İspanyol filozof, uyarılarını başta Kitlelerin İsyanı olmak
üzere daha bir çok kitabı ve makalesiyle kaleme alırken; Madrid
Üniversitesindeki kürsüsündeki dersleriyle de yılmadan sürdürür.
Gasset, Kitlelerin İsyanı'nda eşi benzeri görülmemiş bir çağa karşı
uyarır entelektüelleri. Aklın ve sağduyunun yerini alan başı boş
kitlelerin keyfiliği, hoyratlığı ve doyumsuzluğuna karşı! O geniş halk
kitlerinden daha çok entelektüelleri, aydınları eleştirir. Çünkü ona
göre, başta Avrupa olmak üzere 20. yüzyıldaki bunalımların ve
karışıklıkların temelinde, Avrupalı entelektüellerin dikkafalı, hafif
meşrep ve sorumsuz olmaları yatar. “Eğer entelektüel dikkafalılık
olmasaydı, siyasi dik kafalılık bu kadar vahim olmazdı.” (Gasset,
1976, 69.)
Gasset bu çıkışlarıyla döneminin her görüşten aydınlarını
gücendirmekten çekinmemiştir. Çünkü ona göre aydınlar, kitleye karşı
sorumlu bireyler olarak davranarak, kitleleri sağduyulu davranmaya
çağırmak yerine; kitlelerin bir parçası gibi hareket ederek, onların
heveslerini tatmine yarayan bir araç haline gelmişlerdir. Oysa aydının
temel görevi, kitlelerin ya da ortalama insanların seviyesini
yükseltmektir. Bu konuda yazmış olduğu Kitlelerin İsyanı, hitabet
yönünden öylesine başarılı olur ki, bir çok Amerikan Halk
Kütüphanesinde "sıradan vatandaşı kültürel yetersizliğine ikna etmeye
teşebbüs eden eserler arasında en çok yıprananı haline gelir." (Gasset,
1997, 17)
Gasset hem sağın hem solun şiddetli bir eleştirisini yaptığı için,
hiçbir partizan ve ideolojik zihni tatmin etmeyen ve çok yönlü
gerçekliğe sadakati olan bir filozof olarak çıkıyor karşımıza. Her iki
taraftan kişiler onun bu eleştirilerini, karşı yana iltihak ettiğinin bir
kanıtı olarak göstererek düşüncelerini anlamamakta ısrar ettiler. Oysa
Gasset, faşistlerin ve komünistlerin yurtiçindeki ve dışındaki
liderlerini kınadığı gibi, İspanyol halkını anlamadan ahkâm kesen
yabancıları da suçlamıştı! Ondan ders almaktan kaçınanlar,
İspanyol halkının dertlerini azaltmak gibi bir kaygısı olmayan
saplantılı ideologlar ve seçkin zümreydi.
Gasset'in Kitlerin İsyanından sonra Kitlelerin kültür düzeyi
üzerine yazılmış bir diğer bir kitabı Üniversitenin Misyonu, adıyla
Türkçe olarak yayınlandı. Kitap, üniversite öğrencilerine verdiği
konferanslardan oluşuyor Haward Lee Nostrand'ın İngilizce
çevirisinden Türkçe'ye aktarılmış. Gasset'in kitapları, ülkemizin
sorunlarını da anlamakta yardımcı olabilecek niteliktedir. Nitekim
Türk yayıncı ve okuyucusu da bunun farkında olmalı ki, kitapları
farklı yayıncılar tarafından basılmakta ve talep görmektedir.
Üniversite Birey ve Eğitim
Öğretmen olarak uzun yıllar Madrid Üniversitesi Metafizik
kürsüsünde ders veren Ortega y Gasset, yaşadığı bütün yıldırma
çabalarına karşılık, öğrencilerinden hiç ümidini kesmedi. Her zaman
onları olumlu yönde teşvik etmeyi sürdürdü. Üniversite koridorları
akademik çalışmalarına imkan vermeyecek derecede ifsad edici bir
hâle geldiğinde, öğrencileri onu üniversite dışında bile izlemeyi
sürdürmüşlerdi. Öğrencilerinin gözündeki bu çekiciliğin iki nedeni
vardı: İlk neden, bilgileri teoriden pratiğe aktarma ve sentezleme
konusundaki başarısı; diğeri de, öğrencilerin bireyselliğine ve
yeteneklerine verdiği değerdi. O öğrencilerinden bir süreç içerisinde
kendilerini geliştirmelerini ve böylece potansiyel halindeki
yeteneklerini fiili halde çıkarmalarını istiyordu ve bunun için onlara
gereken önderliği ve teşviki gösteriyordu.
