31 Ocak 2020
Atatürk ve Tam Bağımsızlık - Muammer Aksoy
30 Ocak 2020
Mahatma Gandi " Hayat Prensipleri /Yedi Günah "
Emeksiz Kazanç
Mahatma Gandi’nin babası Kaba Gandi, devlete bağımlılığıyla bilinen, rüşvet kabul etmeyen ve servet sahibi olmak gibi bir tutkuya sahip olmayan bir kişiydi. Aynı bilinçte yetişen Mahatma Gandi, geçim parasının alın teriyle kazanılmış olmasına dikkat etmiş ve avukatlık mesleğinin daha ilk yıllarında devlet dairelerinde dönen rüşvet olaylarını görerek zahmetsiz kazancın doğru olmadığını düşünmüştür.
Bilinçsiz Haz
İngiltere’de olduğu dönemde yaşadığı acı bir tecrübe onu kendi mesleğini icra etmesinde önemli bir etken olmuştur. Mahatma Gandhi’nin ten renginden dolayı saçını kesmemesi, ona kendi işini yaparak özgüven kazanma yolunu açmıştı. Mahatma Gandhi böylelikle sade bir yaşam şekli benimsemiş ve çocuklarını da bu şekilde yetiştirmişti. Tümbenliğini sarankast duygularının yok edilmesi için yıllar geçecek olsa da O, birçok yöndenkendini topluma adamanın öncelikle kendi yaşamını düzenlemekten geçtiğine inanmıştır.
İlkesiz Siyaset
Mahatma Gandhi, dürüst idarecilerin ilkelerinin halka, vatana, dünyaya hayırlı olmak çevresinde şekillendiği görüşünde olmuştur. Bu siyasete göre vatanını ve halkını iyi tanıyan bir siyasetçi en iyi siyasetçi sayılabilir.
Özverisiz İnanç
Gandhi bir inanca sahip olmakla o inancı yaşamak arasında ki farkı görmüş ve İngiltere'de kaldığı dönemde Kitab-ı Mukaddes, Tevrat, Bhagavat Gita’yı okumuş Hinduizm’i yeniden anlamaya çalışmıştır. Bu bağlamda Mahatma Gandhi’nin ahimsasını kendini yeniden tanıma temeline oturtmak yanlış olmayacaktır. Gita’yı okumayı benimsedikten sonra dertlerine çözüm bulmak için ona başvurmuştur. İnsanın ruhen terbiyesinin ancak ahimsa ile başarabileceği vurgulayan Mahatma Gandhi için ahimsa, Sessiz Direnişinin kapısını açan bir anahtar olmuştur. Dolayısıyla özveri göstermeden yapılan ibadet eksik inancın ürünü olarak addedilmiştir.
Niteliksiz Bilgi
Mahatma Gandhi, bilim ve terbiye ile eğitim ve öğretimin birbirinden ayrılmaması gerektiği kanısındadır. Ona göre birey, bilgisini ahlak ve edep anlayışının verildiği bir sistem dâhilinde geliştirirse insanlara faydalı olabilir.
Ahlaksız Ticaret
Mahatma Gandhi ticaret, tıpkı arkadaşlık gibi saygı, dürüstlük ve güven temelinde oluşması gerektiği düşüncesinden hareketle ticaretin de ahlaklı olanının insanı huzura erdireceğini öngörmektedir.
İnsaniyetsiz Bilim
Mahatma Gandhi, bilimin varlık sebebinininsanların huzuru ve refahıolduğu savını benimsemektedir. O, bilim insanlarının insanlık ve vicdan anlayışından yoksun oldukları sürece, hüsrana uğrayacaklarını düşünmektedir.
