21 Ekim 2021

Ahmet Taner Kışlalı Seçme sözler



 - Mustafa Kemal, tarihin tanıdığı en cüretli, en büyük ve kapsamlı kültür devriminin baş mimarıdır. Dilde, dinde, hukukta, yazıda, giyside, eğitimde, tarihte yaptığı reformlar; inanılmaz boyuttaki bir kültür devriminin, bir bütün içinde çok anlamlı olan parçalarıdır.

 - Gençlik sesini yükselttiğinde değil, asıl sustuğu, pıstığı zaman endişelenmek gerekir. Ülkenin geleceği için!

  - Türk ekonomisi, askeri kadroların tek başına yürütemeyecekleri kadar komplekstir.

 - Tönnies’e göre, topluma egemen olan ise “ben” duygusudur. Bireysel iradeye dayalı bir dayanışma, kişisel mülkiyet, moda ve geçici zevkler ağır basmaktadır. Din dahil, inançlardan çok, kamuoyu ve öğretileri etkili olmaktadır. Bireysel çıkarlar, ortak çıkarların önüne geçmektedir.

 - Kemalizm, bir anlamda liberalizm ve sosyalizmin, geri kalmış ülke koşullarındaki bir senteziydi. Tıpkı, demokratik sol ya da sosyal demokrasinin de bir liberalizm-sosyalizm sentezi olduğu gibi.

 - Bir gücün tek başına egemen olduğu yerde demokrasiden söz edilemez.

- Kişinin bireysel niteliklerinin her zaman toplumsal sınıfı belirlemediği, bazen de toplumsal sınıfın bireysel nitelikleri belirlediği doğrudur.

 - Demokrasi, azınlıkta olanların da güvence altına olduğu, özgürlüklere saygılı bir çoğunluk yönetimidir.

 - Yanılgı değil “ihanet”
Bu ülkede Atatürk’ü yıkarak olumlu bir şeyler yapılabileceğini sananların, kendi küçük dünyaları içinde büyük bir yanılgıyı yaşadıklarını sanıyorum.

 - Ancak, kendi kendilerini yönetemeyenler, başkaları tarafından yönetilmeye ya da yönlendirilmeye davetiye çıkarmış demektir.

 - ”Demokrasi katılım ve özgürlük demektir. Gençlik siyasetin dışında, işçi siyasetin dışında, kamu görevlisi, bilim adamı siyasetin dışında. Kol emeği de kafa emeği de siyasetin dışında. Ama para ve din siyasetin içinde!… Şeriatçıya, her türlü propaganda serbest ama bilim adamına, yazara, her düşüncesini söylemek yasak!…
Bülbüller susturuldu; en güzel ses seçimi kargalar arasında yapılıyor. Ve de ülkenin burnu da pisliklerden kurtulamıyor.”

 - “Siyasal sisteme ve o sistemin değerlerine kuramsal olarak karşı olan bazı partiler, bir yandan sistem için tahammül edilebilir bir sıkıntı oluştururken aynı zamanda, söz konusu sistemin bazı öğelerinin korunabilmesine, dolaylı olarak katkıda bulunabilirler. (…) Fransız Komünist Partisi, siyasal sistemin bazı öğelerinin meşrulaştırılmasına ve süreklilik kazanmasına dolaylı olarak, istemeden katkıda bulunmuştur.”

 - Kişinin bireysel niteliklerinin her zaman toplumsal sınıfı belirlemediği, bazen de toplumsal sınıfın bireysel nitelikleri belirlediği doğrudur.

 - Geri kalmış ülkelerde ilk dikkati çeken özellik, orta sınıfların zayıflığıdır.

 - Ulusun vekilleri, onun temsilcileri değil, olsa olsa memurları olabilirler...Jean Jacques Rousseau

 - Bizim nasıl bir demokrasi istediğimizi öğrenmek istiyorsanız, 1961 Anayasası’na bakınız. Çünkü o anayasayı hazırlayan Kurucu Meclis’te Kemalistler çoğunluktaydı.