Gasset ayrıca toplumun geleceği için ortaya koyduğu teklifleri
için de, bireyselleştirilmiş eğitim kavramına yer vermekteydi. Ona
göre; "bireyselleştirilmiş eğitim, toplumsal bilincin geliştirilmesi için
zorunludur." Bu da öğrenim imkanlarının evrenselleştirilmesi ile
bağlantılıdır. Bütün bunların gerçekleştirilebilmesi ise, eğitim
sorunlarının siyasi ya da ideolojik saplantılardan uzak bir zihinle ele
alınmasıyla mümkün olabilir. Bir grubun egemenliği için değil, bütün
bir toplumun duygu ve düşüncelerini göz önüne alarak ele alınmalıdır
eğitim sorunu. Toplumun değerleriyle çatışarak ya da toplumun
değerleri göz ardı edilerek, değişime hazır bir ortam oluşturmadan,
eğitim alanında bir reforma teşebbüs etmek tam anlamıyla bir delilik
olacaktır.
Ona göre, bir reformun temeli her şeyden önce; amacın tam
olarak formülasyonu, planlanması ve belirginleştirilmesidir. Bunun
için konuyu eğitim felsefecilerinin tartışmalarıyla olgunlaştırmak
gerekir. Bunlar olmadan, siyasi bir takım teşebbüsler, şapşallık ve
aptallıktır. Böyle bir yüzeysel teşebbüs aynı derecede yüzeysel ve
şapşal bir reforma yol açar. Bu da yarayı derinleştirmekten başka bir
anlam ifade etmez. (Gasset, 1997, 66) Bu yüzden her şey den
önce; “eğitim ne için vardır ve kişiye ne kazandırmalıdır?” sorusuna
kesin bir cevap vermeksizin yapılacak her türlü değişiklik yada
reform, kısır kalmaya mahkumdur.
Gasset Üniversitenin Misyonu adıyla yayınlanan kitabında,
üniversite öğrencilerine Reform Ruhu'nu anlatıyor. Ona göre reform,
tümüyle toplumsal bir şevk ve form meselesidir. Kendi deyişiyle:
"Tarihte herhangi bir şey yapabilmiş olan toplumlar, ancak form
kazanabilmiş olanlardır. Form kazanabilmenin yolu da bireyin kendini
aşması, gelişimi için konsantre olmasıdır. " O bu sözleriyle bunalımlı
ve hedefi belirsiz bir gençliğe kesin bir yol göstermek ister. Önce
İspanya’ya sonra da bütün Avrupa'ya yönelerek, 19. yüzyıldan itibaren
oluşan zihinsel ve duygusal hastalığa çare bulmaya çalışır.
Bunun için bir maraton koşucusu gibi sabırlı, şevkli ve
çelikleşmiş bir iradeye ihtiyaç vardır. Hele bir toplumu harekete
geçirmek daha uzun zaman ve daha fazla enerji gerektirir. Birde
karşımızda kitleleri daha çabuk ve daha uzun süre etkileyen kitle
iletişim araçları varsa, iş daha da zor demektir. Gasset, üniversite
hocasının reform için rolünden bahsederken şunları söyler: "Bir
kitleye tesir edebilmeniz için, kendiniz o kitleden farklı ve fazla
niteliklere sahip olmalısınız; canlı, güçlü formda, inançlı, çelikleşmiş
bir irade sahibi de..." (Gasset, 1997, 62)
Üniversitenin Bilim ve Kültüre Katkısı
İnsanoğlu yer yüzünde tarihi ve kültürü olan tek canlıdır. Bu
onun hem övünç hem de utanç kaynağıdır. Övünç kaynağıdır; çünkü
bedeninin ve beyninin nicelik olarak küçüklüğüne rağmen, daha
büyük canlılarla kıyas kabul etmez bir öneme sahiptir. Utanç
kaynağıdır; çünkü kendisine sunulan bu potansiyel fırsatları hoyratça
kirletmekte ve aşağılamaktadır. Yazık ki yine insanlığın kendi tarihi
buna şahitlik etmektedir. Fransız filozofu J.J.Rousseau bundan
öylesine rahatsızlık duydu ki, insanın doğuştan sahip olduğu saflığın
ve temizliğin kültür yoluyla kirletildiği ve bozulduğu düşüncesine
kapıldı. Bu yüzden toplumun eğitim anlayışına ve kültürüne karşı
amansız bir savaş açtı.
