30 Temmuz 2021

Noelle Neumann - Suskunluk Sarmalı Teorisi



İnsanların  içinde  bulundukları  dünyayı  anlamlandırmada, ihtiyaçlarını  karşılamada  iletişim  en  gerekli  sosyal  unsurlardan  biridir. İletişim,  teknolojinin  hızla  ilerleyişiyle  büyük  değişim  ve  gelişmeler göstererek  kitlesel  bir  boyut  kazanmıştır.  Kitle  iletişimi;  televizyon, gazete, radyo, internet, sinema vb. araçlarla gerçekleştirilen iletişimdir. Kitle  iletişimi  Sanayi  Devrimi'nden  sonra,  özellikle  okuryazarlığın artması  ile  gelişim  göstermiş  ve  toplumda  kanaatlerin,  görüşlerin şekillenmesinde  büyük  bir  rol  oynamıştır. 21.  yüzyılda  internet teknolojisinin  gelişmesiyle  kitle  iletişimi  ve  çevrimiçi  iletişim  artık insanların  akıllı  telefonlarıyla  bile  erişebilecekleri  bir  hale  gelmiştir. Kamera,  fotoğraf  makinelerinin  dijitalleşmesi  ve  bunlara  ulaşımın yaygınlaşmasıyla  kullanıcılar  tarafından  içerikler  oluşturulup paylaşılmaya başlanmıştır. Bu durum kitle iletişimini tamamlamakta ve çevrimiçi  medyalarda  kitle  iletişim  ürünlerinin  de  kullanıcılarla etkileşimini  artırmakta,  yeniden  ve  farklı  mecralarda  paylaşılmasını sağlamaktadır. 


Kitle  iletişiminin  19.  ve  20.  yüzyılda  giderek  artan  önemi nedeniyle  çok  sayıda  kuram  geliştirilmiştir.  Bunlardan  “Suskunluk Sarmalı”  (Spiral  of  Silence)  Alman  siyaset  bilimci  Elisabeth  Noelle-Neumann    tarafından  1974  yılında  ortaya  atılmış  bir  kitle  iletişim teorisidir.  Neumann  ve  “Kultivasyon”  (Yetiştime)  teorisini  geliştiren George  Gebner,  iletişim araştırmalarının  3.  dönemi  olarak  adlandırılan 1970'lerdeki  güçlü  etkiler  paradigmasına  geri  dönüş  döneminin  önemli akademisyenleridir. “Her  ikisi  de  kitle  medyasının,  her  yerde  hazır  ve nâzır  ve  süreklilik  gösteren  mesaj  akımına  maruz  kalan  izleyiciler üzerinde güçlü etki sahibi olduğunu kabul etmişlerdir” (Peter vd. aktaran: Özarslan, 2007, s. 6). Neumann'ın Suskunluk Sarmalı Kuramına kuramına göre kitle iletişim araçlarının kimi grupları susturabilmesi, kimi gruplara konuşma  cesareti  verebilmesi  gibi  önemli  bir  rolü  vardır.  Neumann'ın Suskunluk Sarmalı Kuramına göre kitle iletişim araçlarının kimi grupları susturabilmesi kimi gruplara konuşma cesareti verebilmesinde önemli bir rolü  vardır.  Kuram  insanların  azınlık  duruma  düştüklerinde  fikirlerini, tercihlerini,  beklentilerini  ifade  etmelerinde  sessiz  kalmak  zorunda hissedişlerinin  nedenlerini  ve  bunların kitle  iletişimiyle  ilgisini açıklamaya çalışır.

Suskunluk sarmalı tamlaması kökenine inildiğinde, “suskunluk” sözcüğünün tanımı“çok az konuşan, sessiz, sakin olan, sükûti” sıfatından türemiş duruma dair bir isim olarak; “sarmal” sözcüğünün tanımı “içinden çıkılmaz (durum) ve dolana dolana oluşmuş, birbirini izleyen” anlamında bir fizik terimi olarak yapılmıştır  (Türk Dil Kurumu, s. 2006). Türk Dil Kurumu'nun sözlüğüne dayanaraksuskunluğun dolana dolana oluşarak, birbirini izleyen ve içinden çıkılması zor bir duruma dönüştüğü bir sarmal olduğu çıkarımı yapılabilir.


Amaç, Önem, Kapsam ve Hipotez

Çevrimiçi  Medya  ve  Suskunluk  Sarmalı  isimli  makale  ile günümüzde  yaygın  bir  iletişim  mecrası  haline  gelmiş  çevrimiçi  medya daki  iletişim  ortamlarının  Suskunluk  Sarmalı  Modeli  ile  ilişkisinin incelenmesi amaçlanmıştır. 

Suskunluk  sarmalının  oluşum  sürecinde  sadece  kitle  iletişim araçlarının  değil  aynı  zamanda  çevrimiçi  medya  ortamlarının  da  etkisi bulunmaktadır.  Söz  konusu  nedenle  önemi  ve  yaygınlığı  giderek  artan çevrimiçi medya ortamlarının bu teoriyle ilişkisinin incelenmesi önem arz etmektedir.

Çevrimiçi Medya ve Suskunluk Sarmalı makalesinin kapsamını teoriyle  ilgili  bir  literatür  taraması,  Neumann'ın öz  yaşam  bilgisi,  kitle iletişiminde ve çevrimiçi medyada konuyla ilgili farklı ülkelerde yapılmış araştırma örnekleri oluşturmaktadır.
Çalışmanın  hipotezi  olarak  çevrimiçi  medyada  suskunluk sarmalının  kişilerin  görüşlerini  ifade  etmelerinde  geçerli  olduğu,  söz konusu  modelin  çevrimiçi  medyalarda  da  gözlemlenebilir  olduğu çıkarımı  yapılmaktadır.  Bu  hipotezin  doğrulanmasında  konuyla  ilgili olarak İsrail, Amerika Birleşik Devletleri ve İtalya gibi çeşitli ülkelerde yapılmış  anket  çalışması  ve  kamuoyu  araştırması  gibi  araştırma yöntemleriyle elde edilmiş sonuçlardan yararlanılmıştır.

 1. Elisabeth Noelle-Neumann Hakkında

Suskunluk  Sarmalı  Teorisini  geliştirmede  Elisabeth  Noelle-Neumann'ın  yaşadıkları,  gençlik  yılları  özellikle  Nazi  döneminde yetişmiş  olmasının  etkileri  görülmektedir.  Kamuoyu  araştırmaları  ve siyasal danışmanlıklarla ilgili deneyimlerinin Sarmalı geliştirmeye katkı sağladığı düşünülmektedir.

