28 Aralık 2021

Atatürk " İnsan İlişkileri ve İnsan Sevgisi, Evrensellik,"

İnsanları mutlu edeceğim diye onları birbirine boğazlatmak insani olmayan ve son derece üzücü olan bir sistemdir. 

İnsanları mutlu edecek tek vasıta, onları birbirlerine yaklaştırarak, onlara birbirlerini sevdirerek, karşılıklı maddi ve manevi ihtiyaçlarım karşılamaya yarayan hareket ve enerjidir. 

Dünya barışı içinde insanlığın gerçek mutluluğu, ancak bu yüksek ideal yolcularının çoğalması ve başarılı olmasıyla mümkün olacaktır.
1931

İnsanlar daima yüksek, asil ve kutsal hedeflere yürümelidirler. Bu hareket şeklidir ki, insan olanın vicdanını, beynini ve bütün insanlık anlayışını tatmin eder. Bu şekilde yürüyenler, ne kadar büyük fedakârlık yaparlarsa, o kadar yükselirler ve bu hareket şekli mutlaka açık olur.
1926

Bilerek veya bilmeyerek, isteyerek veya istemeyerek kendisine zarar verenlere karşı kırgınlığı derin olan milletimizin kendi uğrunda esaslı ve hayırlı hizmet verenlere karşı da sonsuz bir bağlılık ve kıymet bilirlik gösterdiği gerçektir. Bu büyük millet, arzu ve kabiliyetinin yönelmiş olduğu istikametleri görmeye çalışan ve görebilen evlâdını daima takdir etmiş ve korumuştur.
1926

Bir toplumda kıymet ve kuvvet, onu oluşturan kişilerin kendilerini bir kıymet ve kuvvet olarak kabul etmelerindendir. Ancak, bu gibi kişilerden meydana gelmiş sosyal toplumlar tam bir bütün olarak kıymet ve kudret görünümü arz edebilirler.
1937

Bence diktatör, diğerlerini iradesine boyun eğdirendir. Ben kalpleri kırarak değil, kalpleri kazanarak hükmetmek isterim.
1935

Yemin kutsal bir söz vermek demektir. Namus sahibi olan bir kimse verdiği sözden dönmez.
1919

Biz kimsenin düşmanı değiliz! Yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız.
1936

Bütün insanlığın varlığını kendi şahıslarında gören adamlar mutsuzdurlar. Apaçıktır ki, o adamın insan olarak yok olacaktır. Herhangi bir şahsın, yaşadıkça memnun ve mutlu olması için lazım gelen şey, kendisi için değil kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır. Olumlu düşünen bir adam ancak bu şekilde hareket edebilir. Hayatta tam zevk ve mutluluk ancak gelecek nesillerin şerefi, varlığı, mutluluğu için çalışmakta bulunabilir. Bir insan böyle hareket ederken, "Benden sonra gelecekler acaba böyle bir ruhla çalıştığımı fark edecekler mi?" diye bile düşünmemelidir. Hatta en mutlu olanlar, hizmetlerinin bütün nesillerce bilinmemesini tercih edecek karakterde bulunanlardır...

Bir adam ki; memleketin ve milletin mutluluğunu düşünmekten çok kendini düşünür, o adamın değeri ikinci derecedir. Esas kıymeti kendine veren ve mensup olduğu millet ve memleketi ancak kendi kişiliği ile ayakta tuttuğunu zanneden adamlar, milletlerinin mutluluğuna hizmet etmiş sayılmazlar. Ancak kendilerinden sonrakileri düşünebilenler, milletlerini yaşamak ve ilerlemek imkânlarına kavuştururlar. Kendi gidince ilerleme ve hareket durur zannetmek bir gaflettir.
1937

En iyi kişi kendinden çok ait olduğu sosyal toplumu düşünen, onun varlığının ve mutluluğunun korunmasına kendini adayan insandır.

Hatırlarsınız, Türk köylüsünün Türk’ün efendisi olduğunu söylediğim zamanı. Ben o efendinin arzu ve iradesi altında senelerden beri çalışmış olan bir kişiyim. Şimdi beni çok heyecana getiren olay Türk köylüsüne naçizane (önemsiz) olsa da küçük bir vazife yapmış olduğumdur. Milletin yüksek temsilcileri bunu iyi görmüş ve kabul etmişler ise benim için ne unutulmaz bir mutluluk hatırasını bana vermişlerdir. Bundan dolayı çok büyük bir zevkle millet, memleket ve Cumhuriyet Hükümetine yapmaya mecbur olduğum vazifelerden en basiti karşısında gösterilmiş olan iyi dilekten, takdirden ne kadar duygulandığımı ifade edemiyorum. Söz konusu olan hediyenin yüksek Türk milletine benim asıl vermeyi düşündüğüm hediye karşısında hiçbir kıymeti yoktur. Ben gerektiği zaman en büyük hediyem olmak üzere Türk milletine canımı vereceğim.
1937

İnsanların saygı ve şerefinin, itaat ve uyumunun kendinden maddeten değil, manen yüksek olanlar için gösterilmesi insan ruhunun gereklerindendir.
1914

Büyüklük odur ki, hiç kimseye iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın, memleket için gerçek ideal neyse onu görecek, o hedefe yürüyeceksin.
1908

Bugün bütün dünya milletleri aşağı yukarı akraba olmuşlardır ve olmakta meşguldürler. Bu itibarla İnsan mensup olduğu milletin varlığını ve mutluluğunu düşündüğü kadar, bütün dünya milletlerinin huzur ve refahını düşünmeli ve kendi milletinin mutluluğuna ne kadar kıymet veriyorsa bütün dünya milletlerinin mutluluğuna hizmet etmeye elinden geldiği kadar çalışmalıdır. Bütün akıllı adamlar takdir ederler ki, bu yolda çalışmakla hiçbir şey kaybedilmez. Çünkü dünya milletlerinin mutluluğuna çalışmak, diğer bir yoldan kendi huzur ve mutluluğunu temine çalışmak demektir. 

