Ağlayan Çayır
(The Weeping Meadow)Yönetmen: Theo Angelopoulos.
Senaryo: Theo Angelopoulos, Tonino Guerra, Petros Markaris, Giorgio Silvagni.
Görüntü Yönetmeni: Andreas Sinanos.
Müzik: Eleni Karaindrou.
Kurgu: Giorgos Triantafillou.
Yapım Tasarımı: Costas Dimitriadis, Giorgos Patsas.
Müzik Departmanı: Marinos Athanassopoulos.
Visual Effects: David Bush (Digital effects consultant), Massimo Cipollina (CG artist), Harold Herbert (Inferno artist), Salvo Severino (CGI supervisor).
Steadicam Operatörü: Michael Tsimperopoulos.
Yapımcı: Theo Angelopoulos, Phoebe Economopoulos, Amedeo Pagani.
Executive Produced: Nikos Sekeris.
Süre: 165 dk.
Oyuncular: Alexandra Aidini (Eleni), Nikos Poursanidis (Genç Adam/Alexis), Giorgos Armenis (Kemancı Nikos), Vasilis Kolovos (Spyros), Toula Stathopoulou (The Woman at the Bar), Thalia Argiriou (Danae), Grigoris Evangelatos (Le professeur), Aliki Kamineli, Eva Kotamanidou (Cassandra), Michael Yannatos (Mishalis Yannatos).SİNOPSİS
Yeni üçlemesinde, Theo Angelopoulos son derece geniş bir tarihsel panoramayı konu alıyor. Öte yandan, ona son derece kişisel öyküler anlatma fırsatı verende yine bu panorama. Alexis ile Eleni arasındaki aşk öyküsü Kızıl Ordu’nun Odessa’yı istilasının hemen akabinde, Yunan mültecilerin anavatanlarına döndükleri sırada başlar. İkisi birlikte büyümüş olmalarına rağmen, Alexis’in babası aşklarına razı göstermez, çünkü; Eleni’yi kendisine uygun bir eş olarak görmektedir. Ama Alexis ile Eleni arasındaki aşkı asıl sınayan şey, tarihi değişim ve sosyo-ekonomik güçler olur. Köylerinden utanç içinde ayrılmak zorunda kalan çift Yunanistan’da dolaşır durur. Ancak aşklarını ayakta tutma yolundaki tüm çabaları boşunadır. Sonunda Alexis ABD ye göç eder; Eleni ise rejim karşıtlarını desteklediği için hapse atılır. İkinci Dünya Savaşı patlak verir, Yunanistan Almanlar tarafından işgal edilir, savaşın ardından ülke bir iç savaşa sürüklenir ve çiftin oğulları karşı taraflarda savaşır. Eleni kendi adına, ülkesinin antik kahramanlarının –Yediler’in Thebes’e karşı yürüttüğü mücadelenin- ayak izlerinden gider...
YÖNETMEN
ANLATIYOR:
“Yeni sona eren yüzyılın şiirsel bir özetiyle zamana meydan okuyan bir aşkın içinden geçerek yaşadığımız yeni yüzyılın görsel ilişkisi.
Öykü 1919’da Odesa’da, Kızıl Ordu’nun kente girişiyle başlar ve günümüz New York’unda sona erer. Sürgün, ayrılık, ideolojilerin son bulması ve tarihin yargılanması.
Bu üç filmin isimleri: Kraliyet ve Sürgün, Ütopyanın Sonu ve Sonsuz Dönüş olabilirdi. Ama daha anlaşılır isimler koymayı tercih ettim: Ağlayan Çayır, Üçüncü Kanat ve Dönüş.
