İnsanlıkta mutluluk, insanoğullarının birbirine yaklaşması,
insanların birbirini sevmesi, hepsinin temiz duygu ve düşüncelerini
birleştirmesiyle olacaktır.
1936 (Atatürk’ün R.Y.G.S., s.237)
Çok büyük milletlere ait küçük memleketler vardır. Gelecek, öteki milletlerden çok bu milletlere aittir.
(Marcel Sauvage, Ayın Tarihi, Atatürk’ün Vefatları, Sayı: 60, 1938, s.174)
Macar Heyeti’ni kabulü sırasında söylemiştir:
– Bir milletin büyüklüğü coğrafî yüzölçümü ile değil, yüreğinin soyluluğu, ülküsünün yüksekliği ile ölçülür.
1934 (Hakimiyeti Milliye gazetesi, 1.1.1934, s.3)
Bayrak, bir milletin bağımsızlık işaretidir. Düşmanın da olsa saygı göstermek gerekir.
(Muzaffer Kılıç, Nükte, Fıkra ve Çizgilerle Atatürk, III, Der: N.A. Banoğlu, s. 12)
Biz kimsenin düşmanı değiliz! Yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız.
1936 (Ferit Celâl Güven, Ülkü Dergisi, Cilt: XII, Sayı: 70, 1938, s. 314)
Düşman kim ve herhangi milletten olursa olsun, bence birdir.
1920 (Ayın Tarihi, No: 50, 1938, s. 31)
Bizim intikamımız, zalimlerin zulmüne karşıdır. Onlarda zulüm hissi yaşadıkça bizde de intikam hissi devam edecektir.
1923 (Atatürk’ün S.D.II, s. 89)
Çanakkale Savaşları’nda kolunu kaybeden Fransız Generali Gouraud ile
uzun yıllar sonra Ankara’da karşılaştıkları zaman, Genaral’in yanında
bulunan Fransız Büyükelçisi Chambrun’a söylediği söz:
– Türk topraklarında yatan onun şerefli kolu, memleketlerimiz arasında son derece değerli bir bağdır.
1930 (Charles de Chambrun, Nükte, Fıkra ve Çizgilerle Atatürk III, Der: NA. Banoğlu, s.33)
Çanakkale’de Mehmetçik Anıtı’nı ziyaret edip bir konuşma yapacak olan
İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya, Çanakkale Savaşları’nda diğer
milletlerden ölen askerlere de hitap edilmek üzere verdiği not:
Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada,
bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve rahat içinde uyuyunuz.
Sizler, Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan
evlâtlarını savaşa gönderen analar! Göz yaşlarınızı dindiriniz.
Evlâtlarınız, bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde
rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten
sonra, artık bizim evlâtlarımız olmuşlardır.
1934 (Uluğ İğdemir, Atatürk ve Anzaklar, 1978, s. 6; Yekta Ragıp Önen, Dünya gazetesi, 10. 11. 1953’ten alıntı).
Barış özlemi
Geleceğin yüksek ufuklarından doğmaya başlayan güneş,yüzyıllardan beri
acı çeken milletlerin talihidir. Bu talihin, artık bir daha siyah
bulutlara bürünmemesi, milletlerin ve onların önderlerinin dikkat ve
özverisine bağlıdır.
1928 (Atatürk’ün S.D.11, s. 250 – 251)
Biz, yaşama ve bağımsızlık için mücadele eden ve bu kanlı mücadele
manzarası karşısında bütün uygarlık dünyasının duygusuz, seyirci
kaldığını görmekle içi kan ağlamış İnsanlarız.
1922 (Atatürk’ün S.D.11, s. 38)
İnsanlığa yönelmiş fikir hareketi, er geç başarılı olacaktır. Bütün
mazlum milletler, zalimleri bir gün yok edecek ve ortadan kaldıracaktır.
O zaman dünya yüzünden zalim ve mazlum kelimeleri kalkacak, insanlık
kendisine yakışan bir toplumsal duruma erişecektir.
1922 (Atatürk’ün S.D.11, s. 29)
Kesinlikle uygar, insanî ve barışçı ülkü belirmelidir.
1930 (Afetinan, Kemal Atatürk’ü Anarken, 1956, s.168)
Korkunç savaş araçları, özellikle uçak ve denizaltılar in büyük bir hızla gelişmekte olduğundan söz edilirken söylediği bir söz:
– Belki bu ilerlemedir ki, bir gün savaşı imkânsız hale getirecek, böylece dünyada sürekli bir barış dönemi açılmış
olacaktır.