- Demokrasi bir yaşam biçimidir. Yaşanmadan öğrenilemez!

- Laiklik Nedir?
Laiklik, dini devre dışı bırakmak anlamına gelmez; din adına baskı yapmak, zor kullanmak isteyenleri devre dışı bırakmak anlamına gelir.

- Şair ne güzel söylemiş: “Sen herkesi kör, alemi sersem mi sanırsın?”

- “Açlık yıllarında ölenleri açlık öldürmez, onları alışmış oldukları tokluk öldürür.”

- “İrade ve egemenlik milletin tümüne aittir ve ait olmalıdır. Demokrasi sosyal yardımı veya iktisadi teşkilat sistemi değildir. Demokrasi maddi refah meselesi de değildir. Böyle bir görüş vatandaşların siyasi hürriyet ihtiyaçlarını unutmayı amaçlar… Bir ulusu oluşturan bireylerin o ulus içinde, her çeşit özgürlüğü, yaşamak özgürlüğü, çalışmak özgürlüğü, düşünce ve vicdan özgürlüğü güven altına alınmalıdır.”

- Geri kalmış ülkelerin genellikle kıt olan kaynakları içinde en bol malzeme insandır.

- “Demokraside çoğunluk yönetir, ama azınlık susturulmaz. Azınlıkta olanların konuşması ise çoğunluğun sağlıklı yönetebilmesinin önkoşulu olduğu gibi, aynı zamanda azınlığın demokrasi dışı yollar aramaMasının da önkoşuludur!”

- Gelişmiş ülkelerin devrimcileri, değişmenin arkasından yürürler. Geri kalmış ülkelerin devrimcileri ise değişmenin önünden… Birisi katardır, birisi lokomotif.

- Yoksa sık yinelenen yalan, giderek kafalarda doğruya dönüşür umudu içindeler mi?

- Ailede baskı gören, okulda söz hakkı verilmeyen genç, milletvekili seçildiğinde hoşgörülü olabilir mi?

İçinde asıl gençlerin yaşayacakları geleceğin toplumu ile ilgili kararlar, o gelecekte yaşamayacak olanlar tarafından çok kez gençlerin görüşü bile alınmadan veriliyor.

- NET!
“Mustafa Kemal’i bilimsel olarak değerlendirebilmenin yöntemi açık:

Hangi koşullardaydı?
Ne yapmak istiyordu?
Ne yaptı?
Sonuç ne oldu?

- Hala, gençliğin ilkokuldan başlayarak demokrasiye alışması, liseden başlayarak sesini duyurması, üniversiteden başlayarak yönetime ortak olması gereğini kavrayamayanlar var.

- Devlet , yurttaşlarının bir bölümüne , belirli çıkar ve görüşlerin devleti olduğu izlenimini verdiği oranda gücünden yitirir.

- Kötüler Tanrı’yı, Tanrı ise iyileri kullanır!..

- Max Weber’e göre iktidar “toplumsal ilişkiler çerçevesinde bir iradenin, ona karşı gelinmesi durumunda bile yürütülebilmesi olanağıdır.”

- Ama “çağı yakalama” arayışında görünürken aynı şeyi yapmaya kalkarsanız; belki – her garip şeyi yapanlara olduğu gibi – bazı dikkatleri üzerinize çekersiniz, ama inandırıcı olamazsınız.

- Jean-Paul Sartre, insanın önceden saptanmış bir modele göre oluşmadığını, her adımda yaptığı seçmelerle kendi özünü bizzat kendisinin oluşturduğunu söyler.

- Uluslar askeri güçlerini savaş yapmak için değil, karşı tarafı savaştan caydırmak için geliştirmeye başladılar.

- Geçmiş, bugüne ışık tuttuğu ve daha iyi bir gelecek kurmaya yardımcı olduğu ölçüde önem taşır. Yoksa, sürekli geçmişi arayanlar geleceği kuramazlar.

- Pascal, yanlışın, gerçeğin tersi değil, zıt bir gerçeğin unutulması olduğu söylenmiştir.

