30 Eylül 2021

Sevgi Soysal "Çizgisini tamamlamış bir çember içinde ne kadar ilerlenebilir?”

“Tükenen son kırıntıların hiç bir anlamı kalmamıştı karıncalara. Baharı o karanlık toprak diplerinde nasıl sezdilerse, bini, binlercesi bozkırın yüzüne çıktı. Kendileri için çok büyük engelleri aştılar, kaynayan, durallık tanımayan bir yüzeyde ilerlediler, ilerlediler. Her adımları bir şeyi değiştirdi. Görünmeyen bir şeyi. Ufak, ama bitmeyen değişim, karınca adımlarıyla da olsa ilerledi. Görmeyenleri, göremeyenleri şaşırttı bir gün.”


İşte çıkmış yürüyordu yokuş aşağı. Onda birini ya tanıdığınız, ya bir yerlerden hatırladığınız ya da kim olduğunu bildiğiniz, ya da dedikodusunu duyduğunuz insanlarla karşılaşarak yokuş aşağı yürümek yorar kişiyi. Yorgundu Elâ. Arada bulvara bakan evlerin bahçe duvarlarına oturup dinleniyor, bu çürük dişin herhangi bir çürük parçası olmayı daha ne kadar sürdüreceğini düşünüyordu. Kızılay’a geldi. Bulvarın iki yanındaki geniş yaya kaldırımında günlerce, yıllarca bir aşağı bir yukarı gezinmekten bıkmayan sabırlı insanların oraya. Kızılay’la Sıhhiye arası yüz adım, iki yüz adım, üç yüz adımlık gidiş gelişlerle çiğnene çiğnene kararmış sakızı çekiştirenlerin, çeneleri yine de yorulmayanların kalabalığıyla dükkânları, bankaları geçti.  Aklında telefon numaraları. Telefon edebileceğim, “gel” diyebileceğim kim var? Gel sözü çoktandır anlamını yitirmiş. “Gel”, “hiçbir şey vermeyeceğim”, “hiçbir şey almayacağım gel!” Oysa “gel”  deyince, bir şey almaya, bir şey vermeye hazır olmalı. Alis’i Harikalar Diyarı’na götüren büyüden bir şeyler. Nicedir Alis Harikalar Diyarı’na gitmiyor. Nicedir paylaşılacak bir düş yok. Nicedir büyücüler, peri kızları, bir dudağı yerde bir dudağı gökte devler durallığın orta yerinde bitmiyorlar yerden. Gökten inmiyor Tanrılar; bayağılığa, sıradanlığa akıl almaz oyunlarla karşı çıkan şeytanlardan söz edenler azaldı. 

"Yürümek"