Dünyada ve dünya milletleri arasında huzur, anlaşma ve iyi geçim olmazsa, bir millet kendi kendisi için ne yaparsa yapsın huzurdan yoksundur. Onun için ben sevdiklerime şunu tavsiye ederim: Milletleri yönetenler doğal olarak öncelikle kendi milletinin varlığı ve mutluluğunun gerçekleştiricisi olmak isterler. Fakat aynı zamanda bütün milletler için aynı şeyi istemek lâzımdır. 

Bütün dünya olayları bize bunu açıktan açığa ispat eder. En uzakta zannettiğimiz bir olayın bize bir gün etki etmeyeceğini bilemeyiz. Bunun için insanlığın hepsini bir vücut ve bir milleti bunun bir organı saymak gerekir. Bir vücudun parmağının ucundaki acıdan diğer bütün organlar etkilenir. 

"Dünyanın filan yerinde bir rahatsızlık varsa bana ne?" dememeliyiz. Böyle bir rahatsızlık varsa tıpkı kendi aramızda olmuş gibi onunla ilgilenmeliyiz. Olay ne kadar uzak olursa olsun bu esastan şaşmamak lazımdır. İşte bu düşünüş, 

İnsanları milletleri ve hükümetleri bencillikten kurtarır, Bencillik kişisel olsun, milli olsun daima kötü olarak kabul edilmelidir. O halde konuştuklarımızdan şu neticeyi çıkaracağım: Doğal olarak kendimiz için lazım olan bütün şeyleri düşüneceğiz ve gerekeni yapacağız. Fakat bundan sonra bütün dünya ile ilgileneceğiz.
1937

Milletler yerleştikleri arazinin gerçek sahibi olmakla beraber, insanlığın vekilleri olarak da o arazide bulunurlar. O arazinin servet kaynaklarından hem kendileri faydalanırlar ve hem de bütün insanlığı faydalandırmakla yükümlüdürler. Bu kurala göre bunu yapamayan milletlerin yaşama hakkına ve bağımsızlığa layık olmamaları gerekir.
1920

Bağımsızlık ve hürriyetlerin her ne bahasına ve her ne karşılığında olursa olsun, bozulmasına ve bir kayda bağlanmasına asla göz yummamak; bağımsızlık ve hürriyetlerini tam anlamı ile güven içinde bulundurmak; ve bunun için gerekirse, son kişisinin son damla kanını akıtarak, insanlık tarihini şanlı bir örnek ile süslemek. İşte, bağımsızlık ve hürriyetin hakiki esasını, tam manasını, yüksek kıymetini vicdanında hissetmiş milletler için esas ve en önemli prensip... Ancak bu prensip uğrunda her türlü fedakârlığı, her an yapmaya hazır ve güçlü olan milletler devamlı olarak insanlığın hürmet ve saygısına layık bir toplum olarak düşünülebilirler.
1928

Bir millet varlığını ve bağımsızlığını sağlamak için yapılması düşünülebilecek teşebbüsleri ve fedakârlığı yaptıktan sonra başardı olur. Ya başarılı olamazsa demek, o milletin ölmüş olduğuna hükmetmek demektir. Bundan dolayı millet hayatta oldukça ve fedakârca teşebbüslerine devam ettikçe başarısızlık söz konusu olamaz.
  1927

Bayrak, bir milletin bağımsızlık simgesidir. Düşmanın da olsa saygı göstermek lâzımdır.

Bağımsızlığı için ölümü göze alan millet, insanlık onur ve şerefinin gereği olan bütün fedakârlığı yapmakla teselli bulur ve doğal olarak kölelik zincirini kendi eliyle boynuna geçiren tembel, kendine saygısı olmayan bir millete göre de dost ve düşman gözünde yeri farklı olur.
1927

Gerek askeri birlikler ve gerekse milli kuvvetler tarafından esir edilen düşman askerlerinin hayatlarının korunmasına olağanüstü özen gösterilmesi istenir. Milletimizin fertlerine en ağır saldırılarda bulunan katiller bile esir edildiği zaman öç alma duygusuna kapılmayarak hayatlarının korunmasını nasıl olursa olsun sağlamalarını bütün amirlerden diler esirlerin hastalık sebebiyle olsun elimizde ölmeleri, dini ve milli ahlakımıza uygun düşmedikten başka vatani çıkarlarımızı da gerçek biçimde yaralar.
1920

Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sessizlik içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız, bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır. 

Neşeli olmayan insanlardan iki türlü şüphe edilir; ya hastadır, veyahut o insanın başkalarına bildirmek istemediği bir kuruntusu, bir derdi vardır.


