SİNOPSİS
Yeni üçlemesinde,
Theo Angelopoulos son derece geniş bir tarihsel panoramayı konu alıyor.
Öte yandan, ona son derece kişisel öyküler anlatma fırsatı verende
yine bu panorama. Alexis ile Eleni arasındaki aşk öyküsü Kızıl
Ordu’nun Odessa’yı istilasının hemen akabinde, Yunan mültecilerin
anavatanlarına döndükleri sırada başlar. İkisi birlikte büyümüş
olmalarına rağmen, Alexis’in babası aşklarına razı göstermez,
çünkü; Eleni’yi kendisine uygun bir eş olarak görmektedir. Ama
Alexis ile Eleni arasındaki aşkı asıl sınayan şey, tarihi değişim
ve sosyo-ekonomik güçler olur. Köylerinden utanç içinde ayrılmak
zorunda kalan çift Yunanistan’da dolaşır durur. Ancak aşklarını
ayakta tutma yolundaki tüm çabaları boşunadır. Sonunda Alexis ABD
ye göç eder; Eleni ise rejim karşıtlarını desteklediği için
hapse atılır. İkinci Dünya Savaşı patlak verir, Yunanistan Almanlar
tarafından işgal edilir, savaşın ardından ülke bir iç savaşa
sürüklenir ve çiftin oğulları karşı taraflarda savaşır. Eleni
kendi adına, ülkesinin antik kahramanlarının –Yediler’in Thebes’e
karşı yürüttüğü mücadelenin- ayak izlerinden gider...
YÖNETMEN
ANLATIYOR:
“Yeni sona
eren yüzyılın şiirsel bir özetiyle zamana meydan okuyan bir aşkın
içinden geçerek yaşadığımız yeni yüzyılın görsel ilişkisi.
Öykü 1919’da
Odesa’da, Kızıl Ordu’nun kente girişiyle başlar ve günümüz
New York’unda sona erer. Sürgün, ayrılık, ideolojilerin son bulması
ve tarihin yargılanması.
Bu üç filmin
isimleri: Kraliyet ve Sürgün, Ütopyanın Sonu ve
Sonsuz Dönüş olabilirdi. Ama daha anlaşılır isimler koymayı
tercih ettim: Ağlayan Çayır, Üçüncü Kanat ve Dönüş.
Ağlayan
Çayır bu üç filmin ilki ve efsanenin temeli. Bir aşk süreci
içinde bir kadının kaderini Oedipus’dan
hatırlayacaksınız. 1970 yılında yaptığım Reconstruction’
dan bu yana ilk kez bir filmimin baş kahramanı bir kadın. Sürgünü
ve ölümü tanıyan bir çocuk, bir aşkla çarpılmış olan bir ergen,
bir anne, yalnız bir kadın. Masumiyetten acıklı bir tutkuya. Daha
da ötesi insanın kaderi üzerine bir ağıt. Mitolojideki Helen, bütün
mitolojilerdeki Helen’ler aşkı ararlar, aşk da onları.1945 ‘de
Okinawa’daki savaş alanında ölen kocasından gelen son mektup bir
rüya ile biter: “...eğildin ve elini ıslak çimenlere sürdün.
Elini çektiğinde üzerinde birkaç su damlası parladı. Gözyaşları
gibi...”
Bu film yönetmen
Theo Angelopoulos’un, 1975 Cannes Film Festivalinde büyük başarı
kazanan “Kumpanya” dan sonra yaptığı 12. uzun metrajlı filmidir
ve üçlemenin ilk filmidir. Kahramanı yüzü aydınlık ve yaşla
dolu olan Eleni (Helen) isimli bir kadındır. “Toprağa gözyaşları
gibi çiy damlatan ıslak bir çayır gibi. Sanki çayır ağlıyormuş
gibi.”
