30 Ağustos 2019
30 Ağustos Zafer Bayramımızın 97. Yılı Kutlu Olsun!
28 Ağustos 2019
İlhan Berk - Sözcükler, IV
Bazı sözcükler yaralı doğmuştur.
İyileşmez.
Akışı uzun gece.
II
Anlam değildir sözcüklerden beklenen
İçiçeriktir.
III
Sessizlik de üretir sözcükler.
Ama kullanmazlar.
IV
Bazı sözcükler miyop, kısa boylu, kel kafalıdır.
Varlıkları kuşkuludur.
(Kabalistler kuşlarla konuşabiliyorlardı)
V
Her şey konuşur evrende.
Sözcük sonra gelir.
VI
Ben nesnelerin tabuluğu gibi sözcüklerin de
tabuluğuna bağlıyım.
Bu uçurumu hep yaşarım.
İnsana Dönmek - Ahmet Cemal
Rasyonalizm (Akılcılık)
Hegel’e göre gerçek olan ‘’ide’’ yada ‘’geist’’ adını alan mutlak akıldır. İde değişen ve farklılaşan,maddi olmayan bir varlıktır. İde değişirken doğayı ve insan dünyasında yer alan her şeyi ortaya koyar. Dolayısı ile varlık özü itibari ile ruhsal,yani aklidir. İnsan aklı,kendisiyle aynı yapıda olan varlığı kavrayabilir. Deneye başvurmadan sadece akıl ile varlığı kavrayabiliriz. Bu nedenle de mantık en temel bilimdir.
Hegel'e göre insan; varlık hakkında duyuları hiç kullanmaksızın yalnızca akıl yoluyla gerçek ve kesin bir bilgiye ulaşabilir. Çünkü aklın yasalarıyla varlığın yasaları bir aynıdır. Bunu da "Akla uygun olan gerçek, gerçek olan da akla uygundur."
Sokrates (M.Ö. 469-399) : Sokrates’e göre bilgiler her insanda doğuştan vardır. Yani insan dünyaya bilgi ile gelir. Ancak ruhta uyku halinde olan bu bilgileri uyandırmak, zihinden çekip çıkarmak gerekir. Bunu da karşılıklı konuşma (dialog) yöntemi ile yapar. Bu yöntem ironi(alaya alma) ve maiotik(doğurtma) olmak üzere iki aşamada gerçekleşir. İlk aşamada Sokrates karşısındaki ile konuşurken bir şeyler bildiğini sanan kişiye aslında hiçbir şey bilmediğini alaylı bir şekilde kanıtlar. İkinci aşamada ise hiçbir şeyi bilmediğini benimsemiş olan kişinin aklında doğuştan var olan bilgileri,ustaca hazırladığı sorulardan aldığı cevaplarla açığa çıkarır.
Platon (M.Ö. 427-347) : Platon doğru bilginin varlığını ‘’idealar kuramı’’ndan hareketle açıklar. O birbirinden farklı iki varlık alanının olduğunu düşünür.
1-)İdealar Dünyası: Varlığını akıl yoluyla kavrarız.İdealar öncesiz ve sonrasızdır.İdealar dünyasını duyularımızla değil aklımızla bilebiliriz
2-)Fenomenler ( Görünüşler) Dünyası: İçinde yaşadığımız ve duyu organlarımızla kavradığımız dünyadır
Platon’a göre asıl bilgi, değişmez varlıkların bulunduğu idealar dünyasına ait bilgilerdir. İdeaların bilgisi kesin, mutlak, genel-geçer bilgidir. Platon buna episteme der.
Görünüşler (nesneler) dünyası ise idealar dünyasının duyular ile algılanan kopyalarıdır. Algıların yanılmalarından dolayı görünüşler dünyasının bilgisi aldatıcıdır ve doğru bilgi olamaz. Platon bu bilgiye doxa(sanı) der. Örneğin doğada görme duyusu ile kavradığımız ağaç, gerçek ağaç değildir; gerçek ağaç ideasının bir kopyasıdır.
