Mary Wollstonecraft (1759-1797): 38 yıl süren kısa ömrüne karşın, erkek egemenliğindeki felsefe alanında yazdıklarıyla, kendinden sonraki yüzyılları kadın hakları konusunda derinden etkileyen bir 18. yüzyıl düşünürüdür. Dilimize ilk kez çevrilen ve günümüzden 215 yıl önce yayımlanan Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi (1792) ise, bundan beş yıl sonra, geleceğin Frankenstein’ını yazacak kızı Mary [Shelley]’nin doğumundan 11 gün sonra ölen Wollstonecraft’ın en temel yapıtıdır.
"Hakim kanat tarafından kadının içine düşürüldüğü bayağılığın, endişelerin, üzüntülerin çeşitliliğinin izini sürmek, bitmeyen bir görev olacaktır."
Siyaset Felsefesi
Burke’e Eleştiri
İnsan Haklarının Bir Savunması eserinde her ne kadar Burke’e cevap niteliğinde olsa da muhafazakarlığın estetik, ahlak, cinsiyet, toplum, siyaset gibi görüşlerini eleştirir.
Burke’e yönelik ise Düşünceler’den ziyade Felsefi Soruşturma eseri üzerinden eleştirilerini yöneltir. Wollstonecraft’ın karşı olduğu Burke’ün İskoç ahlakçıları gibi ortak duyu üzerinden hareket etmesidir.
Aydınlanma’nın akıl, bilim ve ilerleme kavramlarını benimseyen Wollstonecraft, en açık hakikatlere ulaşmak için önyargılarla savaşılmasını savunur.
Aydınlanma’nın akıl, bilim ve ilerleme kavramlarını benimseyen Wollstonecraft, en açık hakikatlere ulaşmak için önyargılarla savaşılmasını savunur.
«İnsanın hayvandan üstün olmasının nedeni nedir? Bu sorunun yanıtı, yarımın bütünden az olduğu önermesi denli açıktır. İnsanın hayvandan üstün olmasının nedeni Akıldır.
Bir varlığı bir başka varlıktan üstün kılan hangi edinilmiş özelliktir? Hep bir ağızdan yanıt verebiliriz: Erdem
İnsanlara tutkular bahşedilmiş olmasının nedeni nedir? Deneyim bizlere şöyle fısıldar: İnsan bu tutkularla savaşırken, hayvanların ya da vahşilerin ulaşma yetisine sahip olmadığı bir bilgi seviyesine ulaşabilir. Eğitim
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Doğamızın mükemmeliyetinin ve mutluluğumuzun ölçütü, bireyi farklılaştıran, toplumu bir arada tutan yasaları yöneten akıl, erdem ve bilgi olmalıdır: İnsanoğluna genel olarak baktığımızda, aklın kullanılmasından doğal olarak bilgi ile erdemin doğduğu da yadsınamaz bir gerçektir.»
«İnsanlar genel olarak akıllarını önyargılarını söküp atmak için değil, onları meşrulaştırmak için kullanıyorlar.»
«Günümüzde önyargılara ilişkin olarak yeni bir modanın hâkim olduğunu görebiliyorum. Biri, insanlığı ve aklı da arkasına alarak da olsa, önyargılara karşı çıkmaya kalktığında, kendisine atalarının aptal olduğuna mı inandığı soruluyor. Buna, hayır diye yanıt vermeliyim; başlangıçta her türlü fikrin bir biçimde akla dayalı olduğuna inanıyorum, ama pek çok zaman yerel ve geçici bir fikir daima makul olma iddiası taşıyan temel bir ilke haline getiriliveriyor. Ama işte temel aldıkları akıl artık akıl olmaktan çıkmış olan bazı küflü fikirler; salt uzun zamandır var olmalarının onlara kazandırdığı saygınlık nedeniyle önyargıya dönüşüyor. Neden önyargıları salt önyargılar oldukları için seviyoruz? Önyargı dediğimiz, akılla kanıtlayamadığımız ama gene de ikna olduğumuz bir fikirdir; akılla temellendirebildiğimiz anda bu fikir, hatalı dahi olsa önyargı olmaktan çıkar: Öyleyse aldın muhalefet ettiği fikirleri el üstünde tutmamızın öğütlenmesi doğru mu?»