24 Aralık 2021

Atatürk'ün Görüş ve Direktifleri " Ekonomik Hayat "

 Ekonomik Sistem
Ben ekonomik hayat denince, tarım, ticaret, sanayi faaliyetlerini ve bütün bayındırlık işlerini, birbirinden ayrı düşünülmesi doğru olmayan bir bütün sayarım...Bir millete bağımsız hüviyet ve kıymet veren siyasi varlık makinesinde; devlet, fikir ve ekonomik hayat mekanizmaları, birbirlerine bağlı ve birbirlerine bağımlıdırlar. O kadar ki, bu cihazlar birbirine uyarak aynı tempoda çalıştırılmazsa, hükümet makinesinin çekici gücü boşa harcanmış olur; ondan beklenen tam verim elde edilemez. Onun içindir ki, bir milletin kültür seviyesi üç sahada; devlet, fikir ve ekonomi sahalarındaki faaliyet ve başarılarının, sonuçlarının ürünü ile ölçülür. 1937 
 
 
Memleketimizin ekonomik kaynakları bütün dünyanın hırslarını çekecek verim ve zenginliğe sahiptir. Halkımızın çiftçi olması, topraklarımızın dünyanın en bereketli topraklarından bulunması, maddi hayat için hiçbir endişeye yer bırakmamaktadır.
1922 
 

İç ticarete gelince, bunda, en önde gördüğümüz esas; teşkilatlandırma ve belirli tipler üzerinde işleme ve akılcı çalışmadır. Kesin zorunluluk olmadıkça piyasalara karışılamaz; bununla beraber, hiçbir piyasa da başıboş değildir...Tüccar, milletin emek ve üretiminin kıymetlendirilmesi için eline ve zekâsına güvenilen ve bu güvene layık olduğunu göstermesi gereken kişidir.
1937

Devlet gelirlerinin arttırılmasını, yeni vergiler konulmasından çok, devamlı bir programla mevcut vergilerin takdir ve toplanma usullerinin iyileştirilmesinde aramak lazımdır.
1937

Memleketin mali durumu, düzen, emniyet ve disiplin üzerine kuruludur.


iyi yöntem ve iyi uygulamanın memnun edici sonuçlarını vatandaş, hiçbir işte vergi konusu kadar hassasiyetle takdir etmez...

Vatandaşa hâzineye karşı yükümlülüğünün, en önemli vazifesi olduğunu anlatmak için, yorulmamak lazımdır. Şüphe yoktur ki, hele devletçi ve halkçı olan bir idare ve ekonomi hayatında, hazinenin kudret ve düzeni, başlıca dayanaktır. Cumhuriyetin kudreti de, her sahada ve milli savunma sahasında, ihtiyaçlarını karşılayan hazinesinin (mâliyesinin) düzenli oluşmadadır.
1936

Vatandaş olan bir kişinin, verginin kalkabileceğine inandırılması ve böyle bir düşünceye itilmesi, devletin yıkılmasını istemekle eşittir. Askerlik nasıl bir vatan borcu ise, vergi de vatandaşın ödemesi gereken borcudur. Vatandaşı; millete karşı milletin büyüyüp yaşaması için alman tedbirlere karşı harekete geçirmek, en büyük ihanettir.
1931

Her vatandaşın arzu ettiğini yapmasını düşünmek hayalperestliktir. Yapılabilecek şey herkesin arzularının toplamının ortalaması olabilir.
1931

Bütün vatandaşlar gerektiğinde ağır yükümlülüklere ve her türlü fedakarlığa katlanacaklardır. Hep beraber yapacağız. Vatandaşların şunu isterim bunu isterim demesi, şunu bunu yapmağa mecburum demektir. Bu yapılması gereken şeyler için vatandaş maddi, mali ve manevi varlığını hazır tutarsa, ancak o zaman ideale ulaşmak mümkündür.
1931

Memleketimizde yetişmeyen hammaddeler ve üretim maliyetine tesir ederek, dış ülkelerin ürettikleri mallar ile rekabeti güçleştiren her çeşit vergi ve resimlerin kaldırılması lazımdır. Gerek bu konular üzerinde çalışırken, gerek herhangi bir mali karar alırken, ilk göz önüne getireceğimiz şey, milli faaliyet ve milli üretim, yani verginin bizzat ana kaynağı üzerinde yapacağı etkiler olmalıdır. Maliye memurları da içişleri memurları gibi, halkla devamlı ilişkisi olan kişilerdir. Bunların da, halk ile ilişkilerinde, halk için çalışan bir halk hükümetinin doğal niteliği olan azami dikkat ve özen göstermek ve azami güven ve inan vermek niteliklerinin gelişmesine, özellikle itina etmeleri lazımdır. Cumhuriyet rejiminde, hazine yararına demek, kanunun hazine lehine tespit ettiği hak ile kanunun yükümlüyü karşılaştırdığı vazifeyi gayet denk bir halde elde tutmak demek olduğunu bir an hatırdan uzak tutmamak önemli prensibimizdir.
1937

Milli paranın kudretini ve milletin milletlerarası buhrana karşı yüksek varlığının esaslarını korumak başlıca gayemizdir.
1931

Samimi bir bütçeye ve gerçek bir ödeme dengesine dayanan paramızın fiili istikrar durumunu kesin olarak koruyacağız.
1937

Açık bir bütçenin, sayısız sakıncalarını iyi bilen Büyük Millet Meclisinin, denk bütçe yönünde kesin karar sahibi bulunması, devletin mali ve hatta genel politikası için büyük güvencedir.
1933

Takip ettiğimiz program, bir yönden tamamıyla demokratik, halkçı bir program olmakla beraber, ekonomik açıdan devletçidir.
1931

Küçük esnafa ve büyük sanayicilere muhtaç oldukları kredileri kolayca ve ucuzca verecek bir kuruluş meydana getirmek ve kredinin normal şartlar altında ucuzlatılmasına çalışmak da çok lazımdır.
1937

Ekonomik alanda düşünürken ve konuşurken sanılmasın ki, biz yabancı sermayeye karşıyız; hayır, bizim memleketimiz geniştir. Çok çalışmaya ve sermayeye ihtiyacımız vardır. Bundan dolayı kanunlarımıza uymak şartıyla yabancı sermayelerine gerekli olan güvenceyi vermeye her zaman hazırız. Arzu edilir ki, yabancı sermaye, çalışmamıza ve sabit servetimize eklensin, bizim için ve onlar için, faydalı sonuçlar versin.
1923

Memleketimizi medeniyetin gerektirdiği dereceye bir an önce yükseltmek için, yalnız milli sermaye yeterli olmaz. Yabancı sermayeye ve uzmanlığına da ihtiyacımız vardır. Bu noktada dar bir milliyetçilikten çıkıyoruz, daha geniş milliyetçi oluyoruz.