İnsan idealar dünyasının bilgisini ancak akılla kavrar. Bu anlamda bilmek, ideal düşünmektir. Yani ideaları hatırlamaktır.
Aristotales (m.ö. 384-322) : Aristotales’e göre idealar ayrı bir evren değildir. Bu evrendeki varlıkların içinde bulunan “öz”lerdir. Bu öze form denir. Form aynı türden yer alan bütün varlıkların paylaştığı ortak, zamanla değişmeyen, tümel gerçekliklerdir. Formlar maddeye biçim kazandırıp varlıkların ortaya çıkmasını sağlar.
Platon için önemli olan idealardı. Aristotales içinse önemli olan tekil varlıklardır. Çünkü asıl gerçek olan tekil olandır. Aristotales’te amaç tümelin bilinmesi değil, bireysel olanın kavranmasıdır. Bunu da bize mantık gösterir.
Mantığın konusu tümdengelimin kurallarını koymaktır.
Aristotales aklı etkin akıl ve edilgin akıl diye ikiye ayırır. Edilgin akıl duyu verilerini elde ederek bilginin malzemesini sağlar. Etkin akıl ise bu malzemeyi bilgi haline getirir.
Farabi (870-950) : İslam inancı ile Aristotales felsefesini uzlaştırmaya çalışan, Türk asıllı bir filozoftur. Muallim-i Sani (ikinci öğretmen) olarak da bilinir. (Muallim-i asri –Birinci öğretmen- Aristotales kabul edilir.)
Farabi’ye göre bilginin üç kaynağı vardır.
1-Duyu 2-Akıl 3-Nazar(derinlemesine düşünce). Duyu ve akıl ile doğrudan, aracısız bilgi elde ederiz. Nazarla (zihinsel kurgu) dolaylı olarak bilgi sahibi oluruz. Nazar gerçekte ilgili düşünceleri deneyden değil, düşünceden üretmektir. Duyu yoluyla dış dünyayı algılarız. Akılla kendi iç dünyamızda olan biteni gözleriz. Nazar derinlemesine düşünmemizi sağlar. İnsan zihninde sezgi adını alan bir güç vardır. Sezgiyle apaçık ve kesin bilgiye ulaşırız.
Farabi’ye göre en güvenilir bilgi edinme aracımız akıldır. Duyular, bilginin malzemesini sağlar. Akıl bu malzemeyi işleyip bilgi üretme yetisine sahiptir.
Rene Descartes (1596-1650) : Yeniçağ rasyonalizminin kurucusu olan filozof ve matematikçidir. Analitik geometrinin kurucusudur.
Descartes, matematik yöntemle açık, seçik ve kesinliği apaçık bilgilerin nasıl elde edilebileceği sorusuna cevap arar.Descartes, kanıtlanmayan her şeyden kuşku duymuştur. Onun bu şüphesine ‘’Metodik Şüphe’’ denir. Descartes önce kendisinin varlığını, sonra Tanrının varlığını en son da cisimler dünyasının varlığını akılla kanıtlamaya çalışan rasyonalist bir düşünürdür.
(Düşünüyorum o halde varım. –Descartes )
24 Ağustos 2019
Hıfzı Veldet Velidedeoğlu
Paulo Coelho "Açıklamalarla vaktini harcama; insanlar sadece duymak istediklerini duyarlar."
Jorge Luis Borges - Ölüm ve Pusula
Howard Zinn - Öteki Amerika 1
Dolayısıyla tarih içindeki seçimimden veya vurgularımdan kaynaklanan bu kaçınılmaz yer alışımda ben Amerika'nın keşfini Arawakların bakış açısıyla anlatmayı tercih ediyorum; Anayasayı kölelerin bakış açısıyla, Andrew Jacksona'ı Cherakeelerin açısından, Amerikan İç Savaşı'nı New York Irish'a göründüğü gibi, Meksika Savaşı'nı Scott'un ordusundan firar eden askerlere, sanayiinin yükselişini Lowell tekstil atölyelerindeki genç kadınlara, İspanyol-Amerikan Savaşı'nı Kübalılara, Filipinler'in fethini Luzan'daki siyah askerlere, Yaldızlı Çağ'ı güneyli çiftçilere, Birinci Dünya Savaşı'nı sosyalistlere, İkinci Dünya Savaşı'nı pasifistlere, New Deal politikalarını Harlem'deki siyahlara, savaş sonrası Amerikan İmparatorluğunu Latin Amerika'daki gündelikçilere göründüğü gibi anlatmayı tercih ediyorum...