“Noelle-  Neumann'ın  en  önemli  özelliği  uzun  yıllar  kamuoyu araştırmaları  yapan  bir  uygulamacının  kendi  araştırmalarının sonuçlarından yola çıkarak bir kamuoyu kuramı inşa etmesidir”  (İrvan, 1997,  s.  1). Bu  anlamda  Neumann  sadece  üniversitelerde  teoriye  dayalı görev yapan bir akademisyen değil aynı zamanda eşiyle birlikte kurduğu araştırma kuruluşu ile araştırmalar yaparak bir iletişim teorisi geliştirilmiş bir  bilim  kadınıdır. “ElisabethNoelleNeumannardı  ardına  Alman liderlerinin  güvenini  keyifle  kamuoyu  araştırması  ile  inceleyen uluslararası düzeyde tanınmış bir öncü idi.” (Childs, 2010).

Neumann, 1916 yılında Berlin'de dünyaya geldi. Nazi Partisi'ne üye  olan  ve  önemli  bir  görev  alan  eşi  Erich  Peter  Neumann  ile Almanya'nın ilk kamuoyu araştırma kuruluşunu kurdu (Childs, 2010).


Mearsheimer'in  makalesine  göre  Neumannnasyonal  sosyalist örgütlere  üye  olarak  Nazi  yanlısı  ve  Anti-Semitik  olmakla eleştirilmektedir:  "Neumann,  Nazilere  1940'dan  önce  bir  düşmanlığı olmadığını kabul etti. 1940'dan sonra anti-Nazi oldu, ancak o bu yıldan sonra  Nazileri  eleştirdiğine  dair  hiçbir  delil  üretmedi.  1938-41  yılları arasında  anti-Semitik  sözler  yazdı  ve  bu  sözleri  yazmasında  hiçbir zorunluluk  yoktu.  Anti  Semitik  cümleleriyle  ilgili  olarak  sorulan  bir soruya  hayatım  boyunca  doğru  olduğuna  inanmadığım  hiçbir  şeyi yazmadım” dedi.” (Mearsheimer, 1991, s. 12).

1937 yılında ABD'de Missouri Üniversitesi'nde iki yıl kamuoyu konusunda doktora yapmaya giden Neumann, 1939 yılında Almanya'ya dönerek  tezini  burada  tamamladı.Dolayısıyla  Profesör  Neumann,Nazi döneminde  Amerika'da  çalışmalarda  bulunmuş  akademisyenlerden biridir.

Neumann, 1940 yılında, haftalık Nazi haber dergisi DasReich'de yazmaya  başladı.  Neumann'ın  burada  8  Haziran  1941  tarihinde Yahudi lobisinin Amerikan  medyasını  yönettiğini  iddia ettiği, “Amerika'yı  Kim Bilgilendiriyor?”  isimli  makalesini  yayınlandı.    Burada  Yahudilerin medyada  yazdıklarını,  medyaya  sahip  olduklarını,  reklam  ajanslarını tekellerine  alıp  dolayısıyla  reklam  gelirlerini  istedikleri  gibi kullandıklarını  yazdı.  Noelle-Neumann,  1942  yılında  Frankfurter All gemeine Zeitung gazetesine geçti, bu gazete 1943 yılında yasaklanıncaya kadar  orada  çalıştı.  Bu  yıllar  Almanya'nın  İkinci  Dünya  Savaşı'nda yenilmeye  başladığı  yıllardır.  Hristiyan  Demokrat  Partisi'ne  bağlı politikacı  kocası  Erich  Peter  Neumann'la  birlikte  1947'te, Almanya'nın bugün  de  bilinen  ve  en  prestijli  kamuoyu  araştırma  kuruluşunu, Allensbach  Institütfür  Demoskopie  kurdu.  Burası  Almanya'nın  ilk kamuoyu şirketidir  (Childs, 2010). 1946-1998 yılları arasında üç Alman şansölyesine danışmanlık yaptı.

Siyasal  İletişim  Ansiklopedisi'ne  göre   (Kaid,  Holtz-Bacha,  & Petersen,  2008).Neumann, 1961-1964  yılları  arasında  Berlin  Özgür Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. Kendisine 1964 yılında da Mainz Üniversitesi'nde bir kürsü verildi, 1967 yılında Avrupa'nın en ünlü iletişim araştırmaları enstitüsü olan Publizistik'i kurdu. Suskunluk Sarmalı Teorisi yanında medya etkileri araştırması, seçim araştırması ve anket araştırması metodolojisi gibi çalışmalarıyla da tanınmaktadır.

2. Sarmal Modeli ve Kitle İletişim Araçları

Neumann, (1977),Sarmalın  sürekli  değişim  halinde  olan  sosyo-psikolojik bir süreç olduğunu, kişilerin toplumdaki değişimi takip ederek bunlara  uymaya  çalıştıkları  sonucuna  ulaşmaktadır.  Popülaritesini  ve yaygınlığını  kaybeden  görüşler  bırakılıp  yükselişe  geçen  görüşe yaklaşılır. Neumann modeli dört faktörle açıklar:
1. Sosyal bir varlık olarak çoğu insan doğası gereği, çevresinden dışlanmaktan korkar. Saygı görme ve popüler olma beklentisi içindedir.
2.  Dışlanma  riskini  önlemek,  çevresi  içinde  popülaritesini  ve saygınlığını korumak için, insanlar çevrelerini, yakından takip eder. Ne tür görüş ve tarzların yeni ve popüler olduğunu sürekli anlamaya çalışırlar. Kişiler topluma uygun bir şekilde kendilerini ifade etmeye ve davranmaya çalışırlar.
3. Görüşler ve davranışların iki grup halinde durağan olduğu   ve değişime  açık  olduğu  alanlar  şeklinde  bir  ayrım  yapılabilir.  Görüşlerin görece kesin ve durağan olduğu alanlarda (örneğin gelenek), kişinin bu geleneğe uygun sözler söyleyip topluma uyumlu bir profil çizmesi ya da bu geleneğe karşı beyanlarda bulunuyorsa 'dışlanma' riskini göze almış olması gerekir. Görüşlerin değişime açık ya da tartışmalı olduğu alanlarda ise kişi, toplum tarafından dışlanma korkusu olmadan ifade edebileceği görüşleri bulmaya çalışır.
4.  Kişiler,  çevrelerini  gözlemleyerek  görüşlerinin  toplumda yaygınlaşmaya  başladığını  fark  ederse,  artık  toplum  içinde  kendilerine güvenerek, korkmadan konuşmaya başlar. Tam tersi durumda ise, kişiler, görüşlerinin toplumda geri plana düşmeye başladığını fark ettikleri anda, içlerine kapanarak konuşmaya başlar (Noelle-Neumann,1977, s. 144).