Oysa insan, dünyaya ilk gelişindeki temizliğine, saflığına
rağmen tamamlanmamış ve eksik bir varlıktır. Bu eksikliğin
giderilmesi ise ancak eğitim ile, kültür aktarımı/kazanımı ile mümkün
olabilir. Eğitim sistemine bakıldığında, temel eğitimden sonra,
mesleki eğitimden ayrı olarak, toplum hayatıyla ilgili çeşitli türden
genel nitelikli derslerin okutulduğunu görüyoruz. Ancak bu
uygulamalar, günümüz insanın seviyesini yükseltmekten daha çok,
kafasının karışmasına, bocalamasına ve muğlaklaşmasına yol açıyor.
Ancak genel kültür adı altında insanlara sürekli bilgi bombardımanı
yapılıyor.
Gasset, genel kültür kavramını samimiyetten uzak ve gülünç
bulur, aynı zamanda da muğlak... Çağımızın bu kültür anlayışını
eleştiren Gasset, Ortaçağ üniversitelerinin kültür anlayışını ise
övüyor. Ona göre "Bu gün genel kültür olarak adlandırılan şey,
Ortaçağ için çok farklı bir şeydi. Zihni veya ahlâki eğitim için bir süs
değildi. Aksine o zamanın insanın dünya ve insanlık hakkında sahip
olduğu fikir sistemiydi. İnsan varlığının hakiki rehberi olan kanaatler
bütünüydü. Gerçek anlamında genel kültür bu fikirlerin toplamıdır
veya sistemidir. Kültür, insan hayatının tamamını bir felaket olmaktan
kurtaran şeydir; insanın anlamsız bir trajedinin veya manevi bir
utancın üzerinde bir hayat yaşamasını mümkün kılan şeydir.. Kültür,
bir çağın hayati fikirler sistemidir. Bu fikirlerin, kanaatlerin kısmen
veya tamamen bilimin sahasında yer alması zerre miktar fark
oluşturmaz. Kültür yalnızca bir bilim değildir. Ancak günümüzde
kültürün içeriğinin önemli bir kısmı bilimden oluşmaktadır." (Gasset,
1997, 75-76)
Ortaçağ üniversitelerinde kültüre verilen önemin aksine
çağdaş üniversite, bilim ve teknolojiye dayalı mesleki eğitimi temel
amaç haline dönüştürdü; buna bir de araştırma işlevini ilave etti;
böylece kültürün öğretimini hemen hemen tamamen geri dönmemek
üzere bir yana bıraktı. Gasset'e göre, Avrupa bugün bu anlayışın
kaçınılmaz sonucuyla karşı karşıya: "...Şu anda Avrupa'da hüküm
süren spazmın sebebi ortalama İngiliz'in, Fransız'ın ve Alman'ın
kültürsüz oldukları gerçeğidir; zamanımızın insanının dünya ile ilgili
temel fikir sisteminden habersiz oluşlarıdır.” (Gasset, 1997, 78)
Bu ortalama insan yeni barbardır; çağdaş medeniyetin
gerisinde bir tembel, zalim, amansız ve modern, ancak sorunlarıyla
karşılaştırıldığında kadim ve ilkeldir. Bu yeni barbar, her şeyden önce
hiçbir zaman görülmediği kadar bilgili, fakat aynı zamanda daha
kültürsüz bir meslek adamıdır. (mühendis, doktor, avukat, bilim adamı
vs.) Bu umulmadık barbarlık, bu feci ve köklü tarihi hatanın sebebi,
herkesten evvel 19., yüzyıldan itibaren oluşan üniversite mantığının
suçudur." (Gasset, 1997, 79)
Gasset 19. yüzyılın pozitivist indirgemeci bilimsel tutumun
bütün kusurlarından üniversiteyi sorumlu tutuyor. Pozitif bilim
ideolojisini mutlaklaştıran 19. yüzyıl üniversitelerinin bilime ve
teknolojiye yaptıkları katkı ile övünüyorlar. Gasset'e göre: “Bu
gerçekten inkar edilemez; fakat bu fevkalade hizmet bile
üniversitelerin suçunu telafi edemez. Çünkü, şayet bilim insanlığın en
mühim eseri ise, bu insanın hayatı sayesinde mümkün olmuştur. İnsan
hayatının en temel şartlarına karşı işlenmiş bir suçun keffareti bilim
vasıtasıyla ödenemez. Zarar o kadar kökleşmiştir ki, şu anda hitap
ettiğim neslin selefi beni güç bela anlayabilir." (Gasset, 1997, 80)
Üniversitelerde her türden bilim adamlarına dünya hakkında
elde edilen bilgilerin anlamını kavratmadan bilgi deposu haline
getirmek çözüm olamaz. Gasset'e göre mesela, fizik bilimiyle ilgili
olarak onun doğurduğu hayati fikirler dünyasından, tarihin ve
biyolojinin meydana getirdiği tasavvurdan, spekülatif felsefe
sisteminden habersiz bir insan, eğitim görmüş bir insan değildir.