Hükümetimizin her medeni devlet gibi dış borçlanmalar yapmasına lüzum vardır. Şu kadar ki, borç alınan yabancı paraların... Ödemeye mecbur değilmişiz gibi, amaçsız israf ve tüketim ile borçlarımızın yükünü arttırarak mali bağımsızlığımızı tehlikeye düşürmeye kesin şekilde karşıyız. Biz memlekette, bayındırlığı, üretimi ve halkın refahın temin edecek, gelir kaynaklarımızı geliştirecek verimli borçlanmalara taraftarız.
1922

Benliğimize, varlığımıza hiç bir zarar vermeksizin, dış sermaye memleketimize girebilir.


Biz ekonomik genişliğin temelinde, ancak her mületin refah içinde yaşamaya ve ilerlemeye hakkı olduğunu kabul eden bir zihniyetle, bütün milletlerin birlikte çalışmaları yolunun bulunmasında görüyoruz.
1932

Ekonominin gelişmesi için başlıca gerekli olan; yollar, demiryolları, limanlar, kara ve deniz ulaşım araçları milli varlığın maddi ve siyasi kan damarlarıdır. Refah ve kuvvet vasıtasıdır.
1930

Ekonomik hayatın faaliyet ve canlılığı, ancak ulaştırma vasıtalarının, yolların, trenlerin, limanların durumu ve derecesiyle (nitelik ve niceliğiyle) orantılıdır.
1922

En güzel coğrafi durumda ve üç tarafı denizle çevrili olan Türkiye; sanayisi, ticareti ve sporu ile, en ileri denizci millet yetiştirmek kabiliyetindedir. Bu kabiliyetten yararlanmayı bilmeliyiz; denizciliği, Türkün büyük milli ideali olarak düşünmeli ve onu az zamanda başarmalıyız.
1937

Demiryolları bir ülkeyi medeniyet ve refah nurlarıyla aydınlatan kutsal bir meşaledir.
1937

Yollarımızı çağın, bugünkü ilerlemelerin gerektirdiği mükemmel bir duruma getirmemiz lazımdır. Ancak bu şekilde memlekette hüküm süren fakirlik ve sefalete çare bulabiliriz.
1923

Paramızı, hayatımızı dış düşmanların etki ve saldırısından kurtarmak, bu memleketin dış düşmanlara esir olmasına müsaade etmemek ne kadar gerekiyorsa, aynı zamanda ve onlardan daha fazla bir uyanıklıkla iç düşmanları, yurt içindeki zararlı kişileri de dikkatle izlemek ve onların her hareketlerini gözden kaçırmamak mecburiyetindeyiz. Biz ancak bu gayretle, bu uyanışla çalışarak başarılı olacağız. Bütün dünya Türkiye'nin saygın varlığına özenecek ve milletimize lâyık ve hak etmiş olduğu yüksek yeri verecektir.
1923

Tam bağımsızlık, bizim bugün üzerimize aldığımız vazifenin asıl ruhudur. Bu vazife, bütün millete ve tarihe karşı yüklenilmiştir. Bu vazifeyi yüklenirken, uygulanabilme imkanı hakkında şüphe yok ki çok düşündük Fakat sonunda, edindiğimiz kanaat ve iman, bunda, başarılı olabileceğimiz biçimindedir. Biz böyle bir işe başlamış adamlarız. Bizden öncekilerin işledikleri hatalar yüzünden, milletimiz, sözde var olduğu zannedilen bağımsızlığa sahip bulunuyordu. Şimdiye kadar Türkiye'yi medeniyet dünyasında kusurlu gösteren neler düşünülebilirse, hep bu hatadan, bu hataya bağımlılıktan kaynaklanmaktadır. Bu hataya bağımlılığın sonucu; mutlaka, memleket ve milletin bütün onurundan ve bütün yaşama kabiliyetinden sıyrılmasını ve uzaklaşmasını gerektirebilir. Biz; yaşamak isteyen, onur ve şerefi ile yaşamak isteyen bir milletiz. Bir hataya bağımlılık yüzünden bu nitelikten yoksun kalmaya katlanamayız. Bilgin, cahil, istisnasız bütün millet fertleri, belki içinde bulundukları güçlükleri tamamen anlamaksızın, bugün yalnız bir nokta etrafında toplanmış ve kanını sonuna kadar akıtmaya karar vermiştir. O nokta; tam bağımsızlığımızın sağlanması ve devam ettirilmesidir. Tam bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasi, mali, ekonomik, adli, askeri, kültürel v.s. her hususta tam bağımsızlık ye tam serbestlik demektir. Bu saydıklarımızın herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk, millet ve memleketin gerçek manası ile bütün bağımsızlığından yoksunluğu demektir.
1919