2.1.  Suskunluk  Sarmalı  Oluşmasına  Etki  Eden  Faktörler  ve Temel Önermeler

Neumann'ın Suskun Sarmalı ile ilgili olarak temel önermelerine bakıldığında  aşağıdaki  gibi  maddeler  halinde  bir  özetleme  yapmak mümkündür  (Suskunluk Sarmalı Kuramının Medyayı Anlamaya Etkisi,
1997, pp. 223-232).
1-  Toplumdan dışlanma tehdidi
2-  Toplumdan dışlanma korkusu
3-  Fikrini özgürce söyleme isteği
4-  Kişinin benliğinde doğuştan var olan 'genel-geçer görüşe uyum gösterme' duygusu
5-  Bu dört varsayım bir arada ele alındığında bunlar kamuoyunun oluşmasında, sürdürülmesinde ve değişmesinde etkilidir.

“Neumann toplumsal uyumu bir tür doğa kanunu olarak evrensel bir fenomen şeklinde ampirik anlamda kamuoyu oluşumunun temelleri olarak görmektedir” (Splichal, 1999, s. 195). Neumann'a göre koro içinde uluma  köpekler,  kurtlar  ve  şempanzelerin  koro  halinde  ulumaları  gibi yaygın  bir  durumdur  (1993,  s.  98).  Bir  diğer  ifadeyle  Neumann'a  göre suskunluk  sarmalı  içinde  sesini  çıkarmak  adeta  kurtlarla  birlikte ulumaktır  (Howlingwiththewolves.).  Deyimde  geçen şempanzelerin kurtlarla birlikte uluması güçlünün, genel-geçerin, çoğunluğun yanında olma içgüdüsünün  metaforik  anlamıdır.  Suskunluk  sarmalıyla  ilişkili olarak çoğunluk görüşüne katılarak onlarla aynı görüşü ifade etme isteği anlamı çıkartılabilir.

İnsan  Hakları  Beyannamesi'nin  19.  maddesinde  belirtilen  ifade özgürlüğü hakkı suskunluk sarmalı teorisine göre dünyada uygulamada pek de yer bulmamaktadır. Bu hak kanunda yer alıp hayata geçirilemeyen maddelerde olduğu gibi suskunluk sarmalı teorisi ile çelişmektedir. Kâğıt üzerinde  yazan  düşünce  ve  ifade  özgürlüğünün  hayat  bulabilmesi  için suskunluk sarmalının olmaması gerekir:

“Madde  19-  Herkesin  düşünce  ve  anlatım  özgürlüğüne  hakkıvardır. Bu hak düşüncelerinden dolayı rahatsız edilmemek, ülke sınırları söz  konusu  İnsan  Hakları  Evrensel  Beyannamesi  olmaksızın,  bilgi  ve düşünceleri her yoldan araştırmak, elde etmek ve yaymak hakkını gerekli kılar (İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, 1948).”


Aşağıdaki  3  faktör  suskunluk  sarmalı  sürecini  açıklamak  için dikkate  alınmalıdır  (Moy,  2000,  s.  10-11).  Bunlar  toplum  görüşünün ahlaki içeriği, zaman faktörü ve medyanın rolüdür. Suskunluk sarmalının oluşum sürecinde genel kabul görmüş ahlak, içinde bulunulan zaman ve baskın medya ortamlarından bağımsız bir süreç düşünemeyiz.   Örneğin doğru  olsun  ya  da  olmasın  içinde  bulunulan  zamandaki  baskın  görüş iklimi  ve  bunun  gelecekteki  gelişimi  bireylerin  görüşlerini  ifade edebilmelerinde  kritik  faktörlerdir.  Sonuçta  sarmal  bir  görüşü  baskın görüş haline getirebilmektedir (Noelle-Neumann, 1979, s. 169-203).

2.2.Kitle İletişim Araçları ve Suskunluk Sarmalı

Günümüz dünyasında kitle iletişim araçları, özellikle televizyon ve  çevrimiçi  medya  uzak  ya  da  yakın  yerlerdeki  haber  ve  bilgilere ulaşabildiğimiz  kaynakların  başında  gelmektedir.  Kitle  iletişim  araçları sadece  bilgiyi  vermekle  kalmamakta;  aynı  zamanda  kamuoyu oluşturmakta,  insanların  izledikleri  bilgileri  yorumlamalarını  da sağlamaktadır. Söz konusu araçlar 21. yüzyılda internet, bilgisayar ve cep telefonu  teknolojilerindeki  hızlı  ilerlemelerden  nasibini  alarak  içeriğin niceliği  ve  niteliği,  izleyiciyle  etkileşim  gibi  konularda  gelişme kaydetmiştir.

Kitle iletişim araçları belirli görüş ve konuları ön plana çıkararak “dillendirme”  bir  diğer  ifadeyle  gündem  kurma  işlevini  yerine getirmektedir.  Bu  dillendirme  ve  gündemkurma  işlevini  Akarcalı  ve Uslu'nun  açıklamasıyla  aşağıdaki  gibi  maddelemek  mümkündür (Akarcalı, 1997, s. 31; Uslu, 2000, s. 26):
-Kitle iletişim araçları gündem oluşturur,
-Pek çok olay arasından seçim yapar,
-Egemen görüşe karşı kişi ve grupları dışlar,
-Yerleşik düzenin savunuculuğunu yapar.
Kitle  iletişim  araçlarında  yer  bulmayan  ya  da  az  yer  bulan görüşleri, azınlık sayıda kişi destekleyip ifade edilebilmektedir. Çok yer bulan görüşler(genel geçer/toplum görüşleri), kendine gittikçe artan bir biçimde  yeni  destekçiler  sağlamaktadır.  Kişilerin,  doğuştan  gelen, çoğunluğun  yanında  yer  alma  içgüdüsüyle  davranmalarından  dolayı böyle bir durum söz konusudur.

