-Çöken ROMA İmparatorluğu'nun nedenleri, Helenizm ve Tanrı Mitra inancına kapısını açması, Hıristiyanlığın gelişmesi, yeni kabilelerin göçlerinin kabulü ve vatandaşlaştırılmasıdır. Asiller pagan tanrılarına, askerler Tanrı Mitra'ya, köleler ise Hıristiyanlığa inanmakta; Klasik Romalı ve onun pagan inanışları ortadan kalmaktaydı. Bugün BATI'DA ROMA'NIN YIKILMASINDAN ÖNCEKİ HALE BENZER DURUMLAR MEVCUTTUR: Klasik Batılı liberal/ entelektüel yok olmakta, Rönesans'ın öncüsü püriten protestan artık eş değiştirmekte ve aileyi yok etmekte, teknoloji kurum ve kavramları yıkmakta ve toplumsal yapı odakları kaybolmaktadır.
-Kapitalist sistem için alternatifler üretebilecek üniversiteler zayıflatılmakta; AŞIRI KALABALIK, AŞIRI BAĞLANTILILIK ve AŞIRI ETKİNLİK TALEBİ, sistemin ÇÖKÜŞÜNÜ yaklaştırmaktadır.
-"Kavramsal-Sosyal kuramcılar" ile "elektrotekniğin global köy tezcileri" arasındaki karşıtlık artmaktadır.
-SANAT ile ZENAAT arasındaki ayrımın silindiği, sanatsal ESER ile üretilen NESNE farkının gözetilmediği ORTAÇAĞA YAKIN bir pozisyondayız. Ortaçağ sanatında da olmayan SİSTEMATİKLİK, bugünün sanatında da ÜST ÜSTE YIĞMA, YAN YANA KOYMA şeklinde kendini göstermektedir:
-Başkan JOHNSON'un KENDİSİ İÇİN yaptırdığı ANIT-KABİR, Amerikan beğenisinin ve günün anlayışının en iyi belgelerindendir.
-ABD'de hayat, OYUN/YANILSAMA, MÜZE/TEŞHİR BARAKASI ve GERÇEK/TAKLİT geçişkenliklerinde yaşar ve herşey EN İYİSİ ve DAHA FAZLASI (non plus ultra; more to come; more and more) üzerine kuruludur.
-ABD'de Manhattan'ın Kızılderililerce Flemenklere satış sözleşmesinin ORİJİNAL metni diye İngilizce sözleşme (Flemenkçe değil) müzede sergilenmekte ve bunun da kopyaları (?) çıkışta herkese satılmaktadır.
-ABD müzelerinde GERÇEK/SANAL ve DÜN/BUGÜN fark etmeksizin, Mozart ile Tom Sawyer, Beethoven ile Alice yan yana sergilenmektedir. Hatta Michelangelo'nun Davud heykelinin siyah saçlı hali ve Louvre Müzesi'nin kolsuz Milo Venüsü'nün kollu şekli bile mevcuttur.
-Roma, Helen kültürünü yıkmak için elinden geleni yaptıktan sonra, bilinç ötesindeki vicdan azabının etkisiyle, o kültürün TAKLİTLERİNİ üretip her yerde sergileyen bir KÖPEKBALIĞI'dır. ABD bugün aynı şeyi Avrupa için yapmaktadır.
-DİSNEYLAND, ABD'nin SİSTİNE ŞAPELİ'dir; TAKLİDİN, TÜKETİMİN, YOZLAŞMIŞ ÜTOPYANIN (distopya), SALDIRGANLIĞIN ve EDİLGİNLİĞİN mabedidir.
-OSCAR ve NOBEL talihsizliktir; klişe yaratırlar.
-ABD, "İYİ-SANAT-TARİH-MASAL" dörtlüsünün ete kemiğe bürünemediği için PLASTİĞE dönüşüp İKONLAŞTIĞI bir ülkedir.
-İKTİDAR, MİKROİKTİDARLARLA yaşar ve TAMİRLERİNİ gerçekleştirir. Bu mikroiktidarlar sürdükçe, gerçekleştirilecek saldırı onu yıkmaz, aksine güçlendirir ve sürdürücüsü haline gelir.
-Bir tişörtü tasarlayan, pazarlayan, reklamını yapan, alıp-giyen; hep birlikte İDEOLOJİYİ yaymakta ve KİTLE KÜLTÜRÜNÜ oluşturmaktadır.
