- Mustafa Kemal, tarihin tanıdığı en cüretli, en büyük ve kapsamlı kültür
devriminin baş mimarıdır. Dilde, dinde, hukukta, yazıda, giyside,
eğitimde, tarihte yaptığı reformlar; inanılmaz boyuttaki bir kültür
devriminin, bir bütün içinde çok anlamlı olan parçalarıdır.
- Gençlik sesini yükselttiğinde değil, asıl sustuğu, pıstığı zaman endişelenmek gerekir. Ülkenin geleceği için!
- Türk ekonomisi, askeri kadroların tek başına yürütemeyecekleri kadar komplekstir.
- Tönnies’e göre, topluma egemen olan ise “ben” duygusudur. Bireysel
iradeye dayalı bir dayanışma, kişisel mülkiyet, moda ve geçici zevkler
ağır basmaktadır. Din dahil, inançlardan çok, kamuoyu ve öğretileri
etkili olmaktadır. Bireysel çıkarlar, ortak çıkarların önüne
geçmektedir.
- Kemalizm, bir anlamda liberalizm ve sosyalizmin, geri kalmış ülke
koşullarındaki bir senteziydi. Tıpkı, demokratik sol ya da sosyal
demokrasinin de bir liberalizm-sosyalizm sentezi olduğu gibi.
- Bir gücün tek başına egemen olduğu yerde demokrasiden söz edilemez.
- Kişinin bireysel niteliklerinin her zaman toplumsal sınıfı
belirlemediği, bazen de toplumsal sınıfın bireysel nitelikleri
belirlediği doğrudur.
- Demokrasi, azınlıkta olanların da güvence altına olduğu, özgürlüklere saygılı bir çoğunluk yönetimidir.
- Yanılgı değil “ihanet”
Bu ülkede Atatürk’ü yıkarak olumlu bir şeyler
yapılabileceğini sananların, kendi küçük dünyaları içinde büyük bir
yanılgıyı yaşadıklarını sanıyorum.
- Ancak, kendi kendilerini yönetemeyenler, başkaları tarafından yönetilmeye ya da yönlendirilmeye davetiye çıkarmış demektir.
- ”Demokrasi katılım ve özgürlük demektir. Gençlik siyasetin dışında, işçi
siyasetin dışında, kamu görevlisi, bilim adamı siyasetin dışında. Kol
emeği de kafa emeği de siyasetin dışında. Ama para ve din siyasetin
içinde!… Şeriatçıya, her türlü propaganda serbest ama bilim adamına,
yazara, her düşüncesini söylemek yasak!…
Bülbüller susturuldu; en güzel ses seçimi kargalar arasında yapılıyor. Ve de ülkenin burnu da pisliklerden kurtulamıyor.”
- “Siyasal sisteme ve o sistemin değerlerine kuramsal olarak karşı olan
bazı partiler, bir yandan sistem için tahammül edilebilir bir sıkıntı
oluştururken aynı zamanda, söz konusu sistemin bazı öğelerinin
korunabilmesine, dolaylı olarak katkıda bulunabilirler. (…) Fransız
Komünist Partisi, siyasal sistemin bazı öğelerinin meşrulaştırılmasına
ve süreklilik kazanmasına dolaylı olarak, istemeden katkıda
bulunmuştur.”
- Kişinin bireysel niteliklerinin her zaman toplumsal sınıfı
belirlemediği, bazen de toplumsal sınıfın bireysel nitelikleri
belirlediği doğrudur.
- Geri kalmış ülkelerde ilk dikkati çeken özellik, orta sınıfların zayıflığıdır.
- Ulusun vekilleri, onun temsilcileri değil, olsa olsa memurları olabilirler...Jean Jacques Rousseau
- Bizim nasıl bir demokrasi istediğimizi öğrenmek istiyorsanız, 1961
Anayasası’na bakınız. Çünkü o anayasayı hazırlayan Kurucu Meclis’te
Kemalistler çoğunluktaydı.
- Demokrasi bir yaşam biçimidir. Yaşanmadan öğrenilemez!
