2 Eylül 1980 Darbesi ve Bugün Gelinen Nokta
12 Eylül 1980
darbesi 28. yılında. Türkiye'de sola vurulmuş en büyük darbelerden biri
olan 12 Eylül'ün yaraları hala kapanmadı. 12 Eylül üzerinden tam 28 yıl
geçti. Bu Darbe, sivil siyasetin üzerinden silindir gibi geçerek
Türkiye’nin demokratikleşmesine ağır darbe indirdi. Türkiye tarihinin en
büyük insan hakları ihlaline imza atarak toplumsal muhalafeti susturdu,
gericiliğin önündeki seti kaldırdı. Darbeyle Türkiye siyaseti
“Türk-İslam” senteziyle yeniden tasarlandı. Solu ezip geçen cunta,
şeriat odaklarının ise önünü açarak 1980 sonrası iktidarlar için “İslam
referansı” gereğini açıkça ortaya koydu. “Devlet içindeki çeteler” ve
“gerici akımlar” hızla güçlendi. 12 Eylül darbecileri uygulamalarını “Atatürkçülük” maskesi altında gerçekleştirdi, şeriatçı hareketler hızla yoksullaşan ve umudunu yitiren kitleler tarafından destek buldu.
Yıllar
sonra darbenin, “ABD yapımı” olduğu ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Türkiye
Masası Sorumlusu Paul Henze'nin “bizim çocuklar başardı” sözleriyle
ortaya çıktı. 1970’lerin sonlarında Türkiye’de toplumun tüm
kesimlerinde muhalif dalga yükselirken ABD’nin bölgedeki planlarını
uygulayacak bir yönetimin iktidara getirilmesi için darbe gerekiyordu ve
bunun için art arda provokasyonlar tezgahlandı. Sağ-sol gerginliği
siyasi cinayetleri besledi. 1 Mayıs 1977, Kahramanmaraş, Sıvas, Malatya,
Çorum katliamları darbeye zemin oluşturacak kaos, panik, korku
ortamları hazırlandı.
Eğitimde 12 Eylül izleri
12 Eylül'de en
ağır darbelerden biri öğretim birliğine vuruldu. Cumhuriyetin
kurulmasından hemen sonra 3 Mart 1924 tarihinde temeli atılan Öğretim
Birliği (Tevhid-i Tedrisat) Yasası, 12 Eylül Anayasası'nın 24. maddesi
ile zorunlu din dersleri konularak delindi. Oysa Öğretim Birliği Yasası,
laik cumhuriyetin temeliydi.
- Din dersleri
zorunlu hale getirilerek, imam- hatiplerin sayısı arttırıldı,. 1983
tarihinde imam-hatip lisesi çıkışlılara, üniversitelerin her bölümüne
girme hakkı tanınmasıyla, din eğitimi almış kişiler devletin tüm kurum
ve kuruluşlarında görev alarak yönetici oldular.
Birçok
yurtsever öğretmen suçlu gibi görüldü. Binlercesi işinden, yerinden
edildi. 200 bin üyeli en büyük öğretmen örgütü TÖB-DER yöneticileri
haksız yere tutuklandı, yıllarca hapis yatırıldı. TÖB-DER malları
hazineye devredildi. Aradan 8 yıl geçtikten sonra, 1989 tarihinde
aklanmasına rağmen TÖB-DER malları öğretmenlere geri verilmedi.
Öğretmenlerin sandığı İLKSAN tüzüğü değiştirildi. Yönetimi
öğretmenlerden alınarak, sandık, yolsuzlukların batağına sürüklendi. 12
Eylül döneminde öğretmenlere çok düşük ücret verildi. İkinci iş yapan
öğretmen sayısı arttı. Toplumda saygınlıkları azaldı. Öğretmenlik bir
meslek olmaktan çıkarıldı.
12 Eylül
anlayışının bir darbesi de eğitimin temeli olan öğrenciye yapıldı
Sorgulayıcı araştırıcı eğitim modeli yerine, ezberci model dayatıldı.
Öğretmen ve Öğrenciye potansiyel suçlu gözüyle bakıldı, demokratik
katılımı önlendi, siyaset ve örgütlenme hakkı ellerinden alındı,
Öğretmen ve öğrenci örgütlerini dağıtıldı. Paralı eğitimi özendirerek
dersanelerin ve paralı eğitimin yaygınlaşmasını sağladılar. 12 Eylül
yönetimi laik eğitime, yurtsever öğretmene ve ilerici öğrenciye
karşıydı. Hem eğitimi, hem eğitimin temel öğesi olan öğrenci ve
öğretmeni suçladı, yargıladı, hapse attı. Laik eğitimde, öğretmende,
öğrencide açtığı yaralar bugün hala kanıyor.
YÖK kurularak
Üniversite özerkliğine darbe vuruldu. 1402 sayılı Sıkıyönetim
Kanunu'yla çok sayıda ilerici bilim adamı üniversitelerdeki
görevlerinden uzaklaştırıldı, eğitimin kalitesi düştü, bilimsel
araştırmalar geriledi. Üniversite harçları, eğitime katkı payları
yürürlüğe girdi.
12 Eylül
döneminde eğitime ayrılan pay azaltılarak eğitim yatırımları düşürüldü.
Devlet bütçesinden ilköğretime ayrılan yatırım ödeneği 1963'te % 2.1
iken 1980'de % 0.82'ye, 1981'de % 0.71 lere geriletildi.
TDK ve TTK
devlet dairesi durumuna sokuldu. Öztürkçe sözcükler yasaklandı.
Onbinlerce kitap yakıldı ve toplatıldı. Kitap, adeta suç aracı olan
silahlarla birlikte gösterildi.
12 Eylül
yönetimi Sözde Atatürkçülük söylemini kullanarak Atatürk devrimlerini ve
yapıtlarını yıprattılar. Anaokullarından başlayan şeriatçı eğitim
kurumlarının yaygınlaşması özendirildi. Milli Eğitim Bakanlığı ve
kurumlarında Atatürkçülük dışlanarak Türk-İslam Sentezi ideolojisi,
kadrolaşma ve ders kitapları yoluyla egemen kılındı.
Sonuç olarak;
1980 yılı Türkiye için, ekonomi ve siyaset başta olmak üzere, toplumsal
yaşamın her alanında büyük bir çöküşün yaşandığı bir kırılma noktası
olmuştur.. 12 Eylül sabahı uygulamaya sokulan eylem, söylendiği ya da
uygulayıcılarının sandığı gibi "terör olaylarının" zorunlu kıldığı bir
sonuç değil, ülkeyi küresel isteklere sınırsızca açan bir başlangıçtır.
1980'de, siyasi çatışmanın Türkiye'yi kan gölüne döndürdüğü doğrudur.
Ancak 12 Eylülle gerçek darbe; Türkiye'nin ekonomisine, siyasetine,
aydınlarına ve ifadesini Atatürkçülükte bulan ulusal bağımsızlık
geleneklerine yapılmıştır.
Darbe'nin
tarihi, bir anlamda 12 Eylül değil, 24 Ocak 1980'dir. 12 Eylül, çalışan
kesimlerin ve aydınların 24 Ocak Kararları'na tepki gösteremez hale
getirilmesi ve küresel sermayeye tümüyle açılma eylemidir. 24 Ocak
Kararları, ancak 12 Eylül gibi, bir "demir yumruk"la uygulanabilirdi…
Editör : Mustafa_KAPLAN
http://www.antalyaegitimis.org.tryazdir.asp?bolum=470&katid=48