29 Şubat 2016

Birhan Keskin seçme şiirler

 

KARINCA  
Ruhumdaki sabır, kalbimdeki aşkla kurdum kor dantellerden bu yolu, ormanın altına yeter ki oku onu.Senin gördüğün ağzımın kenarında duran dua, ben ayaklarımın altındaki toprağa, döktüğüm gözyaşına inandım.Öyle uzun ki dünya; katlanmaya, kıvrılmaya, açılıp çarşaf olmaya.Mümkündür yol yapmaya bir ömür, yol almaya.Ah! yine de yolumdaki kederi kimse bilmesin, büyüsün, genişlesin, dolansın ömrümü; kapısı kapalı çoktandır, penceresi dargın.Kim anlayacak bu kor işaretleri? Kimsenin dilinden okunmasın içimde ufalan.Ovada ve dağda saklı bir mavi için düştümdü yola. Benim de yaban bir çığlığım vardı, çok zaman oldu, teslim ettim onu rüzgara.Kışa girdik kıştan çıktık. Ama değişmiyor insan karınca duası diyorlar ördüğüm yola
 
DERİN ZAMAN  
Ben senin sınırlı gövden ile beni sonsuz sarmanı diledim. Uykum seninle kışın kolları arasında devrilerek dönerek tamamlansın, içimde kuzeyin kuşları sussun istedim. Kışı ve kışın kalbimde ağırlaşan meyvesini, çiy düşmüş, soğumuş, donmuş bir dili hatırlamak için beni büyüleyen o kimyanın boşluğunda durup yalvardım: Beni bu siyah boşluğun içine bırakma, derin bir zaman istedim senden, ama bana onu verme! Ne kışa ne yaza uygun kalbim, çatlat aramızdaki donmuş dili, yokluğunun sebebini anlatamadım kendime, yokluğun ne vakittir karlı bir tepe gibi içimde. Ayağa kalk, yaklaş, dilini döndür ağzında de ki: Ben onunla denizin dövdüğü dilsizzz taşlar üstünde sustuydum.  
 
TAŞ 
İlk benim yüzüme rastladınız, en eskisiyim buranın. Karnıyım dünyanın. Yeryüzünün ağrısı bendedir. Kum ve kayaç benim. Issızlık bilgisiyim ben, sessizlik bilgisi. Durmanın ve kalmanın büyük planıyım. Her şeyi gördüm, her şeyi. Suyun gidişini, ağacın çiçeklenişini. Tekrar tekrar gördüm ben daha da görürüm. Büyük zaman, benim. Denizler dalgalar dövdü beni, sert rüzgarlar yurt bildi zirvelerimi. Kırıldım, söküldüm, ufalandım; döndüm bitiştim tekrar kendime açsan, kırsan, baksan; bütün yeryüzü, her zerremde. Taş taşıdım, içim kendimden yorgun benim, dilim çok uzun bir yankı. En eskisiyim ben buranın. 
 
ÖTEKİ  
Ama siz yükseleceksiniz hep bembeyaz, onlar aşağıda siyah kalacak! Sizin başınız bulutlarda dursun onlar balçıkta bacak! Siz tatlı rüyalarınızı görün, onlar terleyip sıçrayacak! Genişleyin siz merkezde onlar kenarda daralacak! Onlar seyrek bir fotoğrafta uzağa bakanlar. Onlar bir ömür taşlara su tutanlar. Onlar bir hatırada donmuş duranlar. Onlar bu dünyada yanmış da külde uyuyanlar. Siz nasıl da menekşe gözlüsünüz onlarsa hep aç gözlü! Ah siz ölümsüzsünüz dünya üstünde, onlar ölümlü. Ve siz nasıl da güzel kokuyorsunuz, insanın hası Onlar kenarda kirliler; onlar atık, onlar sası. Ah siz, nasıl da "Siz"siniz buram buram, onlar avam. Bu cahilin, yoksulun, barbarın ışık neyine, onlar ziyan! Siz "It was very amazing" derken "and fun" Onlar özür dileyenlerdi ağacın ruhundan. Balkonunuz çok yüksek sizin baş döndürüyor. Dünya pek alçak bir yer olacak yakında öyle görünüyor.

YAPRAK 
Yorgundum..köklerimdeki uğultuyla ölümü beklemekten…yaz bitmişti..bir deprem sesi geliyordu..yaprağını savuran ağacın köklerinden.Ben doğurdum seni..içimdeki kaynaktan, acı sudan..ben doğurdum seni, bir hayal için..ödünç bir bahardan. 
 
İZ  
acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun izlerime rastlıyorsun, bıraktıklarıma, orada o yolda çekmiştim ruhumu patlatan fitili benden savrulan parçalar kurusa da, izleri var hala yolun kenarında. izini sür yolun, acının ormanı büyütür insani vakit geniştir, ufuk sandığından daha yakın acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun, ustası olacaksın içine gerdiğin tellerin hangi sızıyla titrer içinde, hangi sesle büyük bir ask, hangi sesle ölür, bileceksin. ne zamandı bilmiyorum. yaşadıklarından sana kalan tortu, seni olduğun yere çakan, olduğun yerde fırtına koparan korku. kendi sarmalında döndün, döndün, sanma ki daha dönmeyeceksin kalsan da bir yer için, aslında hep gidiyorsun. şimdi, acının ormanından geçiyorsun her şey bir daha kanasa da ne geçtiğin yola ne sana dokunabilirim ben geç meleğim, senin de şarkıların olsun içindeki telleri titreten.
 
SU 
Konuşmam artık, ağır sözler söylemem bir düş için sabahları göğsüme sedeften bir çiçek işlerim Hiç bilmedim, konuştuklarımdan ne anladın, ormanın korkunçluğunu söyledim, ovanın serinliğini sustum, sen uzun bir uykuyu uyudun, ben düş gördüm Durmadan bir yoldan söz ettim: suyum ben, adımı unutmadım, dolanıp, bir gün yanına düştüğüm bir dağdan söz ettim; dünyanın işine karışmadım, beni avutmaz dünya, beni tutmaz da, dolanıp içinde kirinin yine temiz geldim. Göğsümde sedeften bir çiçek taşırım: bir büyü bu, hayata karşı yaptırdım konuşmam artık, kalbini kırdımsa senin bil ki yanına düştüm.
 
DUA 
Kederli ömrümün kısa açan çiçeği bahar işte tekrar sana çiçeklensin diye yüzüm noktalanma, çoğal! değiş! tekrar ol! sebebim ol! kederli ömrümde
 
AYRILIK 
kaç gecenin çölüdür bu ayrılık kaç şiirin dölüdür üstüme örttüğün bu ince sessizlik kalbim alış artık, kır kendini kendi duvarında, sesini kendi duvarına haykır. tesadüfen birbirine rastlamış başka başka aşklarsızın siz artık geceyle gündüz gibi birbirine ayrılmış. o ki rüzgar, bir zaman senin çölünde kumlar uçurmuş, o ki gece ve esmer, görmüyor sahrayı, sesi içinde karışmış. her ayrılıkta kendine saplanan bir hançer kendi sabrını deneyen taş, kendi uykusuzluğunda yatak oldun. kül koy şimdi yanına korunun seni kavuran onu da yakmasın. aşkla besle kendini, gül yetiştir, sardunya çoğalt. ki, sen aşktan ve ayrılıktan başka ne anlıyorsun.