-melankolisinin üzerine titreyen, iyileşmekten korkan kişi, boşuna çekindiğini, melankolinin devasız olduğunu saptadığında ne rahat bir nefes alır!
-İntihara meyilli olmak, yasalara saygılı pısırık katillere mahsustur; öldürmekten korktuklarından, kendilerini yok etmeyi düşlerler, cezalandırılmayacaklarından emin olarak...
-"Tıraş olduğum zaman," diyordu yarı-delinin biri, "Tanrı değilse kim, gırtlağımı kesmeme engel oluyor?"
-İman, eninde sonunda, korunma güdüsünün bir hüneriymiş. Her tarafta biyoloji...
-"Tıraş olduğum zaman," diyordu yarı-delinin biri, "Tanrı değilse kim, gırtlağımı kesmeme engel oluyor?"
-İman, eninde sonunda, korunma güdüsünün bir hüneriymiş. Her tarafta biyoloji...
-Ölümü tozpembe görmeyenin kalbinde bir renkkörlüğü vardır.
-Cennet'e en uzak nokta olan Paris, yine de ümitsizlik çekmenin hoş olduğu tek yer olarak kalır.
-Tanrı'nın dahi kurtaramayacağı ruhlar vardır; dizlerinin üzerine de çökse, onlar için dua da etse.
-Bazı ebediyet ve ateş nöbetlerinden sonra, Tanrı olmaya niçin tenezzül etmemiş olduğumuzu kendimize sorarız.
-Üst üste düşüncesizlik edip kendini öldürmeyi ihmal eden kişi, kendi kendine, acıda kıdemli birinin etkisini yapar; intihardan emekli birinin etkisini...
-Boğucu sıkıntılarımızı yatıştırmak, onları ŞÜPHELERE dönüştürmek - korkaklığın, o herkese açık kuşkuculuğub bize ilham ettiği strateji.
-Şüphelerimi zahmetle elde ettim; hayal kırıklıklarımsa, sanki beni ezelden beri BEKLİYORMUŞ gibi, kendiliklerinden geldiler - temel bir içe doğuş halinde.
-Kendi mezartaşını yazan bir yerkürede, terbiyeli cesetler gibi davranacak kadar ağırbaşlı olalım.
-Bezginlik anlarında ruhun ve mekanın en alt noktasına doğru kayarız; vecdin çok uzağına, Boşluğun kaynağına doğru...
-Bir hasta bana şöyle diyordu: "Benim acılarımın neye hayrı var? Acılarımdan yararlanabilecek, ya da onlarla böbürlenebilecek bir şair değilim ki."
-Eğer Tanrı'ta inansaydım, kendimi beğenmişliğimin haddi hududu olmazdı: Sokaklarda çırılçıplak dolaşırdım...
-Azizler paradoksun kolaylığından öyle çok istifade ettiler ki salonlarda onları anmamanın imkanı yok.
-Böyle bir acı çekme iştahıyla kahrolunduğu zaman -bunun sonunu getirmek için- binlerce hayat gerekirdi; ruhların göçü fikrinin nasıl bir cehennemden çıkmış olabileceği anlaşılıyor.
-Maddenin dışında, herşey müziktir: Tanrı bile sesli bir halüsinasyondan başka şey değildir.
-Bir iç çekişn evveliyatını izlemek; bu bizi bir önceki âna götürebilir - Yaratılış'ın altıncı gününe de...
-Ebediyetin nasıl EVRİM GEÇİREBİLECEĞİNİ anlamamızı yalnızca org sağlar.
-Tanrı'nın içinde artık ilerleyemediğimiz o geceler; onu bütün yönlerde katettiğimiz; çiğneye çiğneye aşındırdığımız; içinden, onu ıskartaya çıkarma, dünyayı bir atıkla zenginleştirme fikriyle çıkılan geceler...
-İstihzanın açıkgözlülüğü olmasa, bir din kurmak ne kolay olurdu! Çalçene translarımızın etrafına işsiz güçsüz takımının toplaşmasına ses çıkarmamak yeterdi.
-Her yerde olma avantajının sefasını süren, Tanrı değil Acı'dır.
-Çok önemli sınavlarda, sigaranın yardımı İnciller'den daha etkilidir.
-Suso, İsa'nın ismini yüreğinin üzerine kamayla kazdığını anlatır. Kanını boş yere akıtmamıştır: Biraz sonra yarasından bir ışık yayılmış.
