14 Ağustos 2019

Eğitimde öğrenmenin sırrı nedir? Bu sırrı keşfeden bir adam: Piaget. İşte o sırlı keşif


“Eğitimde sadece anlatmak ve göstermekle yetinilmemeli. Aynı zamanda uygulama ve aktif katılım sağlanmalı. Entelektüel eğitimin hedefi zekâyı şekillendirmek ve entelektüel kâşifler üretmektir. Hafızayı doldurmak  yoğun ve derin öğrenme değildir. Öyleyse geleneksel eğitim fikri büyük yanılgı içerisinde.”

Felsefe ve ruhbilimin öncülerinden sayılan İsviçreli bilim adamı Jean Piaget meslek yaşamının büyük bir bölümünü çocukları dinleyip, gözleyerek ve dünyanın her köşesinden bilim insanlarının aynı konuda hazırladıkları raporları inceleyerek geçirdi. Piaget sonuçta, çocukların yetişkinlerden çok farklı düşündüklerini ortaya koydu.

Kendilerini ancak dile getirebilen binlerce çoçukla yaptığı görüşmelerden sonra, Piaget söz konusu yaş grubunun dışa vurdukları o şirin, ancak mantığa aykırıymış gibi gelen görüşlerinin ardında kendilerine özgü bir düzen ve mantığı olan düşünce süreçlerinin yatabileceği sonucuna vardı. Einstein bunu, “yalnızca bir dahinin akıl erdirebileceği basitlikte bir buluş” olarak nitelendirdi. Piaget’nin ortaya attığı görüş, zekânın özünde yatan işlevlere yeni bir pencere açtı.

10 yaşında yayımladığı ilk bilimsel raporundan 84 yaşında ölümüne dek uzanan, yaklaşık 75 yıllık yoğun bir araştırma süreci sonunda Piaget gelişimsel ruhbilim, bilişsel kuram ve genetik bilgi kuramı (epistemoloji) adı verilen birçok yeni bilim dalının gelişmesine katkıda bulundu.

Eğitim konusunda düzeltimci biri sayılmasa da, Piaget günümüzde eğitime yeni bir çehre getirilmesini hedefleyen eylemlerin temelini oluşturan çocuk düşünce biçimini su yüzüne çıkarttı. Çağdaş insanbilimcilerinin ortaya attıkları “soylu yabanıllar” ve “yamyamlar” türü öykülere kıyasla, Piaget çok farklı bir görüş ortaya attı. Bu açıdan ele alındığında, Piaget’nin çocukların düşünce biçimini ilk kez ciddiye alan bir bilim adamı olduğu söylenebilir. Çocuklara aynı ilgiyle yaklaşan Amerikalı John Dewey , İtalyan Maria Montessori ve Brezilyalı Paulo Freire gibi bilim insanları okullarda hemen bir değişime gidilmesi yönünde çok daha yoğun bir çaba harcamalarına karşın Piaget’nin eğitime katkısı çok daha etkili oldu.

Jean Piaget’nin çocukların bilgiyle doldurulacak boş çuvallar olmayıp bilginin etkin yapıcıları oldukları, sürekli olarak kendilerine özgü kuramlar yaratıp bunları sınadıkları yönündeki görüşü kuşaklar boyunca eğitimciler tarafından saygıyla karşılandı. Freud ya da B. F. Skinner denli ünlü olmasa da, ruhbilime katkısı çok daha uzun ömürlü oldu. Bilgisayarlar ve Internet çocuklara giderek çok daha geniş kapsamlı sayısal dünyalara ulaşma olanağı tanırken, Piaget’nin öne sürdüğü görüşler çok daha belirgin bir önem kazandı.

Piaget İsviçre’nin Fransız kesimindeki, şarap ve saatleriyle tanınan Neuchatel bölgesinde yetişti. Babası ortaçağ bilimleri profesörü, annesi ise katı bir Kalvinist idi. Küçük yaşta doğa bilimleriyle yakından ilgilenen dahi bir çocuktu. 10 yaşındayken gerçekleştirdiği gözlemler yalnızca üniversite kitaplarında açıklamaları bulunabilecek türde çalışmalardı. Kitaplık görevlisinin kendisine bir çocukmuş gibi davranmasına son vermek amacıyla albinoz serçelerin görüş gücü üzerine kısa bir not yayımladı ve amacına ulaştı. Doktorasını hayvanbilim konusunda yapan Piaget, herhangi bir şeyi kavramanın tek yolunun o şeyin nasıl evrildiğinin anlaşılması olduğunu savunan görüşünü ortaya attı.