-Günümüzde, öncelikle dinlemek-izlemek amacıyla değil, "TOPLUCA BİR AYİNE, RİTÜELE İŞTİRAK ETMEK" için GÖSTERİLERE katılınmaktadır.
-Değişmezlikle hayatı izah etmeye çalışan ZENON ile herşeyin değiştiğinin ve hareketin savunucusu HERAKLİTOS arasındaki zıtlık bilinir. Halk isyanı sırasında Zenon'un katılmakla kalmayıp isimleri ispiyonlamamak için dilini ısırarak koparması ile Heraklitos'un halkı küçümseyerek eylemlilikten uzak kalması, HAYATIN İRONİSİ'dir.
-Kapitalist sistem için alternatifler üretebilecek üniversiteler zayıflatılmakta; AŞIRI KALABALIK, AŞIRI BAĞLANTILILIK ve AŞIRI ETKİNLİK TALEBİ, sistemin ÇÖKÜŞÜNÜ yaklaştırmaktadır.
-"Kavramsal-Sosyal kuramcılar" ile "elektrotekniğin global köy tezcileri" arasındaki karşıtlık artmaktadır.
-SANAT ile ZENAAT arasındaki ayrımın silindiği, sanatsal ESER ile üretilen NESNE farkının gözetilmediği ORTAÇAĞA YAKIN bir pozisyondayız. Ortaçağ sanatında da olmayan SİSTEMATİKLİK, bugünün sanatında da ÜST ÜSTE YIĞMA, YAN YANA KOYMA şeklinde kendini göstermektedir:
-Başkan JOHNSON'un KENDİSİ İÇİN yaptırdığı ANIT-KABİR, Amerikan beğenisinin ve günün anlayışının en iyi belgelerindendir.
-ABD'de hayat, OYUN/YANILSAMA, MÜZE/TEŞHİR BARAKASI ve GERÇEK/TAKLİT geçişkenliklerinde yaşar ve herşey EN İYİSİ ve DAHA FAZLASI (non plus ultra; more to come; more and more) üzerine kuruludur.
-ABD'de Manhattan'ın Kızılderililerce Flemenklere satış sözleşmesinin ORİJİNAL metni diye İngilizce sözleşme (Flemenkçe değil) müzede sergilenmekte ve bunun da kopyaları (?) çıkışta herkese satılmaktadır.
-ABD müzelerinde GERÇEK/SANAL ve DÜN/BUGÜN fark etmeksizin, Mozart ile Tom Sawyer, Beethoven ile Alice yan yana sergilenmektedir. Hatta Michelangelo'nun Davud heykelinin siyah saçlı hali ve Louvre Müzesi'nin kolsuz Milo Venüsü'nün kollu şekli bile mevcuttur.
-Roma, Helen kültürünü yıkmak için elinden geleni yaptıktan sonra, bilinç ötesindeki vicdan azabının etkisiyle, o kültürün TAKLİTLERİNİ üretip her yerde sergileyen bir KÖPEKBALIĞI'dır. ABD bugün aynı şeyi Avrupa için yapmaktadır.
-DİSNEYLAND, ABD'nin SİSTİNE ŞAPELİ'dir; TAKLİDİN, TÜKETİMİN, YOZLAŞMIŞ ÜTOPYANIN (distopya), SALDIRGANLIĞIN ve EDİLGİNLİĞİN mabedidir.
-OSCAR ve NOBEL talihsizliktir; klişe yaratırlar.
-ABD, "İYİ-SANAT-TARİH-MASAL" dörtlüsünün ete kemiğe bürünemediği için PLASTİĞE dönüşüp İKONLAŞTIĞI bir ülkedir.
-İKTİDAR, MİKROİKTİDARLARLA yaşar ve TAMİRLERİNİ gerçekleştirir. Bu mikroiktidarlar sürdükçe, gerçekleştirilecek saldırı onu yıkmaz, aksine güçlendirir ve sürdürücüsü haline gelir.
-Bir tişörtü tasarlayan, pazarlayan, reklamını yapan, alıp-giyen; hep birlikte İDEOLOJİYİ yaymakta ve KİTLE KÜLTÜRÜNÜ oluşturmaktadır.
