28 Nisan 2021

Ralph Waldo Emerson - Doğa

Emerson, doğa ile geleneklerin dışında bir ilişki kuran Transandantalizm akımının temellerini attığı bu çalışmasını konu hakkındaki ilk konferanslarına dayandırır. Emerson, doğayı her şeyi içine alan ve çok az tanıdığımız ilahi bir varlık olarak tanımlar. Birey ile doğanın füzyonunu yüceltir. Bu durum aynı zamanda Buda öğretisine dayanan bir uyanışı da içerir. Emerson, doğayı görmeyi henüz tam olarak öğrenemediğimizi ileri sürer. İnsan için önemli olan Doğa'nın Ruhu'nu keşfetmek olmalıdır. Bu noktada Emerson'ın ruh olarak adlandırdığı kavram Alman filozof Hegel'in Geist olarak tarif ettiği Tin ile yakınlık göstermektedir. Emerson'a göre doğayı sadece kendi çıkar ve ihtiyaçları için kullanan insan yarım insandır.Doğa bir anlamıyla da hem Amerika kıtasının vahşi doğası ve insanı hem de Amerikan düşüncesiyle dünyanın ilk kez tanıştığı eserdir. Avrupa'nın aksine Amerika kıtası insan eli değmemiş, siyasi ve askeri tarihten bağışık bir doğadır. Emerson'ın doğayı ve insanın dünyadaki asıl rolünü farklı bir gözle görmesinin altında bu gerçeğin yattığı apaçıktır.

"Doğa’nın Şarkısı"

Benden sorulur geceler ve sabahlar,
Neşeli güneş, kambur kamer,
Hava boşlukları, körfezi mesafelerin,
Haddi hesabı olmayan günler.

Saklanırım ihtişamında güneşin,
Çınlayan ezgiler içre sessiz dilim,
Uzanırım sular seller üzre,
Uykumsıra artar kuvvetim.

Hiçbir sayı çetelemi tutamaz,
Hiçbir kabile ele geçiremez hanedanımı,
Otururum önünde Hayat Pınarı'nın
Ve dökerim sessiz sedasız tufanımı;

Ve hep zarif adımlarla
Asırlar boyu toplarım,
Nesilden nesile ender çiçekleri
Eksiksiz çelengime takarım.

Ve ardından sayısız yazların
Olgunlaşır bahçemdeki çiçeklik
Ve yıldızların şifalı ışığından
Yayılır en güçlü güzellik.

Yazdım fermanımı eskiden,
Taşın ve ateşin doğasını,
Kömür madenlerini,
Mercan adalarını.

Çalarak uydulardan ve gezegenlerden
Çekip çıkardım kırık yıldızları ayı,
Geçip gitmiş bütün o şeylerden
Yeniden kurdum dünyayı.

Ne zaman ki başladı karnavalı tanrıların
Takarak yıldız ve çiçek süslerini,
Cinler ve sürüngenler halinde
Sarıp sarmaladılar aşırı güçlerini.

Zaman ve Fikir'di mimarlarım
Sağlam temeller attılar,
Denizi kaynatıp kumu
Granitle ve kireçle kardılar.

Ama o harika çocuk—insan,
Bu arada ner'de oyalanıp durdu?
Müjdelerken onu gökkuşağı,
Gülümsemesi günbatımında parlıyordu.

Kuzey ışıklarım atlar yukarılara,
Gezegenlerim dosdoğru döner durur,
Ama o çocuk—insan doğmadı daha,
O ki hepsinin doruğudur.

Sonsuza dek dönmek zorunda mı bu devran?
Asla uyumayacak mı batıda rüzgârlarım?
Asla durmayacak mı günün birinde bir an,
Güneşi ve uyduları döndüren çarklarım?

Bu ne kadar çok giyinip soyunma,
Bıktım usandım kar kaftanımdan,
Ve ne kadar ağır dağılır gökkuşağı,
Bıktım yapraklarımdan, çağlayanlarımdan;

Yoruldum dünyalardan ve türlerden,
Ne kadar çok uzadı bu oyun partisi;
Onsuz neye yarar görkemi yaz'ın,
Neye yarar kış'ın donmuş gölgesi?

Yaratıklarımla ben onun için,
Doğum sancısı çektik ve bekledik;
Filolar halinde geldi habercileri,
Ama henüz ufukta onu görmedik.

İki kez kalıba döktüm bir şekli
Ve elimi üç kez açtım,
Birinden günü, birinden geceyi,
Birinden tuzlu deniz kumunu çıkarttım.

Bir kez Judea'da bir yemlikte,
Ve bir kez Nil'in döküldüğü yerde,
Bir kez Avon nehri kıyısında,
Ve bir kez de Akademe'de.

Krallar ve kurtarıcılar yarattım
Ve egemen kıldım krallar üzre ozanları,
Ama kısa sürdü büyülü etkisi yıldızların
Tamamlayamadım canlıları.

Dönsün yine ateşli çarklar bir kez daha,
Ve karıştırsın kazanı yeniden;
Kaynasın, Kader! antik elementler,
Sıcak, soğuk, ıslak, kuru, barış, acı hep birden.

Savaşlar, ticaret, inançlar, şarkılar birbirine karışsın
Nesilden nesile durmadan olgunlaşarak,
Bütün iklimlerin ve sayısız günlerin içinde
Güneşin kavurduğu dünya bir insan doğuracak.

Ne bir ışık karardı, ne aşındı bir atom parçası,
Eskisi gibi gücüm kuvvetim yerindedir,
Ve dikenler arasında açan taze gül goncası
Gökleri çiyler içre eritmektedir.

Türkçesi: Volkan Hacıoğlu