- Laiklik Nedir?
Laiklik, dini devre dışı bırakmak anlamına gelmez; din
adına baskı yapmak, zor kullanmak isteyenleri devre dışı bırakmak
anlamına gelir.
- Şair ne güzel söylemiş: “Sen herkesi kör, alemi sersem mi sanırsın?”
- “Açlık yıllarında ölenleri açlık öldürmez, onları alışmış oldukları tokluk öldürür.”
- “İrade ve egemenlik milletin tümüne aittir ve ait olmalıdır. Demokrasi
sosyal yardımı veya iktisadi teşkilat sistemi değildir. Demokrasi maddi
refah meselesi de değildir. Böyle bir görüş vatandaşların siyasi
hürriyet ihtiyaçlarını unutmayı amaçlar… Bir ulusu oluşturan bireylerin o
ulus içinde, her çeşit özgürlüğü, yaşamak özgürlüğü, çalışmak
özgürlüğü, düşünce ve vicdan özgürlüğü güven altına alınmalıdır.”
- Geri kalmış ülkelerin genellikle kıt olan kaynakları içinde en bol malzeme insandır.
- “Demokraside çoğunluk yönetir, ama azınlık susturulmaz. Azınlıkta
olanların konuşması ise çoğunluğun sağlıklı yönetebilmesinin önkoşulu
olduğu gibi, aynı zamanda azınlığın demokrasi dışı yollar aramaMasının
da önkoşuludur!”
- Gelişmiş ülkelerin devrimcileri, değişmenin arkasından yürürler. Geri
kalmış ülkelerin devrimcileri ise değişmenin önünden… Birisi katardır,
birisi lokomotif.
- Yoksa sık yinelenen yalan, giderek kafalarda doğruya dönüşür umudu içindeler mi?
- Ailede baskı gören, okulda söz hakkı verilmeyen genç, milletvekili seçildiğinde hoşgörülü olabilir mi?
…
İçinde
asıl gençlerin yaşayacakları geleceğin toplumu ile ilgili kararlar, o
gelecekte yaşamayacak olanlar tarafından çok kez gençlerin görüşü bile
alınmadan veriliyor.
- NET!
“Mustafa Kemal’i bilimsel olarak değerlendirebilmenin yöntemi açık:
Hangi koşullardaydı?
Ne yapmak istiyordu?
Ne yaptı?
Sonuç ne oldu?
- Hala, gençliğin ilkokuldan başlayarak demokrasiye alışması, liseden
başlayarak sesini duyurması, üniversiteden başlayarak yönetime ortak
olması gereğini kavrayamayanlar var.
- Devlet , yurttaşlarının bir bölümüne , belirli çıkar ve görüşlerin devleti olduğu izlenimini verdiği oranda gücünden yitirir.
- Kötüler Tanrı’yı, Tanrı ise iyileri kullanır!..
- Max Weber’e göre iktidar “toplumsal ilişkiler çerçevesinde bir iradenin,
ona karşı gelinmesi durumunda bile yürütülebilmesi olanağıdır.”
- Ama “çağı yakalama” arayışında görünürken aynı şeyi yapmaya kalkarsanız;
belki – her garip şeyi yapanlara olduğu gibi – bazı dikkatleri
üzerinize çekersiniz, ama inandırıcı olamazsınız.
- Jean-Paul Sartre, insanın önceden saptanmış bir modele göre
oluşmadığını, her adımda yaptığı seçmelerle kendi özünü bizzat
kendisinin oluşturduğunu söyler.
- Uluslar askeri güçlerini savaş yapmak için değil, karşı tarafı savaştan caydırmak için geliştirmeye başladılar.
- Geçmiş, bugüne ışık tuttuğu ve daha iyi bir gelecek kurmaya yardımcı
olduğu ölçüde önem taşır. Yoksa, sürekli geçmişi arayanlar geleceği
kuramazlar.
- Pascal, yanlışın, gerçeğin tersi değil, zıt bir gerçeğin unutulması olduğu söylenmiştir.