-Günümüzde, öncelikle dinlemek-izlemek amacıyla değil, "TOPLUCA BİR AYİNE, RİTÜELE İŞTİRAK ETMEK" için GÖSTERİLERE katılınmaktadır.
-Değişmezlikle hayatı izah etmeye çalışan ZENON ile herşeyin değiştiğinin ve hareketin savunucusu HERAKLİTOS arasındaki zıtlık bilinir. Halk isyanı sırasında Zenon'un katılmakla kalmayıp isimleri ispiyonlamamak için dilini ısırarak koparması ile Heraklitos'un halkı küçümseyerek eylemlilikten uzak kalması, HAYATIN İRONİSİ'dir.
Çocuk
oyun oynayarak dünyayı tanır, çünkü
oyun sırasında taklidini yaptığı şeyi ileride gerçekten
yapmak durumunda kalacaktır.
İyi bir Ortaçağ yapmak için ne gerekir? Her şeyden
önce, çözülmeye yüz tutmuş büyük bir barış ortamı,
dünyayı dil, gelenekler, ideolojiler, dinler, sanat ve teknoloji
alanlarında bir çatı altında toplayan ve belli bir nok
tadan sonra idare edilemeyecek kadar karmaşık yapısı
nedeniyle çöken uluslararası bir güç. Bu güç çöker, çünkü
“barbarlar” sınırlara dayanmışlardır. Söz konusu toplu
lukların ille de kültürsüz oldukları söylenemez, ancak
yeni gelenekler ve yeni bakış açıları getirmektedirler. Bu
barbarlar, kendilerinden esirgenen zenginliği ele geçirmek
istediklerinden, ya zor kullanarak içeri girecekler, ya
da yeni inançlar ve yeni dünya görüşleri yayarak hüküm
süren
Pax
ın sosyal ve kültürel dokusuna sızacaklardır.
Çöküşünün başlangıcında Roma İmparatorluğu’nu tehdit eden,
Hıristiyan etik değildir; böyle bir tehdit, imparatorluğun hiçbir
ayrım gözetmeksizin Helenistik kültürü, Doğu’nun Mitra ya da Astarte
kültlerini kabul etmesi
ve büyüye, yeni cinsel anlayışlara, çeşitli kurtuluş, umut
tasarımlarına kapılarını açmasıyla kendiliğinden oluşmuştur. Roma
İmpantor'uğu yeni ırksal unsurları kabul
etmiş, koşulların zorlamasıyla çok katı sınıf ayrımlarını
ortadan kaldırmış, yurttaş olanlarla olmayanlar arasındaki,
soylularla avam arasındaki farkı azaltmıştır. Zenginliğin
paylaşımı konusunda belli sınıflara tanınan ayrıcalığı
korumuşsa da, toplumsal roller arasındaki farkları yumuşatmıştır,
başka türlü davranması da zaten mümkün değildir. Roma
İmparatorluğu Roma kültürünü hızla egemen kültür konumuna
getirmiş, iki yüz yıl önce aşağı
ırklar olarak değerlendirilecek ırklardan kişilere yöneticilik görevi
vermiş, birçok dinsel dogmayı ortadan kaldır
mıştır. Aynı dönemde, yönetici sınıf klasik tanrılara, as
kerler Mitra’ya, köleler İsa’ya tapabilmektedirler. İmpara
torluk sezgisel olarak, sistem açısından uzun vadede tehlikeli olabileceğini gördüğü inançları kovuşturmaktadır,
ancak genel olarak sisteme egemen olan hoşgörü her şeyin kabul
edilmesine olanak tanımaktadır.
