Ben doğum tarihimden de, kuşağımdan da memnunum. Bana zengin bir tecrübe dağarı sağlayan bir döneme rastladığı için… Kısa sayılacak bir ömür içinde mütarekesi, Kurtuluş Savaşı, cumhuriyeti, İnönü devri, demokrasisi, 27 Mayıs’ı, Kurucu Meclisi, koalisyon dönemi, AP iktidarı, 12 Mart’ı, dingildek dengedeki iktidar çabalamaları ve sonrası ve daha sonrası ve bugünkü curcunası ile hayli ilginç bir panaroma sunduğu için…(Çok Güzelsin Gitme Dur/ Özlenen Dönem )
Kaderim, belki de talihim diyelim, beni Avrupa’daki bazı olayların yakından tanığı yaptı. Fransa’da ünlü Halk Cephesi’nin kuruluşu evrelerini ve Leo Blum’un kısa iktidar dönemini yakından izledim. Adolf Hitler’in iktidara gelişinin ilk yılları Heidelberg’deki üniversite öğrenciliğim yıllarına rastlar. Rhen bölgesini Alman askerlerine işgal ettirdiği geceyi, o bölgede oturan Almanlar’la birlikte ilk yaşayanlardan biri oldum. Faşizmin nasıl usul usul insanları tavladığını, sonra sonra maskesini atıp insanı insan yapan bütün değerleri silip geçtiğini, eleştirisiz kalan bireysel tahakkümün nasıl kendini- ama kendisi ile birlikte koca bir ulusu da- mahva götürdüğünü orada anladım. (Berlin Mektupları/Bir Yıl Dönümü )
1980 yılında "Türkiye bir gün işini, sorumluluğunu seven, çalışkanlığı uyuşuk aylaklığa tercih edenlerden kurtulacaktır. Ödevini benimsemeden, sevmeden ne kişinin ne de toplumun yaşamı yaşama benzer" cümlelerini ve bu ara zirveye yaklaşan 1979 yılında yazdığı …bozuk düzen ortamı bizdeki iyi tohumları değil, kötü tohumları hızla geliştirdi.
24 Temmuz 1977 tarihli “ Bir Beyin Göçmenine Eski Köyünden Mektup” adlı yazısında yurtdışına göç etmiş eski bir arkadaşına, her daim kullandığı ironik üslubu ile seslenmiştir: Esenlikte daim ol. İyi yaşamaya bak. Konforlu yaşamaya bak. … Bol kazan, bol tüket. Mutluluk sence neyse ona uygun yaşa. Senin gibi beyin göçüne kalkacakları güzel örneğinle körükle.
Türkiye’deki ekoloji hareketlerine verdiği destekten ötürü bu hareketlerin bayraktarlığını yapması teklif edildiğinde, bu teklifi neden geri çevirdiğini de anlatan 1978 tarihli bir yazısındaki cümlelerinden anlayabiliriz: Ben gireceğim işlere uzun boylu ölçüp biçip girmeyi sevdiğim için bu aşamada olmadığımın da bilincindeyim. Haddimi biliyorum. İlk olarak 1962’ de Genar’da başlattığım, ondan sonra da üç genç arkadaşımla 1969’da yerleştirdiğim şu küçük Kabare Tiyatrosu için bile 1955 yılından başlayarak, kendi kendime defterler dolusu ön hazırlıklar, tasarılar, çalışmalar yapmıştım. Ekoloji gibi bir yaşam yaklaşımını benimseyip onun elebaşlığına kalkmak için ondan kat kat fazla ciddi hazırlık gerekmez mi? (Çok Güzelsin Gitme Dur )
Taner, 1958 yılında yazdığı ön sözle kitap olarak bastırdığı metninin hikayesini "Bu piyesi dört yıl evvel, bir tatil ayında, sırf el alıştırmak için karaladım, ilk hikayelerimi herkesten gizlemeyi nasıl bir saygı borcu bildimse, tiyatro alanındaki bu denememi de ele güne çıkaracak değerde bulmuyordum. Nitekim Günün Adamı üç koca yıl çekmecede uyudu durdu. Sonra dostlar aklımı çeldiler. Piyes Şehir Tiyatrosu’na sunuldu. Kabul edildi. Roller dağıtıldı. Tam oynanacakken temsili zararlı görülerek repertuardan indiriliverdi…" (Günün Adamı/ Dışardakiler Bilg Yayınevi)
Alman Yeşiller Partisi kulaklarımıza ilk onun cümleleri ile taşındı: “Yeşiller, bu seçimde herkesi şaşırtan bir hamle ile meclise dört milletvekili sokuverdiler. Bu, Yeşillerin sözcüsünün de televizyonda belirttiği gibi “tarihi bir olay”dı.”(Berlin Mektupları/ Bir Ara Seçimin Düşündürdükleri )
Pek çok siyaset bilimcinin, ekonomistin ve strateji uzmanının itiraf ettiği, “son dönemde tırmanan terör olaylarının en önemli sebebi küresel ısınma ve su kaynaklarıdır” kaba cümlesinin her daim farkındaydı. “İnsanlığın mutsuzluğunun bir nedeni de galiba, daldığı keşmekeş içinde doğayı az çok unutmasından geliyor” (Çok Güzelsin Gitme Dur/ Doğaya Doğru )
Çocuklarımızı kendi yetiştiğimiz gibi yetiştirmek, kendi modelimize göre yoğrumak hakkı bize verilmiş değildir. Tam tersine gelecek kuşakların bizden iyi olmasını, çok ama çok iyi olmasını istemek zorundayız. Kendi kısıtlı ufuk açımızın, kendi bilgisizliğimizin, kendi önyargılarımızın ve tutarsız gelgeç değer ölçülerimizin kalıpları ile çocuk yetiştirmek, kendi hatalarımız ve eksiklerimiz uzantısında ısrar etmek demek olur. Canlı yaratıkları, bizim sulbümüzden geldikleri gerekçesi ile bu cezaya çarptırmaya insan hakları açısından hakkımız yoktur. (Koyma Akıl Oyma Akıl ) tiyatrogazetesi.net