19 Ağustos 2019
Tevfik Fikret " Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairim "
Kendi boşluğum, kendi göklerimde kendim uçarım
Eğilmek, tutsaklık boyunduruğundan ağırdır boynuma
Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairim
Her şey bilim gücüyle olacak buna inandım.
Blaise Pascal - Risaleler
Risaleler’in ortak tarafı Pascal’ın yaşamında belli durumlarla ilişkili olmaları ve toplamda onun bir tür otobiyografisini vermeleridir. Felsefe tarihinin ilk röportajlarından birini de içeren, geometrik yönteme, felsefeye, ahlak ve siyasete ve dinsel duyarlığa ilişkin ayırt edici numuneler olan en bilindik yazılarını ya da sohbetlerini bir araya getiren bu derleme “Biz modernler, eskilerden daha fazlasını görüyoruz” diyen Pascal’ın düşünsel zenginliğinin, derinliğinin ve evrenselliğinin en güzel örneklerini sunuyor:
16 Ağustos 2019
Hacı Bektaş Veli
Bülbüller şevke gelir, gül açar bağımızda.
Hırslar, kinler yok olur, aşkla meydanımızda,
Aslanlarla ceylanlar, dosttur kucağımızda.
Charles Bukowski - Mahvolmuş Hayatlar
evlenerek hayatımı mahvettim'demiş
William Saroyan.
hayatlarımızı mahvedecek bir şeyler
her zaman vardır,
William,
neyin veya kimin
bizi önce
bulduğuna
bakar,
mahvolmaya hep
hazırızdır.
mahvolmuş hayatlar
olağandır
bilgeler için de
ahmaklar için de.
ancak
o mahvolmuş hayat
bizimki olduğunda,
işte o zaman
farkına varırız
intiharların, ayyaşların, hapisane
kuşlarının, uyuşturucu müptelaları
ve benzerlerinin.
varoluşun
menekşeler kadar,
gökkuşağı
kasırga
ve
tamtakır
mutfak
dolabı
kadar
olağan
bir
parçası
olduklarının.
Mahmut Makal - Anımsı Acımsı
Ne diyor Sartre: "Aç bir dünyada edebiyatın işi nedir? Yazar herkese seslenmek, herkesçe okunmak istiyorsa, açlıktan ölen milyarlardan yana olmalıdır. Bunu yapmadıkça, mutlu bir azınlık hizmetindedir ve onun gibi sömürücüdür."
Eski kuşağın, "Ayağı nalınlı kızların tıpış tıpış raks ettiği yer" olarak tasvir ettiği Anadolu köyünün üstündeki kalın ve karanlık perdeyi yırtıp atmak ancak Mahmut Makal'a nasip olabilmiştir. Makal, böyle mutlu bir akımın öncüsüdür. İşini çok iyi bilen bir yazardır, bu yüzden teslim bayrağını çekemez. Edebiyatı, "edebiyat olsun" diye yapan eski kuşaktan değil çünkü. Geri bırakılmış bir halkın acısını, Makal ve Makal'lar çekecektir. Ama şurası bilinsin ki, tarihin kutsal sayfaları bu acı çekenlere yer verecektir, acı çektirenlere değil
Cumhuriyet Kitap, 16 Nisan 1998 "Ciddi görünüşü ve ateşli anlatımı, sözündeki doğruluğu ve saktnmazlığı ile Mahmut Makal boyun eğecek bir kişiye benzemiyor. Doğru bildiği şeyi söylemeyi, cehalete ve yoksulluğa karşı savaşını sürdürüyor. Durmadan yazıyor. Kitapları; İngilizce, Rusça, Almanca, Japonca, Fransızca'ya çevriliyor. Bu eylem insanı, kendisine yolların en çetinini seçmiştir. Umutsuzluğa ve yoksulluğa karşı tek başına savaş. Bu yolu isteyerek seçmiştir. Genç kuşaklara daha iyi bir dünyanın kurulması için onlara inanç ve cesaret vermeye çalışarak geçirdiği günlerden hiç pişman değildir."