“Ağlayan
Çayır hem önceki filmlerimden farklıdır, hem de onların bazı
özelliklerini taşır. Bu filmde didaktik denecek kadar doğrudan anlatım
kullanıldı. Eleni bir kaç Yunanlı aile ile birlikte Odesa’dan
iltica etmiştir. Onun öyküsü boyunca o dönem Yunanistan’ının
tüm tarihi ve siyasi olaylarını izleyebiliriz. Eleni ilticanın,
sürgünün, yersiz yurtsuzluğun vücut bulduğu bir karakterdir. Çocukluğunda
Odesa’dan sürgün edilmiştir. Yunanlı bir aile onu limanda tek
başına ağlarken bulur ve yanlarına alırlar. Eleni karakteri, acımasız
bir kaderi olan, evsiz ve ailesiz, köklerinden sökülmüş ve bir
yüzyıl boyunca güvenli bir sığınak arayan bir insanı anlatır.
Sonsuzluk’ dan hemen sonra gelen tarihi an yirminci yüzyılın
sonudur. Çünkü bu yüzyılın sonundan bahsetmek hatta tüm yüzyıla
bir göz atmak, bitmekte olan bir yüzyılı özetlemek istemiştim.
Bu yüzyılı anlatan önceki filmlerim de var tabii. Örneğin Megalexandros
1900’lü yılların başında başlar. Leyleğin Ayak
İzleri ise yüzyılın sonlarına doğru geçer. Ancak filmlerimde
en çok yirminci yüzyıldaki Yunan tarihini görürsünüz. Yirminci
yüzyıl dediğimiz şeye kameramızı çevirip bir kadının gözü
ile baktığımızda, bu yüzyılı yaşayan kadının gördüğü şeyler
sürgünler, evsizlik ve göçe zorlanan insanlardır.
Mülteciler
konusuna sürekli dönüş, bana göre bir kimlik sorgulamasıdır.
Bendeki duygu eve dönüşte şaşıran birinin duygusu. Leyleğin Ayak
İzleri’nde var olan ve Ulysses’in Bakışı’nda tekrarlanan gibi
bir duygu: “Sınırları geçtik ama hala buradayız. Eve ulaşmak
için kaç tane sınır geçmeliyiz?”
Diğer taraftan,
değişik öykülerde, değişik şekillerde Homer’in Odyssey’sindeki
yolculuk, insanı evine götürmeyen yolculuk temasını defalarca tekrarladığımı
düşünüyorum. Gerçekte Ulysses Ithaca’da kalmadı. Tekrar gitti
ve Aetoloacharnania’da bir yerlerde, evinden uzakta öldü. Öykü
aynıdır ve kendini yineler: sürgün, asimilasyon çabaları, yeni
bir yere gitmek için bir yerden ayrılış. Bu ayrılışların hep
bir nedeni vardır. Ancak biz bunu anlayamayız, dengeyi kuramayız
ve hep bırakır gideriz.
Bir aileyi
ve mutlak olan şeyleri ayıran gerçekte bir aşk vardır. Atalarımızın
dediği gibi mutlak olan mücadele etmektir ve mücadeleler travmaya
neden olurlar. Kötülük tohumları ekerler. Bu anlamda Ağlayan
Çayır bir Yunan trajedisidir.
Filmin tamamı
Yunanistan’da Kerkini Gölü’nde çekilmiştir. 1930’lu yılların
Yunanistan’ı yol olmuştur. Bu nedenle 30’lu yılların binaları
gerçeklerine uygun olarak yeniden inşa edilmiş, mülteci barınakları
için de Selanik’te kilisesiyle, okuluyla bir köy kurulmuştur. Yunanistan
sinema tarihinde sanırım inşa edilen en büyük set budur.
Filmlerimin
kötümser olduklarına inanmıyorum. İçlerinde biraz melankoli olabilir
ama asla pesimist değiller. İyimserlik ve kötümserlik sözcüklerinden
nefret ederim. Ben daha net görmeye çalışırım. Savaş sonrasında
yeni bir dünya umuduyla yaşayan benim kuşağım bir dizi hayal kırıklıklarına
şahit oldu. Ortaya çıkan yenilikler ne bir çözüm getirdi, ne de
umduğumuz gibi önümüzde yeni bir yol açtı.