Tasarruf ve Dış Borçlar:
Bir taraftan gelecek yılların para gelirini arttıracak ve bizi refah dolu zamanlara yaklaştıracak kaynakların verimli bir şekilde işletilmesine başlamakla beraber, diğer taraftan da günlük hayatımızdan tasarruf yollarını özenle aramak doğaldır. Basılı bütçede...inşaat, kira, harcırah ve kırtasiye, diğer harcamalar ve saire gibi masraflar indirilebilir...Milli savunma hazırlığını ve teşebbüslerini bütçemize rahatlık verecek bir dereceye indirmek için mümkün olabilen dış teminatı maddi şekillerde çoğaltmak hususundaki siyasi faaliyetimize ciddiyetle devam edilmesi doğaldır. Bu hareket şekli, dış siyasette faaliyetimizi ifade eder ki, yalnız bu bile başlı başına bir faydadır. Meselâ Ege denizindeki, durumu dikkati çeken bazı adalar bir üs haline getirilmeyebilir.

Ana Program:
Bütün bu çeşitli işlerin birlikte düşünülmesi, iki taraflı ve karşılıklı bir ana programın lüzumunu gösteriyor. Bir taraftan devletin gelirini arttırmak, öte taraftan hükümetin her dalına ait gelişmeleri sağlamak için...bir çalışma planı çizilir. Bu planda, bugünkü bilgiye ve geleceğin... genel manzarasına göre işlerimizin her meclis devresi sonunda hangi hedeflere varacağı ana hatları ile tespit edilir. Ana programımızın uygulama hızı, bütün devlet işlerinde halkın hissedebileceği en az bir ölçüde olmalı ve bu, safha safha görülecek gelişmelere ve geniş imkanlara uyacak fiili bir çoğalmayla artmalıdır. Mali yılın, üzerinde bulunan işleri yürütmekle beraber, kısmen hazırlık yılı olarak geçmesi bir deneme olur. Bu yıl içinde programların dayanacağı, özellikle mali nitelikli tedbirleri düşünebilir ve düzenleyebiliriz.
1931

Herhangi bir bölgede, tarımsal üretimi önemini hissettirecek derecede sarsan kuraklık olduğu, ilgililerin müracaatı üzerine mahalli makamlarca tespit ve Bakanlar Kurulu'nca tasdik edildiği takdirde, mevcut tehlikeli durumun derecesine göre o sene için arazi vergisinin bir kısmı veya hepsi affedilir. Affedilecek vergi oranı, kuraklığın doğuracağı derece ile orantılı olmalıdır.
1931

Beyannameye tabi olan yükümlülerin kendi yapacakları hesap üzerinden vergilerini ödedikten sonra araştırma yapılması yolundaki yeni şekil isabetli olacaktır. Beyannameleri inceleyecek memurun yükümlü aleyhine bir şey gördüğü takdirde, bunu hazine lehine bizzat düzeltmeyerek bu işi bir komisyonun incelemesine arz etmesi çok yerindedir. Yalnız bu şekil, yükümlü aleyhine tek memurun karar vermesi sakıncasını yok etmekle beraber beyannamesini hazine aleyhine yapmış olan bir ticarethanenin kendi gösterdiği yanlış miktar üzerinde bunu sezecek memurla uyuşmasına engel olamaz. Yani yeni şekil, yükümlünün keyfi işleme uğramasına engel olmakla beraber, hazine hukukunun korunması açısından eksik görünüyor. Bunun için her halde beyannameyi ilk inceleyecek memurun hiç olmazsa İstanbul, İzmir, Adana, Mersin, Samsun, Ankara, Konya gibi yerlerde tek olmaması ve bu işin tasarıda belirtilen uzmanlardan birisi ile bir memurdan meydana gelmesi hazine hukuku açısından çok fayda sağlar.
1931

Genel ekonomik koşullar ne olursa olsun, köylüyü sade yaşamında gerekli olan vasıtalarla donatacak yine düşük faizli ve uzun vadeli bir tesis kredisi temin etmek (tir). Çiftçileri, yılın ürününü paraya çevirmeleri mümkün olan zamandan önce borç ödemeye mecbur etmeyecek esaslı usuller koymalı (dır.)
1931

Dışarıdan yedek parça getirtmek her günkü işlerdendir. Bu parçaların tarifeye uygulanmasını çözümlemek için bütün gümrükte bir tek fen memuru bulundurulması yeterli olabilir. Böyle bir memur olmaması yüzünden, iş sahipleri bazen ucuz bir parçanın cinsini tespit ettirmek için dışarıdan bir kaç lira ücret karşılığında uzman veya fen memuru çağırmak zorunda bırakılıyor.
1931

Her cins ürünün yetiştiricileri tarafından yapılacak satış teşkilatı arasında, birlikler meydana getirmek ve nihayet bütün vatana yayılmış bir satış kooperatifi federasyonu kurmak bir taraftan da, bunların kredi kooperatifleri ile, bağlantı ve ilişkilerini düzenlemek amaç olmalıdır. Kredi kooperatiflerine oranla, çok nazik ve daha karışık bir şey olan satış kooperatiflerinde bu hedeflere varmak için, uzun yıllar bir idealist heyecanı ile çalışmak ve işçileri, birbirini kovalayan uygulama programlarına bağlamak lüzumlu görünür.
 
Kredi kooperatiflerinin yeni kanunla yürürlükteki kanunlarımız arasında az çok şeklini bulmuş olmasına karşılık, satış kooperatiflerinin kuruluş şekli ve vazifeleri için yeni ve ayrıntılı hükümler koymak lazımdır. Ticaret kanunumuzun kooperatif işleri ile ilgili maddeleri açıklanmalı ve genişletilmelidir. 
 