- Ulusal devletler, Batı’da kapalı tarım ekonomileri demek olan feodal sistemin yıkılmasıyla oluştular.
- Zaten Kemalist eğitimin amacı belliydi. Amaç “ümmet” anlayışına sahip
bir topluma “ulus” bilinci kazandırmak, “kul”u “yurttaş”a dönüştürmekti.
Atatürk öğretmenlere şöyle sesleniyordu: “Biz sizden düşüncesi özgür,
vicdanı özgür, anlayışı özgür kuşaklar istiyoruz.”
- Bunalım dönemlerinde kurumsal etkiler azalıp, toplumsal baskının yerini basının çaresine bakma eğilimleri almaya başlar.
- “Laikliğin ortaya çıkışını zorunlu
kılan iki temel neden var.
Birincisi;
farklı inançtan insanların barış içinde bir arada yaşamalarını
sağlamak. İkincisi; değişen koşullara, aklın ve bilimin ışığında çözüm
arama yolunu açık tutmak.”
- Çünkü her bitki, ancak kendine uygun ortamlarda gelişebilir de onun için…
- “Kolaylık uygarlıklar için yıkıcıdır. (…) Uygarlığı iten güç, ortamın düşmanlığı ile orantılı olarak artar.”
- Eğer Türkiye’de bir din devleti kurmak istiyorsanız, Mustafa Kemal’e
saldırmanız elbette ki tutarlıdır. Eğer Türkiye’nin bir bölgesini ayırıp
ırkçı bir devlet kurmak peşindeyseniz, Mustafa Kemal’e saldırmanın
elbette tutarlı bir yanı vardır. Ama “çağı yakalama” arayışında
görünürken aynı şeyi yapmaya kalkarsanız; belki –her garip şeyi
yapanlara olduğu gibi– bazı dikkatleri üzerinize çekersiniz, ama
inandırıcı olamazsınız.
- Devlet işlerine karışmayanlara, kendi işi gücü ile uğraşan sessiz bir
yurttaş değil, hiçbir işe yaramayan biri gözüyle bakıyoruz...Perikles
- …Kemalizm ise, “ilerici” bir ideolojidir. Ne geçmişin bekçiliği ne de
kalıplaşmış bir inanç sistemidir. Değişen koşullar içinde, sürekli ve
akılcı bir yenilenmeyi ve o yenilenmenin ilkelerini içerir.
- Her siyasal iktidarın kendi eğilimilerine ve temsil ettiği toplum
kesimlerinin çıkarlarına göre geliştirdiği bir kültür siyaseti ulusal
olamaz, ancak sınıfsal olur. Ekonomi siyaseti için kabul edilebilecek
olan bu durum, kültür söz konusu olduğunda kabul edilemez. Çünkü,
çeşitlilik içinde ulusal bütünleşmeyi sağlayacak olan temel öge
kültürdür. Ulusal bir kültür siyaseti, toplumun her kesimine açık olmak,
başka bir deyişle de demokratik olmak zorundadır.
- Kültürel yatırım, insana yapılan yatırımdır.
- Türkiye’de yaşayan ve kendisini toplumdan sorumlu hisseden herkesin,
Kemalizm, Laiklik ve Demokrasi bağlantısını iyi kurması gerektiğine
inanıyorum.
- Özleri aynı kalmakla birlikte, değişen koşullara koşut olarak
yenilenebilen, yenilenmeye açık olan ideolojiler ölmezler. Katılaşan,
kalıplaşan ideolojiler ise, günün birinde tarih sayfalarındaki yerlerine
gömülürler.
…
Kemalizm de, akla ve insancıl değerlere dayalı
“çağdaş” bir toplum özlemine yanıt veren, geri kalmışlıktan kurtulma
istemcini yansıtan bir ideolojidir.
- ”Demokrasi katılım ve özgürlük demektir. Gençlik siyasetin dışında, işçi
siyasetin dışında, kamu görevlisi, bilim adamı siyasetin dışında. Kol
emeği de kafa emeği de siyasetin dışında. Ama para ve din siyasetin
içinde!… Şeriatçıya, her türlü propaganda serbest ama bilim adamına,
yazara, her düşüncesini söylemek yasak!…
Bülbüller susturuldu; en güzel ses seçimi kargalar arasında yapılıyor. Ve de ülkenin burnu da pisliklerden kurtulamıyor.”
