Zaman ne kadar geçerse geçsin, bazı konularda hiçbir şeyi değiştirmez. Elinden malını mülkünü, varını yoğunu alsalar, bundan ölmezsin. Bunları yine edinebilirsin. Ama senin onurunu kırar, ruhunu öldürürlerse, işte buna çare yoktur.
İnsan için en zor olan şey, her gün insan kalmaktır.
En işe yaramaz ama hayatta olan bir baba, en ünlü ama ölmüş bir babadan bin kere daha iyidir.
Bu dünyadan insanlar göçüp gider ama yaptıkları iyi şeyler kalır.
Her yazar bir milletin çocuğudur ve o milletin hayatını anlatmak, eserlerini kendi milli gelenek ve törelerini kaynak alarak zenginleştirmek zorundadır. Benim yaptığım önce bu, yani kendi milletimin geleneklerini ve hayatını anlatıyorum. Fakat orada kaldığınız takdirde bir yere varamazsınız.Edebiyatın milli hayatı ve gelenekleri anlatmanın ötesinde de hedefleri vardır. Yazar, ufkunu milli olanın ötesine doğru genişletmek ve ‘evrensel’ olana ulaşmak için gayret göstermek durumundadır. İyi yazar ‘tipik insan’ ortaya koyma ustalığına erişen yazardır.
Gitmekle kendinden kaçıp kurtulacağını mı sanıyorsun? Nereye gidersen git, üzüntülerin de seninle beraber gelecektir..
Ben savaşta ölen bütün yiğitlerin ve oğlumun önünde saygıyla eğilirim.Analar yavrularını yaşamaları için doğurur.
Mutsuz kadınlar mezarlarınızdan kalkın! İnsanlıktan çıkmış olmaktan, bir gölge gibi yaşamaktan kurtulun! İnsanca yaşamaktan alıkonulan kadınlar kenetlenin! Eski zamanların karanlıkları önümüzde titresin. Bunları ben bu durumu son olarak yaşayan kadın olarak söylüyorum sizlere.
İnsan sonsuz olmak ister. Kalp ölümsüzlüğü arzu eder. Aşk insandaki bu hissin gerçek zannedildiği gizemli bir oyundur.
Ne de olsa, yeryüzünde bir gün geliyor, hak yerini buluyor, kimsenin yaptığı kötülük cezasız kalmıyor.
Acaba aşkta her dem küllenen acı trajediler, neden çiçek açan mutluluklardan daha çoktur?
Yeryüzündeki bütün yaratıklar arasında şeytanla hemen uyuşan, anlaşan tek yaratık insan idi. Bu uyuşma sonunda, yüzyıllar, bin yıllar boyunca kötülük ekti, kötülük biçti ve kötüye zafer kazandırdı. Evet, kötülük yapma ve yayma konusunda insanla yarışabilecek yaratık yoktu.
İyilik sokakta bulunmaz, insanlardan öğrenilir.
Gün gelir ve anlar ki insan; Yaşadığı her şey bir yalandır..! Geriye vazgeçemediği bir Aşk ve kabullenemediği bir yalnızlık kalır.
Birlikte yürürken gözümüzde bütün dünya değişirdi ve biz bir masal aleminde yüzerdik. Ve, her tarafı sürülmüş boz toprak, dünyanın en güzel tarlası olarak görünürdü bize.
Herkese bir yer vardır bu dünyada.
İnsanın mutlu olması ve bu mutluluğu başkalarına da vermesi bazen ne kadar kolay oluyor… Ama gerçek hayat bu değildi. Mutluluğun yanısıra, peşini hiç bırakmayan, insanın ruhunu, bütün hayatını allak bullak eden felaketler, mutsuzluklar da vardı.
Böyle korkunç olaylar bazen insanların başına da gelebilir. Üstesinden gelemediği çelişkilerle baş başa kalan insan, moral bakımından derinden derine sarsılır ama bunu kimseye söyleyemez, çünkü ona kimse yardım edemez. Bu korkunç bir yer kayması gibidir, tehlikeyi görürsünüz; ama bir şey yapamazsınız.
