Fırsat buldukça kır gezilerine çıkan Atatürk ömrünün son günlerinde yeşile hasret kalmış, bu özlemini de sık sık ifade etmiştir. Odasında asılı duran doğa manzaralı tabloya bakarak, doğayı tanımlayan şiirler okuyarak kendisini teselli ettiğini yine Afet İnan anlatır:
“Mustafa Kemal, bir sahil çocuğu olduğu için denizi çok severdi.
Fakat son hastalık günlerinde hasret çektiği yer bir çam ormanlığı
olmuştur. Bunu ifade etmesine vesile olan da kendisine hediye edilmiş
olan ormanlık ve çayırlık bir manzara tablosudur. Ona yattığı yerden
uzun uzun bakar ve yanına girdiğim zaman ‘Bana memleketimizin ormanlık
güzel yerlerinden tanıdıklarını anlat, oralara gidelim, ağaçlar altında
dolaşabileyim, basit bir hayata kavuşalım, arzum yeşillik ve ağaçlık
fakat yaz kış yeşil duran ağaçlar arasında olmaktır’ diyen ıstırap dolu
hasta sesi hâlâ kulaklarımda akisler yapıyor.
O hastalığının
ağırlığını anlamıştı ve kurtulamayacağını biliyordu. Fakat
etrafındakilere ümitsizlik vermek istemediğinden yaşayacağı yeni yerler
arar gibiydi. Bugün anlıyorum ki yeşilliğin sonsuzluğunda son uykusunu
uyumak arzusunu vasiyet etmek istemiştir. Atatürk’ün yeşile hayranlığı
Faruk Nafiz Çamlıbel’in şu şiirini tekrarladığı zamanlarda ne kadar
belli olurdu:
Yeşil hem de!
Ben bu rengi taşırım her zaman can köşemde.
Yeşilde ne arar da bulamaz insanoğlu?
Yeşil bu... Varlık dolu, gök dolu, umman dolu.
Bir ucu gözlerinde, bir ucu engindedir,
Meyve veren ağaçlar bu çini rengindedir.
Bu çini rengindedir bahar, deniz, kır orman
Bana Tanrım gözükür yeşil dediğim zaman
O daima olduğu üzere, bu son döneminde de çam ağaçları ve yeşillikler arasında olmak istemiştir.”