Wollstonecraft, İskoç Aydınlanması düşüncesinde görülen akıl yerine tutku ve duyguları öne çıkaran yaklaşımlara karşı çıkmaktadır. Bu yaklaşım ise, mevcut toplumsal, siyasal ve cinsel eşitsizlikleri doğallaştırdığını ve meşrulaştırdığını ileri sürer. Mevcut yapıya hakim olmak için ise aklın duygulara hakim olması gerekir.
Romantik kavramını da duygu olarak ele alan Wollstonecraft, romantik kavramıyla yapay ve sahte eserler üretildiğini savunur.
Ona göre eleştirel aklı engelleyen de kadın ve erkeğe ilişkin farklı doğal duygular ve erdemler tanımlamaktır.
Burke’ün güzel ve yüceye ilişkin düşüncelerini ele alan Wollstonecraft, kadınla özdeşleşen güzelin zayıflık, önemsizlik, küçüklük gibi niteliklerini erkekle özdeşleşen yücenin daha güçlü ve önemli nitelikleriyle karşıt olarak tanımlanmasını eleştirir.
Wollstonecraft, Avrupa medeniyetini soyluluk ve din üzerinden ele eleştirir. Soyluluk ve din üzerinden yapay duygu ve düşünceler üreterek gerçek değerlerin ve aklın gelişmesi engellenir.
Soylular ve Kilise/din adamları, zamanla yozlaşmışlardır. Dolayısıyla mevcut sorunları çözemezler.
Onların amacı, mülkiyetin güvenliğidir.
Feminist Düşünceye Katkısı
İnsan doğasının kadın ve erkek doğası şeklinde ayrılmasına karşı çıkar.
«Kadın cinsini aşağılayan ve doğadan türetildiği söylenerek akla dayandığı iddia edilen sayısız sav vardır.»
Erkek akıl kapasitesi ile tanımlanırken kadın duygu kapasitesi ile tanımlanmıştır.
Oysa eğitim sayesinde bu eşitsiz durum giderilebilir.
«Ya doğa insanla insan arasında büyük bir fark gözetmiş ya da dünyaya şimdiye dek egemen olan medeniyet son derece taraflı davranmış. Eğitim üzerine yazılmış çok çeşitli kitapları inceledim, ebeveynlerin çocuklarım yetiştirme, okulların idare biçimlerini gözlemledim; ama sonuç ne oldu? - Bana acı veren sefaletin kaynağında kız kardeşlerimin sefil eğitiminden başka bir şey yatmadığına dair sarsılmaz bir inanç: Kadınlaş acelece varılmış tek bir sonuçtan kaynaklanan, iç içe geçen çok çeşitli nedenlerle zayıflığa ve perişanlığa mahkûm edilmiş.»
«Bu zamansız ve verimsiz çiçeklenmenin kaynağında yanlış eğitim sistemini buluyorum; bu konuda yazan erkekleş dişi cinsi insan olarak değil de kadın olarak gördüklerinden, onları şefkatli eşler ve akılcı annelerden ziyade, alımlı metresler olarak şekillendirmeye yatkınlar; kadın cinsi deyince anlaşılan şey, bu yüzeysel saygı görüntüsüyle öylesine cilalanıp parlatılmış ki, yüzyılımızın uygar kadım, pek az istisnayı bir yana bırakacak olursak, yetenekleri ve erdemleriyle, karşısındakinde, çok daha soylu bir duygu olan saygı yerine, yalnızca sevgi uyandırmaya çalışıyor.»
Onun temel vurgusu, bireycilik, eşitlik ve özgürlük temaları üzerinden ilerler.
Erkekler rasyonellikleri destekleyen bir eğitim alırken kadınlar duygusal ve kadına atfedilen özelliklerini destekleyen ve yerleşik hale gelen bir eğitim almaktadır.