Mutluluk bir dağ yolu gibidir.Bakarsın tepelere tırmanır,sonra bir bakarsın,aşağıya iner.Tek başına nedir insan?Ama başkalarıyla birleşirse dağları devirebilir.Bizim şu güzel,şu yaşanası dünyamız böyle işte.
İnsanın yaşamak için bir amacı, bu amaca ulaşmak için tutacağı bir yol olurdu.
Pişmanlık hemen gelmez, çetin yollara uğrar önce.
İnsanın çok büyük bir mutluluğa ihtiyacı yoktur.Bir çiftçi için mutluluk, kendi tarlasını sürüp ekmek ve ürün almaktır.
Evlerin arkasından bakmak, bir insana sırtından bakmak gibiydi. İçinde neler olduğu hiç anlaşılmaz.
Sen kendini biliyorsan, bil ki kendini bilmezlerin söyledikleri anlamsızdır. Unutma gereksiz eleştiri sadece gizli hayranlıktır.
Hayat böyleymiş! Her şey korkunç, karışık, anlaşılmaz. İşin bir başı bir de sonu var, ortasında ise herkes kaderini yaşıyor.
İnanmayan insan başı ağrımayınca Allah’ı düşünmez.
Bir insanın kaderi, dağdaki patika gibidir; bazen çıkar, bazen iner, bazen de dibi görünmeyen bir uçurumun başına gelir durur. İnsan tek başına böyle yolda yürüyemez. Ama birleşenler, birbirlerine omuz verenler her engeli aşar.
Zaman kimseyi kayırmaz, her canlı yaşlanır, her şey eskir.
Kendinizi yılgınlığa teslim etmeyin. Hayat böyledir, yaşamak gerek.
İstisnasız herkes adalete güvenmeli, ondan yararlanmalıdır. Hiç kimseye ayrıcalık, üstünlük tanınmamalıdır.
İnsan yalnız olunca neler neler düşünür… gerçekleşmemiş hayallerini, uçup giden yıllarını, ilk aşk maceralarını… O pek gerilerde kalan yılları, erişilemeyen ve erişilemeyecek olan bir isteği hatırlamak, düşünmek de hoş bir şeydi. Niye böyle olur? Bunu da bilmez insan. Ama zaman zaman bunları düşünmekten, o günleri yeniden yaşıyor gibi olmaktan hoşlanır.
İşin en korkunç yanı çocukların niçin aç kaldıklarını, niçin yiyecek bulamadıklarını anlayamaması. Yetişkinler hiç olmasa açlığın sebebini biliyor ve bir gün bunun son bulacağını düşünerek avunuyorlar, ama çocuklar bilmiyor ve anlamıyor.
Yeri gelmişken, benim anladığım gerçek mutluluğun da bir rastlantı sonucu olmadığını, yaz yağmuru gibi birden bire başımıza düşmediğini söylemeliyim. Gerçek mutluluk, yavaş yavaş, azar azar gelir ve bu bizim hayata bakış açımızla, çevremizle, çevremizdekilere karşı davranışımızla doğrudan doğruya ilgili ve orantılıdır. Mutluluk, birbirini tamamlayan ufak tefek şeylerin birikmesinden doğuyor.
Öyle insanlar vardır ki , çalıştıkları zaman onlara bakmaya doyamazsın.
Dallarda asılı durmaktan yorulan yapraklar da düşüyordu yerlere.
Kadın kapris yapıp alınganlaşıyorsa sorun yok. Bir çözüm aradığını gösterir bunlar. Bil ki asıl sorun, sustukları zaman başlar.
Demek ki insanın beyni bir dakika düşünmeden duramıyor, o garip başı öyle yaratılmış ki istese de istemese de düşünceler ard arda geliyor, bir düşünceden öbürü doğuyor, herhalde ölünceye kadar böyle devam ediyor bu.
Yalnız şunu bilmelisin ki, mutluluk ancak namus ve haysiyetini koruduğun sürece vardır.
Aslında her insan bir romandır ve biraz kahramandır. Gün gelir anlar ki, harcadığı tek şey hayalleri değil, zamandır.
Ölüm karşısında herkes eşittir.