Üreticilere ürünün teslim alındığı anda peşin olarak önemli miktarda para ödenmesi, satış kooperatiflerinin esası olduğuna göre, bu kooperatiflerin de uygun faizli büyük kredilere ihtiyacı olacağı şüphesizdir. Ziraat bankası...Aşamalı olarak büyük bir ticari kuruluş durumuna gelecek satış kooperatifleri ile ilgilenmelidir. Ziraat bankası, tarım kredi kooperatiflerinin ana bankası rolünü alacağı gibi, satış kooperatiflerini besleyecek diğer bir ana bankaya da ihtiyaç vardır. Bu maksatla, bir dış ticaret bankası kurulması lüzumludur. 
 
Bu bankaya, hazine ile beraber milli bankalarımız ve tüccarlarımız da belirli oranlarda hisselerle katılır. Böyle bir kuruluşun kendi işleteceği paranın faizinden daha düşük bir faizle dışarıdan da devamlı veyahut mevsimlik krediler bulacağı tahmin edilir. Nihayet, milli gücümüzle işin önemi karşılıklı değerlendirilerek bu ihtiyacın derecesi ve sağlanma şekli ayrıca incelenmeye ve tespite değer bir konudur. Bununla birlikte yavaş yavaş şekillenip kuvvetlenecek satış kooperatifleri teşkilatı, şimdi bunun yanında çok kâr güden milli ihracat tüccarlarımızı, dış ticaret bankasının vereceği uygun kâra karşı, sermayelerini bu banka hisselerine yatırmaya özendirebilir. Bir taraftan da, geçecek gelişme yıllan süresinde bir sınıftan olanlar herhangi bir üretici durumuna da geçmek fırsatını bulurlar. Satış kooperatifleri teşkilatı teşebbüsü, fikir olarak milli ihracat tüccarlarımızı endişeye düşürebilir. Fakat yukarıda özetlendiği gibi bu kooperatiflerin meydana gelmeleri o kadar yavaş ve doğal bir yol takip edecektir ki, zaten sermayeleri olan tüccarlarımız için memlekette daha uzun yıllar iş sahası açıktır.
 

D İ N 

Din vardır ve lazımdır.

Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur. Yalnız şurası var ki din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. 1930

 

Tanrı birdir, büyüktür; dinsel usullerin oluşumlarına bakarak diyebiliriz ki: İnsanlar iki sınıfta, iki devirde düşünülebilir. İlk devir, insanlığın çocukluk ve gençlik devridir. İkinci devir, insanlığın erginlik ve olgunluk devridir. İnsanlık birinci devirde tıpkı bir çocuk gibi, tıpkı bir genç gibi yakından ve maddi vasıtalarla kendisiyle ilgilenmeyi gerektirir. Allah, kullarının gerekli olan olgunlaşma noktasına ulaşmasına kadar onlarla içlerinden bazıları aracılığı ile ilgilenmeyi tanrılık gereğinden saymıştır. Onlara Hazreti Âdem Aleyhisselamdan itibaren kayıtlara geçmiş veya geçmemiş sayısız denecek kadar çok nebiler, (kendilerine kutsal kitap gönderilmemiş peygamberler), peygamberler ve elçiler göndermiştir. Fakat Peygamberimiz vasıtasıyla en son dini ve medeni gerçekleri verdikten sonra, artık insanlıkla aracı ile temasta bulunmağa lüzum görmemiştir. İnsanlığın anlayış, aydınlanma ve olgunlaşma derecesi sayesinde her kulun doğrudan doğruya, tanrısal ilhamlarla temas edebilme kabiliyetine eriştiğini kabul buyurmuştur ve bu sebepledir ki, Cenabı Peygamber, peygamberlerin sonuncusu olmuştur ve kitabı, en mükemmel kitaptır. 1927 

 

Arkadaşlar, Allah kavramı insan beyninin çok güç kavrayabileceği fizik ötesi bir meseledir. 

 

Allah'ın emri çok çalışmaktır... Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre ilim ve fen her türlü medeni buluşlardan azami derecede yararlanmak zorunludur. 1923 


Allah dünya üzerinde yarattığı bu kadar nimetleri, bu kadar güzellikleri insanlar yararlansın, varlık ve bolluk içinde olsun diye yaratmıştır ve azami derecede faydalanabilmek için de, bugün evrenden esirgediği zekâyı, aklı insanlara vermiştir. 1923


Allah birdir. Şanı büyüktür... Peygamberimiz efendimiz hazretleri, Allah tarafından insanlara dini gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir. Bunun temel esası hepimizce bilinmektedir ki, yüce Kur'an’daki anlamı açık olan ayetlerdir. İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz, son dindir. En mükemmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor. Eğer akla, mantığa ve gerçeğe uymamış olsaydı, bununla diğer ilahi tabiat kanunları arasında çelişki olması gerekirdi. Çünkü, tüm evren kanunlarını (maddi ve manevi alem kanunlarını) yapan tanrıdır. 1923


O (Hz. Muhammed), Allah'ın birinci ve en büyük kuludur. Onun izinde bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adın silinir, fakat sonuca kadar o, ölümsüzdür. 1926


Ezan ve Kur'an’ı Türklerden başka hiçbir müslüman milleti bu kadar güzel okuyamaz. Bunlara muhteşem müzik ahengi veren Türk sanatkârlarıdır. 1933