Mahatma Gandhi’nin İlkeleri
Mahatma Gandhi, ülke refahını sağlamak ve halkı huzura kavuşturmak için çıktığı yolda benimsediği belli başlı ilkelere sahip bir liderdi. Bunları başlıklar halinde sıralamak gerekirse,
Doğruluk
Mahatma Gandhi’nin ilkelerinde ilk sırayı her şeyin başı sayılacak doğruluk almaktadır. ÖmrünüSatya’yı (hakikat-doğru) bulmaya adayan Mahatma Gandhi, kendi hatalarından yola çıkarak deneyimler kazandığını düşünmüş ve inançlarını“Doğruluk Tanrı’dır” ifadesiyle özetlemiştir.
Pasif Direniş
Mahatma Gandhi için mücadele pasif direnişle aynı doğrultudadır. Hayatta kalmak ve insanca yaşamak için mücadele yolunda tercihini pasif direnişten yana yapan Mahatma Gandhi, bu düşünceyi ciddi anlamda siyaset boyutunda ilk uygulayan lider konumundadır.
Et Yemezlik
Hinduizm’in en göze çarpan prensiplerinden biri kuşkusuz et yememektir. Mahatma Gandhi de annesinin koyu bir Hindu olması hasebiyle bu prensipten oldukça etkilemiş ve Hindistan dışında bulunduğu dönemlerde dahi et yememiştir. Ona göre et yemeden yani vejetaryen bir beslenme, hem insan vücuduna faydalı hem de çok düşük gelir seviyesine sahip olan Hindistan’da, ekonomik bir amaca hizmet etmişti.
Brahmaçarya
Brahmaçarya, Mahatma Gandhi için dünyevi zevklerden uzak kalmakla aynı anlama gelmektedir. Kaynaklarda Mahatma Gandhi’nin, ihtiras içeren duyguların kendisine büyük bir suçluluk ve utanç duygusu verdiği düşüncesiyle 36 yaşında cinsellikten uzak durma konusunda kendisine söz verdiği bilgisi mevcuttur. Ona göre Brahmaçarya, “duyguların düşünce, söz ve eylemde kontrolü” anlamını taşımaktadır.
Sadelik
Her zaman sade bir yaşam tarzı benimsediği bilinen Mahatma Gandhi’nin Batı tarzı yaşamın çok masraflı olduğunu düşündüğü; ailesi ve çevresine sade yaşam için teşvikler yaptığı görülmüştür. Hatta başkasına çamaşır yıkatmanın ne kadar masraflı olduğunun farkına vardığında kendi gömleklerini yıkayıp ütülemeye başladığı söylenmektedir. Öte yandan halkın kendi kıyafetlerini kendilerinin dikmesini tavsiye ederek İngiliz mallarını boykot etmiştir.
İnanç
Hinduizm’e mensup olan Mahatma Gandhi, Budizm’i, Hristiyanlığı ve İslamiyet’i kutsal kitaplarından öğrenmiş; bütün dinlerin eşit olduğuna inanarak hepsine saygı duymuştur.
29 Ocak 2020
Robert Frost - Kar yağarken ormana
bu koruluklar kimin, sanırım biliyorum
ama köyde duruyor sahibi korulukların;
durup seyrettiğimi görmeyecek burada
nasıl bütün ormanı kapladığını karın.
atım da şaşmış olmalı durmama
bir çiftlik bile yokken yakında,
arasında donmuş gölle koruların
yılın bu en karanlık akşamında.
şöyle bir sarsıyor başıyla dizginlerini
acaba yanıldım mı diye.
bunun dışında duyulan tek ses
esen yelle yağan kar ince ince.
korular çok güzel, karanlık, derin,
ama verilmiş sözüm var benim,
ve uyumadan önce millerce yol gideceğim,
ve uyumadan önce millerce yol gideceğim.
Anton Çehov - Martı
- İşte yeniden karşında senin, büyülenmiş gibi duruyorum ben…
- Hayatı olduğu ya da olması gerektiği gibi değil, hayalimizde canlandırdığımız gibi betimlemek gerek.
28 Ocak 2020
Hiciv ve ney üstadı: Neyzen Tevfik
Kâbe’den maksadın varmaktır yâra,
Kör gibi tapınma, kara duvara,
Hızır’ı ararsan kendinde ara,
Bulamadım gibi rezalet etme.
