KARINCA
Ruhumdaki sabır, kalbimdeki aşkla kurdum
kor dantellerden bu yolu, ormanın altına
yeter ki oku onu.Senin gördüğün ağzımın kenarında duran dua,
ben ayaklarımın altındaki toprağa, döktüğüm
gözyaşına inandım.Öyle uzun ki dünya;
katlanmaya, kıvrılmaya, açılıp çarşaf olmaya.Mümkündür yol yapmaya bir ömür, yol almaya.Ah! yine de yolumdaki kederi kimse bilmesin,
büyüsün, genişlesin, dolansın ömrümü;
kapısı kapalı çoktandır, penceresi dargın.Kim anlayacak bu kor işaretleri?
Kimsenin dilinden okunmasın içimde ufalan.Ovada ve dağda saklı bir mavi için
düştümdü yola. Benim de yaban bir çığlığım vardı,
çok zaman oldu, teslim ettim onu rüzgara.Kışa girdik kıştan çıktık. Ama değişmiyor insan
karınca duası diyorlar ördüğüm yola
DERİN ZAMAN
Ben senin sınırlı gövden ile beni sonsuz sarmanı diledim. Uykum seninle kışın kolları arasında devrilerek dönerek tamamlansın, içimde kuzeyin kuşları sussun istedim. Kışı ve kışın kalbimde ağırlaşan meyvesini, çiy düşmüş, soğumuş, donmuş bir dili hatırlamak için beni büyüleyen o kimyanın boşluğunda durup yalvardım: Beni bu siyah boşluğun içine bırakma, derin bir zaman istedim senden, ama bana onu verme! Ne kışa ne yaza uygun kalbim, çatlat aramızdaki donmuş dili, yokluğunun sebebini anlatamadım kendime, yokluğun ne vakittir karlı bir tepe gibi içimde. Ayağa kalk, yaklaş, dilini döndür ağzında de ki: Ben onunla denizin dövdüğü dilsizzz taşlar üstünde sustuydum.
Ben senin sınırlı gövden ile beni sonsuz sarmanı diledim. Uykum seninle kışın kolları arasında devrilerek dönerek tamamlansın, içimde kuzeyin kuşları sussun istedim. Kışı ve kışın kalbimde ağırlaşan meyvesini, çiy düşmüş, soğumuş, donmuş bir dili hatırlamak için beni büyüleyen o kimyanın boşluğunda durup yalvardım: Beni bu siyah boşluğun içine bırakma, derin bir zaman istedim senden, ama bana onu verme! Ne kışa ne yaza uygun kalbim, çatlat aramızdaki donmuş dili, yokluğunun sebebini anlatamadım kendime, yokluğun ne vakittir karlı bir tepe gibi içimde. Ayağa kalk, yaklaş, dilini döndür ağzında de ki: Ben onunla denizin dövdüğü dilsizzz taşlar üstünde sustuydum.
TAŞ
İlk benim yüzüme rastladınız, en eskisiyim buranın.
Karnıyım dünyanın. Yeryüzünün ağrısı bendedir.
Kum ve kayaç benim.
Issızlık bilgisiyim ben, sessizlik bilgisi.
Durmanın ve kalmanın büyük planıyım.
Her şeyi gördüm, her şeyi. Suyun gidişini, ağacın çiçeklenişini.
Tekrar tekrar gördüm ben daha da görürüm. Büyük zaman,
benim.
Denizler dalgalar dövdü beni, sert rüzgarlar yurt bildi
zirvelerimi.
Kırıldım, söküldüm, ufalandım; döndüm bitiştim tekrar kendime
açsan, kırsan, baksan; bütün yeryüzü, her zerremde.
Taş taşıdım, içim kendimden yorgun benim, dilim çok uzun bir
yankı.
En eskisiyim ben buranın.
ÖTEKİ
Ama siz yükseleceksiniz hep bembeyaz,
onlar aşağıda siyah kalacak!
Sizin başınız bulutlarda dursun onlar balçıkta bacak!
Siz tatlı rüyalarınızı görün, onlar terleyip sıçrayacak!
Genişleyin siz merkezde onlar kenarda daralacak!
Onlar seyrek bir fotoğrafta uzağa bakanlar.
Onlar bir ömür taşlara su tutanlar.