Affedince yorulur insan, yalnız kaldığında bir de; ama insanı en çok yoran şey hayal kurmaktır, olmayacağını bildiği halde.
Devlet bir sobadır ve yakıtı da yalnız insandır. Yakacak insan olmazsa soba söner. Sönen yanmayan bir sobanın da hiçbir yararı yoktur. Ama öte yandan bu insanlar da devlet olmadan yaşayamazlar. Sobayı tutuşturan yakan onlardır. Sobayı yanar tutmakla görevli olanlar da ona yakıt temin etmelidirler. Her şey buna bağlı!
Bir insan kendini gösterecek bir şey yapmazsa, yavaş yavaş unutulur gider.
Halk bir denizdir, derin yeri de vardır, sığ yeri de.
Kuvvet kuvveti kırınca, olağanüstü olan değersiz kalır, görkemli olan acınacak hale düşerdi. İşte bundan bir sonuç çıkarıyordu: Bükebildiğin, ezip yok edebildiğin şeyin hiç bir önemi yoktur. Baş eğip diz çökenler, galibin insafına kalmışlardır. Ancak budur hakkettikleri. Dünyanın temel düzeni, asıl kuralı da dayanıyordu.
Hayat değişmelerle, yenilenmelerle doludur. Her değişim, ömrün geçip gittiğini gösterse de, hayata anlam kazandırır ve insan yaşamak ister. Senin de başına gelmedi mi, insan hastalanır ve sonra iyileşir, iyileşince hayatın değerini daha iyi anlar, ondan yeni bir tat alır.
İnsan her şeyi anlatamaz. Zaten kelimeler de her şeyi anlatmaya yetmez.
Doğacak her çocuk umutla beklenir, çok uzun ömürlü olacağı, hatta ölmeyecekmiş gibi uzun ömürlü olacağı ümit edilir. Bu ümit olmasa, insanlar dünyaya çocuk getirmede bu kadar istekli olurlar mıydı.
Eğer insan için mutluluk geçmişte ya da gelecekte değil de yalnız yaşanan zamanda varsa.
O, mutluluğu düşünmüyordu. Çünkü insan mutlu ise onu düşünmez. O, bundan güzel bir dünya, babasından iyi bir baba olmadığını düşünüyordu yalnız.
İnsan için en zor olan şey, her gün insan kalmaktır.
En işe yaramaz ama hayatta olan bir baba, en ünlü ama ölmüş bir babadan bin kere daha iyidir.
Bu dünyadan insanlar göçüp gider ama yaptıkları iyi şeyler kalır.
Her yazar bir milletin çocuğudur ve o milletin hayatını anlatmak, eserlerini kendi milli gelenek ve törelerini kaynak alarak zenginleştirmek zorundadır. Benim yaptığım önce bu, yani kendi milletimin geleneklerini ve hayatını anlatıyorum. Fakat orada kaldığınız takdirde bir yere varamazsınız.Edebiyatın milli hayatı ve gelenekleri anlatmanın ötesinde de hedefleri vardır. Yazar, ufkunu milli olanın ötesine doğru genişletmek ve ‘evrensel’ olana ulaşmak için gayret göstermek durumundadır. İyi yazar ‘tipik insan’ ortaya koyma ustalığına erişen yazardır.
Gitmekle kendinden kaçıp kurtulacağını mı sanıyorsun? Nereye gidersen git, üzüntülerin de seninle beraber gelecektir..
Ben savaşta ölen bütün yiğitlerin ve oğlumun önünde saygıyla eğilirim.Analar yavrularını yaşamaları için doğurur.
Mutsuz kadınlar mezarlarınızdan kalkın! İnsanlıktan çıkmış olmaktan, bir gölge gibi yaşamaktan kurtulun! İnsanca yaşamaktan alıkonulan kadınlar kenetlenin! Eski zamanların karanlıkları önümüzde titresin. Bunları ben bu durumu son olarak yaşayan kadın olarak söylüyorum sizlere.
İnsan sonsuz olmak ister. Kalp ölümsüzlüğü arzu eder. Aşk insandaki bu hissin gerçek zannedildiği gizemli bir oyundur.