Medya işlevlerini yerine getirirken objektif ve yansız davranmayı pekonomik  anlamda  seçkinleri  koruyup  onların  çıkarlarına  hizmet etmektedir.  Bu  bağlamda  seçkinlerin  çıkarlarına  tehdit  oluşturabilecek farklı düşünceleri dışlayarak marjinalleştirmektedir  (Klaehn, 2002, s. 157-158) Böyle  bir  marjinalleştirme  süreci  suskunluk  sarmalının  oluşumuna hizmet  etmektedir.  Özellikle  ana  akım  medyada  karşıt  düşüncelerin dışlanması  ve  marjinalleştirilmesi  süreci  doğal  bir  şekilde  işlemekte, medya  çalışanları  haberleri  nesnellik  ilkesi  doğrultusunda  seçip yorumladıklarına kendilerini inandırmaktadırlar (Chomsky, 1999, s. 22).

Boz'un  Kitle  İletişim  Araçları  ve  Suskunluk  Sarmalı  isimli makalesine  göre (1999,s.42)Suskunluk  Sarmalı  Kuramı,  kişisel düşüncenin başkalarının ne düşündüğüne bağlı olduğunu ele alan temel sosyo-psikolojik  düşünceden  kaynaklanmaktadır.  İnsanların  çoğu  bir görüşe sahip olduklarında konuşabilmek için başkalarınca desteklenme içgüdüsüne  sahiptir  ya  da  tam  tersi  toplum  tarafından  kabul  edilen görüşleri  benimseme  ihtimalleri  artmaktadır.  Mutlu  ve  McQuail'in varsayımlarına  göre  kişilerin  yalnızlık  korkusu,  kitle  iletişim  araçlarını ölçüt  almaları,  kitle  iletişim  araçlarının  tekelci  yapısı  ve  suskunluğun büyümesi suskunluk sarmalına etki eden faktörlerdir (Mutlu, 1998, s. 321; McQuail,  1997,  s.  135).  Kitle  iletişim  araçlarının  tekelci  yapıları  ile çoğunlukla  aynı  görüşleri  paylaşmaları  toplumda  kişilerin  bu  görüşleri genel geçer şeklinde algılamalarını sağlayabilmektedir. Suskunluğun bir sarmal  şeklinde  büyümesinde  ise  yalnızlık  ve  dışlanma  korkusu  ile bireylerin  susmayı  tercih  etmeleri,  suskun  kalındıkça  suskun  bireylerin artması  etkilidir.  Suskun  bireylerin  artmasında  kitle  iletişim  araçları  da etkilidir.

Suskunluk  Sarmalı  sürecinde  iletişim  araçlarının  rol  ve etkinliğinin 3 basamağı bulunmaktadır(Noelle-Neumann, 1984; 1979).
1.  Basamak:  Genel  geçer  düşüncelerin  neler  olduğu  yönündeki toplum   üzerinde   bırakılan   etkileri   kitle   iletişim   araçları  şekillendirmektedir. (Şekillendirme)
2.  Basamak: Yaygınlaşmakta  olan  düşüncelerin  neler  olduğuyla ilgili izlenimleri pekiştirmektedir. (Pekiştirme)
3.  Basamak:  Bireylerin  toplum  içinde  hangi  düşüncelerini rahatlıkla  ve  dışlanmadan  açıklanabileceğiyle  ilgili  izlenimleri belirtmektedir. (Belirtme)

Yukarıda  belirtilen  iletişim  araçlarının  rol  ve  etkinliği  günümüz dünyasında  çevrimiçi  medyada  kitle  iletişiminin  uzantısı  ve desteklenmesi  ve  çevrimiçi  kullanıcıların  bu  uzantıları  paylaşmaları, bunlarla ilgili görüş belirtmeleri açısından düşünüldüğünde söz konusu rollerin çevrimiçi ortamlara taşınıldığı varsayılabilmektedir.


3. Çevrimiçi Medya ve Suskunluk Sarmalı

Geleneksel  kitle  iletişim  araçlarına  ilaveten  çevrimiçi(online) medyanın  yaygınlaşması  insanların  bilgiye  ulaşım  şeklini  ve  niceliğini değiştirmiştir.  Kitle  iletişim  araçlarından  farklı  olarak  online  medyada kişilerin kendi akıllı telefonlarıyla bile oluşturabildiği fotoğraf, video gibi yeni  kaynaklar,  kullanıcı  tarafından  oluşturulan  içerik  sağlanabilir  hale geldi.  Özellikle  sosyal  medya platformlarında  geleneksel  gazetelerden online  gazetelere,  siyasi  partilerden  belediyelere  tanınmış  kişi  ve organizasyonların  hesapları  ile  karşılıklı  etkileşimin  kurulabildiği  bir iletişim sağlanabilmektedir.

Kitle  iletişim  araçları  kullanıcı  tarafından  oluşturulmuş  içerikle desteklenir  hale  geldi.    Profesyonel  gazetecilikte  özellikle  kurumsal ilkeler  nedeniyle  içeriklere  uygulanan  filtreleme  ve  oto-sansürmekanizmaları kullanıcı tarafından oluşturulmuş bireysel görüşlerde çok daha az yer almaktadır.


Neumann'ın  kendisinden  önce  yapılmış  Asch  Deneyi(1950ler), Milgram Deneyi (1960'lar) ve Bilişsel Çelişki Kuramı (1957) isimli üç sosyal  araştırmadan  esinlenerek  geliştirdiği  Suskunluk  Sarmalı Teorisi'nin çevrimiçi medyada analiz edilmesiyle ilgili olarak aşağıdaki gibi çıkarımlar yapmak mümkündür.

 'Asch Deneyi' ile 'Suskunluk Sarmalı'nın teorisinin ortak noktası toplumdan dışlanma korkusuna karşı kişilerin ya da grupların çevrimiçi medyada nasıl bir davranış sergilediği, bireylerin inançları ve görüşleri üzerinde ne etkide bulunduğu, söz konusu medyada çoğunluktaki gruba karşı koydukları mı yoksa boyun eğdikleri mi anlaşılmaya çalışılabilir.

Suskunluk  Sarmalı  teorisi  ile  Milgram  deneyi  arasında  bağlantı kurulmada  otorite  sahibi  bir  kişi  ya  da  kurum  olarak  kitle  iletişim  ve çevrimiçi medya araçlarını benzetmek mümkündür. Zira doğruluğu ya da yanlışlığı  kişilerin  vicdani  değerleriyle  çelişse  bile  ana  akım  ve  baskın çevrimiçi  medyadaki  görüşler  çoğunluk  tarafından  doğru  kabul  edilip bunlar hakkında konuşmaya isteklilikleri daha fazladır.  