- Bu topluma kötülük edenler laiklik yanlıları değil, laikliği “dinsizlik”
olarak karalayanlardır. “Din ve vicdan özgürlüğü” maskesi altında,
başkalarının inançları üzerinde baskı kurmaya çalışanlardır.
- Ülkenin ekonomik yapısının, ordunun kolay kolay içinden çıkamayacağı
kadar karmaşık (kompleks) olması. (Askeri darbelerin daha çok geri
kalmış ülkelerde ortaya çıkışının nedenlerinden birisi de budur.)
- Diktatörlük hastalığını önlemenin yolu, demokratik düşünüp davranmaya alışmış yurttaşlara sahip bulunmaktan geçer.
- “Terörizm, giderek toplumdaki demokratik iletişim kanallarını tıkar ve
bir kutuplaşmaya neden olur. Mantığındaki değil, duyguların öne çıktığı
böyle bir ortamda, geniş kitleler genellikle devletin yanında yer alır
ve ‘en sert önlemler’ in destekçisi kesilirler. Bu koşullar özellikle
demokrasi deneyimi az olan toplumlarda baskı rejimlerinin oluşumuna çok
elverişlidir.”
- Barışçı yollardan sağlanamayan etkinin yasa dışı yollardan sağlanmasına
çalışılması, aynı zamanda bir umutsuzluğun ifadesi olabilir.
- Belirli bir dayanışma ve doğrudan ilişkiler, küçük grupların temel nitelikleridir.
- Yetenekli azınlıkların ülkeyi yönetmeleri, demokrasinin kusuru değil, güvencesidir.
- Bir demokraside, adaletin ve özgürlüğün gereklerinin yerine getirilmesi,
yöneticilerin keyfine ya da sağduyularına bırakılamaz. Adaletin ve
özgürlüğün gerekleri, kurumsal güvencelere bağlanmak zorundadır.
- Dine saygılı olmak başka, kendi dar görüşleri dışındakileri dinsiz sayanlara saygılı olmak başkadır.
Saygısıza saygı duymak ise öyle zordur ki!
- Hangi toplum olursa olsun yöneten halk değildir. Demokrasilerin farkı,
halk tarafından yönetilmekten doğmaz, halk için yönetilmekten
kaynaklanır.
- Sayısal çokluk, ancak bilinçli ve örgütlü olduğunda toplumsal ve siyasal bir güce dönüşür.
- Bir demokraside, adaletin ve özgürlüğün gereklerinin yerine getirilmesi,
yöneticilerin keyfine ya da sağduyularına bırakılamaz. Adaletin ve
özgürlüğün gerekleri, kurumsal güvencelere bağlanmak zorundadır.
- Laiklik, dini devre dışı bırakmak anlamına gelmez; din adına baskı
yapmak, zor kullanmak isteyenleri devre dışı bırakmak anlamına gelir.
- Herkesin kendi kimliğini geliştirmekte özgür olması, demokrasinin bir
gereğidir. Ama devletin görevi de ortak kimliği geliştirmektir.
- “Hiçbir düşünce silahla yok edilemedi, edilemeyecek de…
Silah değil, kalem kullanıyoruz.
Hem de en yüreklisinden…”
- 1992 Türkiye’sinin eğitim kurumlarının büyük çoğunluğunda bulunmayan
demokratik bir ortam, yarım yüzyıl önceki Köy Enstitülerinde – hem de
“tek parti” döneminde – vardı.
Her cumartesi öğlenden sonra toplanan
Köy Enstitüsü genel kurulunda öğrenciler, öğreticiler ve yöneticiler,
sorunları özgürce tartışırlardı. Üstelik müdürün değil, “bir öğrencinin
yönettiği” toplantılarda…
- Bir zincir, en zayıf halkası kadar güçlüdür.