Gerçi Büyük Barış’ın (askerî, sivil, toplumsal ve kültürel
Pax Romana’mn]
çöküşü bir ekonomik kriz ve ikti
dar boşluğu döneminin başlamasına yol açmıştır, ama
“karanlık Ortaçağ”ın bu kadar “karanlık” görülmesinin tek
nedeni, ruhban sınıfına karşı gösterilen haklı tepkidir. Aslında, bin yılından önceki erken Ortaçağ da [belki bin yılından
sonraki dönemden daha çok), inanılmaz canlılıkta
entelektüel etkinliklerin yaşandığı; barbar uygarlıklar,
Roma kültürünün mirasçıları ve Hıristiyan-Doğulu kül
türlerin biçim verdiği gruplar arasında hararetli diyalogların sürdüğü; yolculukların ve buluşmaların gerçekleştiği;
insanlara yeni düşünceler yayan, onları değişik eserleri
okumaya teşvik eden, akıl almaz şeyler icat eden İrlandalı keşişlerin Avrupa’yı bir uçtan bir uca kat ettiği bir dö
nem olmuştur...Kısacası, modem Batı insanı bu süreç
içinde gelişmiştir, bu açıdan bir Ortaçağ modeli günümüz
de neler olduğunu anlamamıza katkıda bulunabilir: Bü
yük Barış döneminin çöküntüye uğramasıyla bir bunalım
ve güvensizlik ortamı oluşur, farklı uygarlıklar birbirleriyle
çatışırlar ve yavaş yavaş yeni bir insan imgesi ortaya çıkar. Bu imge ancak daha sonra belirginlik kazanacaktır,
ancak temel öğeler çoktan hazırdır ve dramatik bir kazan
da için için kaynamaktadır. Pythagoras’ı insanlara tanıtan
ve Aristoteles’i yeniden gündeme getiren Boethius, geçmişin
kültür mirasını körü körüne yinelememekte, kültür
yapmanın yeni bir biçimini keşfetmektedir ve son Romalı rolünü
oynarken, aslında barbarlar sarayındaki ilk inceleme merkezini
kurmaktadır.
*
Kentin varoşlarındaki müstakil evinde oturan dik, kısa
saçlı şirket çalışanı Eski Romalıların mirasçısı kimliğinde, ancak
çocuğu örülü saçlarıyla Meksika pançosu giyiyor, Asya kökenli sitarı
çalıyor, Budist metinleri ya da Leninist el kitapları okuyor ve
çoğunlukla (tıpkı Roma İmparatorluğu’nun çöküş döneminde olduğu gibi)
Hesse’yi, yıldız falını, simyayı, Mao düşüncesini, marihuanayı ve şehir
gerillası tekniklerini birbiriyle bağdaştırabiliyor. Bu konuda bir fikir
edinmek için Jerry Rubin’in Do it’ini okumak ya da iki yıl önce New
York’ta Marx, Küba ekonomisi ve astroloji üzerine kurslar düzenleyen
‘Alternate University’nin programlarını düşünmek yeterli olacaktır. Öte
yandan, Romalı geleneğin temsilcisi olarak tanımladığımız kişi de, canı
sıkıldığında, eş değiştirme oyununa katılarak püriten aile modelini
temelinden sarsıyor.
*
Günün birinde Amerika Birleşik Devletleri’nde kara
yolu trafiğindeki bir tıkanıklık ile demiryolu trafiğindeki bir
aksaklığın aynı zamana denk gelmesi, büyük bir hava
alanına vardiyayı devralmaya giden personelin işyerine
ulaşmasını engelleyecektir. Bir sonraki vardiya personelinin
gelmemesi nedeniyle işe devam etmek durumunda
kalan kontrol kulesi memurları yorgunluğun verdiği stresle, iki jet
uçağının bir yüksek gerilim hattı üzerine düşecek
biçimde çarpışmasına yol açarlar; bu hattaki elektrik yükünün
zaten aşırı yüklü olan öteki elektrik hatlarına sıçraması, New York’u
birkaç yıl önce de yaşamış olduğu bir
blackout 1 ile karşı karşıya bırakır. Bu İkincisinin farkı, ilkine
oranla daha etkili, daha uzun süreli bir kesinti olmasıdır.
Kar yağdığı, yollar yer yer trafiğe kapandığı için arabalar
sonu gelmeyen kuyruklar oluştururlar; insanlar ısınmak
için işyerlerinde ateş yakmaya başlarlar, itfaiyecilerin yetişip başa
çıkamadığı yangınlar patlak verir. Birbirlerine telefon aracılığıyla
ulaşmaya çalışan, dış dünya ile ilişkileri
kesilmiş elli milyon insanın aynı anda telefonu kullanmasıyla telefon
hatları çöker. İnsanlar karla kaplı yollarda ilerlemeye çalışırlar, yol
boyunca ölüp kalanlar olur.