Ne de olsa, yeryüzünde bir gün geliyor, hak yerini buluyor, kimsenin yaptığı kötülük cezasız kalmıyor.
Acaba aşkta her dem küllenen acı trajediler, neden çiçek açan mutluluklardan daha çoktur?
Yeryüzündeki bütün yaratıklar arasında şeytanla hemen uyuşan, anlaşan tek yaratık insan idi. Bu uyuşma sonunda, yüzyıllar, bin yıllar boyunca kötülük ekti, kötülük biçti ve kötüye zafer kazandırdı. Evet, kötülük yapma ve yayma konusunda insanla yarışabilecek yaratık yoktu.
İyilik sokakta bulunmaz, insanlardan öğrenilir.
Gün gelir ve anlar ki insan; Yaşadığı her şey bir yalandır..! Geriye vazgeçemediği bir Aşk ve kabullenemediği bir yalnızlık kalır.
Birlikte yürürken gözümüzde bütün dünya değişirdi ve biz bir masal aleminde yüzerdik. Ve, her tarafı sürülmüş boz toprak, dünyanın en güzel tarlası olarak görünürdü bize.
Herkese bir yer vardır bu dünyada.
İnsanın mutlu olması ve bu mutluluğu başkalarına da vermesi bazen ne kadar kolay oluyor… Ama gerçek hayat bu değildi. Mutluluğun yanısıra, peşini hiç bırakmayan, insanın ruhunu, bütün hayatını allak bullak eden felaketler, mutsuzluklar da vardı.
Böyle korkunç olaylar bazen insanların başına da gelebilir. Üstesinden gelemediği çelişkilerle baş başa kalan insan, moral bakımından derinden derine sarsılır ama bunu kimseye söyleyemez, çünkü ona kimse yardım edemez. Bu korkunç bir yer kayması gibidir, tehlikeyi görürsünüz; ama bir şey yapamazsınız.
Mutluluk bir dağ yolu gibidir.Bakarsın tepelere tırmanır,sonra bir bakarsın,aşağıya iner.Tek başına nedir insan?Ama başkalarıyla birleşirse dağları devirebilir.Bizim şu güzel,şu yaşanası dünyamız böyle işte.
İnsanın yaşamak için bir amacı, bu amaca ulaşmak için tutacağı bir yol olurdu.
Pişmanlık hemen gelmez, çetin yollara uğrar önce.
İnsanın çok büyük bir mutluluğa ihtiyacı yoktur.Bir çiftçi için mutluluk, kendi tarlasını sürüp ekmek ve ürün almaktır.
Evlerin arkasından bakmak, bir insana sırtından bakmak gibiydi. İçinde neler olduğu hiç anlaşılmaz.
Sen kendini biliyorsan, bil ki kendini bilmezlerin söyledikleri anlamsızdır. Unutma gereksiz eleştiri sadece gizli hayranlıktır.
Hayat böyleymiş! Her şey korkunç, karışık, anlaşılmaz. İşin bir başı bir de sonu var, ortasında ise herkes kaderini yaşıyor.
İnanmayan insan başı ağrımayınca Allah’ı düşünmez.
Bir insanın kaderi, dağdaki patika gibidir; bazen çıkar, bazen iner, bazen de dibi görünmeyen bir uçurumun başına gelir durur. İnsan tek başına böyle yolda yürüyemez. Ama birleşenler, birbirlerine omuz verenler her engeli aşar.
Zaman kimseyi kayırmaz, her canlı yaşlanır, her şey eskir.
Kendinizi yılgınlığa teslim etmeyin. Hayat böyledir, yaşamak gerek.
İstisnasız herkes adalete güvenmeli, ondan yararlanmalıdır. Hiç kimseye ayrıcalık, üstünlük tanınmamalıdır.
İnsan yalnız olunca neler neler düşünür… gerçekleşmemiş hayallerini, uçup giden yıllarını, ilk aşk maceralarını… O pek gerilerde kalan yılları, erişilemeyen ve erişilemeyecek olan bir isteği hatırlamak, düşünmek de hoş bir şeydi. Niye böyle olur? Bunu da bilmez insan. Ama zaman zaman bunları düşünmekten, o günleri yeniden yaşıyor gibi olmaktan hoşlanır.