(Hasan Rıza Soyak, Fotoğraflarla Atatürk ve Atatürk’ün Hususiyetleri, 1965, s. 150)
İnsanlığa hizmet
Macar bilgini Prof. Zayti Ferenç’e söylemiştir:
Biz Türkler ve siz Macarlar kardeşiz. Ne yazık ki, biz i’lâ-yi
kelimetullah* diye İslâm âleminin, siz de rûhullah ** diye
Hıristiyanlığın yüzyıllarca öncülüğünü yaparak, boş yere birbirimizin
yok olmasına çalıştık. Böyle bir şaşkınlığa düşeceğimize, iki kardeş
millet el ele verseydik, insanlığa ne büyük hizmet ederdik.
1932 (Hasan Cemil Çambel, Makaleler, Hatıralar, s. 77)
Bir sabah Mısır Büyükelçisi’ne, Çankaya sırtlarından doğmakta olan güneşi göstererek söyledikleri:
Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız! Bugün, günün ağardığını
nasıl görüyorsam, uzaktan, bütün doğu milletlerinin de uyanışını öyle
görüyorum. Bağımsızlık ve özgürlüğüne kavuşacak daha çok kardeş millet
vardır. Onların yeniden doğuşları, şüphesiz ki ilerlemeye ve refaha
yönelmiş olarak gerçekleşecektir. Bu milletler, bütün güçlüklere ve
bütün engellere rağmen, bunları yenecekler ve kendilerini bekleyen
geleceğe ulaşacaklardır. Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok
olacak ve yerlerini, milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı
gözetmeyen yeni bir uyum ve işbirliği çağı alacaktır.
1933 (Dünya gazetesi, 20. 12. 1954)
Savaşçı olamam; çünkü, savaşın acıklı hallerini herkesten İyi bilirim!
(Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Atatürk, s. 110)
Büyük milletler, felâket günlerinde şerefli sınavlar vermeye fırsat bulurlar.
(Nuri Ardıç, Hatıralar, Görüşler Adana Halkevi Dergisi,Sayı: 13-14, 1939, s. 31)
Milletleri antlaşmalardan çok duygular bağlar.
1937 (Ulus gazetesi, 20. 3. 1937)
Amerikalı havacılara söylemiştir:
Kıt’aları birleştirirken, milletleri yaklaştırıyorsunuz.
1931 (Milliyet gazetesi, 2. 8. 1931)
Yabancı gazetecilere söylemiştir:
Yakınlık sağlanmasında basının rolü çok değerlidir.
1930 (Vakit gazetesi, 31. 10. 1930)
Önderler ve milletlerin mutluluğu
Milletler gam ve keder bilmemelidir. Şeflerin görevi,yaşamı neşe ve sevinçle karşılamak hususunda milletlerine yol göstermektir.
Vaktiyle kitaplar karıştırdım. Yaşam hakkında filozofların ne
dediklerini anlamak istedim. Bir kısmı her şeyi kara görüyordu. "Madem
ki hiçiz ve sıfıra varacağız, dünyadaki geçici ömür esnasında neşe ve
mutluluğa yer bulunamaz!" diyorlardı. Başka kitaplar okudum, bunları
daha akıllı adamlar yazmışlardı. Diyorlardı ki: "Madem ki sonu nasıl
olsa sıfırdır, bari yaşadığımız sürece şen ve neşeli olalım." Ben kendi
karakterim bakımından ikinci yaşam görüşünü tercih ediyorum, fakat şu
kayıtlar içinde: Bütün insanlığın varlığını kendi kişiliklerinde gören
adamlar mutsuzdurlar. Besbelli ki o adam birey olarak yok olacaktır.
Herhangi bir kişinin, yaşadıkça memnun ve mesut olması için gereken şey,
kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır.
Akıllı bir adam, ancak bu şekilde hareket edebilir. Yaşamda tam zevk ve
mutluluk, ancak gelecek kuşakların şerefi, varlığı, mutluluğu için
çalışmakta bulunabilir. Bir insan böyle hareket ederken, "Benden sonra
gelecekler acaba böyle bir ruhla çalıştığımı fark edecekler mi? diye
bile düşünmemelidir. Hatta en mutlu olanlar, hizmetlerinin bütün
kuşaklarca gizli kalmasını tercih edecek karakterde bulunanlardır.
Herkesin kendine göre bir zevki var: Kimi bahçe ile meşgul olmak,
güzel çiçekler yetiştirmek ister; bazı insanlar da adam yetiştirmekten
hoşlanır. Bahçesinde çiçek yetiştiren adam, çiçekten bir şey bekler mi?