Atatürk Ödülü sahibi ilk Türk kadın opera sanatçısı ve ressam Semiha Berksoy
Pırlanta ne kadar toz toprak içine atılsa, günün birinde yine pırlantalığını belli eder ve hakkını ister.
Semiha da bizim Türk kadın sesinin pırlantasıdır.
Haydi hayırlısı.
Dünya onun, yolu açık olsun.’’
14 Ağustos 2019
Bertolt Brecht - Çay Kökünden Yapılmış Bir Çin Aslanı Üzerine
iyileri sevindirir inceliğin,
benzer şeyler
duymak isterdim
dizelerim için.
Nazım Hikmet - Son Şiirleri
Hermann Hesse Seçme sözler
Hiçbir şey varlığı ne gösterilebilen ne de incelenebilen belirli şeyler hakkında konuşmaktan daha zor ya da daha fazla gerekli değildir. Ciddi ve dürüst insanların en belirgin özelliği var olan şeylere onların var oluşa ve doğuşa bir adım daha yakınlaştırıcı olarak yaklaşmalarıdır.
Siddhartha kulak verip dinledi. Bütünüyle kulak verip dinleyen biri kesilmişti şimdi, kendini tümüyle dinlemeye vermiş, tümüyle boşalmış, tümüyle soğurup içine alan biri olmuştu. Dinleme sanatında öğrenilecek her şeyi öğrendiğini hissediyordu. O zamana kadar bütün sesleri sık sık işitmişti, ırmağın çıkardığı bu pek çok sesi; ama sesler bugün bir başka yankılanıyordu. Pek çok sesi birbirinden ayırt edemiyordu artık, neşelileri gözü yaşlılardan, çocuksuları erkeksilerden ayıramıyordu, bir bütünlük oluşturuyordu hepsi, özlemin yakınması ve bilen kişinin gülüşü, öfkenin haykırışı ve ölen kişilerin iniltisi, hepsi birdi şimdi, hepsi içi içe geçmişti, birbirine bağlanmış, binlerce kez birbirine sarılıp dolanmıştı. Ve tümü, bütün sesler, bütün amaçlar, bütün özlemler, bütün çileler, bütün hazlar, bütün iyi, bütün kötü şeyler, tümü birden dünyayı oluşturmaktaydı. Tümü birden yaşamın müziğiydi.
Eğitimde öğrenmenin sırrı nedir? Bu sırrı keşfeden bir adam: Piaget. İşte o sırlı keşif
Dr. Hüsnü Kurtuluş
Kaynak: http://www.gata.edu.tr/dahilibilimler/cocukruh/piaget.htm
Piaget, zekanın gelişimini 4 evreye ayırmıştır. Ona göre çocuk bir dönemde kazanması gereken tüm gerekli bilişsel yapılarını oluşturduğunda, o dönemdeki gelişimini tamamlamaktadır. Piaget tüm çocukların bu gelişim aşamalarını sırasıyla geçirmesi gerektiğini savunur. Çocuk bir gelişim dönemini atlayarak diğerine geçemez. Ancak çocukların gelişim dönemlerine girme ve tamamlama yaşları birbirinden farklılık gösterebilir.
1. Duyusal-Hareket Dönemi (0–2 Yas?)
Bebeklik dönemi olarak tanımlanan, 0-2 yas? döneminde çocuk, fiziksel, zihinsel ve duygusal yönden en hızlı geliştiği dönemin içindedir. Bebek bu dönemde duyarak, dokunarak, hissederek ve yaparak dünyayı öğrenmektedir. Yoğun bir şekilde duyu organlarını kullanır, bedeninin farkına varır ve onu istediği gibi kullanabilmeyi öğrenir. Önceleri refleksleri ile hareket ederken, iki yaşına doğru daha çok düşünerek hareket etmeye başlar. Dönem sonunda yürüyebilir ve beden hareketlerini istediği şekilde yönlendirebilir.