Nedenini bilmiyorum
ama kendi ülkemde kendimi içsel bir sürgünde hissediyorum. Bu tamamen
kişisel bir duygu. Henüz evimi, yani kendimle ve dünyayla uyum içinde
yaşayacağım yeri bulamadım.
Geçmiş geçmiş
değildir. Zamanın üç boyutu; geçmiş, şimdiki ve gelecek benim
için mevcut değildir. Geçmiş sadece zamanda geçmiştir, aslında
bilincimizde geçmiş şimdidir. Ve gelecek dediğimiz şey, bugünkü
deneyimlerimizle belirlediğimiz yarının düşsel boyutudur.
Yunan efsaneleri,
Yunan mitolojisi okulda öğrendiğimiz ama günlük yaşamımızı
etkileyen bir tarihtir. Yunanistan antik taşlar, eski tapınak harabeleri,
yok olmuş medeniyetlerle dolu bir ülkedir. Bize bunları sevmeyi öğrettiler.
Benim yaşımda
ve deneyimimde olanları ise; Büyük Savaşı da içeren bir Yunan
tarihi, kuşağımdaki ideolojik çatışmalar ilgilendiriyor. Bütün
bunlardan etkileniyorum. Yunanistan’da kendimi nasıl hissediyorum?
Tuhaf. İçimdeki Yunanistan’ı, kendi Yunanistan’ımı henüz bulamadım.
Kendimi düşünen
bir birey olarak görüyorum. Ve insanlığın sorunları dünya yaratıldığından
beri aynı, insanların soruları hep cevapsız. Benim filmlerimde tüm
bu sorunlar, düşünceler, dünya hakkındaki felsefi görüşler var.
Eros, ölüm, doğum,düşler, daha iyi bir dünyanın perspektifi,
gençlik ve yaşlılık, aşk... Kısaca insanın kaderi.
1944 yılının
Aralık ayında ülkemde İç Savaş patlak verdi. Kendi ailem ikiye
bölündü. Bir kısmı solcuların tarafında oldu. Babamın da dahil
olduğu diğerleri eski düzeni savundular. Atina’daki savaş 33 gün
sürdü. Savaştan çok bir katliamdı. Babam tarafsız kalmaya çalıştı
ama boşuna. Kuzenimin başkanlığındaki solcu asiler babamı tutukladılar
ve muhtemelen öldürmek üzere kent dışına götürdüler. Günlerce,
çamurlar içinde yatan yüzlerce parçalanmış vücut arasında onu
aradık annemle. Annemin benim elimin içinde titreyen elini hala hatırlıyorum.
Asilerin yenilmesinden ve kuzeye çekilmelerinden sonra öğrendik ki
babamı yüzlerce insanla birlikte rehine olarak yanlarında götürmüşler.
Anılar, antik
taşlar ve kırık heykellerle dolu bir ülkede yaşıyoruz ama...
BİYOGRAFİLER
THEO ANGELOPOULOS
1935 yılında
Atina’da doğdu. Atina Üniversitesi’nde Hukuk, ünlü Fransız
sinema okulu IDHEC’de sinema eğitimi aldı. Bir süre İnsanlık
Müzesi’nde Jean Rouch ile çalıştı. 1964 de Atina’ya döndü.
1967 ye kadar film eleştirmeni olarak çalıştı. 1965 de yönetmenlik
yapmaya başladı ve o tarihten bu yana filmleri sayısız uluslararası
festivale katıldı ve sayısız ödül kazandı. Çağdaş film yönetmenleri
arasında en etkili olanlardan biri oldu.