Savaş vurguncularından birinin dedikodusu yapılmaktadır. “Tonla parası var… Herifin bir eli yağda, bir eli balda… Nereye gitse, hemen yol açıyorlar!” diye. Neyzen, “Gerçekten kenara çekiliyor mu herkes?” diye sorar, “Çekiliyor.” cevabını alınca; “Demek cebindeki pisliğe bulaşmak istemiyorlar…” diye yapıştırır cevabı.
Para
Câh ü mevki-kârı çok oldu gözümden düşeli,
Bunların hiçliğini ben bilerek öğrendim.
Şimdi de kalmadı nakdin nazarımda kadri,
Kirli ellerde görünce, paradan iğrendim.
(câh ü mevki-kâr: yüksek mevki ve yerlerin değeri)
Neyzen Tevfik, yüreği insan sevgisiyle dolu biriydi. Dünya malına hiç değer vermezdi. 1952 yılında Şehir Komedi Tiyatrosu’nda jübilesinin yapılacağı gün bir arkadaşına telefon açar, kendisine bir takım elbise göndermesini ister. Arkadaşı elbiseyi gönderir. Jübile bitince sahnenin arkasında o elbiseyi çıkartıp oradaki garsonlara verir, sonra eski elbiselerini giyer. Bana vereceğiniz parayı da yoksullara dağıtın, der.
Fırka parti diye
Fırka, parti diye halkın boğazından sıkarak,
Milletin on senedir olmuş idi mengenesi.
Kazdığı câh-ı belâya yine kendi düştü.
Örsünü, kıskacını s..tiğimin çingenesi
(cah-ı belâ: bela yolu)
Bir gün Neyzen’e sorarlar: “Neyzen, çalarken mi neşelenirsin, yoksa neşeli olduğun zaman mı çalarsın?” Maliye Bakanı hakkında yolsuzluk dedikodularının dolaştığı bir dönemdir. Neyzen: “Maliye Vekili değilim ki, çalarken zevk alayım” der.
Sanma ciddiyet ile
Sanma ciddiyyet ile sarf ederim san’atımı,
Ney elimde suyu durmuş kuru musluk gibidir.
Bezm-i meyde süfehânın saza meftûn oluşu,
Nazarımda su içen eşşeğe ıslık gibidir!
(bezm-i mey: içki meclisi, süfehâ: zevk ve eğlenceye düşkün kişiler, meftûn: gönül vermiş)
Devrin ileri gelenlerinin de bulunduğu bir toplantıda neyini üflerken kendisini dinlemeyip konuşanları görünce çok öfkelenip söylemiştir bu sözlerini.
Fabrika yaptı Sümerbank bez için,
Çok muazzam bir eser bu, lâf değil!
Dil işinde ehl-i dil tezden dedi,
S…. Cafer, bez getirsin Başvekil.
Başvekil İsmet İnönü’nün Sümerbank bez fabrikasını açtığı günlerde, Türk Dil Kurultayı’nda dil profesörü Ahmet Caferoğlu’nun konuşmasının yarattığı hoşnutsuzluk üzerine söylemiştir bu dörtlüğünü. (1932)
Ben güzel sevmeye geldim
Düşeli derd-i firâkın ile sevdâya mey’e
Müptelâyım, deliyim, sinmişim esrâr-ı ney’e
Feleğin kahpe başında paralansın parası,
Ben güzel sevmeye geldim, değil ekmek yemeye.