Milgram'a göre, "itaatin özü, bir insanın kendisini başka bir kişinin isteklerini yerine getiren bir enstrüman olarak görmesi ve böylece kendi davranışlarından  kendisini  sorumlu  görmemesidir.  Bakış  açısındaki  bu kritik kayma gerçekleştiği anda, itaatin tüm önemli özellikleri bunu takip eder" (1974, s. 76-77). Suskunluk sarmalı Sarmalı teorisinde Teorisi'nde çoğunluktaki  insanların  görüşlerinden  dolayı  kendilerini  sorumlu hissetmemelerini bu görüşlerin kaynağı otorite olarak çevrimiçi medya ve kitle iletişim medyasını görebiliriz. Söz konusu medyalardaki konuşulan, baskın görüşler kişilere bunları paylaşma cesareti vermekte, kendilerini çoğunluğun  içinde  hissetmelerini  sağlamaktadır.  Çevrimiçi  ve  kitle iletişim  araçları  ile  oluşturulan  çoğunluğu  otorite  olarak  görmek mümkündür.

İnsanlarda her zaman tutarlı olma yönünde bir güdülenme vardır,söz  konusu  bir  çelişki  kişilerde  psikolojik  gerilim  yaratır,  bu  durum çelişkiden kurtulmaları yönünde bir güdülenmeye yol açar. Kitle iletişim araçları  ve  sosyal  çevre  insanların  tutarlı  olmak  ve  çelişkilerinin giderilmesi için başvurdukları kaynaklardır. Bu kaynakları referans alarak insanlar çoğunluk görüşünden farklı duruma düşmemek ve dışlanmamak için  uyum  gösterme  çabasına  girerler.  Günümüz  çevrimiçi  medya ortamları  da  sosyal  çevre  ve  kitle  iletişim  araçlarının  bir  uzantısı  ve parçası olarak görülebilir.


Chee  ve  Eliders'e  göre  suskunluk  sarmalını  çevrimiçi  dünyaya aktarılırken göz önüne alınması gereken medya ortamındaki önemli bir değişiklik,  görüş  ifade  etme  seçenekleriyle  ilgilidir  (2015,  s.  144-145). İnsanlar,  gerçek  isimleriyle  kamusal  alanda  konuşmak  yerine,  yaygın olmayan  görüşlerin  ortaya  çıkması  halinde  ortaya  çıkacak  sosyal sonuçları göze almaktan çok görüşlerini anonim olarak ifade etmeyi tercih edebilirler. Mutz'a göre  (1998, s. 197-217) anonimlik konuşma isteğini şiddetle  değiştirir;  insanlar  anonim  olduğunda  başkalarının  görüşlerine uyma eğilimi önemli derecede azalır.

İsrail'de çevrimiçi medyaya maruz kalma ile ilgili olarak yapılan bir  araştırma  ise  çoğunluk  tarafından  desteklenen  görüşlerin  halk desteğini de artırdığı yönünde bir bulgu ortaya çıkarmıştır. (Tsfati, Jomini Stroud, & Chotiner, Exposure to Ideological News and Perceived Opinion Climate Testing the Media Effects Component of Spiral-of-Silence in a Fragmented Media Landscape, 2013).

Tsfiti, Stroud ve Chotiner'in   (2013, s. 3-23) anketindeki bulgulara göre İsrail'de sağcı çevrimiçi medyaya maruz kalmanın, İsrail Savunma Gücü'nün  Gazze  Şeridi'nden  çekilmesine  düşük  seviyeli  bir  destek gördüğünden,  kullanıcıların  algısı  üzerinde  etkili  olduğunu  gösterdi. Bununla birlikte, ayna etkisi (lookingglass) daha da güçlü oldu,: insanlara ait  kişisel  görüşler  bu  algıyı  şekillendirdi.  Geri  çekilme  stratejisini destekleyen insan sayısı ne kadar fazla olursa, geri çekilmek için yüksek düzeyde bir halk desteğini gördüler.”  (Porten-Cheé & Eilders, 2015, s. 144-145).Sosyal  medya  platformları  kişilerin  duygu  ve  düşüncelerini fotoğraflarla,  videolarla  ya  da  sözcüklerle  paylaşabilmeleri  için geliştirilmiştir.  Ancak  kişilerin  toplumsal  yaşantılarında  gözlemlenen suskunluk sarmalı kişilerin özellikle politik konularda konuşmalarındaki isteksizliğin  sosyal  medyada  daha  fazla  olduğu  yönünde  araştırmalar mevcuttur.  Örneğin Amerika'daki  PewResearch  Center  (Hampton  &  vd, 2014) isimli araştırma kuruluşunun 2014 yılında yaptığı bir araştırmanın bulgularına  göre  kişiler  Facebook  ve  Twitter  gibi  sosyal  medya platformlarında  görüşlerini  açıklamada  eğer  desteklenmeyeceğini düşündüklerinde yüz yüze olan görüşmelerinden daha az istekli sonucu çıkmıştır. Araştırmanın bulgularına göre:

İnsanlar  sosyal  medyada  Snowden-NSA  hikâyesini  tartışmaya  daha  az  istekli  davrandılar.  Amerikalıların  %  86'sı  bu konuyu yüz yüze konuşmaya istekliydi, fakat sadece %42'si Facebook ya da Twitter'da bununla ilgili bir paylaşım yapmaya istekliydi.
-    Sosyal medya, Snowden-NSA hikâyesini tartışmaya istekli olmayanlar için kimseye alternatif bir tartışma platformu sağlamadı. Amerikalıların  Snowden-NSA'nın  hikâyesini  yüz  yüze  tartışmak istemeyenlerin %14'ün sadece % 0,3'ü bunu sosyal medyada yayınlamaya hazırdı.
-    İnsanlar  izleyicilerin  onlarla  hemfikir  olduklarını düşündüklerinde hem kişisel hem de çevrimiçi çevrelerde görüşlerini paylaşmada  daha  istekli  davrandılar.  Örneğin,  İşyerinde  Snowden-NSA durumu ile ilgili meslektaşlarının görüşlerini kabul edenlerin işyeri sohbetlerine  katılmasının  üç  kat  daha  muhtemel  olduğunu düşünüyorlardı.

Daha  önceki    'suskunluk  sarmalı'    konuşma  istekliliği konusunda  bulguları  sosyal  medya  kullanıcıları  için  de  geçerlidir.
Facebook'u kullananlar, takipçilrinin   onlara   katıldığını  düşünürse, görüşlerini paylaşmaya daha istekli davrandılar.