FİLMLERİ
“Forminx
Öyküsü” (Tamamlanmamış)
“Broadcast”
(Kısa metrajlı)
“Reconstraction”
(İlk uzun metrajlı filmi)
Hyeres Film
Festivalinde (1971) En İyi Film ödülü,
1972 “Days
of 36” (uzun metrajlı)
FIPRESCI Ödülü,
Berlin (1973)
“Kumpanya”
(uzun metrajlı)
FIPRESCI Ödülü,
Cannes (1975)
Interfilm Ödülü,
Berlin (1975)
İngiliz Film
Enstitüsü, En İyi Film Ödülü (1976)
İtalyan Film
Eleştirmenleri Derneği, Dünyada son on yılın
(1970-1980)
en iyi filmi ödülü
“Avcılar”
En iyi filme
verilen Altın Hugo Ödülü, Chicago (1978)
1980 “Megalexandros”
(uzun metrajlı)
Altın Ayı
ve FIPRESCI Ödülleri, Venedik (1980)
“Bir Köy,
Bir Köylü” (Belgesel)
“Atina, Akropol’e
Dönüş” (televizyon belgeseli)
“Kitara’ya
Yolculuk” (uzun metrajlı)
En İyi Senaryo
ve FIPRESCI ödülleri, Cannes (1984)
Eleştirmenler
Ödülü, Rio Film Festivali
“Arıcı”
(uzun metrajlı)
“Sisler İçinde
Bir Manzara” (uzun metrajlı)
Avrupa Yılın
Filmi Ödülü (1989)
Gümüş Ayı
Ödülü, En İyi Yönetmen, Venedik (1988)
Altın Hugo
ödülü, En İyi Yönetmen, Chicago Film Festivali
“Leyleğin
Ayak İzleri” (uzun metrajlı)
“Ulysse’in
Bakışı” (uzun metrajlı)
Özel Jüri
ve FIPRESCI ödülleri, Cannes (1995)
Critics Felix
ödülü, Yılın En İyi Filmi (1995)
“Sonsuzluk
ve Bir gün” (uzun metrajlı)
Altın Palmiye,
Cannes Film Festivali (1998)
2003 ÜÇLEME
– “AĞLAYAN ÇAYIR”
ALEXANDRA AIDINI
(ELENI)
1980 de Roma’da
doğdu. Atiana’daki İtalyan Okulundan sonra Milli Tiyatro’nun Sahne
Sanatları Okulu’nda eğitim aldı. Şu anda Modern Yunan Tiyatrosu
Okulunda öğrenci. İtalyanca, İngilizce ve Fransızca biliyor.
NIKOS POURSANIDIS
(GENÇ ADAM/ALEXIS)
1982 de Atina’da
doğdu. Milli Tiyatro’nun Sahne Sanatları Okulu’nda ve Giorgos
Armeni’nin Yeni Yunan Tiyatrosu Okulunda eğitim gördü.
GIORGOS ARMENIS
(KEMANCI NIKOS)
Yeni Yunan
Tiyatrosunun aktörü, yazarı, yönetmeni ve sanat yönetmeni olan
Armenis Ionnina’da doğdu ve 1960’lı yıllarda Atina’ya geldi.
1967 de Karolos Koun Tiyatrosunun Drama Okuluna girdi ve 1970 de mezun
oldu. 22 yıl bu tiyatro ile bütünleşti klasik ve modern repertuarlardan
pek çok rol aldı, pek çok oyunu yönetti.
Dördü tek
perdelik üçü de çocuk oyunu olmak üzer yedi sahne oyunu ile çeşitli
televizyon oyunları yazdı. Pantelis Voulgaris’in Bu Uzun Bir
Yoldur filmindeki rolüyle Selanik Film Festivalinde En İyi Oyuncu
ödülünü aldı. 2001 yılında Milli Tiyatro yapımı olan Aristofanes’in
Bulutlar adlı oyununda oynadı. 2003 Ekim’inden beri Yeni Yunan
Tiyatrosunda Çehov’un Vanya Dayı’sını hem yönetmekte
hem de baş rolde oynamaktadır.