2. İşlem Öncesi Dönem (2–7 Yas?)
Çocukta, bu evrede seçim yapabilme yetisi gelis?mektedir. Bunlar elbette yaşına uygun ve basit seçimlerdir. Çocuğa konulan sınırlar ve ög?retiler çocug?un seçim yapabilme yetisini as?ırı uçlara götürmeyecek biçimde, güven verici olmalıdır. Aynı zamanda ailenin koyduğu güvenli sınırlar içinde çocuğa seçim yapma özgürlüğü mutlaka tanınmalıdır. Çünkü çocuk ancak bu sayede özerklik duygusunu kazanacak ve benlik gelişimi güçlenecektir. Çocuk, toplumsal kurallar içinde bazı s?eyleri yapmayı ög?renirken utandırılmamalı ve cezalandırılmamalıdır. Utanç ve suçluluk duygularını yoğun olarak yaşayan çocuklar, bu dönemi sağlıklı bir şekilde tamamlayamaz. Bu duygular yerleşebilir, seçim yapabilme ve irade yetilerinin gelis?imi kösteklenebilir. Bu durum da, yetişkinliğinde kendini şu şekilde gösterebilir; yoğun bir şekilde yanlış yapma korkusu ve bundan kaynaklı seçim yapmada, hayatıyla ilgili kararlar almada zorlanma. Bunun sonucunda sorumluluktan kaçınma ve yanlış bir şey yaptığında bununla başa çıkmakta güçlük çekme gibi durumlar yaşayabilir.
Bu dönemde dil gelişimi hızlanır ve konuşma kazanılmaya başlar. Bu dönemdeki çocuklara verilecek eğitim dil ve kavram gelişimlerini artırmaya yönelik olmalıdır. Nesnelerle ilgili deneyimler artırılmalıdır. Bu yaşlarda çocuk, mantık kurallarına uygun düşünme yerine, sezgilerine dayalı olarak akıl yürütme ve problemleri sezgileriyle çözmeye çalışır. Büyüsel ve dog?aüstü düs?ünce tarzı ve zengin bir hayal gücüne sahiptir. Bu nedenle bazen hayali bir arkadas?a sahip oldukları gözlemlenebilir.
Egosantrizmin (ben merkezcilik) hakim olduğu bir dönemdir. Yani çocuk ilgisi olmasa bile yaşanan şeylerin, kendi ile ilgili olduğunu düşünebilir. Örneğin anne babası kavga ettiğinde, çocuk kendisi yüzünde kavga ettiklerini, kendisinin yanlış bir şey yaptığını düşünebilir. Ya da ‘neden kar yağıyor?’ sorusuna, ‘çocuklar oynasın diye’ bir cevap verebilir. Çocuk bu dönemi sağlıklı bir şekilde geçiremeyip, takılı kalırsa, ileride egoist ve narsist kişilik özellikleri gösterebilir.
3. Somut İşlemler Dönemi (7–11 Yas?)
Çocuğun algı, bellek gibi bilişsel yetileri giderek gerçeğe daha uygun değerlendirmeler yapabilecek düzeye gelir. Zamanı, yeri, çevreyi tanıması gelişir. Eski çocuksu ağlamaları, çırpınmaları yerine daha denetimli duygusal dışavurumları vardır. Artık iki yönlü düşünme becerisini de kazanmıştır. Egosantrizmin bittiği ve mantığın geliştiği bir dönemdir. Problemlere mantıklı çözümler bulabilir. Artık kuralları daha rahat anlayabilir. Neden sonuç ilişkisi daha rahat kurabilir. Fakat çoğunlukla somut nesneler üzerinde düşünür. Bu dönemde çocuklar yeni kazandıkları becerileri uygulamaya yönelik eğitim almalıdır. Sosyal ilişkileri desteklenmelidir.