Ağlayan Çayır bu üç filmin ilki ve efsanenin temeli. Bir aşk süreci içinde bir kadının kaderini Oedipus’dan hatırlayacaksınız. 1970 yılında yaptığım Reconstruction’ dan bu yana ilk kez bir filmimin baş kahramanı bir kadın. Sürgünü ve ölümü tanıyan bir çocuk, bir aşkla çarpılmış olan bir ergen, bir anne, yalnız bir kadın. Masumiyetten acıklı bir tutkuya. Daha da ötesi insanın kaderi üzerine bir ağıt. Mitolojideki Helen, bütün mitolojilerdeki Helen’ler aşkı ararlar, aşk da onları.1945 ‘de Okinawa’daki savaş alanında ölen kocasından gelen son mektup bir rüya ile biter: “...eğildin ve elini ıslak çimenlere sürdün. Elini çektiğinde üzerinde birkaç su damlası parladı. Gözyaşları gibi...”
Bu film yönetmen Theo Angelopoulos’un, 1975 Cannes Film Festivalinde büyük başarı kazanan “Kumpanya” dan sonra yaptığı 12. uzun metrajlı filmidir ve üçlemenin ilk filmidir. Kahramanı yüzü aydınlık ve yaşla dolu olan Eleni (Helen) isimli bir kadındır. “Toprağa gözyaşları gibi çiy damlatan ıslak bir çayır gibi. Sanki çayır ağlıyormuş gibi.”
“Ağlayan Çayır hem önceki filmlerimden farklıdır, hem de onların bazı özelliklerini taşır. Bu filmde didaktik denecek kadar doğrudan anlatım kullanıldı. Eleni bir kaç Yunanlı aile ile birlikte Odesa’dan iltica etmiştir. Onun öyküsü boyunca o dönem Yunanistan’ının tüm tarihi ve siyasi olaylarını izleyebiliriz. Eleni ilticanın, sürgünün, yersiz yurtsuzluğun vücut bulduğu bir karakterdir. Çocukluğunda Odesa’dan sürgün edilmiştir. Yunanlı bir aile onu limanda tek başına ağlarken bulur ve yanlarına alırlar. Eleni karakteri, acımasız bir kaderi olan, evsiz ve ailesiz, köklerinden sökülmüş ve bir yüzyıl boyunca güvenli bir sığınak arayan bir insanı anlatır. Sonsuzluk’ dan hemen sonra gelen tarihi an yirminci yüzyılın sonudur. Çünkü bu yüzyılın sonundan bahsetmek hatta tüm yüzyıla bir göz atmak, bitmekte olan bir yüzyılı özetlemek istemiştim. Bu yüzyılı anlatan önceki filmlerim de var tabii. Örneğin Megalexandros 1900’lü yılların başında başlar. Leyleğin Ayak İzleri ise yüzyılın sonlarına doğru geçer. Ancak filmlerimde en çok yirminci yüzyıldaki Yunan tarihini görürsünüz. Yirminci yüzyıl dediğimiz şeye kameramızı çevirip bir kadının gözü ile baktığımızda, bu yüzyılı yaşayan kadının gördüğü şeyler sürgünler, evsizlik ve göçe zorlanan insanlardır.
Mülteciler konusuna sürekli dönüş, bana göre bir kimlik sorgulamasıdır. Bendeki duygu eve dönüşte şaşıran birinin duygusu. Leyleğin Ayak İzleri’nde var olan ve Ulysses’in Bakışı’nda tekrarlanan gibi bir duygu: “Sınırları geçtik ama hala buradayız. Eve ulaşmak için kaç tane sınır geçmeliyiz?”
Diğer taraftan, değişik öykülerde, değişik şekillerde Homer’in Odyssey’sindeki yolculuk, insanı evine götürmeyen yolculuk temasını defalarca tekrarladığımı düşünüyorum. Gerçekte Ulysses Ithaca’da kalmadı. Tekrar gitti ve Aetoloacharnania’da bir yerlerde, evinden uzakta öldü. Öykü aynıdır ve kendini yineler: sürgün, asimilasyon çabaları, yeni bir yere gitmek için bir yerden ayrılış. Bu ayrılışların hep bir nedeni vardır. Ancak biz bunu anlayamayız, dengeyi kuramayız ve hep bırakır gideriz.
Bir aileyi ve mutlak olan şeyleri ayıran gerçekte bir aşk vardır. Atalarımızın dediği gibi mutlak olan mücadele etmektir ve mücadeleler travmaya neden olurlar. Kötülük tohumları ekerler. Bu anlamda Ağlayan Çayır bir Yunan trajedisidir.