Bizim dinimiz akla en uygun ve en tabii bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabii olması için akla, fenne, ilime ve mantığa uygun olması lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. Müslümanların toplumsal hayatında, hiç kimsenin özel bir sınıf olarak varlığını korumaya hakkı yoktur. Kendilerinde böyle bir hak görenler dini hükümlere uygun hareket etmiş olmazlar. Bizde ruhbanlık (özel bir din adamları sınıfı) yoktur, hepimiz eşitiz ve dinimizin hükümlerini eşit olarak öğrenmeye mecburuz. Her kişi dinini, din işlerini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası da okuldur. 1923


Bizim dinimiz için herkesin elinde bir değer ölçüsü vardır. Bu değer ölçüsü ile herhangi bir şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa, toplum çıkarına uygundur; biliniz ki o dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin çıkarma, islamın çıkarına uygunsa kimseye sormayın. O şey dinîdir. Eğer bizim dinimiz akıl ve mantıkla uyuşan bir din olmasaydı, en mükemmel din olmazdı, en son din olmazdı. 1923


Bizim dinimiz, milletimize hakir (kötü), miskin (zavallı) ve zelil (aşağı) olmayı tavsiye etmez. Aksine Allah da Peygamber de insanların ve milletlerin yücelik ve şerefini muhafaza etmelerini emrediyor. 1923


Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı inançsız olmak sanıyorlar. Asıl inançsızlık onların bu inanışıdır. Bu yanlış yorumu yapanların amacı, İslamların inançsızlara esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, akılladır. 1923


Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum Dinime, bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam, ona da öyle inanıyorum. Bilince ters, ilerlemeye engel hiçbir şey kapsamıyor. Hâlbuki Türkiye'ye bağımsızlığını veren bu Asya milletinin içinde daha karışık, suni, boş inançlardan ibaret bir din daha vardır. Fakat bu cahiller, bu güçsüzler (zavallılar) sırası gelince, aydınlanacaklardır. Onlar aydınlığa yaklaşamazlarsa, kendilerini yok ve mahkûm etmişler demektir. Onları kurtaracağız. 1923


Milletimiz din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete sahiptir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet, milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz. 1923 

 

Milletimizin, memleketimizin ilim irfan yuvaları (okulları) bir olmalıdır. Bütün memleket evladı kadın ve erkek aynı şekilde oradan çıkmalıdır. Fakat nasıl ki her hususta yüksek meslek ve ihtisas sahipleri yetiştirmek gerekli ise, dinimizin gerçek felsefesini inceleyecek, araştıracak bilimsel ve teknik olarak telkin kudretine sahip olacak seçkin ve gerçek din ilim adamlarını da yetiştirecek yüksek öğrenim kurumlanna sahip olmalıyız. 1923


Camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler itaat ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılmasının gerekli olduğunu düşünmek yani konuşup tartışmak danışmak için yapılmıştır. 1923

 

Camilerin kutsal minberleri halkın ruhi, ahlaki gıdalarına en yüksek, en verimli kaynaklardır. Minberlerden halkın anlayabileceği dille ruh ve düşünceye hitap olunmakla müslümanların vücudu canlanır, düşünceleri temizlenir, imanı kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur. Fakat buna karşılık hutbe okuyanların sahip olmaları gereken ilmi nitelikler, özel liyakat ve genel kültüre sahip olmaları önemlidir. 1922


Hutbeden amaç ahalinin aydınlatılması ve ona yol gösterilmesidir, başka şey değildir. Yüz, iki yüz, hatta bin yıl önceki hutbeleri okumak, insanları cahillik ve çağın gerisinde bırakmak demektir. Hatiplerin normal olarak halkın günlük kullandığı dil ile konuşmaları gereklidir...Minberlerde söylenecek sözlerin bilinmesi ve anlaşılması, ilim ve fen gerçeklerine uygun olması lazımdır. Hutbeyi verenlerin siyasi olayları, sosyal ve medeni olayları hergün izlemeleri zorunludur. Bunlar bilinmediği takdirde halka yanlış telkinler verilmiş olur. Bu nedenle, hutbeler tamamen Türkçe ve günün gereklerine uygun olmalıdır. Ve olacaktır. 1923 

 

İnsanlıkta; dini ihtisas ve derin dini bilgilere sahip olup, her türlü boş inanışlardan sıyrılarak, gerçek ilim ve fennin nurları ile temiz ve mükemmel oluncaya kadar, din oyunu aktörlerine her yerde rastlanılacaktır. 1927 

 

Halkın temiz, saf duygularından yararlanarak milletin maneviyatına el uzatan kimseler ve onlarm izleyicileri ve taraftarları elbette ki bir takım cahillerden ibarettir. Bunlar Türk milleti için sorun oluşturacak durumların meydana gelmesinde daima etken olmuşlardır. Milletimizin önünde açılan kurtuluş ufuklarında devamlı yol almasına engel olmaya çalışanlar hep bu kurumlar ve bu kurumların mensuplan olmuştur. Millete anlatmalıdır ki, bunların millet bünyesinde yaptıkları tahribatı hissetmek lâzımdır. Bunların varlığını hoşgörü ile karşılayanlarla Menemen'de başı kesilirken kayıtsızlıkla seyretmeye katlananlar ve hatta alkışlamaya cesaret edenler aynıdır. 1931 

 

Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Malzemesi iyi; fakat bina, yüzyıllardır ihmal edilmiş. Harçlar döküldükçe yeni harç yapıp binayı takviye etmek lüzumu hissedilmemiş. Aksine olarak birçok yabancı unsur - yorumlar, boş inançlar binayı daha fazla hırpalamış.