- Ulusal devletler, Batı’da kapalı tarım ekonomileri demek olan feodal sistemin yıkılmasıyla oluştular.

- Zaten Kemalist eğitimin amacı belliydi. Amaç “ümmet” anlayışına sahip bir topluma “ulus” bilinci kazandırmak, “kul”u “yurttaş”a dönüştürmekti. Atatürk öğretmenlere şöyle sesleniyordu: “Biz sizden düşüncesi özgür, vicdanı özgür, anlayışı özgür kuşaklar istiyoruz.”

- Bunalım dönemlerinde kurumsal etkiler azalıp, toplumsal baskının yerini basının çaresine bakma eğilimleri almaya başlar.

- “Laikliğin ortaya çıkışını zorunlu
kılan iki temel neden var.
Birincisi; farklı inançtan insanların barış içinde bir arada yaşamalarını sağlamak. İkincisi; değişen koşullara, aklın ve bilimin ışığında çözüm arama yolunu açık tutmak.”

- Çünkü her bitki, ancak kendine uygun ortamlarda gelişebilir de onun için…

- “Kolaylık uygarlıklar için yıkıcıdır. (…) Uygarlığı iten güç, ortamın düşmanlığı ile orantılı olarak artar.”

- Eğer Türkiye’de bir din devleti kurmak istiyorsanız, Mustafa Kemal’e saldırmanız elbette ki tutarlıdır. Eğer Türkiye’nin bir bölgesini ayırıp ırkçı bir devlet kurmak peşindeyseniz, Mustafa Kemal’e saldırmanın elbette tutarlı bir yanı vardır. Ama “çağı yakalama” arayışında görünürken aynı şeyi yapmaya kalkarsanız; belki –her garip şeyi yapanlara olduğu gibi– bazı dikkatleri üzerinize çekersiniz, ama inandırıcı olamazsınız.

- Devlet işlerine karışmayanlara, kendi işi gücü ile uğraşan sessiz bir yurttaş değil, hiçbir işe yaramayan biri gözüyle bakıyoruz...Perikles

- …Kemalizm ise, “ilerici” bir ideolojidir. Ne geçmişin bekçiliği ne de kalıplaşmış bir inanç sistemidir. Değişen koşullar içinde, sürekli ve akılcı bir yenilenmeyi ve o yenilenmenin ilkelerini içerir.

- Her siyasal iktidarın kendi eğilimilerine ve temsil ettiği toplum kesimlerinin çıkarlarına göre geliştirdiği bir kültür siyaseti ulusal olamaz, ancak sınıfsal olur. Ekonomi siyaseti için kabul edilebilecek olan bu durum, kültür söz konusu olduğunda kabul edilemez. Çünkü, çeşitlilik içinde ulusal bütünleşmeyi sağlayacak olan temel öge kültürdür. Ulusal bir kültür siyaseti, toplumun her kesimine açık olmak, başka bir deyişle de demokratik olmak zorundadır.

- Kültürel yatırım, insana yapılan yatırımdır.

- Türkiye’de yaşayan ve kendisini toplumdan sorumlu hisseden herkesin, Kemalizm, Laiklik ve Demokrasi bağlantısını iyi kurması gerektiğine inanıyorum.

- Özleri aynı kalmakla birlikte, değişen koşullara koşut olarak yenilenebilen, yenilenmeye açık olan ideolojiler ölmezler. Katılaşan, kalıplaşan ideolojiler ise, günün birinde tarih sayfalarındaki yerlerine gömülürler.

Kemalizm de, akla ve insancıl değerlere dayalı “çağdaş” bir toplum özlemine yanıt veren, geri kalmışlıktan kurtulma istemcini yansıtan bir ideolojidir.