İşin en korkunç yanı çocukların niçin aç kaldıklarını, niçin yiyecek bulamadıklarını anlayamaması. Yetişkinler hiç olmasa açlığın sebebini biliyor ve bir gün bunun son bulacağını düşünerek avunuyorlar, ama çocuklar bilmiyor ve anlamıyor.
Yeri gelmişken, benim anladığım gerçek mutluluğun da bir rastlantı sonucu olmadığını, yaz yağmuru gibi birden bire başımıza düşmediğini söylemeliyim. Gerçek mutluluk, yavaş yavaş, azar azar gelir ve bu bizim hayata bakış açımızla, çevremizle, çevremizdekilere karşı davranışımızla doğrudan doğruya ilgili ve orantılıdır. Mutluluk, birbirini tamamlayan ufak tefek şeylerin birikmesinden doğuyor.
Öyle insanlar vardır ki , çalıştıkları zaman onlara bakmaya doyamazsın.
Dallarda asılı durmaktan yorulan yapraklar da düşüyordu yerlere.
Kadın kapris yapıp alınganlaşıyorsa sorun yok. Bir çözüm aradığını gösterir bunlar. Bil ki asıl sorun, sustukları zaman başlar.
Demek ki insanın beyni bir dakika düşünmeden duramıyor, o garip başı öyle yaratılmış ki istese de istemese de düşünceler ard arda geliyor, bir düşünceden öbürü doğuyor, herhalde ölünceye kadar böyle devam ediyor bu.
Yalnız şunu bilmelisin ki, mutluluk ancak namus ve haysiyetini koruduğun sürece vardır.
Aslında her insan bir romandır ve biraz kahramandır. Gün gelir anlar ki, harcadığı tek şey hayalleri değil, zamandır.
Ölüm karşısında herkes eşittir.
Affedince yorulur insan, yalnız kaldığında bir de; ama insanı en çok yoran şey hayal kurmaktır, olmayacağını bildiği halde.
Devlet bir sobadır ve yakıtı da yalnız insandır. Yakacak insan olmazsa soba söner. Sönen yanmayan bir sobanın da hiçbir yararı yoktur. Ama öte yandan bu insanlar da devlet olmadan yaşayamazlar. Sobayı tutuşturan yakan onlardır. Sobayı yanar tutmakla görevli olanlar da ona yakıt temin etmelidirler. Her şey buna bağlı!
Bir insan kendini gösterecek bir şey yapmazsa, yavaş yavaş unutulur gider.
Halk bir denizdir, derin yeri de vardır, sığ yeri de.
Kuvvet kuvveti kırınca, olağanüstü olan değersiz kalır, görkemli olan acınacak hale düşerdi. İşte bundan bir sonuç çıkarıyordu: Bükebildiğin, ezip yok edebildiğin şeyin hiç bir önemi yoktur. Baş eğip diz çökenler, galibin insafına kalmışlardır. Ancak budur hakkettikleri. Dünyanın temel düzeni, asıl kuralı da dayanıyordu.
Hayat değişmelerle, yenilenmelerle doludur. Her değişim, ömrün geçip gittiğini gösterse de, hayata anlam kazandırır ve insan yaşamak ister. Senin de başına gelmedi mi, insan hastalanır ve sonra iyileşir, iyileşince hayatın değerini daha iyi anlar, ondan yeni bir tat alır.
İnsan her şeyi anlatamaz. Zaten kelimeler de her şeyi anlatmaya yetmez.
Doğacak her çocuk umutla beklenir, çok uzun ömürlü olacağı, hatta ölmeyecekmiş gibi uzun ömürlü olacağı ümit edilir. Bu ümit olmasa, insanlar dünyaya çocuk getirmede bu kadar istekli olurlar mıydı.
Eğer insan için mutluluk geçmişte ya da gelecekte değil de yalnız yaşanan zamanda varsa.
O, mutluluğu düşünmüyordu. Çünkü insan mutlu ise onu düşünmez. O, bundan güzel bir dünya, babasından iyi bir baba olmadığını düşünüyordu yalnız.