Bizi yanlış yola sevk eden kötü yaradılışlılar, bilirsiniz ki, çoğu zaman din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep dinî kural sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz... Görürsünüz ki, milleti mahveden, esir eden, harap eden kötülükler hep din perdesi arkasındaki dinsizlik ve kötülükten gelmiştir. Onlar her türlü hareketi dinle karıştırdılar. 1923 

 

Hazreti Peygamber efendimiz, bütün müslümanların ve kutsal kitap sahiplerinin bildiği üzere, Allah tarafından dinî gerçekleri insanlık dünyasına duyurmaya ve anlatmaya memur edilmişler ve ismi peygamberdir. Yani haber ulaştırmakla görevlidir. Ulu Tanrı, Kuran-ı Kerim’inde kendisine emirlik, saltanat ve taç vermiş değildir. Hükümdarlık vermiş değildir. Peygamberlik vazifesi ile göndermiştir. Tabiatıyla gerçek vazifesini tamamen kavramış olan Cenab-ı Peygamber bütün dünya insanlarına onu duyurdu. Hepinizce bilinmesi lazımdır ki, o devirde mesela doğuda bir Iran devleti, kuzeyde bir Roma İmparatorluğu vardı. Diğer teşkilatı ve kurulu devletler vardı ve Cenab-ı Peygamber devletlere gönderdiği peygamberlik mektuplarında buyurmuşlardır ki, "Allah bir ve ben onun tarafından size gerçeği anlatmakla vazifeliyim. Hak dini, İslam dinidir. Ve bunu kabul ediniz ve fakat ilave etmiştir "Ben size hak dinini kabul ettirmekle zannetmeyiniz ki, sizin milletinize, sizin hükümetinize elkoymuş olacağım. Siz hangi hükümet şeklinde, hangi durumda bulunuyorsanız o yine aynı kalacaktır. Yalnız hak dinini kabul ediniz ve koruyunuz"...1923  

 

Cumhuriyet hükümetimizin bir Diyanet İşleri makamı vardır. Bu makama bağlı müftü, hatip, imam gibi görevli birçok memurları bulunmaktadır. Bu vazifeli kişilerin ilim ve faziletlerinin derecesi bilinmektedir... vazifeli olmayan birçok insanlar da görüyorum ki, aynı kıyafeti giymekte devam etmektedirler. Bu gibiler içinde çok cahil, hatta okuması yazması olmayanlara rastladım, özellikle bu gibi bilgisizler, bazı yerlerde halkın temsilcileri imiş gibi onların önüne düşüyorlar. Halkla doğrudan doğruya ilişki kurmaya adeta engel olma sevdasında bulunuyorlar. Bu gibilere sormak istiyorum. Bu tutum ve yetkiyi kimden, nereden almışlardır? Millete hatırlatmak isterim ki bu kayıtsızlığa müsaade etmek asla doğru değildir. Herhalde yetki sahibi olmayan bu gibi kişilerin, görevli olan kimselerle aynı elbiseyi taşımalarındaki sakınca bakımından hükümetin dikkatini çekeceğim. 1923 

 

Her şeyden önce şunu en basit bir dini gerçek olarak bilelim ki, bizim dinimizde özel bir sınıf yoktur. Ruhbanlığı (din adamları sınıfını) reddeden bu din, dinde tekelciliği kabul etmez. Mesela din bilginleri, mutlaka aydınlatma vazifesi din bilginlerine ait olmadıktan başka, dinimiz de bunu kesinlikle yasaklar. O halde biz diyemeyiz ki, bizde özel bir sınıf vardır. Diğerleri dinî yönden aydınlatma hakkından yoksundur. Böyle düşünecek olursak kabahat bizde, bizim cahilliğimizdedir. Hoca olmak için yani dinî gerçekleri halka telkin etmek için, mutlaka hoca elbisesi şart değildir. Bizim yüce dinimiz her erkek ve kadın müslümana genel olarak araştırmayı farz kılar ve her erkek ve kadın müslüman, toplumu aydınlatmakla yükümlüdür. Efendiler, bir fikri daha düzeltmek isterim. Milletimizin içinde gerçek din adamları, din adamlarımız içinde de milletimizin hakkıyla iftihar edebileceği bilginlerimiz vardır. Fakat bunlara karşı hoca elbisesi altında gerçek ilimden uzak, gereği kadar öğrenmemiş, ilim yolunda gereği kadar ilerleyememiş hoca görünüşlü cahiller de vardır. Bunların ikisini birbirine karıştırmamalıyız. Seyahatlerimde birçok gerçek aydın din bilginlerimizle temas ettim. Onları en yeni ilmi terbiyeyi almış, sanki Avrupa'da tahsil etmiş bir seviyede gördüm. İslamiyet ruhu ve hakikatlerini çok iyi bilen din adamlarımızın hepsi bu olgunluk derecesindedir. Şüphesiz ki, bu gibi din adamlarımızın karşısında imansız ve hain din adamları da vardır, fakat bunları onlara karıştırmak doğru olmaz. 1923

 

Biz kişisel kahramanlık sahneleriyle meşgul olmuyoruz. Yalnız size Bomba sırtı olayını anlatmadan geçemeyeceğim. Karşılıklı siperler arasında mesafeniz sekiz metre, yani ölüm kaçınılmaz..Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulmamacasına tamamen şehit oluyor, ikinci siperdekiler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar özenilecek büyük bir sükûnet ve inançla biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir korku bile göstermiyor; sarsılmak yok! Okumak bilenler ellerinde Kuran-ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şehadet çekerek yürüyorlar. Bu, Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren hayran olunacak ve tebrik edilecek bir örnektir. Emin olmalısınız ki Çanakkale muharebesini kazandıran, bu yüksek ruhtur. 1918