Filmin tamamı Yunanistan’da Kerkini Gölü’nde çekilmiştir. 1930’lu yılların Yunanistan’ı yol olmuştur. Bu nedenle 30’lu yılların binaları gerçeklerine uygun olarak yeniden inşa edilmiş, mülteci barınakları için de Selanik’te kilisesiyle, okuluyla bir köy kurulmuştur. Yunanistan sinema tarihinde sanırım inşa edilen en büyük set budur.
Filmlerimin kötümser olduklarına inanmıyorum. İçlerinde biraz melankoli olabilir ama asla pesimist değiller. İyimserlik ve kötümserlik sözcüklerinden nefret ederim. Ben daha net görmeye çalışırım. Savaş sonrasında yeni bir dünya umuduyla yaşayan benim kuşağım bir dizi hayal kırıklıklarına şahit oldu. Ortaya çıkan yenilikler ne bir çözüm getirdi, ne de umduğumuz gibi önümüzde yeni bir yol açtı.
Nedenini bilmiyorum ama kendi ülkemde kendimi içsel bir sürgünde hissediyorum. Bu tamamen kişisel bir duygu. Henüz evimi, yani kendimle ve dünyayla uyum içinde yaşayacağım yeri bulamadım.
Geçmiş geçmiş değildir. Zamanın üç boyutu; geçmiş, şimdiki ve gelecek benim için mevcut değildir. Geçmiş sadece zamanda geçmiştir, aslında bilincimizde geçmiş şimdidir. Ve gelecek dediğimiz şey, bugünkü deneyimlerimizle belirlediğimiz yarının düşsel boyutudur.
Yunan efsaneleri, Yunan mitolojisi okulda öğrendiğimiz ama günlük yaşamımızı etkileyen bir tarihtir. Yunanistan antik taşlar, eski tapınak harabeleri, yok olmuş medeniyetlerle dolu bir ülkedir. Bize bunları sevmeyi öğrettiler.
Benim yaşımda ve deneyimimde olanları ise; Büyük Savaşı da içeren bir Yunan tarihi, kuşağımdaki ideolojik çatışmalar ilgilendiriyor. Bütün bunlardan etkileniyorum. Yunanistan’da kendimi nasıl hissediyorum? Tuhaf. İçimdeki Yunanistan’ı, kendi Yunanistan’ımı henüz bulamadım.
Kendimi düşünen bir birey olarak görüyorum. Ve insanlığın sorunları dünya yaratıldığından beri aynı, insanların soruları hep cevapsız. Benim filmlerimde tüm bu sorunlar, düşünceler, dünya hakkındaki felsefi görüşler var. Eros, ölüm, doğum,düşler, daha iyi bir dünyanın perspektifi, gençlik ve yaşlılık, aşk... Kısaca insanın kaderi.
1944 yılının Aralık ayında ülkemde İç Savaş patlak verdi. Kendi ailem ikiye bölündü. Bir kısmı solcuların tarafında oldu. Babamın da dahil olduğu diğerleri eski düzeni savundular. Atina’daki savaş 33 gün sürdü. Savaştan çok bir katliamdı. Babam tarafsız kalmaya çalıştı ama boşuna. Kuzenimin başkanlığındaki solcu asiler babamı tutukladılar ve muhtemelen öldürmek üzere kent dışına götürdüler. Günlerce, çamurlar içinde yatan yüzlerce parçalanmış vücut arasında onu aradık annemle. Annemin benim elimin içinde titreyen elini hala hatırlıyorum. Asilerin yenilmesinden ve kuzeye çekilmelerinden sonra öğrendik ki babamı yüzlerce insanla birlikte rehine olarak yanlarında götürmüşler.
Anılar, antik
taşlar ve kırık heykellerle dolu bir ülkede yaşıyoruz ama...