II. Dünya Savaşı’ndan sonra Piaget ruhbilimle ilgilenmeye başladı. Zürih’e giderek Carl Jung ‘un derslerine katıldı, ardından Paris’e giderek mantık ve ruhsal bozukluklar konusunda eğitim görmeye başladı. Alfred Binet ‘nin çocuk ruhbilimi laboratuvarında Theodore Simon ile birlikte çalışan Piaget aynı yaştaki Parisli çocukların doğru-yanlış seçenekli zekâ testlerinde benzer yanlışlar yaptıklarının ayırdına vardı. Onların uslama sürecinden son derece etkilenen bilim adamı çocuğun kafa yapısının özüne inilerek insanın öğrenme sürecinin su yüzüne çıkartılabileceğini öne sürdü. Bu arada İsviçreli bilim adamları, çocukları oynarken inceden inceye gözleyip kullandıkları sözcükleri ve sergiledikleri davranış biçemlerim kaydetmeye başladılar.

RÜZGÂR NASIL OLUŞUR?

En tanınmış deneylerinden birinde Piaget çocuklara “Rüzgâr nasıl oluşur” diye soruyor ve karşılıklı konuşma şöyle sürüyordu:

Piaget: Rüzgâr nasıl oluşur?

Julia: Ağaçlar.

P: Nereden biliyorsun?

J: Onları kollarını sallarken gördüm,

P: Bu nasıl rüzgâr oluşturuyor?

J: (Elini yüzünün önünde sallayarak) İşte böyle. Ama onların kolları daha uzun. Hem daha çok ağaç var.

P: Okyanuslardaki rüzgâr nasıl oluşuyor?

J: Karadan oraya esiyor. Yok,yok. Dalgalardan…

Piaget, erişkin ölçütlerine aykırı olmakla birlikte, Julia’nın görüşlerinin “yanlış da sayılamayacağını”, bunların oldukça mantıklı ve çocuğun bilgi edinme sürecine uygun olduğunu gördü. Çocuğun bilgisini sınarken “doğru” ya da “yanlış” biçiminde bir ayrıma gidilmesi olayın tam olarak kavranamaması ve çocuğa yeterince saygı gösterilmemesi demekti. Piaget’nin amacı, rüzgarla ilgili sohbetten yola çıkarak, çocukların sözel bir açıklama getirmede erişkinler denli becerikli olamadıklarında başvurdukları yöntemlerle ilgili bir kuram oluşturmaktı.

ÇOCUĞA NASIL DAVRANMALI?
Kendisi bir eğitimci değildi ve böylesi durumlarda nasıl bir tavır takınılması gerektiği yönünde asla kurallar koyma yoluna gitmedi. Gelgelelim, çalışmaları büyüklerin çocuğun davranışlarını hemen düzeltme yoluna gitmelerinin son derece yanlış olabileceğini, onlara kendi kuramlarını oluşturma olanağını tanımanın çok daha yararlı olduğunu ortaya koyuyor. Piaget bu görüşünü belirtirken, “Çocuklar yalnızca kendi keşfettikleri şeyleri gerçek anlamda kavrayabilirler. Onlara bir şeyleri şipşak öğretmeye kalkıştığımızda, bu şeyleri kendilerinin yeniden keşfetmelerini engellemiş oluruz.” diyor.

Hemen hemen her eğitimci Piaget’nin çocuğun gelişimiyle ilgili olarak öne sürdüğü dört aşamayı (duyumsal devinim, ön-edimsel, somut edimsel ve biçimsel edimsel) ezbere bilse de, onun çok daha önemli görüşleri, belki de eğitimciler tarafından “çok ağdalı” bulunduğu için, pek iyi bilinmez.