-Benim inanmazlıkta daha büyük bir kuvvetim ne diye yok! Tenime başka bir ismi, Hasım'ın ismini yazıp, onun için ışıklı tabela hizmetini ne diye göremiyorum!
-Zaman'ın içine yerleşmek istedim; oturulmaz bir haldeydi. Ebediyet'e doğru döndüğüm zaman, ayaklarım yere değmez oldu.
-Herkesin, "Ya Tanrı ya ben!" dediği bir an gelir; ve girişilen mücadeleden iki taraf da küçülmüş çıkar.
-Bir varlığın sırrı ile umduğu acılar birbirini tutar.
-Dini tecrübe konusunda artık sadece teferruatlı bilginin endişelerini yaşayan modernler, Mutlağı TARTAR, onun çeşitlerini inceler ve ürpertilerini mitoslara saklarlar - tarih meraklısı bilinçler için başdöndürücü olan o mitoslara. Artık dua etmez olunduğundan, dua üzerine uzun uzadıya yorumlar yapılır. Artık hayret nidaları yoktur; sadece teoriler... Din imanı boykot eder. Bir zamanlar, ama sevgiyle ama nefretle, Tanrı'nın içinde maceraya çıkılıyordu; tükenmez bir Hiçlik iken, artık sadece bir MESELE olmuştur - ve bu durum mistiklerle allahsızları çok üzer.
-Her put düşmanı gibi ben de ilahlarımı, döküntülerine kurban etmek için, kırdım.
-Azizlik beni tir tir titretiyor: Başkasının mutsuzluklarına öyle karışmak, hayırseverliğin o barbarlığı, o TEKLİFSİZ merhamet...
-Sürüngenlik saplantımız nereden geliyor? - Son bir günaha çağrıdan, pek yakındaki bir düşüşten çekinmemizden olmasın sakın? Hem bu defa, tamiri imkansız olup Cennet'in ANISINI bile unutturacak bize.
-Sabah kalktığımda dinleyip bütün gün mırıldandığım cenaze marşının, akşam, yıpranmış bir halde İLAHİ olarak ortadan çekildiği o zamanlar...
-Hıristiyanlık, kuşkuculuğu yozlaştırmış olmaktan dolayı ne kadar suçludur! Bir Yunanlı hiçbir zaman iniltiyi şüpheyle bir arada tutmazdı. Pascal'in önünde dehşetle gerilerdi; hele Haç'tan beri tinin değerini düşüren o ruh enflasyonunun önünde, daha da fazla...
-Bir azizden de çok işe yaramaz olmak...
-Cennet'e en uzak nokta olan Paris, yine de ümitsizlik çekmenin hoş olduğu tek yer olarak kalır.
-Tanrı'nın dahi kurtaramayacağı ruhlar vardır; dizlerinin üzerine de çökse, onlar için dua da etse.
-Bazı ebediyet ve ateş nöbetlerinden sonra, Tanrı olmaya niçin tenezzül etmemiş olduğumuzu kendimize sorarız.
-Üst üste düşüncesizlik edip kendini öldürmeyi ihmal eden kişi, kendi kendine, acıda kıdemli birinin etkisini yapar; intihardan emekli birinin etkisini...
-Boğucu sıkıntılarımızı yatıştırmak, onları ŞÜPHELERE dönüştürmek - korkaklığın, o herkese açık kuşkuculuğub bize ilham ettiği strateji.
-Şüphelerimi zahmetle elde ettim; hayal kırıklıklarımsa, sanki beni ezelden beri BEKLİYORMUŞ gibi, kendiliklerinden geldiler - temel bir içe doğuş halinde.
-Kendi mezartaşını yazan bir yerkürede, terbiyeli cesetler gibi davranacak kadar ağırbaşlı olalım.
-Bezginlik anlarında ruhun ve mekanın en alt noktasına doğru kayarız; vecdin çok uzağına, Boşluğun kaynağına doğru...
-Bir hasta bana şöyle diyordu: "Benim acılarımın neye hayrı var? Acılarımdan yararlanabilecek, ya da onlarla böbürlenebilecek bir şair değilim ki."
-Eğer Tanrı'ta inansaydım, kendimi beğenmişliğimin haddi hududu olmazdı: Sokaklarda çırılçıplak dolaşırdım...