- ”Demokrasi katılım ve özgürlük demektir. Gençlik siyasetin dışında, işçi siyasetin dışında, kamu görevlisi, bilim adamı siyasetin dışında. Kol emeği de kafa emeği de siyasetin dışında. Ama para ve din siyasetin içinde!… Şeriatçıya, her türlü propaganda serbest ama bilim adamına, yazara, her düşüncesini söylemek yasak!…
Bülbüller susturuldu; en güzel ses seçimi kargalar arasında yapılıyor. Ve de ülkenin burnu da pisliklerden kurtulamıyor.”

- Bu topluma kötülük edenler laiklik yanlıları değil, laikliği “dinsizlik” olarak karalayanlardır. “Din ve vicdan özgürlüğü” maskesi altında, başkalarının inançları üzerinde baskı kurmaya çalışanlardır.

- Ülkenin ekonomik yapısının, ordunun kolay kolay içinden çıkamayacağı kadar karmaşık (kompleks) olması. (Askeri darbelerin daha çok geri kalmış ülkelerde ortaya çıkışının nedenlerinden birisi de budur.)

- Diktatörlük hastalığını önlemenin yolu, demokratik düşünüp davranmaya alışmış yurttaşlara sahip bulunmaktan geçer.

- “Terörizm, giderek toplumdaki demokratik iletişim kanallarını tıkar ve bir kutuplaşmaya neden olur. Mantığındaki değil, duyguların öne çıktığı böyle bir ortamda, geniş kitleler genellikle devletin yanında yer alır ve ‘en sert önlemler’ in destekçisi kesilirler. Bu koşullar özellikle demokrasi deneyimi az olan toplumlarda baskı rejimlerinin oluşumuna çok elverişlidir.”

- Barışçı yollardan sağlanamayan etkinin yasa dışı yollardan sağlanmasına çalışılması, aynı zamanda bir umutsuzluğun ifadesi olabilir.

- Belirli bir dayanışma ve doğrudan ilişkiler, küçük grupların temel nitelikleridir.

- Yetenekli azınlıkların ülkeyi yönetmeleri, demokrasinin kusuru değil, güvencesidir.

- Bir demokraside, adaletin ve özgürlüğün gereklerinin yerine getirilmesi, yöneticilerin keyfine ya da sağduyularına bırakılamaz. Adaletin ve özgürlüğün gerekleri, kurumsal güvencelere bağlanmak zorundadır.

- Dine saygılı olmak başka, kendi dar görüşleri dışındakileri dinsiz sayanlara saygılı olmak başkadır.
Saygısıza saygı duymak ise öyle zordur ki!

- Hangi toplum olursa olsun yöneten halk değildir. Demokrasilerin farkı, halk tarafından yönetilmekten doğmaz, halk için yönetilmekten kaynaklanır.

- Sayısal çokluk, ancak bilinçli ve örgütlü olduğunda toplumsal ve siyasal bir güce dönüşür.

- Bir demokraside, adaletin ve özgürlüğün gereklerinin yerine getirilmesi, yöneticilerin keyfine ya da sağduyularına bırakılamaz. Adaletin ve özgürlüğün gerekleri, kurumsal güvencelere bağlanmak zorundadır.

- Laiklik, dini devre dışı bırakmak anlamına gelmez; din adına baskı yapmak, zor kullanmak isteyenleri devre dışı bırakmak anlamına gelir.

- Herkesin kendi kimliğini geliştirmekte özgür olması, demokrasinin bir gereğidir. Ama devletin görevi de ortak kimliği geliştirmektir.

- “Hiçbir düşünce silahla yok edilemedi, edilemeyecek de…
Silah değil, kalem kullanıyoruz.
Hem de en yüreklisinden…”

- 1992 Türkiye’sinin eğitim kurumlarının büyük çoğunluğunda bulunmayan demokratik bir ortam, yarım yüzyıl önceki Köy Enstitülerinde – hem de “tek parti” döneminde – vardı.
Her cumartesi öğlenden sonra toplanan Köy Enstitüsü genel kurulunda öğrenciler, öğreticiler ve yöneticiler, sorunları özgürce tartışırlardı. Üstelik müdürün değil, “bir öğrencinin yönettiği” toplantılarda…

- Bir zincir, en zayıf halkası kadar güçlüdür.