(derd-i firak: ayrılık acısı, müptelâ: tutkun, esrâr-ı ney: ney’in sırrı)
Mazhar Osman, Neyzen Tevfik’e içki içmeyi yasaklamış. İçmeye devam ettiği takdirde hayati tehlike doğacağını söylemiş. İleri derecedeki samimiyetlerine dayanarak içki içmeyeceğine dair bir de and içirmiş Neyzen’e. Aradan zaman geçmiş, Mazhar Osman, Neyzen Tevfik’e bir yerde içki içerken rastlamış, hemen hatırlatmış: “Hani sen içki içmemek üzere and içmiştin?” Neyzen şöyle cevap vermiş: “Üstat, biz fakir adamız.. Bulunca içki içeriz, bulmayınca and içeriz…”
Gönlümün zâviyesinden
Gönlümün zâviyesinden dedi bir pîr-i mugan,
Gözünü yum, sağır ol, yut dilini, kes sesini!
Bilenin ağzına önce s..ıyor kahpe felek,
Sonra sille ile patlatıyor ensesini.
(zâviye: tekke, pîr-i mugan: din büyüğü)
Neyzen Tevfik bir kez evlenmiş ve ayrılmıştır. Ayrıldığı karısına aşık olan Neyzen onu hiç unutamamıştır. İçkiyi çok içtiği için yine Bakırköy Akıl Hastanesi’ne kaldırıldığında, karısının ikinci kocası da orada yatıyormuş, tesadüfen onunla tanışmış, ahbaplık kurmuş. O’nu Dr. Mazhar Osman’a takdim etmiş ve: “Bu adama iyi bakın, iyileşsin ki, benim şimdi küfrettiğim bir insanı mutlu etsin.” demiş.
İhtiyarlık ile gençlik
İhtiyarlık ile gençlik diyerek,
Şu hayâtı ikiye böldürme!
Ey büyükten de büyük Allâhım,
Benden evvel s..imi öldürme
Dr. Fahrettin Kerim Gökay ‘içkinin zararları’ konulu konferansını vermektedir. Bir ara: “Rakı’nın her kadehi, hayatımızı bir saat kısaltır” der. Dinleyiciler arasında olan Neyzen yerinden fırlayıp bağırır: “Eyvah, yandık!” Hayrola, diye sorarlar. “Hesap ettim, meğer ben öleli tam kırk yıl olmuş!!!”
Asrın yeni bir umdesi var
Asrın yeni bir umdesi var, hak kapanındır.
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Geçmez ele bir pâye, kavuk sallamayınca,
Kürsî-i liyâkat, pezevenk puşt olanındır!
(umde: ilke, pâye: mevki, kürs-i liyâkat: mevki)
Bir gün, Neyzen Tevfik Pendik’teki bir dostunda sabaha kadar devam eden âlemden sonra, biraz seher havası almak için çıkar ve deniz kıyısına gelerek bir çitlembik ağacının altındaki bir kayanın üstüne oturur. İnsana huzur veren derin bir sessizlik vardır doğada. Üstat, bu romantik havayı kaçırır mı, hemen neyini çıkarır ve çalmaya başlar. Biraz ileride ise çamaşırlarını yıkayan birkaç askerin tokaç sesleri duyulur. Ney sesini duyan askerler biraz sonra yanına gelerek büyük bir huşu ile dinlemeye başlarlar Neyzen’i. Bir ara neyzen melodiye ara vererek, “Merhaba evlatlar, siz de benim gibi bu gece uykusuz kaldınız galiba!” diye takılır onlara. Askerlerden birisi kulağına eğilip, “Kurbanın olayım amca, sabah sabah bizi deli ettin, ama sözümü kötü görme, kopçaların çözülmüş, edep yerin gözüküyor…” deyince, Neyzen kalkıp askerin boynuna sarılır. “A benim aslanım, ben sana kurban olayım ki edebim olduğunu ilk defa senden işitiyorum!” diyerek nüktesini patlatır. Sonra, pantolunun düğmesini ilikler ve askerlere bir güzel ney ziyafeti çeker.
Bir taraftan câm-ı aşkın, bir taraftan meyle ney
Kör kütük, zil zurnayım; sâkî fitil ettin beni!
Sarhoşum, kör kandilim, yandım o mavi gözlere,
Altmışından sonra cânâ bob-stil ettin beni.
