Okumaları, dayanakları, eleştirileri ve hesap-dışı tartışmalarına
bakıldığında Heidegger’in düşünce hareketi, Sokrates öncesi
filozoflardan Platon ve Aristoteles’e, Descartes, Kant, Leibniz, Hegel,
Schelling, Nietzsche, Brentano, Lotze, Natorp, Lask, Rickert, Dilthey ve
Husserl’e uzanan bir felsefe tarihinde zikzaklar çizer. Garp
felsefesinin Yunan başlangıçlarının latinleştirilmesine yönelik köklü
genel eleştirisine rağmen Heidegger, Orta Çağda Augustinus, Thomas ve
Luther düşüncesine ve bilhassa Meister Eckhart mistiğinin "gelâzenheit"
kavramına büyük önem vermiştir. Felsefesinin anlam alanına giren bu Orta
Çağ sükûnet terminolojisini aşacak şekilde Heidegger Olmaya
Bırakılmışlık kavramını, Heraklitçi etken, hareket edici anlamında
"yakınlaşan yakınlık" [agchibasíe] ile birleştirir. Özneyi aşan, hitap
ettiği insanı gizlenmemişlik sayesinde ait ve açık kılan varlığın
anlamına "dönüş" hareketi ve metafizikçi tasavvurdan uzak bir ‘başka
başlangıç’ ile Heidegger, varlığa yakınlığı hatırla[tı]r; şiirleyen
düşünmeyi, düşünen şiire vardırır. 1955’te ünlü komponist Conradin
Kreutzer’e adanan ve bir söyleşiden ibaret Olmaya-Bırakılmışlık metni,
hesaplayan, nesneyi öznenin önüne koyan, yani tasavvur eden düşünmenin
20. yüzyıldaki biricikliğine karşı bu düşünmeden kurtulup
salıver(il)meyi vurgular. Bu vurguların yansıması olarak Heidegger’in
Almancaya yabancı neologizmleriyse elinizdeki fark çevirisinde, nadasa
bırakılmaz, aksine karşı[da] olan bir karış Türkçenin kendi
yabancılığının ters dünyasına bırakılır
- - -
"Kendimizi kandırmayalım. Adeta işimiz gereği düşünen biz hepimiz, sıkça düşünceden-kıtız, pek de kolayca, düşünce-siziz. Düşüncesizlik, günümüz dünyasında her yere girip çıkan garip bir misafirdir. Çünkü günümüzde her şey en hızlı ve ucuz yolla bilgiye ulaşılır ve aynı anda hızlıca unutulmuştur."