanının fermanı,
Ey bu âlemde aşksız yaşayanlar !
Bilin ki aşktır tüm varlığın dermanı.
Şarap sonsuz hayat kaynağıdir, iç;
Gençlik sevincinin pınarıdır, iç;
Gamı yakar eritir ateş gibi,
Sağlık sularından şifalıdır, iç
Gönüle yüreğe hüzün fidanını dikmemek gerek ey can
Hiç durmadan umut ve neşe kitabını okumak gerek durmadan
Sürüp atmalı içimizdeki dileği bir vakit bırak gitsin;
Tas tas şarap içmeli vazgeçmemeli hoş yaşamalı her zaman.
Ya gül mevsimi, ya ırmak boyu henüz vakit erken
Bir huriye benzer iki genç bizle yerken, içerken
Böyle zamanlarda şarap sun, içti mi eğer insan;
Kopmuştur bir anda o mescit ve kilise ikisinden.
Der ki onlar hurili cennet hoştur sana
Yok derim, üzüm suyu içmek hoştur bana
Sen bak peşin gelene o hayale boş ver
Çünkü davul çalarken uzakta hoştur daha.
Sen de yarından için durma üzülüp
Böyle günleri yaşamak fırsat bilip
Ederiz köhne tapınağa veda yarın
Göçenlere bir yıl önce yoldaş olup
Can bir şaraptır, insan onun destisi;
Beden bir ney gibidir, kan o neyin sesi.
Hayyam, bilir misin nedir bu ölümü varlık:
Hayal fenerinde bir ışık pırıltısı.