BİYOGRAFİLER
THEO ANGELOPOULOS
1935 yılında Atina’da doğdu. Atina Üniversitesi’nde Hukuk, ünlü Fransız sinema okulu IDHEC’de sinema eğitimi aldı. Bir süre İnsanlık Müzesi’nde Jean Rouch ile çalıştı. 1964 de Atina’ya döndü. 1967 ye kadar film eleştirmeni olarak çalıştı. 1965 de yönetmenlik yapmaya başladı ve o tarihten bu yana filmleri sayısız uluslararası festivale katıldı ve sayısız ödül kazandı. Çağdaş film yönetmenleri arasında en etkili olanlardan biri oldu.
FİLMLERİ
“Forminx Öyküsü” (Tamamlanmamış)
“Broadcast” (Kısa metrajlı)
“Reconstraction” (İlk uzun metrajlı filmi)
Hyeres Film Festivalinde (1971) En İyi Film ödülü,
1972 “Days of 36” (uzun metrajlı)
FIPRESCI Ödülü, Berlin (1973)
“Kumpanya” (uzun metrajlı)
FIPRESCI Ödülü, Cannes (1975)
Interfilm Ödülü, Berlin (1975)
İngiliz Film Enstitüsü, En İyi Film Ödülü (1976)
İtalyan Film Eleştirmenleri Derneği, Dünyada son on yılın
(1970-1980) en iyi filmi ödülü
“Avcılar”
En iyi filme verilen Altın Hugo Ödülü, Chicago (1978)
1980 “Megalexandros” (uzun metrajlı)
Altın Ayı ve FIPRESCI Ödülleri, Venedik (1980)
“Bir Köy, Bir Köylü” (Belgesel)
“Atina, Akropol’e Dönüş” (televizyon belgeseli)
“Kitara’ya Yolculuk” (uzun metrajlı)
En İyi Senaryo ve FIPRESCI ödülleri, Cannes (1984)
Eleştirmenler Ödülü, Rio Film Festivali
“Arıcı” (uzun metrajlı)
“Sisler İçinde Bir Manzara” (uzun metrajlı)
Avrupa Yılın Filmi Ödülü (1989)
Gümüş Ayı Ödülü, En İyi Yönetmen, Venedik (1988)
Altın Hugo ödülü, En İyi Yönetmen, Chicago Film Festivali
“Leyleğin Ayak İzleri” (uzun metrajlı)
“Ulysse’in Bakışı” (uzun metrajlı)
Özel Jüri ve FIPRESCI ödülleri, Cannes (1995)
Critics Felix ödülü, Yılın En İyi Filmi (1995)
“Sonsuzluk ve Bir gün” (uzun metrajlı)
Altın Palmiye, Cannes Film Festivali (1998)
2003 ÜÇLEME – “AĞLAYAN ÇAYIR”
ALEXANDRA AIDINI (ELENI)
1980 de Roma’da doğdu. Atiana’daki İtalyan Okulundan sonra Milli Tiyatro’nun Sahne Sanatları Okulu’nda eğitim aldı. Şu anda Modern Yunan Tiyatrosu Okulunda öğrenci. İtalyanca, İngilizce ve Fransızca biliyor.
NIKOS POURSANIDIS (GENÇ ADAM/ALEXIS)
1982 de Atina’da doğdu. Milli Tiyatro’nun Sahne Sanatları Okulu’nda ve Giorgos Armeni’nin Yeni Yunan Tiyatrosu Okulunda eğitim gördü.
GIORGOS ARMENIS (KEMANCI NIKOS)
Yeni Yunan Tiyatrosunun aktörü, yazarı, yönetmeni ve sanat yönetmeni olan Armenis Ionnina’da doğdu ve 1960’lı yıllarda Atina’ya geldi. 1967 de Karolos Koun Tiyatrosunun Drama Okuluna girdi ve 1970 de mezun oldu. 22 yıl bu tiyatro ile bütünleşti klasik ve modern repertuarlardan pek çok rol aldı, pek çok oyunu yönetti.