(cam-ı aşk: aşk kadehi, sâkî: içki sunan, cânâ: sevgili, bob-stil: züppece giyim tarzı)
Halk adamlığı, ney çalışındaki ve yergi türündeki ustalığı ile Neyzen, “Türklerin Diyojen’i” sayılırdı. O, yüzyılların yetiştiremeyeceği büyük bir sanatçı, mevki ve şöhret sahiplerini amansız bir şekilde hicveden derbeder bir deha idi.
Demokratik idare
Kim demiş bizde bir demokratik idare yoktur,
Ne demek, olmasa elbet dışardan alırız!
Sırredip karne usûlüyle o gümrük malını,
Karaborsaya verir, biz bize benzer kalırız.
İkinci Meşrutiyet döneminde nazırlığa getirilen bir zat, çok geçmeden yeğeninin vali olarak atanmasını sağlar. Karşılaştıklarında, Neyzen, “Maşallah, kardeşinizin oğlu tıpkı fasulyeye benziyor.” deyince adam, “Genç yasta vali oldu, neden fasulyeye benzesin?” diye sorar. Neyzen de verir cevabı: “İşte ben de onun için benzetiyorum ya, fasulye de sırığa sarılarak büyür.”
Şâhâne cehâlet
Hayliden hayli kalınlaştı yobazlık yeniden,
Softalık zorlu anırtı ile aldı yürüdü.
Kara bir kinle taassup pusudan çıktı yine,
Yurdu şâhâne cehâlet yeni baştan bürüdü.
Dini bütün geçinen bir dostu Neyzen’e sorar, “Beni tanırsın. Cennetin anahtarı sende olsa beni oraya almaz mıydın?” Neyzen, karşısındakini baştan ayağa şöyle bir süzdükten sonra gülümser, “Bende cennetin değil de cehennemin anahtarı olsaydı, senin için daha hayırlı olurdu. Belki seni oradan çıkarırdım!” diye cevap verir.
Sertabip
Sertabibin bilirim kudret-i ilmiyesini,
Kimi hakkında şöyle, kimi böyle dedi
Mîriden çalma, rüşvet olarak Pendik’ten
Mazhar Osman tam beş araba gübre yedi.
(sertabip: başhekim, kudret-i ilmiye: bilginin gücü, mîri:devlet)
Neyzen’in kardeşi Şefik Kolaylı anlatıyor: “Tevfik rakıdan kesilmiş, istirahat etmek üzere Pendik’e gelmişti. Tevfik, dedim, senin yüzünden bak neler oldu. “Dr. Mazhar Osman Bey beş araba koyun gübresi istemişti, gönderdim. İhbar etmişler, müfettiş geldi, uzatmayalım başımıza iş açtın.” dedim. Bir hayli güldü. Birkaç saat sonra işte bu kıta’yı yazıp elime verdi.
William Butler Yeats - Galway At Yarışlarında
27 Ocak 2020
Howard Zinn " The People Speak (insanlar konuşur) "
Başlık sivil itaatsizlik olunca problem buymuş gibi algılanıyor fakat sivil itaatsizlik bizim problemimiz değil, bizim problemimiz ‘sivil itaat’tir. Bizim problemimiz, tüm dünyada insanların kendi devlet liderlerinin diktalarına itaat edip savaşa girmesi ve milyonlarca kişinin bu itaat nedeniyle öldürülmesidir. Bunu Nazi Almanya’sında fark ettik. Oradaki problemin insanların Hitler’e olan itaatinin olduğunu ve bunun yanlış olduğunu gördük. İnsanlar Hitler’e direnebilirdi, karşı çıkabilirdi. Ama orada biz olsaydık onlara bunu gösterebilirdik. Stalin Rusya’sında da insanların itaatkâr olduğunu öğrendik. Körü körüne itaat eden insanlar…
Liderlerin sevgilisi halkın belası kanunlar…
İnsanların feodalizmle sömürüldüğü eski zamanları hatırlıyor musunuz? Ortaçağ’da her şey berbattı ama şimdi batı medeniyetimiz var: Kanun kuralları! Kanunların yaptığı tek şey kendisinden önce var olan adaletsizliği düzenli ve maksimum hale getirmek oldu. Kanunlara metafizik memnuniyet içinde değil de gerçekçi bakalım. Dünyanın tüm devletlerinde kanunlar liderlerin sevgilisi olurken halkın ise belası olmuştur. Bunu anlamaya başlamalıyız.