- Atatürk, ölümünden iki yıl önce şöyle demişti: “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür.”

- Doğru anlamak, “doğru tepki”nin ilk koşuludur.

- Daha “de” ve “da” eklerinin ne zaman bitişik ne zaman ayrı yazılacağını bile bilmeyenlerin yabancı sözcük hayranlığı tam bir acıklı güldürü.

- Birbirlerine benzeyenler arasındaki dayanışma “mekanik”, birbirlerini tamamlayacak işleve sahip kişiler arasındaki dayanışma ise “organik”tir.

- Azınlık susturulmaz.
Demokraside çoğunluk yönetir, ama azınlık susturulamaz. Azınlıkta olanların konuşması ise çoğunluğun sağlıklı yönetebilmesinin ön koşulu olduğu gibi, aynı zamanda azınlığın demokrasi dışı yollar aramamasının da ön koşuludur.

- Kemalizm, akla ve bilime, gerçekliğe, insancıllığa, özgürlüğe ve sürekli devrimciliğe dayalı bir “çağdaşlaşma ideolojisi”dir.

- Her siyasal iktidarın kendi eğilimilerine ve temsil ettiği toplum kesimlerinin çıkarlarına göre geliştirdiği bir kültür siyaseti ulusal olamaz, ancak sınıfsal olur. Ekonomi siyaseti için kabul edilebilecek olan bu durum, kültür söz konusu olduğunda kabul edilemez. Çünkü, çeşitlilik içinde ulusal bütünleşmeyi sağlayacak olan temel öge kültürdür. Ulusal bir kültür siyaseti, toplumun her kesimine açık olmak, başka bir deyişle de demokratik olmak zorundadır.

- Tarih devrimi, dil devrimi, harf devrimi, okuma seferberliği, halkevleri, halkodaları, Köy Enstitüleri, folklor araştırmaları, hatta müzik devrimi… Hep -bu ulusallıktan evrenselliğe yönelen- “kendine dönüş”ün köşe taşlarıdır. Atatürk için Batılılaşma bir “amaç” değildi. Sadece bir “araç”tı. Taklidin her türlüsüne karşıydı. Çünkü, “çağdaşlaşabilmek” için “yaratıcı olmak” gerektiğine inanıyordu.
Atatürk’ün kültür devrimini “Batılılaşma” sananlar, Kemalizmi hiç mi hiç anlamamışlardır!

- Çünkü düşünceler, ancak doğrulara oturdukları zaman güç kazanırlar!…

- İlhan Selçuk, Anadolu’nun “Aydınlanma Devrimi”nin şöyle bir sürecin ürünü olduğunu söylüyor: “Emperyalizme karşı bağımsızlık… Padişahçılığa karşı cumhuriyetçilik… Şeriata karşı laiklik… Tutuculuğa karşı devrimcilik… Ümmetçiliğe karşı milliyetçilik…”

- Altmış yıl öncesinin Türkiyesi ile bugünkünü kıyaslayın… “Gaflet”in ya da “ihanet”in boyutlarını anlarsınız.

- “Fransa’da devrimi “yeni insan” gerçekleştirdi. Türkiye’de ise devrim, “yeni insanı” yarattı. Yeni insan da “yeni altyapı” yı!

- “Aydın” kendini toplumundan sorumlu sayan insandır. “Entel” içinse toplum, sadece bir araçtır; amaç, “kendi kendisini tatmin”dir…

- Atatürk komünizme karşıydı. Üretim açısından getirdiği modeli yeterli görmediği gibi, birey hak ve özgürlüklerini, demokrasiyi içermemesini de kendi amaçlarına uygun bulmuyordu.

- Ordu çağdaşlaşmaya açılmış ilk kurum olarak o günün Osmanlı toplumunun ilerisinde olmasaydı, belki Birinci ve İkinci Meşrutiyet hareketleri de yaşanmayacaktı. Önce Abdülaziz’i ve daha sonra da Abdülhamit’i anayasaya dayalı bir yönetime zorlayabilecek ordu dışında bir güç yoktu. Böylece Türk ordusu, toplumda sadece yeniliklerin değil, toplumsal hakların ve siyasal özgürlüklerin de öncüsü ve güvencesi gibi görünmüştür.

