“Afife Jale’yi Rahat Bırakın!” başlıklı yazıma çeşitli tepkiler aldım. Tiyatro camiasındaki dostlarımın büyük çoğunluğu ödüllerle ilgili eleştirimi olumlu karşıladılar, bazı sanatçı arkadaşlarım da çeşitli basın organlarında kendi görüşlerini aktardılar. Bu arada Levent Kazak’ın bir cümlesi özellikle önemli: “Bu arada ayırmak gerek, bu ödülü alan meslektaşlarıma ve yaptıkları işlere saygım sonsuz. Bu ödülü almak bu organizasyonun yapısındaki çürümüşlüğün sorumluluğunu almak değildir, karıştırmayalım” demiş. Bu cümlenin meslektaşlarımla ilgili ana fikrine aynen katılıyorum.
Nusret Safa Coşkun
Yazıya
bence en ilginç tepki ise sevgili yeğenim, antropolog, yazar Eser
Coşkun’dan geldi: Bir fotoğraf. Eser’in ilgisini konunun ödül kısmı
değil, Afife Jale meselesi çekmişti. Çünkü Eser, Nükhet Teyzem ile
eniştem Nusret Safa Coşkun’un oğludur. Nusret Safa Coşkun ise Afife
Jale’ye son yıllarında, özellikle de Selahattin Pınar’dan ayrıldıktan
sonra gerçekten destek olmaya çalışmıştır. Can Dündar’a göre (“Yüzyılın
Aşkları”) Afife Jale, Vasfi Rıza Zobu’nun önerisiyle kaldırıldığı
Bakırköy Akıl ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne “Perde ve Sahne
Mecmuası”nın yazarı olan Nusret Safa Coşkun’u davet etmiş ve Mazhar
Osman’ın odasında kendisiyle görüşmüştür. Bunun Coşkun ile ilk
karşılaşmaları olup olmadığını bilmiyorum, ama sonra çileli sanatçının
Bakırköy’den çıkarılıp bir eve yerleştirilmesinde, yeniden hastaneye
yatırılmasında hep Nusret Safa’nın katkısı vardır. Tiyatro duayenimiz
sevgili Prof. Dr. Özdemir Nutku’nun İş Bankası Kültür Yayınları’ndan
yeni çıkan “Darülbedayi’den Şehir Tiyatrosu’na” adlı (daha önceki
baskının kısmen güncellenmiş bir versiyonu), bence her tiyatrocunun
mutlaka alıp okuması gereken eserinde, 1977 yılında Afife Jale’nin üvey
ablası Behiye Hanım ile yaptığı söyleşiden bölümler de yer alıyor.
Afife’nin öldüğünde 39 değil 35 yaşında olduğunu belirten Behiye Hanım
şöyle diyor: “Zaten Selahattin Bey’den ayrıldıktan sonra daha çok
morfine düşmüş. Çünkü ayrıldıktan sonra onunla kimse ilgilenmemiş. Bir
Nusret Safa Bey ile hani şu kaza geçiren bir Darülbedayi aktörü vardı”
(Sait Köknar’ı kastediyor).
Kimdir Nusret Safa Coşkun? Onu da Çetin
Altan’dan dinleyelim: “Örneğin kendi mesleğimizin en yakın geçmişinden
Nusret Safa Coşkun’un yaşamını ele alalım... Nusret Safa, tiyatro
eleştirilerinden romana, köşe yazarlığından röportaja, siyasal
polemiklerden başyazarlığa, milletvekilliğinden gazete sahipliğine
kadar, Babıâli dünyasının çeşitli pencerelerinden kendisini göstermeye
çalışmış bir kalem adamıydı... Çalışkandı, vefalıydı, çiğ ve hoyrat
değildi...” (Milliyet, 1 Mart 2004).
Eser’in gönderdiği eski
fotoğrafta kimler yok ki? Nusret Safa Coşkun, İ. Galip Arcan, Toto
Karaca, Handan Adalı, Tevhit Bilge, Turgut Boralı, Zeki Alpan, Halide
Pişkin, Aziz Basmacı, Celal Balkır, Zati Sungur. Tiyatro tarihimiz gibi
bir fotoğraf.
Önemli bir soru
Prof. Dr.
Nutku yukarıda söz ettiğim eserinde, Afife Jale konusunda cevap aranması
gereken bir soruyu da ortaya atıyor: “Afife’nin üzerinde dikkatle
durulması gereken çok trajik bir hayatı var. Onun son yıllarda oturduğu
ev, Fatih İtfaiyesi’nin arka sokaklarından birindeydi. Bakırköy Ruh ve
Sinir Hastalıkları’nın morfinmanlar koğuşunda, 24 Temmuz 1941’de, otuz
beş yaşında hayata veda etti. Kazlıçeşme mezarlığına gömüldü. Nusret
Safa Coşkun, Perde ve Sahne dergisinin Eylül 1941 tarihli sayısında onun
ölümünü şöyle anlatır: ‘[...] 24 Temmuz gecesi, bitişik karyoladaki
çiftetelli oynar, karşısındaki göbek atarken, Afife hayata gözlerini
kapamış.’ Şimdi yanıtlanması gereken önemli bir soru var: Tiyatro
tarihimizin ilk Türk aktrisi, daha doğrusu kurbanı Afife, madem bu kadar
yetenekliydi, Cumhuriyet’in ilanından sonra neden Darülbedayi’e
çağrılmadı? Bunu kimse yazmıyor anılarında. Çağrıldı da, o mu gitmedi?
İşte karanlıkta kalan çok önemli bir nokta!”
Sonrası, Afife’nin
Nusret Safa’ya söylediği şu kırgın cümleler: “Beni unutmuşlar, sahneye
çıktığım zaman alnımdan öpen muharrir, beni teşvik eden büyük adamlar,
hayranlarım, seyircilerim, arkadaşlarım, hepsi beni unuttu. Ne çabuk!”
Ve bir Selahattin Pınar şarkısı: “Beni de alın ne olur koynunuza
hatıralar.”
Ayşe Emel Mesci