VASILIS KOLOVOS
(SPYROS)
1946 da Fthioitida’da
doğdu. 4 yıl Lamia’da yaşadıktan sonra halen yaşamakta olduğu
Atina’ya geldi. Atina Konservatuarı Tiyatro Okulundan 1967 de mezun
oldu. Oyunculuk yaşamı 1973 de başladı. Klasik ve modern repertuarlardan
bir çok oyunda oynadı. Başarılı sinema oyunculuğunun yanı sıra
yetenekli bir yazardır. 1995 de yazdığı Babamı Hatırlamak
adlı kitabı on baskı yapmıştır. Yannis Ritsos ve Kostas Varnalis
hakkında pek çok yazı yazmıştır. Beş yıl Byron Festivalinin
sanat yönetmenliğini yapmıştır.
ELENI KARAINDROU
(BESTECİ)
Yunanistan’da
doğdu. Atina’da Helenik Konservatuarında piyano eğitimi almaya
başladı. Daha sonra Atina Üniversitesinde tarih ve arkeoloji çalıştı.
1975 de film ve tiyatro oyunlarına beste yapmaya başladı. On sekiz
tane filme, otuz beş tiyatro oyununa ve on bir televizyon dizisine
müzik besteledi. Theo Angelopoulos’un son altı filminin müziklerini
yaptı. 1982’den sonra film müzikleri üzerine dört ödül kazandı.
1992 de Fellini ödülünü aldı.
FİLMDEKİ
KARAKTERLER
ELENI: Bu filmin
ve Üçlemenin baş oyuncusu. Çocukluğundan beri Spiro’nun oğluna
aşık. Spiro’yla evlendikten sonra kaçıp onu Selanik’e kadar
izleyecektir. Helenizm’in ve yirminci yüzyılın bütün dertlerini
yaşayacaktır.
GENÇ ADAM:
Spiro’nun oğlu ve beş yaşından beri Eleni’ye aşık. Babasıyla
evlendikten hemen sonra Eleni’yle beraber Selanik’e kaçarlar. Burada,
bölge bandosunda akordiyon çalmaktaki yeteneğini gösterme fırsatı
yakalar. Diğer müzisyenlerle beraber Amerika’ya gider ve gitmeden
önce Eleni’ye çok yakında daha iyi şartlarda bir araya geleceklerini
vaat eder.
SPIROS: Yunan
burjuvazisinden biri ve Odesa’daki Yunan cemaatının lideri. Elli
yaşlarında. Filmin baş rol oyuncusu olan genç adamın babası. Patron
– Baba karakterli ve oğlunun Eleni’yle olan ilişkisinde baskıcı.
Onların yaşamlarında önemli olaylara neden olur.
NİKOS Anadolu’dan
gelme bir mülteci. Müzisyen. Selanik’te yaklaşık elli kişilik
bir bandonun başı. Eleni ve Genç adamın Delanik’e yerleşmelerine
yardım eder. Spiro’nun oğluyla bir baba-arkadaş ilişkisi yaratırlar.
Solcu olduğundan rejim tarafından yakalanır ve karşı ideolojiye
sahip olanlar tarafından vahşice öldürülür. Bu iki genç insanla
olan dostluğu Eleni’nin siyasi suçlu olarak 10 yılını hapiste
geçirmesine mal olacaktır.
KATILDIĞI
FESTİVALLER VE ALDIĞI ÖDÜLLER
2004 Berlin
International Film Festival, Nominated, Golden Berlin Bear, Theo Angelopoulos.
2004 European
Film Awards, Won, Fibresci Prize, Theo Angelopoulos.
2004 European
Film Awards, Nominated, European Film Award, Best Cinematographer: Andres
Sinanos, Best Composer: Eleni Karaindrou, Best Director: Theo Angelopoulos.
* * *