Meksikalı inci avcısı Kino dünyanın en büyük incisini bulduğunda, yoksulluk içinde geçen hayatının nihayet bir son bulacağına inanır. Sonunda karısı Juana ile kilisede nikâh töreni yapabilecek, oğulları Coyotito’yu okula yollayabilecektir.
‘ “Artık varsıl bir adam olduğuna göre ne yapmayı planlıyorsun?”
Kino incisine baktı. Juana kirpiklerini indirdi, atkısıyla yüzünü örttü, coşkusu anlaşılsın istemiyordu. İnciye bakan Kino’nun belleğinde bir çok resim canlandı, geçmişte düşlediği ama gerçekleşmesi olanaksız bir sürü resim…” Zenginlik hayalleri öylesine Kino’nun gözünü almıştı ki kendilerinin artık özgür olacaklarını düşünmeye başlamıştı.“Oğlum okuyacak, kitapları olacak. Sonra yazacak, yazmayı öğrenecek. Sayıları, hesap yapmayı… Ve bütün bunlar bizi özgür kılacak, çünkü o öğrenecek, biz de ondan öğreneceğiz.”
İnci öylesine kör eden bir parlaklığa sahipti ki, tüm kötülükleri aydınlatıp yeni umutlar yeşertiyordu. Hâlbuki bu göz alıcı sahte parlaklık, karanlıkların doğmasına sebep olacak, özgürleşmek için çırpınan bu fakir adamın yüreğini önce inatçı bir hırs sonra da yerini yakıp kavuran, güzel olan her şeyi yok eden bir mutsuzluğa bırakacaktı. İnci’nin kötülük getireceğini sezen karısı Juana, Kino’ya bu inciyi yok etmelerinin daha iyi olacağını söylediğinde Kino:
‘ “Yo” dedi. “Savaşacağım, yeneceğim! O inci bizim tek şansımız. Almaya çalışıyorlar.” Yumruğunu döşeğe indirdi. “Ama kimseye bırakmayacağım onu” dedi’
Zamanla Kino’nun kendisi de bu incinin felaket kaynağı olacağını anladı ancak fakirliği öylesine kendisini güçsüz kılmıştı ki, hayallerinin parlaklığına yenildi Kino.
‘ “Satınca ilk işim tüfek almak olacak” dedi ve parlayan yüzeyde tüfek görmeye çalıştı, ancak yerde boylu boyunca uzanmış karanlık bir gövde gördü, Boğazından koyu kan sızıyordu. Hemen ekledi:
“Önce büyük bir kilisede evleneceğiz.” İncide Juana’nın yumruklanmış yüzünü, karanlıkta sürünerek eve gelişini gördü.
“Oğlumuz okuma yazma öğrenecek” dedi kendinden geçerek. Bu kez oğlu Coyotito’nun ilaçtan şişmiş ve kızarmış yüzünü gördü. Kino inciyi yeniden gömleğinin cebine yerleştirdi. Şimdi inci şarkısı uğursuzca çınlıyordu kulaklarında ve kötülük şarkısıyla karışıyordu, sanki iç içeydi.” ‘