16 Kasım 2021

Bertrand Russell - Özgürlük Yolu


Sahip olmaktan çok yaratmayı hedefleyen bir ruh hali içinde yaşanan yaşamın temelinde zor koşullar tarafından bile yok edilemeyecek bir mutluluk vardır.

Zulüm uygulayanı da uygulananı da alçaltır.
 
Eğer maddi açıdan rahat, fakat tarladaki koyun sürüsünden farksız bir toplumla, sefalet içinde yaşayan, fakat bazı ölümsüz gerçeklere ulaşmış bir toplum arasında seçim yapmak zorunda kalsaydım tercihimi ikinciden yana kullanırdım.

Yoksulluk bir belirtidir, kölelik ise hastalık. Zenginliğin ve yoksulluğun uç noktaları sahip olmanın ve köleliğin uç noktalarını takip eder.

İnsanlar fakir oldukları için köleleştirilmezler, köleleştikleri için fakirdirler.

Orta yaşların sonunda emekli olabilenler sıkılırlar, çünkü özgürken zamanlarını nasıl değerlendireceklerini öğrenmemişlerdir ve bir zamanlar iş dışında sahip oldukları ilgi alanları da yok olup gitmiştir.

Eğer insanlara para verilirse zaman içinde bunu biriktirip kapitalist olabilirler.

Eğitim, özgürlük ve özel sermayenin kaldırılması sayesinde işlenen suç oranı inanılmaz derecede azalacaktır.

Bizim hayal ettiğimiz dünyada korkular ve para ile ilgili umutlar yaşamdan çıkarılmış olacaktır. Hiç kimse yoksulluk korkusu ilse ezilmeyecek ve servet umudu ile merhametsiz biri haline getirilmeyecektir.

Hayalini kurduğumuz dünyada, çalışma özgürce yapılan bir faaliyet olacak, aşırıya kaçmayacak, en basit iş bile hızlı bir ilerlemenin olduğu kolektif bir girişime duyulan ilgi ile beraber yaratma zevki ile dolu olacaktır.

Ekonomik nedenler evliliği bir pazarlık ve sözleşme sorunu haline getirir, sevgi hep ikinci plandadır ve her ne kadar fark edilmese de sevgisizlik özgürlüğün olmayışının nedenidir.

Eğer bilim devlet tarafından düzenlenir ve denetlenirse kısa sürede basmakalıp bir hale gelecek ve ölü olacaktır.
 
Yaşam mücadelesi ve yapılan işlerin gerektirdiği ciddiyet, insanları şakalardan haz almayacak kadar ciddi ve sanatla uğraşmayacak kadar meşgul hale getirir. Daha iyi bir düzenle yaşam mücadelesinin kolaylaştırılması, çalışma saatlerinin azaltılması ve var olma yükünün hafifletilmesi yaşamdan alınan hazzı ve dünyadaki güzelliklerin farkına varmak için gerekli yaşamsal enerjiyi artıracaktır. Bu başarılabilirse, güzel şeylerden daha çok tat alınacak, sanatçıların eserleri daha çok takdir edilecektir.

Yaşamları kendileri, arkadaşları ve dünya için faydalı olanlar umutlu ve neşeli insanlardır. Hayal güçlerini olması mümkün şeyler için ve bunları hayata geçirme. yollarını bulmak için çalıştırırlar

Çalışma hayatlarındaki rakiplerini kıskanmaz yapılması gereken işle ilgilenirler. Siyaset alanında, sınıflarının ya da uluslarının haksız elde ettikleri ayrıcalıkları savunmak için zamanlarını ve enerjilerini harcamaz, dünyayı genel olarak daha mutlu daha az acımasız, birbiriyle çatışan hırslar arasındaki mücadelenin daha az olduğu ve gelişmeleri baskı yoluyla engellemeyen insanlarla dolu bir yer haline getirmeyi amaçlar.

Çok erken yaşta çocukların çalışmaları rekabet ruhunu aşılar; onların bilgiye, gerçekten ilgilendikleri için değil de sınavlarda faydalı olabileceği düşüncesiyle yaklaşmasına neden olur. Zorluklar üzerinde düşünme ve bir süre sessiz kalma yeteneğine değil de kalıplaşmış sorulara kolaya kaçan cevaplar verme şeklinde vaktinden önce gelişen yeteneğe prim verir. Bu kusurlardan belki daha da kötü olanı, gençlerin çok küçük yaşlarda aşırı çalışmasına, böylece ergenliğe eriştiklerinde isteksiz ve ilgisiz olmalarına neden olmasıdır. Hiç şüphesiz günümüzde birçok parlak zeka bu sebeple körleşmiş ve isteği sönmüştür.

En basit ve tek etkili çözüm, her tür eğitimin tüm insanlar için 21 yaşına kadar serbest kılınmasıdır.

Tüm zamanını sanata ayırmak isteyen sanatçılar temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek şekilde ücretlendirilmelidir. Ve canları istediğinde yürüyerek yabancı ülkelere gidebilecek, havanın ve güneşin tadını çıkartabilecek, en az kuşlar kadar özgür ve mutlu olacaklardır. Bu insanlar toplum yaşamına renk ve çeşitlilik kazandıracaklardır. Onların hayata bakış açısı sabit bir evde yaşayan insanlarınkinden farklı olacak ve bizim ağırbaşlı ciddi uygarlığımızı öldürmeye çalıştığı ve aslında çok da gerekli olan neşeyi ayakta tutacaklardır.

Ticarileşmiş bir toplumda bir sanatçı para kazanabiliyorsa, para kazandığı için saygı görür, fakat sayesinde para kazandığı sanat eserlerine duyulan içten bir saygı söz konusu değildir.

Her şeyi para ile ölçen bir toplumda, aynı şey sanatçı için de geçerlidir. Eğer zengin olabilirse milyarderden daha az da olsa bir saygı görebilir. Fakat kitaplarına, eserlerine duyulan saygı aynı oranda değildir.