- Atatürk, ölümünden iki yıl önce şöyle demişti: “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür.”
- Doğru anlamak, “doğru tepki”nin ilk koşuludur.
- Daha “de” ve “da” eklerinin ne zaman bitişik ne zaman ayrı yazılacağını
bile bilmeyenlerin yabancı sözcük hayranlığı tam bir acıklı güldürü.
- Birbirlerine benzeyenler arasındaki dayanışma “mekanik”, birbirlerini
tamamlayacak işleve sahip kişiler arasındaki dayanışma ise “organik”tir.
- Azınlık susturulmaz.
Demokraside çoğunluk yönetir, ama azınlık
susturulamaz. Azınlıkta olanların konuşması ise çoğunluğun sağlıklı
yönetebilmesinin ön koşulu olduğu gibi, aynı zamanda azınlığın demokrasi
dışı yollar aramamasının da ön koşuludur.
- Kemalizm, akla ve bilime, gerçekliğe, insancıllığa, özgürlüğe ve sürekli devrimciliğe dayalı bir “çağdaşlaşma ideolojisi”dir.
- Her siyasal iktidarın kendi eğilimilerine ve temsil ettiği toplum
kesimlerinin çıkarlarına göre geliştirdiği bir kültür siyaseti ulusal
olamaz, ancak sınıfsal olur. Ekonomi siyaseti için kabul edilebilecek
olan bu durum, kültür söz konusu olduğunda kabul edilemez. Çünkü,
çeşitlilik içinde ulusal bütünleşmeyi sağlayacak olan temel öge
kültürdür. Ulusal bir kültür siyaseti, toplumun her kesimine açık olmak,
başka bir deyişle de demokratik olmak zorundadır.
- Tarih devrimi, dil devrimi, harf devrimi, okuma seferberliği,
halkevleri, halkodaları, Köy Enstitüleri, folklor araştırmaları, hatta
müzik devrimi… Hep -bu ulusallıktan evrenselliğe yönelen- “kendine
dönüş”ün köşe taşlarıdır. Atatürk için Batılılaşma bir “amaç” değildi.
Sadece bir “araç”tı. Taklidin her türlüsüne karşıydı. Çünkü,
“çağdaşlaşabilmek” için “yaratıcı olmak” gerektiğine inanıyordu.
Atatürk’ün kültür devrimini “Batılılaşma” sananlar, Kemalizmi hiç mi hiç anlamamışlardır!
- Çünkü düşünceler, ancak doğrulara oturdukları zaman güç kazanırlar!…
- İlhan Selçuk, Anadolu’nun “Aydınlanma Devrimi”nin şöyle bir sürecin
ürünü olduğunu söylüyor: “Emperyalizme karşı bağımsızlık… Padişahçılığa
karşı cumhuriyetçilik… Şeriata karşı laiklik… Tutuculuğa karşı
devrimcilik… Ümmetçiliğe karşı milliyetçilik…”
- Altmış yıl öncesinin Türkiyesi ile bugünkünü kıyaslayın… “Gaflet”in ya da “ihanet”in boyutlarını anlarsınız.
- “Fransa’da devrimi “yeni insan” gerçekleştirdi. Türkiye’de ise devrim, “yeni insanı” yarattı. Yeni insan da “yeni altyapı” yı!
- “Aydın” kendini toplumundan sorumlu sayan insandır. “Entel” içinse
toplum, sadece bir araçtır; amaç, “kendi kendisini tatmin”dir…
- Atatürk komünizme karşıydı. Üretim açısından getirdiği modeli yeterli
görmediği gibi, birey hak ve özgürlüklerini, demokrasiyi içermemesini de
kendi amaçlarına uygun bulmuyordu.
- Ordu çağdaşlaşmaya açılmış ilk kurum olarak o günün Osmanlı toplumunun
ilerisinde olmasaydı, belki Birinci ve İkinci Meşrutiyet hareketleri de
yaşanmayacaktı. Önce Abdülaziz’i ve daha sonra da Abdülhamit’i anayasaya
dayalı bir yönetime zorlayabilecek ordu dışında bir güç yoktu. Böylece
Türk ordusu, toplumda sadece yeniliklerin değil, toplumsal hakların ve
siyasal özgürlüklerin de öncüsü ve güvencesi gibi görünmüştür.