Düşünürken ulusal sınırların ötesinde düşünmeliyiz. Nixon ile Brezev’in bir diğeriyle olandan daha fazla ortak yani var bizim de Nixon’la. J. Edgar Hover’in Sovyet gizli polis başkanıyla bizimle olduğundan çok daha fazla ortak yanı var. Bu, tüm devlet liderlerini dostluk bağlarıyla bir araya getiren uluslararası kanun ve düzene adanmışlık halidir. Bu yüzden onlar bir araya geldiklerinde birbirlerine gülümsemelerine, el sıkışmalarına, sigara içmelerine ve ne dediklerine bakmadan birbirlerini sevmelerine şaşırıyoruz.
Yapmaya çalıştığımız şey bağımsızlık bildirisinin prensiplerine, amacına ve ruhuna geri dönmektir. Haksızlık yapan otoriteye ve insanları kendi hayat özgürlüklerinden alıkoyan kuvvetlere direnmektir bu ruh. Mutluluğun pesinde koşma hakkıdır! … Fakat bağımsızlık bildirgesinin prensiplerini oluşturmak için önce bu, öldürmeyi özendiren, zenginliğin adaletsizce bölünmesine hizmet eden, bazılarını önemsiz nedenlerle hapsederken daha büyük suç işlemiş olanlara dokunmayan kanunlara uymayı bırakmalıyız.
Umudum bu tür bir ruhun sadece bu ülkede değil diğer tüm ülkelerde yer almasıdır çünkü hepsinin buna ihtiyacı var. Tüm ülkelerdeki insanlar itaatsizlik ruhuna ihtiyaç duyuyor. Bu ruh metafizik bir şey değil aksine güç ve zenginliktir bu ruh. Bizim, aynı şey için mücadele eden tüm dünya ülkelerinin insanları arasında birbirine olan bağlılığıyla bir bağımsızlık (interdependence) bildirimine ihtiyacımız var.” Howard Zinn
The People Speak Sneak Peek - YouTube
Bedri Rahmi Eyüboğlu - Bi Tane Daha
1.
Bu yürek kahpe yürek yetim yürek
Yoksul yürek
Hani şu uzun havalarda, bozlaklarda, mayalarda
İflah olmaz türkülerde tüten
Hani şu insanı kahreden canım....
Kurşun misali delip geçen
Kurşun misali çöken
Bu yürek yetim yürek yoksul yürek
Binbir yerinden yaralı binbir yerinden yamalı yürek
Bir yanı tanrı bir yanı kul
Bir yanı tezek bir yanı gül
Bizim insanlarımız oğul ne zaman gülecek?
Bu yürek yetim yürek yoksul yürek
Varımız yoğumuz malımız mülkümüz sermayemiz
Canevine konan ilk taş
Canevinden uçan ilk kuş
Bu yürek yetim yürek yoksul yürek
Bir yanı gül bir yanı tezek
Bizim insanlarımız oğul ne zaman gülecek
Ağlamak ayıp değil kana kana
Ama gülmeyi unutmuşlar yüzlerine baksana
O cânım sevinç pırıltısı düşmüş gözlerinden
Param parça tuz buz
Bizim insanlarımız böylesine karagülmezse
Birimizden biri suçluyuz.
Peki neyleyip nidelim
Alıp başımızı limon misali avuçlarımızın içine
Kara kara düşünelim.
2.