«Bugüne dek kadınların aldığı eğitim, bu arada toplumun sivil yapılanması, onları önemsiz arzu nesneleri - aptallık üreten ve yayan kişiler! - haline getirmiştir; anlayışlarını geliştirmeden salt güzellik ve evlilik peşinde koştuklarında kadınların görevlerinden uzaklaştığı, kısa ömürlü güzellikleri geçince de gülünç ve yararsız yaratıklara dönüştükleri kanıtlanmalıdır.»
«Toplumun bugün geldiği haliyle, kadınların yaşamları boyunca sürdürdükleri iş haz alıp vermektir; bu durum böyle süregittiği sürece böylesine zayıf varlıklardan pek fazla bir şey beklenemez. Doğadan güzellikle narinliğin bir arada bulunuşunun verdiği büyülenmeyi örnek alarak, güç kazanabilmek için güzelliğin hâkimiyetinden başka bir şey tanımayan kadınlaş aklın zenginleştireceği doğuştan haklarından feragat eder ve eşitlikten kaynaklanan saygın hazlara ulaşmak için emek sarf etmek yerine, kısa ömürlü kraliçeler olarak yaşamayı seçerler. Erkeklerden aşağı olmalarıyla yücelerek (kulağa bir çelişki gibi geliyor değil mi?) sürekli olarak, kadın oldukları için saygı görmek isterler; oysa deneyimleri şunu göstermeliydi: Kadın cinsine titizlikle bu temelsiz saygıyı göstermekle övünen erkekler, el üstünde tutuyor gibi göründükleri zayıflığı aslında küçümser ve sömürür.»
Ona göre mevcut düzen mülkiyeti koruma üzerinden ilerler.
«Düşünen zihin açısından bu dünyayı trajik bir sahne haline getiren kötülüklerin çoğunun kaynağı, mülke gösterilen saygıdır. Toplumsal arazlar, zehirli bir pınardan akar gibi bu saygıdan akar gelir. Çoğu uygar toplumda zararlı sürüngenler ve zehirli yılanlar, soylulara özgü ayrıcalıkların oluşturduğu çalıların gölgesi altında saklanır. Bu ortama hâkim olan sıcak ve hareketsiz havada şehvet gelişirken, her türlü saygın özellik olgunlaşıp erdeme dönüşmeden önce canlılığını yitirir. Saygınlık mülkiyete göre gösterildiğinden, bir sınıf diğerini ezer; mülk de bir kez edinildiğinde, yetenekleri ve erdemi ezer. Zorunlu görevlerini ihmal eden insanlara yarı-tanrılar gibi davranıldığı görülür. Din, gösterişli törenlerle ahlaktan ayrılın Tüm bunlar olurken, dünyanın değersiz insanların ve zalimlerin inine dönüşmesine şaşırmamak gerekir.»
«Servet sahipliğiyle kadınlara özgü yumuşaklık insanoğlunu yozlaştırır ve aynı nedenden kaynaklanır. Kadınların akılcı yaratıklar olabilmeleri için onları kendi erdemlerini edinmeye teşvik etmek gerekir; çünkü akılcı bir varlık kendi çabasıyla edinmediği bir şeyle nasıl kendini geliştirebilir?
«Kadınların davranış biçiminde bir devrim yapmanın zamanı gelmiştir - onlara yitirdikleri saygınlığı geri vermenin zamanıdır - insan türünün bir parçası olarak, kendilerini reformdan geçirerek dünyayı da reformdan geçirmelerini sağlamanın zamanıdır. Değişmez ahlak kurallarını yerel davranış alışkanlıklarından ayırmanın zamanıdır. - Erkekler yarı tanrılarsa eğer - onlara hizmet edelim! Kadınların ruhunun saygınlığı, hayvanlarınki kadar tartışmaya açıksa – akılları eğer davranışlarını doğru biçimde yönlendirecek yeterli ışığı sunmuyorsa ve hata yapmalarını da engelleyecek bir içgüdüleri de yoksa - kadınlar hiç kuşkusuz tüm yaratıkların en zavallı olanıdır! Bu koşullar altında, kaderin demirden eli altında yaradılış açısından kusurlu ve zayıf cins olmaya razı olmalıdırlar.»
Son olarak Wollstonecraft, Fransız Devrimi’ni destekler ancak yapılış şeklini eleştirir.