- Küçük İnsanların Hayalperestliği;
“Bu ülkede Atatürk’ü yıkarak olumlu
bir şeyler yapabileceğini sananların, kendi küçük dünyaları içinde
büyük bir yanılgıyı yaşadıklarını sanıyorum.”
- “Kuramsal çerçeve bir anlamda olaylara baktığımız bir gözlüktür. Veya
olayları sınadığımız bir kalıptır. Araştırmalarda bu kalıp ya da gözlük
bir noktadan itibaren yetersiz hale gelebilir. Aynı model üzerinde
direnmek, modele uymayan bir olgu ile karşılaşıldığında modeli
değiştirmek yerine olguyu bir modele zorlayarak uydurmaya çalışmak hemen
her zaman görülen hatalardandır.”
- Nietzsche’ den alıntı
Mıknatıs demire sormuş:
-En çok kimden nefret edersin?
-Senden, demiş demir; çünkü çekersin, ama kendinde tutacak kadar gücün yoktur.
- Kemalizmin örnek aldığı “yeni insan” ,nasıl bir insandı?
“Üreten, hakça paylaşan, özgürce düşünen, kendi kendini yönetebilen” bir insan… “Kul”luktan “yurttaş”lığa geçmiş olan bir insan!
- “Gençler bilebilse, yaşlılar yapabilse”
- “Atatürk millyetçiliğinin barışçı politikasının bir uygulaması olan
İkinci Dünya Savaşı dışında kalış, kim bilir kaç kuşak Türk genci için
paha biçilmeyecek bir nimet olmuştur.”
- Hak ve özgürlükler, patlamaların nedeni değil, büyük patlamaları önleyecek “güvenlik kapakçıkları” dır.
- “idealizm” in gereği ”özveri”dir. Birey ancak kendi mutluluğunu “daha
hakça” bir toplumsal düzende aradığında özveride bulunabilir. Ondan
umudunu kestiğinde ise “idealizm” biter.
- “Atatürk cehalete karşı savaştı, İslam’a karşı değil…”
- Demokratik kültürün gelişmediği bir toplumsal ortamda, kültürel
değişikliği kabul ettirmenin yolu ise baskıcı yöntemlerden ve araçlardan
geçmektedir.
- Antidemokratik yöneticiler kendilerini atar ve halka bunu onaylatmak ister.
- Geçmiş, bugüne ışık tuttuğu ve daha iyi bir gelecek kurmaya yardımcı
olduğu ölçüde önem taşır. Yoksa, sürekli geçmişi arayanlar geleceği
kuramazlar.
- Demokratik kültürün gelişmediği bir toplumsal ortamda, kültürel
değişikliği kabul ettirmenin yolu ise baskıcı yöntemlerden ve araçlardan
geçmektedir.
- Demokrasi ve Toplum
Demokrasinin temeli olan hoşgörü ve uzlaşma alışkanlığı, ancak yaşanarak, hatalar yapılarak, zamanla oluşur.
Demokrasi isteyen, demokrasiyi aileye de, okula da sokmak zorundadır.
- Temsil edilmeyen yada edilemeyen her çıkar ve görüş, uzlaşma dışı kalır;
dolayısıyla da, toplumsal huzursuzlukların, siyasal istikrarsızlıkların
temel öğelerinden birisini oluşturur.
- Nüfusun kamu yönetimindeki önemi, Eski Yunan’dan beri birçok düşünürün
dikkatini çekmiştir. Aristoteles, yurttaşların sayısının, yönetenlerin
yönetilenleri tanımayacağı kadar fazla olmaması gerektiği kanısındaydı.
(…) Hocası Platon bu konuda daha ileri gitmiş ve ideal bir devletin 5040
yurttaşa sahip olması gerektiğini öne sürmüş, bunun nedenlerini uzun
uzun açıklamıştı.