Dördü tek perdelik üçü de çocuk oyunu olmak üzer yedi sahne oyunu ile çeşitli televizyon oyunları yazdı. Pantelis Voulgaris’in Bu Uzun Bir Yoldur filmindeki rolüyle Selanik Film Festivalinde En İyi Oyuncu ödülünü aldı. 2001 yılında Milli Tiyatro yapımı olan Aristofanes’in Bulutlar adlı oyununda oynadı. 2003 Ekim’inden beri Yeni Yunan Tiyatrosunda Çehov’un Vanya Dayı’sını hem yönetmekte hem de baş rolde oynamaktadır.
VASILIS KOLOVOS (SPYROS)
1946 da Fthioitida’da doğdu. 4 yıl Lamia’da yaşadıktan sonra halen yaşamakta olduğu Atina’ya geldi. Atina Konservatuarı Tiyatro Okulundan 1967 de mezun oldu. Oyunculuk yaşamı 1973 de başladı. Klasik ve modern repertuarlardan bir çok oyunda oynadı. Başarılı sinema oyunculuğunun yanı sıra yetenekli bir yazardır. 1995 de yazdığı Babamı Hatırlamak adlı kitabı on baskı yapmıştır. Yannis Ritsos ve Kostas Varnalis hakkında pek çok yazı yazmıştır. Beş yıl Byron Festivalinin sanat yönetmenliğini yapmıştır.
ELENI KARAINDROU (BESTECİ)
Yunanistan’da doğdu. Atina’da Helenik Konservatuarında piyano eğitimi almaya başladı. Daha sonra Atina Üniversitesinde tarih ve arkeoloji çalıştı. 1975 de film ve tiyatro oyunlarına beste yapmaya başladı. On sekiz tane filme, otuz beş tiyatro oyununa ve on bir televizyon dizisine müzik besteledi. Theo Angelopoulos’un son altı filminin müziklerini yaptı. 1982’den sonra film müzikleri üzerine dört ödül kazandı. 1992 de Fellini ödülünü aldı.
FİLMDEKİ KARAKTERLER
ELENI: Bu filmin ve Üçlemenin baş oyuncusu. Çocukluğundan beri Spiro’nun oğluna aşık. Spiro’yla evlendikten sonra kaçıp onu Selanik’e kadar izleyecektir. Helenizm’in ve yirminci yüzyılın bütün dertlerini yaşayacaktır.
GENÇ ADAM: Spiro’nun oğlu ve beş yaşından beri Eleni’ye aşık. Babasıyla evlendikten hemen sonra Eleni’yle beraber Selanik’e kaçarlar. Burada, bölge bandosunda akordiyon çalmaktaki yeteneğini gösterme fırsatı yakalar. Diğer müzisyenlerle beraber Amerika’ya gider ve gitmeden önce Eleni’ye çok yakında daha iyi şartlarda bir araya geleceklerini vaat eder.
SPIROS: Yunan burjuvazisinden biri ve Odesa’daki Yunan cemaatının lideri. Elli yaşlarında. Filmin baş rol oyuncusu olan genç adamın babası. Patron – Baba karakterli ve oğlunun Eleni’yle olan ilişkisinde baskıcı. Onların yaşamlarında önemli olaylara neden olur.
NİKOS Anadolu’dan gelme bir mülteci. Müzisyen. Selanik’te yaklaşık elli kişilik bir bandonun başı. Eleni ve Genç adamın Delanik’e yerleşmelerine yardım eder. Spiro’nun oğluyla bir baba-arkadaş ilişkisi yaratırlar. Solcu olduğundan rejim tarafından yakalanır ve karşı ideolojiye sahip olanlar tarafından vahşice öldürülür. Bu iki genç insanla olan dostluğu Eleni’nin siyasi suçlu olarak 10 yılını hapiste geçirmesine mal olacaktır.
KATILDIĞI FESTİVALLER VE ALDIĞI ÖDÜLLER
2004 Berlin International Film Festival, Nominated, Golden Berlin Bear, Theo Angelopoulos.
2004 European Film Awards, Won, Fibresci Prize, Theo Angelopoulos.
2004 European Film Awards, Nominated, European Film Award, Best Cinematographer: Andres Sinanos, Best Composer: Eleni Karaindrou, Best Director: Theo Angelopoulos.
“AĞLAYAN ÇAYIR”
* * *