Bir  kişi  Facebook  ağındaki  kişilerin  Snowden-NSA  ile  ilgili görüşlerini  kabul  ettiğini  düşünürse,  bu  konuda  Facebook'ta  yapılan tartışmalara yaklaşık iki kat daha yakındı. 

Facebook ve Twitter kullanıcılarının birçok yüz yüze görüşte görüşlerini  paylaşma  olasılıkları  da  düşüktü.  Facebook arkadaşlarının veya Twitter takipçilerinin kendi bakış açısını kabul ettiklerini hissetmedikleri takdirde bu özellikle doğruydu. 

Örneğin, ortalama  bir  Facebook  kullanıcısının  (siteyi  günde  birkaç  kez  kullanan biri),  bir  restoranda  arkadaşlarıyla  görüş  bildirmeye  diğerlerinin  yarısı kadar istekli olacağını belirtti. Çevrimiçi Facebook ağlarının bu konudaki görüşleri  konusunda  hemfikir  olduklarını  düşünürlerse,  görüşlerini arkadaşlarıyla yüz yüze görüşme isteği daha yüksekti, ancak yine de diğer insanlar gibi düşüncelerini ifade edebilme ihtimali yalnızca 0.74 katı daha yüksekti. (Hampton & vd, 2014).(Hampton, Rainie, Lu, Dwyer, Shin, & Purcell, 2014).

Sheehan'ın   (2015,  s.  12)  çevrimiçi  socialcapital  ismini  verdiği homojen ağlarla suskunluk sarmalı ilişkisini sorguladığı araştırmasında genel olarak, insanların kendi görüşlerini paylaşan insanların bulunduğu homojen sosyal ağlarda meselelerle ilgili konuşmaya istekli olduklarını; katılımcıların  yaklaşık  yüzde  75'inin  konudan  bağımsız  olarak konuşmaya  biraz  ya  da  çok  istekli  olduklarını  belirtmektedir.  Sheehan çevrimiçi  socialcapital,  çeşitli  konularda  ve  çevrimiçi  değerlerde konuşma isteğinin etkili olacağı sonucuna ulaşmıştır. Kamuoyu görüşleri sabit değil değişkendir. Akışkan bir kamuoyu, insanların yarı istatistiksel algılarına  güvenmeleri  ve  görüşlerinin  çoğunlukta  veya  azınlıkta  olup olmadığını  bilmelerinin  zor  olduğunu  önerebilir.  Aynı  zamanda, insanların  büyük  bir  yüzdesinin  görüşünün,  egemen  görüş  olduğuna inandığı bulgusuna da rastlanmıştır.  Bu, bu insanların bir kısmının "filtre baloncuğunda”  yaşadığını,  ancak  yalnızca  onların  görüşleriyle  eşleşen bilgiye  eriştiğini  önerebilir.  Bununla  birlikte  Sheehan'ın  araştırmasında insanlar  görüşlerinin çoğunlukta  mı  yoksa  azınlıkta  mı  olduğunu bilmediklerini ifade etmişlerdir.

İtalya'da  2013  yılındaki  seçimlerle  web'de  sosyal  medya  ile suskunluk  sarmalı  ilişkisinin  Malaspina   (105_Malaspina,  2013) tarafından  çalışıldığı  araştırmada  blog,  forum,  (haber  web  siteleri), forumlar (YouTube, Yahoo! vb.),  sosyal ağlar (Twitter, Facebook) olmak üzere  dört  ana  kategori  üzerinden  içerik  analizi  yapılmıştır.  Mülakat tekniğine karşı kullanıcıların siyasi görüşlerini açıklamalarında isteksiz oldukları  gözlemlenmiştir.  Bulgular  sonucu  Noelle  Neumann'ın suskunluk sarmalı teorisinin orijinal haline paralel olarak, bu araştırma teorinin sosyal baskılar ve görüş iklim algısı gibi bazı belirli unsurlarının kullanıcıların sosyal medyada iletişimsel davranışlarını etkilediğini öne sürmektedir. İnternetin sağladığı anonimlik dışlanma korkusunu azaltarak kullanıcıların  görüşlerini  daha  fazla  ifade  edebilmelerine  olanak tanımaktadır.  Malaspina'nın  bu  çalışması  suskunluk  sarmalının  aracı niteliğini vurgulamıştır: 

Bulguların  ortaya  çıkardığı  algılanan  güçlendirme,  güçlü olumsuzluk  ve  saldırganlık  kombinasyonu,  sosyal  medyanın  mümkün kıldığı aşağıdan  yukarıya  yaklaşımı  ve  çevrimiçi  kullanıcıların  kitlesel medyanın etkisine tabi olduğu kurumlar tarafından desteklenen yukarıdan aşağıya  doğru  yapılara  karşıt  olarak  tartışmalı  konular  hakkında konuşmaya hazır olma durumlarını yansıtmaktadır. (Malaspina, 2013).                   

Sonuç

Kitle  iletişimi,  Sanayi  Devrimi'nden  sonra,  özellikle  okur yazarlığın  artması  ve  gazetelerin  geniş  halk  kitlelerine  ulaşması  ile gelişim  göstermiş  ve  televizyon  ve  radyonun  gelişip  yaygınlaşması  ile toplumda  kanaatlerin,  görüşlerin  şekillenmesinde  büyük  bir  rol oynamıştır.  Günümüzde  hızlı  bir  biçimde  gelişme  göstermiş  çevrimiçi medyanın  geleneksel  kitle  iletişimiyle  iç  içe  geçmiş  haliyle  toplumlar üzerinde kamuoyunda görüş oluşumunda ve bunların paylaşılmasındaki etkisi  devam  etmektedir.  Çevrimiçi  medya,  kitle  iletişim  araçlarıyla karşılıklı bir ilişki içindedir, toplumdaki iletişim sürecinin niceliğine ve niteliğine etki etmiş, fakat tıpkı kitlesel boyutta olduğu gibi Neumann'ın suskunluk sarmalından çevrimiçi medya kullanıcıları da etkilenmektedir.