- Küçük İnsanların Hayalperestliği;
“Bu ülkede Atatürk’ü yıkarak olumlu bir şeyler yapabileceğini sananların, kendi küçük dünyaları içinde büyük bir yanılgıyı yaşadıklarını sanıyorum.”

- “Kuramsal çerçeve bir anlamda olaylara baktığımız bir gözlüktür. Veya olayları sınadığımız bir kalıptır. Araştırmalarda bu kalıp ya da gözlük bir noktadan itibaren yetersiz hale gelebilir. Aynı model üzerinde direnmek, modele uymayan bir olgu ile karşılaşıldığında modeli değiştirmek yerine olguyu bir modele zorlayarak uydurmaya çalışmak hemen her zaman görülen hatalardandır.”

- Nietzsche’ den alıntı
Mıknatıs demire sormuş:
-En çok kimden nefret edersin?
-Senden, demiş demir; çünkü çekersin, ama kendinde tutacak kadar gücün yoktur.

- Kemalizmin örnek aldığı “yeni insan” ,nasıl bir insandı?
“Üreten, hakça paylaşan, özgürce düşünen, kendi kendini yönetebilen” bir insan… “Kul”luktan “yurttaş”lığa geçmiş olan bir insan!

- “Gençler bilebilse, yaşlılar yapabilse”

- “Atatürk millyetçiliğinin barışçı politikasının bir uygulaması olan İkinci Dünya Savaşı dışında kalış, kim bilir kaç kuşak Türk genci için paha biçilmeyecek bir nimet olmuştur.”

- Hak ve özgürlükler, patlamaların nedeni değil, büyük patlamaları önleyecek “güvenlik kapakçıkları” dır.

- “idealizm” in gereği ”özveri”dir. Birey ancak kendi mutluluğunu “daha hakça” bir toplumsal düzende aradığında özveride bulunabilir. Ondan umudunu kestiğinde ise “idealizm” biter.

- “Atatürk cehalete karşı savaştı, İslam’a karşı değil…”

- Demokratik kültürün gelişmediği bir toplumsal ortamda, kültürel değişikliği kabul ettirmenin yolu ise baskıcı yöntemlerden ve araçlardan geçmektedir.

- Antidemokratik yöneticiler kendilerini atar ve halka bunu onaylatmak ister.

- Geçmiş, bugüne ışık tuttuğu ve daha iyi bir gelecek kurmaya yardımcı olduğu ölçüde önem taşır. Yoksa, sürekli geçmişi arayanlar geleceği kuramazlar.

- Demokratik kültürün gelişmediği bir toplumsal ortamda, kültürel değişikliği kabul ettirmenin yolu ise baskıcı yöntemlerden ve araçlardan geçmektedir.

- Demokrasi ve Toplum
Demokrasinin temeli olan hoşgörü ve uzlaşma alışkanlığı, ancak yaşanarak, hatalar yapılarak, zamanla oluşur.
Demokrasi isteyen, demokrasiyi aileye de, okula da sokmak zorundadır.

- Temsil edilmeyen yada edilemeyen her çıkar ve görüş, uzlaşma dışı kalır; dolayısıyla da, toplumsal huzursuzlukların, siyasal istikrarsızlıkların temel öğelerinden birisini oluşturur.

- Nüfusun kamu yönetimindeki önemi, Eski Yunan’dan beri birçok düşünürün dikkatini çekmiştir. Aristoteles, yurttaşların sayısının, yönetenlerin yönetilenleri tanımayacağı kadar fazla olmaması gerektiği kanısındaydı. (…) Hocası Platon bu konuda daha ileri gitmiş ve ideal bir devletin 5040 yurttaşa sahip olması gerektiğini öne sürmüş, bunun nedenlerini uzun uzun açıklamıştı.