BİLGİ KURAMI
Piaget asla kendisini bir çocuk ruhbilimcisi olarak görmedi. Onun asıl ilgi alanı, Piaget bu konuya el atıp onu bir bilime dönüştürünceye dek, tıpkı fizik gibi felsefenin bir dalı olarak ele alınan bilgi kuramı idi. Piaget, bilgiye ulaşmanın birden çok yolu olduğunu ve bunların yargılama yoluna gidilmeden bir düşün adamının titizliğiyle incelendiğini öne süren, bir tür göreli bilgi kuramını oluşturdu. Piaget’den bu yana söz konusu alanın sınırları kadınlara özgü düşünce biçemleri, Afromerkezli düşünce biçemleri, dahası bilgisayara özgü düşünce biçemleri gibi konularla daha da genişledi. Gerçekten de, yapay zekâ ve zekânın bilgi işlem modeli Piaget’e sanıldığından çok daha fazla şey borçludur.

Son on yıldır Piaget’nin görüşlerine bilginin beynin içsel bir öğesi olduğu yönünde bir görüşle karşı çıkılıyor. İncelikli deneyler yeni doğan bebeklerin Piaget’nin çocukların oluşturduklarına inandığı bilgilerin bir bölümüne doğuştan sahip olduklarını ortaya koyuyor. Ne var ki, bilişsel kuram alanında Piaget’nin günümüzde de dev konumunu koruduğuna inananlar için, bebeğin doğuşta sahip olduğu bilgi ile erişkinlerin sahip olduğu bilgi arasındaki fark öylesine büyüktür ki, yeni buluşlar bu açığı kapatmak şöyle dursun, olaya daha da gizemli bir boyut kazandırmaktadır.

Dr. Hüsnü Kurtuluş

Kaynak: http://www.gata.edu.tr/dahilibilimler/cocukruh/piaget.htm


* * * * * *
Piaget'nin Bilişsel Gelişim Kuramı 
 Bilişsel(zihinsel) gelişim alanında çok önemli çalışmalar yapmış olan İsviçreli bilim adamı, psikolog Piaget’e göre zeka çevreye uyum sağlama yeteneğidir. Uyumla birlikte deneyimleyerek öğrenme, sindirme ve özümseme kavramları da gelişim için çok önemlidir. Piaget’nin çalışmaları büyüklerin çocuğun davranışlarını, hemen düzeltme yoluna gitmelerinin son derece yanlış olabileceğini, onlara kendi deneyimlerini yaşayıp, kendi mantıksal çıkarımlarını oluşturabilme olanağını tanımanın çok daha yararlı olduğunu ortaya koyuyor. Piaget’e göre, çocuklar yalnızca kendi keşfettikleri şeyleri gerçek anlamda kavrayabilirler. Onlara bir şeyleri şipşak öğretmeye kalkıştığımızda, bu şeyleri kendilerinin yeniden keşfetmelerini engellemiş oluruz.

Piaget, zekanın gelişimini 4 evreye ayırmıştır. Ona göre çocuk bir dönemde kazanması gereken tüm gerekli bilişsel yapılarını oluşturduğunda, o dönemdeki gelişimini tamamlamaktadır. Piaget tüm çocukların bu gelişim aşamalarını sırasıyla geçirmesi gerektiğini savunur. Çocuk bir gelişim dönemini atlayarak diğerine geçemez. Ancak çocukların gelişim dönemlerine girme ve tamamlama yaşları birbirinden farklılık gösterebilir.

1. Duyusal-Hareket Dönemi (0–2 Yas?)
Bebeklik dönemi olarak tanımlanan, 0-2 yas? döneminde çocuk, fiziksel, zihinsel ve duygusal yönden en hızlı geliştiği dönemin içindedir. Bebek bu dönemde duyarak, dokunarak, hissederek ve yaparak dünyayı öğrenmektedir. Yoğun bir şekilde duyu organlarını kullanır, bedeninin farkına varır ve onu istediği gibi kullanabilmeyi öğrenir. Önceleri refleksleri ile hareket ederken, iki yaşına doğru daha çok düşünerek hareket etmeye başlar. Dönem sonunda yürüyebilir ve beden hareketlerini istediği şekilde yönlendirebilir.