Bir ilimiz var adı Rize
Durup dururken bir bardak çay sundu bize
Rize’de çayı kim yetiştirdi Rize’de
Misisipi’ye karışan çayları öğretirler bize
Rize’de çayı kim buldu Rize’de
Kimdi o sessiz sedasız
kumral kumral demlenen mübarek adam
Adını öğretmediler bize
İşte o güzel adamdan bre şahin aman
Bi tane daha.
Şu dağın başında bir top gül vardı
Eşi görülmemiş bir top gül katmer katmer açardı
Kırk bin köyde kırk bin umut
Kırk bin köyde kırk bin tomurcuk
Kırk bin adet meyveye vurmuş fidan
Köy okullarımıza nasıl kahbece kıydılar anlatamam
Hey gidi mangal yürekli Tonguç baba
Köy okullarımızı kilim misali ilmik ilmik ören
Adını kaç aydın duydu acaba
Mangal yürekli Tonguç baba
Sana Anadolumun her yanından
Kekik kokan keklik kokan Cevat Şakir işi
Kınından çekilen kılıç gibi bir merhaba
Bir mangal yürekli Tonguç baba
yetmedi bre şahin aman
Bir Tonguç baba daha.
Pırıl pırıl bir Karacaoğlan
Bir Dadaloğlu bir Pir Sultan
Dilimize düşen ilk mübarek cemre
Bitip tükenmeyen Yunus Emre
Biz dünyadan gider olduk demiş kalanlara selam olsun
Ama hep böyle gidecekse bu dünya canım
Yunus topumuza haram olsun.
Gözünün nurunu sevdiğim koca Sinan
On parmağı on ulu çınar misali her yandan yükselen
Dünya durdukça duracak olan
Gecekondular mı gelecekti arkandan
Bir koca Sinan yetmedi bre şahin aman
Bir Sinan daha.
Bir tren kalkıyor Haydarpaşa’dan
Gözyaşları yoncadan Eminem
Öfkeleri meşeden
Bir tren kalkıyor Haydarpaşa’dan
Dünyanın en güzel treni
Ağzına kadar Memetcik yüklü
Lokomotifi pala bıyıklı
Vagonlarda bir telaş bir kıyamet
Memetcik Memet Memetcik Memet
Bir tren kalkıyor Haydarpaşa’dan
Tren değil bu bir hışım
İlk Türkçe dersimi ondan almışım
Memetcik Memet
Türkçem kadar güzelsin diyen büyük usta
Nâzım Hikmet
Bir Nâzım yetmedi bre şahin aman
Bir Nâzım daha
Kırmızı gülün alı var.
Kolay kolay gelir miydi bir Mustafa Kemal
Bir Mustafa Kemal yetmedi bre şahin aman
Bir Mustafa Kemal daha.
Bu Anadolu var ya bu Anadolu
Bir misli menendi görülmemiş cömert ana
Bu her yanı meme bu her yanı dudak bu her yanı gül
Bu zırnık almadan veren habire veren yediveren gül
Bu Anadolu var ya bu Anadolu
Bu üç yosma denizde üç defa ıslanan
Gürbüz ırmaklar ortasında susuzluktan çatlayan
Bu Anadolu var ya bu Anadolu
Bu sapsarı sıtma bu masmavi gurur
Ne tosunlar doğurmuş ne tosunlar
Bak daha neler doğurur.
Henry David Thoreau “Herkes hükümetin zulmü ve yetersizliği dayanılmaz olduğunda devrim yapmanın, direniş ve biat etmeyi reddetme hakkı olduğunda hemfikirdir. Ama hemen herkes şuanda böyle bir durum olmadığını söyleyecektir.”
“şikâyet edemeyiz.
işimizden atmıyorlar bizi.
aç kaldığımız yok.
karnımız doyuyor.
otlar büyüyor,
büyüyor milli gelir,
tırnak uzuyor,
uzuyor tarih.
sokaklar boş.
sağlamca sonuçlandı pazarlık.
canavar düdükleri ötmüyor
n’olsa geçer hepsi.
