Ahmet Muhip Dıranas’ın Oyun Yazarlığı
Adam ayakları yerden kesilmiş ama ölmemiş de düşünceye dalmış gibiydi. Acındırmaktan uzak bir hal. Derken, bir damda bir karga gözüme ilişti: Gün ağarırken eğer uyanıksanız ve de etrafı seyrediyorsanız, daha çok, yukarıları, örneğin yapıların üst katlarını, saçakları bacaları görürsünüz Uzatmayayım, karga asılmış adama bakıyordu sanki. Sabah rüzgarıyla adam da sallanıyordu, karga da. O anda aklımdan geçen bakın: Şu karga, bu adamın ruhudur, dedim.
Komşu –Benim gençliğim mi? Yoksun ve mutsuz bir gönül; o kadar. Hep karşılıksız sevgiler İpleri kopmuş uçurtmalar gibi Havada Yine mutsuzum ama artık önemsiz. Mahallemizin en güzel kızı değildi Ama sevmiştim. Bana: ‘Size mi kaldım ben? Dedi, aynaya bakmıyor musunuz hiç?
Baba – Deniz görünüyordu bir kemerin altından. Güneşli bir yaz günüydü; Tanrının insanlara cabadan verdiği günlerden biri Bir bahçede idik Çiçekler içinde.
Şu portreye benzemesini istiyordunuz, belki
Sahne kararmaya başlar.
Bir tatlı loşluk olur. Ve ikinci bölümün camekanından bir akşam kızıllığı vurur. Baba ile Komşu karşılıklı oturmaktadırlar.
Yalnız
yüzleri aydınlıktadır. Ansımalar içinde bir düşte yaşar gibidirler.
Kopuk kopuk, ağır, mırıldanır gibi konuşurlar. Bir diyalog vardır
aralarında, fakat uzak dünyalardan gelen uzak seslerle sürer bu diyalog
Yine
susar ve artık bütün bu sahne süresince bir daha konuşmaz. Aralıklarla o
eli okşar. Kısa susuştan sonra iyice kararmış salonda birden bire
Delikanlı belirir. Kız Delikanlı’nın hayalini görmemektedir. Babasının
dalgın ve düşünceli hâliyle ilgilidir. Şimdi yalnız yüzler aydınlıktadır
Salon
bir an boş kalır. Sonra, ana girişin camlarında Baba’nın silueti
belirir. Baba ağır ağır yürüyerek içeri girer. Ortalık iyiden iyiye
kararmaktadır. Baba, giderek karanlığa gömülüyor gibidir. Bir koltuğa
oturduğu ayırt edilebilir. Bu sırada, portrenin bulunduğu köşeden,
karanlıklar
içinden, alevden bir sütun halinde nar çiçeği rengi
giysili kadın belirir; aynı anda, ışığı ondan alıyormuşçasına ‘BABA’nın
yüzü aydınlanır
Sen benim aşkımın aynasında ölümsüz güzelliksin / Aşkın bir taç gibi ruhumu süslüyor
Olmadı, olmadı / Ve bitti / Beynime asılı bir gölgeydi / Uçtu, kurtuldum / Güneşler açtı.
Parayı, para için erdemlerine, onurlarına varıncaya kadar her şeylerini verebilenlere bırakalım.
Hava karardıkça mangal ateşleri nasıl daha parlak görünürse, ömrün akşamına doğru anılar da öyle parlak görünüyor.
Hayriye
– (Duvardaki resimlere bakarak) Güzel resimler. Şu da çok güzel. (Bir
tanesine çok dikkatli bakar) Bu ne? Ne biçim resim bu böyle? Kadın resmi
mi bu?
Sabri – Sözde Şeytanın ta kendisi, (Gülerek) kadın kılığına girmiş bir günah.
İşin içyüzü bambaşka Şuralarda bir yerde vaktiyle büyük bir ev vardı Bir gün yandı. Be o evde doğmuşum. Arada bir gelirim böyle Geçmiş günleri gözetlerim zaman çatlağından< anamı, babamı Çoktan toprak oldular ya Yaşar gibidirler, öyle, kibar kibar
Leyla – Ruhunu ne yapacaksın?
Emin – Ruhunu eğiteceğiz. Yani bir güzel binanın içini istediğin gibi dayayıp döşemek elinde.
Leyla – Sen enikonu saçmalıyorsun.
Emin – Hayır; dosdoğru konuşuyorum. Ruh bilim var mı? Var; ruh sağlığı var mı? Var; ruh iyileştiriliyor mu? Evet.
Ne
diyor Yunus: Hamdım, piştim Diyor; kutsal kitaplarda özün: ruhu
yüceltme O halde ruh eğitilebilir. Kadı ki iyi bir bedende, siz
bozmazsanız, iyi bir ruh bulunur