2. İşlem Öncesi Dönem (2–7 Yas?)
Çocukta, bu evrede seçim yapabilme yetisi gelis?mektedir. Bunlar elbette yaşına uygun ve basit seçimlerdir. Çocuğa konulan sınırlar ve ög?retiler çocug?un seçim yapabilme yetisini as?ırı uçlara götürmeyecek biçimde, güven verici olmalıdır. Aynı zamanda ailenin koyduğu güvenli sınırlar içinde çocuğa seçim yapma özgürlüğü mutlaka tanınmalıdır. Çünkü çocuk ancak bu sayede özerklik duygusunu kazanacak ve benlik gelişimi güçlenecektir. Çocuk, toplumsal kurallar içinde bazı s?eyleri yapmayı ög?renirken utandırılmamalı ve cezalandırılmamalıdır. Utanç ve suçluluk duygularını yoğun olarak yaşayan çocuklar, bu dönemi sağlıklı bir şekilde tamamlayamaz. Bu duygular yerleşebilir, seçim yapabilme ve irade yetilerinin gelis?imi kösteklenebilir. Bu durum da, yetişkinliğinde kendini şu şekilde gösterebilir; yoğun bir şekilde yanlış yapma korkusu ve bundan kaynaklı seçim yapmada, hayatıyla ilgili kararlar almada zorlanma. Bunun sonucunda sorumluluktan kaçınma ve yanlış bir şey yaptığında bununla başa çıkmakta güçlük çekme gibi durumlar yaşayabilir.

Bu dönemde dil gelişimi hızlanır ve konuşma kazanılmaya başlar. Bu dönemdeki çocuklara verilecek eğitim dil ve kavram gelişimlerini artırmaya yönelik olmalıdır. Nesnelerle ilgili deneyimler artırılmalıdır. Bu yaşlarda çocuk, mantık kurallarına uygun düşünme yerine, sezgilerine dayalı olarak akıl yürütme ve problemleri sezgileriyle çözmeye çalışır. Büyüsel ve dog?aüstü düs?ünce tarzı ve zengin bir hayal gücüne sahiptir. Bu nedenle bazen hayali bir arkadas?a sahip oldukları gözlemlenebilir.

Egosantrizmin (ben merkezcilik) hakim olduğu bir dönemdir. Yani çocuk ilgisi olmasa bile yaşanan şeylerin, kendi ile ilgili olduğunu düşünebilir. Örneğin anne babası kavga ettiğinde, çocuk kendisi yüzünde kavga ettiklerini, kendisinin yanlış bir şey yaptığını düşünebilir. Ya da ‘neden kar yağıyor?’ sorusuna, ‘çocuklar oynasın diye’ bir cevap verebilir. Çocuk bu dönemi sağlıklı bir şekilde geçiremeyip, takılı kalırsa, ileride egoist ve narsist kişilik özellikleri gösterebilir.

3. Somut İşlemler Dönemi (7–11 Yas?)
Çocuğun algı, bellek gibi bilişsel yetileri giderek gerçeğe daha uygun değerlendirmeler yapabilecek düzeye gelir. Zamanı, yeri, çevreyi tanıması gelişir. Eski çocuksu ağlamaları, çırpınmaları yerine daha denetimli duygusal dışavurumları vardır. Artık iki yönlü düşünme becerisini de kazanmıştır. Egosantrizmin bittiği ve mantığın geliştiği bir dönemdir. Problemlere mantıklı çözümler bulabilir. Artık kuralları daha rahat anlayabilir. Neden sonuç ilişkisi daha rahat kurabilir. Fakat çoğunlukla somut nesneler üzerinde düşünür. Bu dönemde çocuklar yeni kazandıkları becerileri uygulamaya yönelik eğitim almalıdır. Sosyal ilişkileri desteklenmelidir.

4. Soyut İşlemler Dönemi (12-18 Yaş)
Bu dönemde çocuk artık her türlü problemi çözebilmek için çıkarsama ve yargılama becerilerine sahiptir. Yapısal olarak bir yetişkinle aynı zihinsel süreçleri kullanmaktadır. Düşünmenin yetişkin düzeyine eriştiği dönemdir, planlama ve analiz sentez yapma yeteneğinin iyice gelişmiş olduğu düşünülür. Soyut düşünme becerileri gelişmiştir.