4. Soyut İşlemler Dönemi (12-18 Yaş)
Bu dönemde çocuk artık her türlü problemi çözebilmek için çıkarsama ve yargılama becerilerine sahiptir. Yapısal olarak bir yetişkinle aynı zihinsel süreçleri kullanmaktadır. Düşünmenin yetişkin düzeyine eriştiği dönemdir, planlama ve analiz sentez yapma yeteneğinin iyice gelişmiş olduğu düşünülür. Soyut düşünme becerileri gelişmiştir.
Robert Frost - Ağaçların Sesi
Biz sonsuza kadar
Neden onların sesine katlanmak isteriz
Başka seslerden daha fazla
Evlerimize yakın olduğu için?
Gün be gün katlanıyoruz
Kaybedene dek tempomuzu
Ve sevinçlerimizdeki durağanlığı
Ve havayı dinlemeyi
Onlar gidişin konuşmaları
Ama hiçbir zaman kaçmazlar
Bilmek için daha az konuşurlar
Büyüdükçe daha bilge ve daha eski
Bu, şimdi kalmak demektir.
Ayaklarım zemini çekiştiriyor
Başım omzuma hükmediyor bazen
Ağaçların hükümranlığını seyrederken
Pencereden ya da kapıdan
Bir yere bildirmeliyim
Pervasız bir seçim yapmalıyım
Bir gün, onların sözü geçince
Ve korkutmak için havaya fırlatıp beyaz bulutlar üzerlerine gelince
Daha az konuşmalıyım
Ama gitmiş olmalıyım.
Louis Aragon - Yalnız Adam
Bir yere götürmez insanları
Ve sarayların bütün kapıları
Farksızdır ona bir zulümden
Yalnız adamın eğiktir kolları
Nefesi çizgi çizgi gözü bir tane
Yastığı başka yerde
Uykusu sokak kadını
Yalnız adamın parmakları rüzgâr
Kül olur ona ne verilirse
Hiçbir şey alamaz hattâ zevk bile
Tozdan başka onu bulsa da tekrar
Yüzü yok yalnız adamın
O ancak yağmur için pencere
Ve gördüğün ağlayışlar onun üstünde
Âdeta parçası manzaranın
O kayıp bir mektuptur ancak
Yanlış adres mi vardı yoksa üzerinde
Sevgiler diyordu ama kime
Hangi eller onu yırtmış olacak
12 Ağustos 2019
Şiire saygı duruşudur Can Yücel’i anmak.
Çağdaş Türk Şiiri’nin Can’ı artık yoktu, okurlarının ve Datça’nın Can Baba’sı dünyayı terk etmiş, son yıllarını geçirdiği ve çok sevdiği cenneti Datça’dan başka diyarlara yola çıkmıştı bile…
Şiir dünyasına Küfür ve argoların da Türkçe’ye ve hatta şiire dahil olduğunu da öğreten, sözünü sakınmayan Can Baba’nın, ne gelirse diline o gider karşısındakine.. Ne de olsa, ünlü şiirinde de dediği gibi “ Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi” ..
‘Küçük Kızım Su’ya’, ‘Güzel’e’, ‘Yeni Hasan’a Yolluk’ gibi şiirleri çocuklarına bıraktığı mirasıdır aynı zamanda :
Can Baba, hatırlar mısın, bir akşam, arkadaşlarla Kuzguncuk’taki evinize gelmiştik… Evde senden başka kimse yoktu. Yapayalnızdın. Sevgilisi terk etmiş liseli bir öğrenci gibi çaresizdin. Bütün ışıkları, televizyonu, radyoyu açsan da evde garip ve hüzünlü bir sessizlik vardı. …Oysa insanların, bir tutam neşe,öfke, coşku, yaşam sevinci koparmak için uğraştığı, sevinçli ve kutsal bir bahçeydi, eviniz…
Bize veda ettiğinde 72 yaşındaydı Can Baba, yaşayabilirdi şüphesiz şiirleri bitmemişti daha..
Bir de vasiyeti vardı bıraktığı şiirlerinden birinde:mekanim-datca-olsun-can-yucel