Onlar bir hatırada donmuş duranlar.
Onlar bu dünyada yanmış da külde uyuyanlar.
Siz nasıl da menekşe gözlüsünüz onlarsa hep aç gözlü!
Ah siz ölümsüzsünüz dünya üstünde, onlar ölümlü.
Ve siz nasıl da güzel kokuyorsunuz, insanın hası
Onlar kenarda kirliler; onlar atık, onlar sası.
Ah siz, nasıl da "Siz"siniz buram buram, onlar
avam.
Bu cahilin, yoksulun, barbarın ışık neyine, onlar ziyan!
Siz "It was very amazing" derken "and
fun"
Onlar özür dileyenlerdi ağacın ruhundan.
Balkonunuz çok yüksek sizin baş döndürüyor.
Dünya pek alçak bir yer olacak yakında öyle görünüyor.
YAPRAK
Yorgundum..köklerimdeki uğultuyla ölümü beklemekten…yaz
bitmişti..bir deprem sesi geliyordu..yaprağını savuran ağacın
köklerinden.Ben doğurdum seni..içimdeki kaynaktan, acı sudan..ben
doğurdum seni, bir hayal için..ödünç bir bahardan.
İZ
acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun
izlerime rastlıyorsun, bıraktıklarıma,
orada o yolda çekmiştim ruhumu patlatan fitili
benden savrulan parçalar kurusa da,
izleri var hala yolun kenarında.
izini sür yolun, acının ormanı büyütür insani
vakit geniştir, ufuk sandığından daha yakın
acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun,
ustası olacaksın içine gerdiğin tellerin
hangi sızıyla titrer içinde, hangi sesle
büyük bir ask, hangi sesle ölür, bileceksin.
ne zamandı bilmiyorum.
yaşadıklarından sana
kalan tortu, seni olduğun yere çakan, olduğun
yerde fırtına koparan korku.
kendi sarmalında
döndün, döndün, sanma ki daha dönmeyeceksin
kalsan da bir yer için, aslında hep gidiyorsun.
şimdi, acının ormanından geçiyorsun
her şey bir daha kanasa da
ne geçtiğin yola ne sana dokunabilirim ben
geç meleğim, senin de şarkıların olsun
içindeki telleri titreten.
SU
Konuşmam artık, ağır sözler söylemem
bir düş için sabahları göğsüme sedeften
bir çiçek işlerim
Hiç bilmedim, konuştuklarımdan ne anladın,
ormanın korkunçluğunu söyledim,
ovanın serinliğini sustum,
sen uzun bir uykuyu uyudun, ben düş gördüm
Durmadan bir yoldan söz ettim:
suyum ben, adımı unutmadım,
dolanıp, bir gün yanına düştüğüm
bir dağdan söz ettim;
dünyanın işine karışmadım,
beni avutmaz dünya, beni tutmaz da,
dolanıp içinde kirinin
yine temiz geldim.
Göğsümde sedeften bir çiçek taşırım:
bir büyü bu, hayata karşı yaptırdım
konuşmam artık, kalbini kırdımsa senin
bil ki yanına düştüm.
DUA
Kederli ömrümün
kısa açan çiçeği
bahar işte
tekrar sana
çiçeklensin diye yüzüm
noktalanma,
çoğal!
değiş!
tekrar ol!
sebebim ol!
kederli ömrümde
AYRILIK
kaç gecenin çölüdür bu ayrılık
kaç şiirin dölüdür üstüme
örttüğün bu ince sessizlik
kalbim alış artık, kır kendini
kendi duvarında, sesini
kendi duvarına haykır.
tesadüfen birbirine rastlamış
başka başka aşklarsızın siz artık
geceyle gündüz gibi birbirine
ayrılmış. o ki rüzgar, bir zaman
senin çölünde kumlar uçurmuş,
o ki gece ve esmer, görmüyor
sahrayı, sesi içinde karışmış.
her ayrılıkta kendine saplanan bir hançer
kendi sabrını deneyen taş,
kendi uykusuzluğunda yatak oldun.
kül koy şimdi yanına korunun
seni kavuran onu da yakmasın.
aşkla besle kendini, gül yetiştir,
sardunya çoğalt.
ki, sen aşktan ve ayrılıktan
başka ne anlıyorsun.