Her tür ihtiyaç malzemesinden yoksun kalarak yollara dökülmüş
bulunan insanlar meskenlere, yiyecek
maddelerine el koymaya çalışırlar, Amerika’da serbestçe
satılan milyonlarca ateşli silah kullanılmaya başlanır, silahlı
kuvvetler iktidarı tamamıyla ele geçirir, ama o da
her yanı saran çöküşün kurbanı olur. Süpermarketler
yağmalanır, evlerde yakacak mum kalmaz, soğuktan, açlıktan,
hastanelerdeki yiyecek kıtlığından ölenlerin sayısı
giderek artar. Birkaç hafta sonra bin bir güçlükle normal
yaşam yeniden tesis edildiğinde, şehirleri ve kırsal kesimi
kaplayan milyonlarca ceset salgın hastalıklar yaymaya
başlayacak, bu da XIV. yüzyılda Avrupa nüfusunun üçte ikisini yok eden
kara vebaya eş büyük bir yıkıma yol açacaktır. Salgın hastalıklardan
kurtulma çabası toplumsal
bir psikoza dönüşecek, ilkinden çok daha acımasız bir
Mc Carthy’cilik hüküm sürecektir. Bunalıma sürüklenen
siyasal yaşam, merkezî iktidardan bağımsız ve özerk,
kendi paralı askerleri ile özerk yargı organları bulunan
bir dizi alt yönetim birimine bölünecektir. Bunalım yaygınlık
kazanırken, bu bunalımı daha kolay aşmayı başaranlar, zaten
yetersiz yaşam koşullarında yaşamaya, ekmek parası uğruna mücadele
vermeye alışmış olan azgelişmiş yörelerin insanları olacaktır. Geniş
göç hareketleri
belirecek, bu göçler ırklar arası birleşme ve kaynaşmaların
gerçekleşmesine, yeni ideolojilerin ülkeye girmesine
ve yaygınlık kazanmasına yol açacaktır. Yasalar etkisini
yitirdiği, kadastrolar ortadan kalktığı için, mülkiyet yalnızca
"Kim nereye yerleşmişse, orası onundur” ilkesine
dayanacaktır; öte yandan, hızlı çöküş şehirleri oturulabilir evlerden
değil, eline geçirenin yerleştiği bir dizi harabeden oluşan yerler
durumuna indirgerken, küçük yerel
otoriteler, çitler ve küçük kaleler kurmak yoluyla belli
bir iktidarı ellerinde tutabileceklerdir. Bu noktada bütünüyle
feodal yapının içine girilmiş bulunulacaktır, yerel
iktidarlar arasındaki ittifaklar yasaya değil, karşılıklı
tavizlere dayanacak, bireysel ilişkiler saldırganlığı ya da
dostluğun, çıkar ortaklığının getirdiği ittifakları temel
alarak kurulacak, gezginlere gösterilen konukseverlikle
ilgili belli başlı görenekler yeniden canlanacaktır.
Bu durum karşısında, diyor Vacca, yapılacak tek şey,
tam bir çöküşün yaşandığı bir ortamda, bugünden başla
yarak, yeni bir Rönesans'ın gerçekleşmesi için gerekli
bilimsel ve teknik bilgileri koruma ve gelecek kuşaklara
aktarma çalışmalarına yönelecek, Ortaçağ’dakine benzer
bir manastır örgütlenmesini planlamaktır. Bu bilgilerin
nasıl derlenip toparlanacağı, aktarma süreci içinde yitime,
değişime uğramalarının ya da bazı gruplarca özel
amaçlar doğrultusunda kullanılmalarının nasıl önleneceği ve benzeri
sorunlar
Medio Evo Prossimo Venturo’nun
oldukça tartışma götürür son bölümlerini oluşturur. Ancak üzerinde
durulması gereken nokta, başta da belirtildiği gibi, bu değildir.
Önemli olan, Vacca’nın sunduğu
bu tablonun gerçekleşmesi olası bir senaryo mu, yoksa
şimdiden var olan bir durumun vurgulanarak ortaya
konduğu bir betimlememi olduğunu saptamak; daha
sonra da, Rönesans’ın büyüsüne kapılarak yazılmış bazı
kültür kitaplarının Ortaçağ kavramına getirdiği olumsuz
havadan kurtulmaktır. Öyleyse, önce Ortaçağ’dan ne anlaşılması
gerektiğini belirlemeye çalışalım.