-Azizler paradoksun kolaylığından öyle çok istifade ettiler ki salonlarda onları anmamanın imkanı yok.
-Böyle bir acı çekme iştahıyla kahrolunduğu zaman -bunun sonunu getirmek için- binlerce hayat gerekirdi; ruhların göçü fikrinin nasıl bir cehennemden çıkmış olabileceği anlaşılıyor.
-Maddenin dışında, herşey müziktir: Tanrı bile sesli bir halüsinasyondan başka şey değildir.
-Bir iç çekişn evveliyatını izlemek; bu bizi bir önceki âna götürebilir - Yaratılış'ın altıncı gününe de...
-Ebediyetin nasıl EVRİM GEÇİREBİLECEĞİNİ anlamamızı yalnızca org sağlar.
-Tanrı'nın içinde artık ilerleyemediğimiz o geceler; onu bütün yönlerde katettiğimiz; çiğneye çiğneye aşındırdığımız; içinden, onu ıskartaya çıkarma, dünyayı bir atıkla zenginleştirme fikriyle çıkılan geceler...
-İstihzanın açıkgözlülüğü olmasa, bir din kurmak ne kolay olurdu! Çalçene translarımızın etrafına işsiz güçsüz takımının toplaşmasına ses çıkarmamak yeterdi.
-Her yerde olma avantajının sefasını süren, Tanrı değil Acı'dır.
-Çok önemli sınavlarda, sigaranın yardımı İnciller'den daha etkilidir.
-Suso, İsa'nın ismini yüreğinin üzerine kamayla kazdığını anlatır. Kanını boş yere akıtmamıştır: Biraz sonra yarasından bir ışık yayılmış.
-Benim inanmazlıkta daha büyük bir kuvvetim ne diye yok! Tenime başka bir ismi, Hasım'ın ismini yazıp, onun için ışıklı tabela hizmetini ne diye göremiyorum!
-Zaman'ın içine yerleşmek istedim; oturulmaz bir haldeydi. Ebediyet'e doğru döndüğüm zaman, ayaklarım yere değmez oldu.
-Herkesin, "Ya Tanrı ya ben!" dediği bir an gelir; ve girişilen mücadeleden iki taraf da küçülmüş çıkar.
-Bir varlığın sırrı ile umduğu acılar birbirini tutar.
-Dini tecrübe konusunda artık sadece teferruatlı bilginin endişelerini yaşayan modernler, Mutlağı TARTAR, onun çeşitlerini inceler ve ürpertilerini mitoslara saklarlar - tarih meraklısı bilinçler için başdöndürücü olan o mitoslara. Artık dua etmez olunduğundan, dua üzerine uzun uzadıya yorumlar yapılır. Artık hayret nidaları yoktur; sadece teoriler... Din imanı boykot eder. Bir zamanlar, ama sevgiyle ama nefretle, Tanrı'nın içinde maceraya çıkılıyordu; tükenmez bir Hiçlik iken, artık sadece bir MESELE olmuştur - ve bu durum mistiklerle allahsızları çok üzer.
-Her put düşmanı gibi ben de ilahlarımı, döküntülerine kurban etmek için, kırdım.
-Azizlik beni tir tir titretiyor: Başkasının mutsuzluklarına öyle karışmak, hayırseverliğin o barbarlığı, o TEKLİFSİZ merhamet...
-Sürüngenlik saplantımız nereden geliyor? - Son bir günaha çağrıdan, pek yakındaki bir düşüşten çekinmemizden olmasın sakın? Hem bu defa, tamiri imkansız olup Cennet'in ANISINI bile unutturacak bize.
-Sabah kalktığımda dinleyip bütün gün mırıldandığım cenaze marşının, akşam, yıpranmış bir halde İLAHİ olarak ortadan çekildiği o zamanlar...
-Hıristiyanlık, kuşkuculuğu yozlaştırmış olmaktan dolayı ne kadar suçludur! Bir Yunanlı hiçbir zaman iniltiyi şüpheyle bir arada tutmazdı. Pascal'in önünde dehşetle gerilerdi; hele Haç'tan beri tinin değerini düşüren o ruh enflasyonunun önünde, daha da fazla...
-Bir azizden de çok işe yaramaz olmak...
E.M. Cioran
Burukluk, Metis Yayınları