Adam yetiştiren adam da, çiçek yetiştirendeki duygularla hareket
edebilmelidir. Ancak bu şekilde düşünen ve çalışan adamlardır ki,
memleketlerine ve milletlerine ve bunların geleceğine faydalı
olabilirler. Bir adam ki, memleketin ve milletin mutluluğunu düşünmekten
daha çok kendini düşünür, o adamın değeri ikinci derecededir. Esas
değeri kendine veren ve bağlı olduğu millet ve memleketi ancak kişiliği
ile ayakta gören adamlar, milletlerinin mutluluğuna hizmet etmiş
sayılmazlar.
Ancak kendilerinden sonrakileri düşünebilenler, milletlerini yaşamak
ve ilerlemek imkânlarına eriştirirler. Kendi gidince ilerleme ve hareket
durur zannetmek bir dalgınlıktır.Şimdiye kadar söz ettiğim noktalar,
ayrı ayrı toplumlara aittir. Fakat, bugün bütün dünya milletleri aşağı
yukarı akraba olmuşlardır ve olmakla meşguldürler. Bu itibarla insan,
bağlı olduğu milletin varlığını ve mutluluğunu düşündüğü kadar bütün
dünya milletlerinin huzur ve refahını düşünmeli ve kendi milletinin
mutluluğuna ne kadar değer veriyorsa bütün dünya milletlerinin
mutluluğuna hizmet etmeye elinden geldiği kadar çalışmalıdır. Bütün
akıllı adamlar takdir ederler ki, bu yolda çalışmakla hiçbir şey
kaybedilmez. Çünkü, dünya milletlerinin mutluluğuna çalışmak, diğer bir
yoldan kendi huzur ve mutluluğunu temine çalışmak demektir. Dünyada ve
dünya milletleri arasında huzur, açıklık ve iyi geçim olmazsa, bir
millet kendi kendisi için ne yaparsa yapsın, huzurdan mahrumdur. Onun
için ben sevdiklerime şunu tavsiye ederim : Milletleri yöneten adamlar,
doğal olarak evvelâ ve evvelâ kendi milletinin varlığının ve
mutluluğunun yaratıcısı olmak isterler. Fakat, aynı zamanda bütün
milletler için aynı şeyi istemek gerekir. Bütün dünya olayları bize bunu
açıktan açığa kanıtlar. En uzakta zannettiğimiz bir olayın bize bir gün
temas etmeyeceğini bilemeyiz. Bunun için insanlığın hepsini bir vücut
ve bir milleti bunun bir organı saymak gerekir. Bir vücudun parmağının
ucundaki acıdan diğer bütün organlar etkilenir.
"Dünyanın filân yerinde bir rahatsızlık varsa bana ne?" dememeliyiz.
Böyle bir rahatsızlık varsa, tıpkı kendi aramızda olmuş gibi onunla
ilgilenmeliyiz. Olay ne kadar uzak olursa olsun bu esastan şaşmamak
gerekir. İşte bu düşünüş, insanları, milletleri ve hükümetleri
bencillikten kurtarır. Bencillik kişisel olsun, millî olsun daima fena
sayılmalıdır. O halde konuştuklarımızdan şu sonucu çıkaracağım: Doğal
olarak kendimiz için bütün gereken şeyleri düşüneceğiz ve gereğini
yapacağız. Fakat bundan sonra bütün dünya ile ilgileneceğiz. Kısa bir
örnek: Ben askerim. Genel Savaş’ta bir ordunun başında idim. Türkiye’de
diğer ordular ve onların komutanları vardı. Ben yalnız kendi ordumla
değil, öteki ordularla da meşgul oluyordum. Bir gün Erzurum cephesindeki
hareketlere ait bir sorun üzerinde durduğum sırada yaverim dedi ki:
"Niçin size ait olmayan sorunlarla da uğraşıyorsunuz?" Cevap verdim:
"Ben bütün orduların durumunu iyice bilmezsem, kendi ordumu nasıl
yöneteceğimi belirleyemem." Bir devlet ve milleti yönetme durumunda
bulunanların daima göz önünde tutmaları gerekensorun budur.
1937 (Ulus gazetesi, 20. 3. 1937)
Vatandaşların, bir milletin bireyleri olmak bakımından millete, onun
devlet ve hükümetine ve bağlı olduğu milletin uygar insanlığın bir
ailesi olması açısından, bütün insanlığa karşı birtakım görevleri
vardır.
1930 (Afetinan, M.B. ve M.K.Atatürk’ün El Yazıları, s. 16)