Bundan dolayı ne itibarını kaybeder nede suçlanır. Ama bilimle
uğraşıp, yıllarca eğitim alıp, bunun sonucunda dünya ve insanlık
hakkında aşkın bir tasavvura sahip olamamış ise suçlamak gerekir.
(Gasset, 1997, 82)
Sonuç
Sonuç olarak Gasset, üniversitenin temel fonksiyonu olarak,
bilimden çok kültür kavramını öne çıkarıyor. Bilim, gereklidir ama
yeterli değildir. Sadece bilim ve araştırma fonksiyonunu benimsemiş
bir üniversitenin eksik bir üniversite olacağını düşünüyor. Ona göre,
bunlardan daha önemlisi, üniversitenin temel işlevi büyük kültürel
disiplinleri öğretmektir. Yani ismine uygun olarak universel bir bilgi
ve kültür sistemi oluşturulmasına katkı yapmaktır.
İspanyol filozof bunları beş temel bilim disiplinine bağlı
olarak, beş başlık altında toplamaktadır. Üniversite öncelikle bireylere
şunları öğretmelidir:
1- Dünyanın fiziki taslağını (Fizik)
2- Canlı yaşamının temel konularını (Biyoloji)
3- İnsan türünün tarihi sürecini (Tarih)
4- Sosyal hayatın yapısı ve fonksiyonunu (Sosyoloji)
5- Evrenin taslağını (Felsefe) (Gasset, 1997, 101)
Peki üniversite bunlarla yetinebilir mi? Tabii ki hayır. Kültürlü
bireyler yetiştirmesi gereken üniversite, aynı zamanda diğer nitelikleri
kazandırmakla da yükümlüdür. İşi ütopikleştirmeden, gerçekçi bir
tavırla ele almak gerekir. Herkes bilim adamı, herkes bilim
araştırmacısı olmayacağına; ama herkesin de üniversite eğitimi
görmek hakkı olduğuna göre, bu amaçlar da şöyle sıralanabilir:
• Üniversite en kesin anlamda, sıradan insana kültürlü bir
şahsiyet ve mesleğinin ideal bir üyesi olmayı öğreten kurum demektir.
• Üniversite programında hiçbir sahte tavra müsamaha
etmeden, öğrenciden ne isteyebiliyorsa onu istemelidir.
• Bu yüzden sıradan öğrencinin bilim adamı olacakmış
gibi yaparak zamanını israf etmekten kaçınmalıdır.
• Kültürel disiplinler ve mesleki dersler en iyi
pedagojinin üzerine bina edilmiş rasyonel bir tarzda sunulmalıdır.
• Öğretim görevlilerinin seçimi araştırmacı olarak
kazandıkları mevkiye değil, sentez yeteneklerine ve öğretmenlik
maharetlerine dayanarak yapılmalıdır.
• Öğrenciden beklenenler nicelik ve nitelik yönünden en
aza indirildikten sonra, bu düzeye ulaşmayana esneklik
tanınmamalıdır. (Gasset, 1997, 125)
Son söz olarak Gasset, belirli bir azınlığın ama gerçekten
yetenekli ve istekli bir azınlığın daha nitelikli yetişmeye aday
olabileceğini göz gönüne alarak, bunların kültür seviyelerinin
yükseltilmesinin üzerinde durmak gerektiğini düşünüyor. Ona göre,
"üniversite sadece bilim ya da meslek kazanma yeri değildir;
üniversite, ek olarak bilim yeridir. Üniversitenin esas işlevi, kültür
öğretimi ve çağın ulaştığı hayati fikirler sistemini tesis etmek ve
ortalama insanın kültür ve fikir seviyesini yükseltmektir, yani
üniversite olması gerekendir." (Gasset, 1997, 129)
Osman Özkul