Çalışmada çevrimiçi medya platformlarında suskunluk sarmalının varlığı  ve  varoluş  biçimleri  farklı  ülkelerde  konuyla  ilgili  yapılmış araştırmalar  ışığında  saptanmıştır.  Çevrimiçi  platformlarda  anonim olmayı  tercih  edip  gerçek  kimliğini  saklayabilme  özelliği  ve  ihtiyacı bulunabilmektedir.   (Mutz,  1998).  Bazı  kişiler  anonim  olduklarında gerçek  görüşlerini  daha  rahat paylaşabilmektedirler.  Ayrıca  yapılan önemli bir araştırma sonucu  (Hampton & vd, 2014) (Hampton, Rainie, Lu,  Dwyer,  Shin,  &  Purcell,  2014)  kişilerin  sosyal  medyada  politik konularla ilgili görüş belirtmede yüzyüze olan iletişimlerine göre daha az istekli olduğu ortaya çıkmıştır. Diğer bir araştırma sonucunda  (Sheehan, 2015) kişilerin görüşlerine yakın olan homojen sosyal ağlarda görüşlerini paylaşmak konusunda daha istekli oldukları ve kendi görüşlerinin egemen görüşmüş gibi algılandığını,  kendi görüşlerine yakın kaynaklardan içerik almayı tercih ederek adeta “filtre baloncuğunda” yaşadığı saptanmıştır. İtalya'da  seçimlerle  ilgili  sosyal  medyada  suskunluk  sarmalı  etkisiyle ilgili  olarak  sosyal  baskı  ve  görüş  iklimlerinin,  özellikle  kitle  iletişim araçlarının  yukarıdan  aşağıya  yaygın  görüşleri  yansıtmasının  sosyal medyadaki konuşma istekliliğini etkilediği ortaya çıkmıştır.(Malaspina, 2013).

Suskunluk  sarmalı  bütün  dünyada  uygulamada  görüşlerin  ifade edilmesi önündeki büyük bir engel, adeta sarmal kelimesinin anlamında olduğu gibi içinden çıkılmaz bir durumdur. Sarmalın en büyük nedenleri özünde ticari kaygılardır. Ekonomik gücü elinde bulunduran seçkinlerin iletişim  araçlarını  tekeline  alması  kendi  otoritelerine  karşı  tehlike yaratabilecek azınlık kişi ve grupların görüşlerini dile getirmesine engel oluşturmaktadır. Bu durum baskın iletişim araçlarının yanlı bir yayıncılık yapmasına ve suskunluk sarmalına neden olmaktadır.

  R.Ö KEHYA

            KAYNAKÇA

Akarcalı, Sezer. (1997). Türkiye'de Kamusal Radyodan Özel Radyo ve
Televizyona Geçiş Süreci. Ankara: Punto Kitap.
ASCH, Solomon. (1951). Effects of Group Pressure on the Modification
and Distortion of Judgments. Pittsburg: Carnegie.
Boz, Hayat. A. (1999). “Kitle İletişim Araçları Ve ve Suskunluk Sarmalı”.
Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, 42-444, Channel,
K.  (2010).  Atrocity  -  Milgram  Deneyi  (Türkçe  Altyazılı).
https://w w w.youtube.com/watch?v=_e1_-UpdzZ0.  Erişim  tarihi:
18.09.2010.
Channel,  K.  (2010,  Eylül  18).  Atrocity  -  Milgram  Deneyi  (Türkçe
Altyazılı). 2016 tarihinde Youtube adresinden alındı.
Childs, David. (2010, Nisan 10). Elisabeth Noelle Neumann: Pioneer of
Public-Opinion Polling and Market Research. Mayıs 30, 2016 tarihinde
Independent:http://www.independent.co.uk/news/obituaries/elisabeth-
noelle-neumann-pioneer-of-public-opinion-polling-and-market-research-
1940766.html.  adresinden alındı Erişim tarihi: 30 Mayıs 2016.
Chomsky, Noam ve Hermans, Edward S.Chomsky, H. E. (1999). Medya
Halka  Nasıl  Evet  Dedirtir:  Kitle  İletişim  Araçlarının  Ekonomi
Politiği.İstanbul: Minerva Yayınları.
Denis,  Mq  Quail,  Denis    ve  Windahl  S.  W,  Sven.  (1997).  İletişim
Modelleri Kitle İletişim Çalışmalarında Kitle İletişim Modelleri. Ankara:
İmge Kitabevi.
Donsbach,  WWolfgang.  (1987).  The  Theory  of  the  Spiral  Silence.
Tubingen: Mohr.
Hampton, Keith. N., Rainie, L., Lu, W., Dwyer, M., Shin, I., & Purcell, K.vd. (2014). 