ölüler vasiyetlerini yaptı.
yağmur seyreldi artık.
daha ilan edilmedi savaş.
acelesi de yok zaten.
otları yiyoruz.
milli geliri.
tırnak yiyoruz.
yiyoruz tarihi.
saklı gizli bir şeyimiz yok.
söyleyecek bir şeyimiz yok.
bir şeyimiz.
saatler kuruldu.
faturalar ödendi.
hepimiz yıkandık.
son otobüs geçiyor.
boş.
şikâyet edemeyiz.
ne bekliyoruz peki?”
Holokost
Rakamları Tıklayın
Clarissa Estes - Kurtlarla Koşan Kadınlar
İnsanlığın uzun tarihi boyunca kadınlara yönelik yapılmış olan hangi araştırmanın doğru olduğunu düşünüyorsunuz? Hiç mi? Bu kitabın yazarı Clarissa P. Estés de aynı şeyi düşünmüş olacak ki kadınları çözümleme noktasında sunduğu farklı önermeler ile adından söz ettirmeyi başarıyor. Kadınların, içlerindeki doğal sese kulak vermelerini öğütleyen eser, kadının varoluşu ve toplumdaki yerini derin bir anlam ve üslup ile ele alıyor. Bunu yaparken de kadınları, kurtlar ile özdeşleştiriyor.
Yazar, bu noktada her iki varlığı da son derece güçlü, yavruları ve eşlerine bağımlı, değişen koşullara ayak durmak zorunda kalan ve çoğunlukla yanlış anlaşılıp, ezilen, hor görülen, aldatılan ve tacize uğrayan karakterler olarak tabir ediyor. Bu sebeple de kitaba “Kurtlarla Koşan Kadınlar” ismini veriyor. Siz de kadınları anlama noktasında bu güne değin yapılan tüm çalışmaları geride bırakıp, kalıpları yıkacak sıra dışı bir deneyime hazırsanız, bu kitap tam da bunun için biçilmiş bir kaftan!
Masallar ve Mitler ile Özdeşleşen Kadın Figürlerine Bakış
Yazar kitaptaki kadın çözümlemelerini, geçmişten günümüze anlatılagelen masallar ve mitler üzerinden gerçekleştiriyor. Bu yönüyle de okuyucuya farklı bir bakış açısı kazandırıyor. Adeta bir terapi niteliğinde olan bu farklı masallar, kadınların en derin duygularına erişerek bir kadın okuması gerçekleştiriyor. Kitapta yer alan masal ve mitlerin başlıkları ise şöyle; “Mavisakal”, “Bilge Vasalisa”, “Manawee”, “İskelet kadın”, “Çirkin Ördek Yavrusu” ve “Kırmızı Ayakkabılar”…
Okuduklarınız karşısında kayıtsız kalamayacağınız, kadınları anlama, çözümleme ve kendilerini bulma noktasında ise nasıl yollar izlenmesi gerektiğine dair fikirler edineceğiniz bir baş yapıt sizi bekliyor. Kadın denilen varlığın tüm var oluş çabasına ortak olmaya hazır olun!
Bunları Biliyor muydunuz?
Usta yazar Clarissa P. Estés, baş yapıt nitelindeki bu eserini, sürdürdüğü 20 yıllık bir çalışmanın ardından tamamlayabilmiştir. İçerisinde böylesine derin bir araştırma yatan bu eser, kadın çalışmaları hususunda bir kaynak niteliği taşıyacak kapasiteye sahiptir.
26 Ocak 2020
25 Ocak 2020
Ase'nin ölümü_ Onat Kutlar
Soru bu!
Bir zamanlar diyordu ki Kierkegaard, "Batan bir devir, en az farkında olduğu şey yüzünden batar. Çünkü onun farkında olsaydı batmazdı_"
Sevgili dostlar.. umutsuzluk benim işim değil. Ama galiba biraz geç kaldık.
cumhuriyetarsivi.com