Oblomovluk Nedir?
“Yüzyıllar yüzyılları izliyor ve yarım milyon tembel mıymıntı insan büyük bir uyuşukluk içinde pinekleyip duruyor.”- Gogol
Bir varoluş trajedisi olan Oblomovluk, bilinçli bir tembellik/atalet halidir. Bir uyuşukluk değil, aksine fazla uyanıklık, her şeyin farkında olma, bir adım ötesini görme halidir. Ancak tüm bu farkındalık dolayısıyla sonunu gördüğü yolda ilerlemek istememenin getirdiği bir tükenmişlik ve kendini gerçekleştirememedir. Sosyal yaşamdan kopuş, topluma uyum sağlayamama, bilinçli bir vazgeçiştir. Neredeyse ölüme eş bir uyuşukluk hali; bir başka deyişle yaşarken ölmektir.
Goncharov Ivan Aleksandrovich’in 1849’da yazdığı bir romanda çağımızın toplumsal hastalığını tanıtıyor yani Oblomovluğu.
Yerküre üzerindeki her insanın içinde bulunan/bulunabilecek bir karakter olarak karşımıza çıkıyor İlya İlyich Oblomov, kitabın kahramanı. Zira Goncharov’un bu ölümsüz eserinin kahramanı da Don Kişot gibi, Hamlet gibi ve daha nice klasik kahramanlar gibi insanlığın bir hali ile yüz yüze getiriyor bizleri. Sürekli düşünen ancak bir türlü harekete/eyleme geçemeyen Hamlet gibidir Oblomov; her daim yeni projeler üretir ama gelin görün ki bunları bir türlü hayata geçiremez. İleri mi atılmalı yoksa olduğu yerde mi kalmalı; bu konuda kafası sürekli karışık ve kararsızdır. Bu varoluş trajedisi noktasında, Hamlet’in “var olmak ya da olmamak” sorgusundan daha derin bir açmaz içerisindedir.
Çünkü Oblomovluk hastalığının pençesine düşmüştür. Sınırsız hayal gücü, kurulu bir saat gibi işler ama hayaller hiçbir zaman gerçeğe dönüşmez; bir hayal denizinde boğulur Oblomov. Sürekli bir düşünme ve plan yapma döngüsü içerisindedir.
O düşünürken zaman ve hayat azgın bir nehir gibi hızla akıp gider doğal olarak.
Ancak bazı zamanlar, içinde bir yerlerde pusuya yatmış olan türlü meseleler ansızın Oblomov’u o derin gaflet uykusundan uyandırır ve korkunun kucağına bırakır. İşte o anlarda; “Yarım kalmış bir adam olduğunu, ruh güçlerinin gelişmeden geri kaldığını, hayatına bir ağırlığın çöktüğünü düşündükçe içi parçalanır. Başkalarının zengin, hareketli hayatını kıskanır; kendi hayatını yolunu ağır bir kaya parçasıyla tıkanmış, daracık, zavallı bir keçiyolu gibi görür. İçinde hiç uyanmadan kalmış, biraz kurcalanmış fakat hiçbiri sonuna kadar işlenmemiş birçok yetenek olduğunu acı acı sezer.
Gelelim günümüzde Oblomovluk hastalığına yakalanmış bir kesimin yansımalarına…
Onlar dünyada olup biten her şeye karşı ilgisizdirler, tam bir atalet miskinlik hareketsizlik içindedirler. Duyumsamazlıklarının nedeni kısmen nesnel konumlarından kısmen de ahlaki gelişimlerinden kaynaklanır. Bir şey yapmaya alışmamışlardır dolayısıyla neyi yapıp neyi yapamayacaklarını tam olarak belirleyemezler. İstekleri hep biçimseldir ve istek olarak kalır.
Hayal kurmayı çok severler ve hayallerinin gerçekle yüzyüze gelmesinden de öylesine korkarlar. Başkalarının aklını kendilerine mal etme konusunda da üstlerine yoktur hemen hemen hepsi kendilerini aşağılamaktan hoşlanırlar ama bunu karşısındaki kişiden övgüler almak için yaparlar. Yaptıkları hiçbir şey içlerinden gelerek değildir. Ne yapıyorlarsa dışsal zorunlulukların dayatmasıyla olur.
Oblomovlar hayatta her şeyden şikayet ederler. Onlara şunu sorun: Bunların böyle olmaması için ne yapmalı? Karşılık veremeyeceklerdir. Çünkü ne yapılması gerektiğine dair en küçük bir fikirleri bile yoktur. Bu kez siz onlara ne yapılması gerektiğine dair çok basit bir yol gösterin yanıtları hazırdır. İyi ama böyle birdenbire olur mu? Bu böyle gelmiş böyle gider. Yok kardeşim bu toplumda hiçbir şey düzelmez?
Goncharov’un bu romanında çağımızın toplumsal eğilimlerini buluyoruz. Aynı zamanda kendimize dair ipuçlarını.
Oblomov, tıpkı Don Kişot ve Godot’yu Beklerken gibi, ünü yazarını aşmış yapıtlardandır. Oblomov sadece bir roman kahramanı değil, bir kavramdır. O, ataletin, aylaklığın, tembelliğin, üşengeçliğin, hayalciliğin, uykuculuğun cisimleşmiş halidir. Yatağında hayal kurarak uyuklamaktan başka bir emeli olmayan Oblomov’un, önce taşınma derdiyle boğuşmak, sonra çiftliğini denetlemek zorunda kalmakla altüst olan dünyası, eşine az rastlanır bir mizahla anlatılır. Her biri unutulmaz birer kahraman olan Zahar, Ştoltz ve Olga, Oblomov’u tek karakter etrafında örülen bir roman olmaktan çıkararak, bir dönem romanı kılar. Aristokrat yetiştirme tarzının kanatlarını yolduğu Oblomov’un yanı sıra, en az efendisi kadar tembel olan Zahar ile, tek meselesinin aristokrasi olmadığını ifade eder Gonçarov. Ştoltz ile “kapitalist işadamı” resmedilirken; akıllı, meraklı, ince ruhlu Olga ile modern Rus kadınının müjdesi veriliyor gibidir.
Oblomov, çok boyutlu, ince ayrıntı ve sembollerle, psikolojik analizlerle dolu destansı bir romandır, onu sadece toprak aristokrasisinin tembelliğini, asalaklığını anlatan bir kitap olarak görmek eseri eksik anlamak olur. Bu büyük eser, Rus insanının ulusal mizacını, genlerine işlemiş özelliklerini gün ışığına çıkarmakta, Rus toprağından evrenselliğe uzanmaktadır...
“Oblomov, muazzam bir şey! Çoktan beri böylesi görülmedi... Oblomov’un yakaladığı başarı tesadüfi, gelip geçici cinsten değil, sağlam, esaslı, kalıcı bir başarıdır.” Lev Tolstoy
“Dünyada tek bir Rus kaldığı sürece Oblomov hatırlanacaktır.” İvan Turgenyev