Social Media and Spiral of Silence. Washington.
İnsan  Hakları  Evrensel  Beyannamesi.  (1948).  İnsan  Hakları  Evrensel
Beyannamesi. Madde 9.Fransa:Birleşmiş Milletler Genel Kurulu
                                 İrvan,  Süleyman.  (1997).  “Suskunluk  Sarmalı  Kuramı  ve  Elisabeth
Noelle-Neumann'ın Özgeçmişi”. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi
Dergisiİletişim Fakültesi Dergisi, 421.
Kağıtçıbaşı, Çiğdem. (1977). İnsan ve İnsanlar: Sosyal Psikolojiye Giriş.
İstanbul: Duran Ofset.
Kaid, Lynda.Lee ve L., Holtz-Bacha, C., hristina& Petersen, T. (2008).
Encyclopedia of Political Communication(Cilt 1).. California: Sage.
Klaehn, JJeffery. (2002). “A Critical Review and Assessment of Herman
and  Chomsky's  'Propaganda  Model'”.  European  Journal  of
Communication, 147-182.
Korkmaz,Alemdar  ve.  &  Erdoğan,  İrfan.  (1998).  Başlangıcından
Günümüze İletişim Kuram ve Araştırmaları. Ankara: Erek Yayınları.
Malaspina,  CristinaC.  (2013). The  Spiral  of  Silence  and  Social  Media:
analysing Noelle-Neumann's phenomenon application on the Web during
the  Italian  Political  Elections  of  2013105_Malaspina.12.24,2016
tarihinde.
http://www.lse.ac.uk/media@lse/research/mediaWorkingPapers/MScDissert
ationSeries/2013/105-Malaspina.pdf. Erişim tarihi: 24.12.2016.
adresinden alındı.
Matthes,  JörgJ.  (2014).  “Observing  the  "Spiral"  in  the  Spiral  of
Silence”.International Journal of  Public Opinion Research,. 155-176.
Professor's  Own  Nazi  Past Accuses  Her; Apology  Sought.  (1991).New
York  Times.  Mearsheimer,  J.  (  Erişim  tarihi:  16.12.19911, Aralık  16).
Professor's  Own  Nazi  Past  Accuses  Her;  Apology  Sought.  New  York
Times.
Milgram, StanleyS. (1974, Aralık). “The Perils of Obedience”. Harper's
Magazine., 76-77.
Moy,  D.  S.  (1999).  “20  Years  of  the  Spiral  of  Silence”.  International
Journal of Public Opinion Research,12(1), 11.
Moy,  D.  S.  (2000).  Suskunluk  Sarmalı'nın  25  yılı:  Kavramsal  Bir
İnceleme ve Deneysel Bir Bakış Açısı. International Journal of Public
            Opinion Research, 12 , 3-28.
Mutlu, E. rol(1998). İletişim Sözlüğü. Ankara: Bilim ve Sanat.
Mutz,  Diana.  (1998).  “The  social  psychology  of  impersonal  influence
from collective opinion' opinion”Impersonal Influence: How perceptions
of  mass  collectives  affect  political  attitudes.in  Diana.  Mutz
(ed.),Impersonal  influence:  How  perceptions  of  mass  collectives  affect
political attitudes.Cambridge: Cambridge.
Nissani, Moti. (1990). “A cognitive reinterpretation of Stanley Milgram's
observations  on  obedience  to  authority”.  American  Psychologist  45,
1384-1385.
Noelle-Neumann, Elisabeth, E (1998). Kamuoyu Suskunluk Sarmalının
Keşfi. Ankara: Dost Kitabevi.
Noelle-Neumann,  Elisabeth  ,E.  (1984).  The  Spiral  of  Silence:  Public
Opinion - Our Social Skin. Chicago: Chicago University.
Noelle-Neumann,  Elisabeth,  E.  (1979).  The  Spiral  of  Silence:  The
Evolution of Public Opinion. Wilke: Alber Broschur.
Noelle-Neumann,  ElisabethE.  (1977).  “Turbulences  in  the  Climate  of
Opinion:  Methodological  Applications  of  the  Spiral  of  Silence
Theory.”.Public Opinion Quarterly, 41, 143-158.
Noelle-Neumann,  ElisabethE.  (1991).  “TheTheory  of  PublicOpinion:
TheConcept of the Spiral of Silence”. Communication Yearbook.JamesJ.
Anderson  (Ed.),  Communication  Yearbook  14  (s.  256-287).  Newbury
Park: Sage.
Peter  vd.  aktaran:  Özarslan,  Hüseyin.  (2007).  Çerçeveleme  Yaklaşımı
Açısından  Haber  Çerçevelerinin  İzler  Kitle  Düşünceleri  Üzerindeki
Etkisi.  Yayımlanmamış  Doktora  Tezi.    .  Konya:  Selçuk  Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü..
Porten-Chee, P., & Eilders, C. Porten-Chee, Pablo ve Eilders, Christiane
(2015). “Spiral Of Silence Online: How Online Communication Affects
Opinion  Climate  Perception  And  Opinion  Expression  Regarding  The
Climate Change Debate”. Studies in Communication Sciences, 144-145.
            Ross, ChristinaC. (2007). “Considering and Communicating More World
Views: New Directions for the Spiral of Silence”. Conference Papers --
National  Communication  Association(s.  1).  National  Communication
Association.
Sheehan, KimK. B. (2015). “A Change in Social Climate:Online Social
Capital”. First Monday, 12.
Türk Dil Kurumu.Sözlük,T. Türk Dil Kurumu.
http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GT
S.574a28a41da1b6.95771495.
Splichal,  S.  lavko(2015).  “Legacy  of  Elisabeth  Noelle-Neumann:  The
Spiral  of  Silence  and  Other  Controversies”.  European  Journal  of
Communication, 30, 353-363.
Splichal,  Slavko.  (1999).  “Public  Opinion:  Developments  and
Controversies  in  the  Twentieth  Century”.  Lanham,  Maryland:
Rowman&Littlefield.
Tsfati, Yariv., Jomini, Stroud, N. & Chotiner, A.vd. (2013). “Exposure to
Ideological  News  and  Perceived  Opinion  Climate  Testing  the  Media
Effects  Component  of  Spiral-of-Silence  in  a  Fragmented  Media
Landscape”. The International Journal of Press/Politics, 3-23.
Türk  Dil  Kurumu.  (2012).Türk  Dil  Kurumu.2016  tarihinde     
http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&kelime=SARMAL.
Uslu, Zeynep . K. (2000). Televizyon ve Kadın. İstanbul: Alfa Yayınları.

 

Antoine de Saint-Exupery - İnsanların Dünyası (1939) Terre des Hommes

 İnsanların Dünyası

“İnsanlar uzun süre bir­likte yürürler hayatta, ama hepsi kendi sessizliğine hap­solmuştur, birbirlerine söyledikleri şeyler ötekine ulaş­maz bile. Ama tehlike gelip çattığında, omuz omuza birbirlerine sokulurlar. O zaman aynı topluluğun in­sanları olduklarını fark ederler. Başkalarının varlığından duyulan huzur sarar içlerini. Birbirine koca bir gülüm­semeyle bakar herkes. Herkes bir parça, hapisten salıve­rilmiş de büyülenmiş hâlde engin denize bakan o mah­kûma benzer.”

İnsanların Dünyası, insan denilen varlığın gizemini açığa çıkarıyor âdeta. Antoine de Saint-Exupéry, korkuları, cesareti, dayanma gücü, erdemleri ve sevgileriyle insanları ve insanların dünyasını gözler önüne seriyor, bu dünyayı şiirsel bir anlatım ve usta işi bir kurguyla gerçekçi bir başyapıta dönüştürüyor. 

“İnsanın gizemini daha da iyi hissediyorum. Hayatların hayata katıldığı, çiçeklerin rüzgârda savrulan öteki çiçeklere karıştığı, bir kuğunun bütün diğer kuğuları tanıdığı, ama bir tek insanın ken­dine yalnızlıklar ördüğü bir dünya.” 

 

Ingmar Bergman - Yaban Çilekleri

 Wild Strawberries (1957) 

İsveçli yönetmen Ingmar Bergman'ın 1957 yılında çektiği film. Yaşlı bir profesörün ölümle ve kendisiyle olan hesaplaşmasını rüyalar üzerinden anlatır. Kafkavari rüya sahneleri ile dolu film, yüzyılın belki de en etkileyici yapıtları arasında yer alıyor.

Yaban Çilekleri Yaban Çilekleri, varoluşsal sorunların irdelendiği yapıtlardan biri. Huysuz ve inatçı profesör Isak Borg hayatta bir başına kalan, yıllarını bakteri bilimine veren 78 yaşında bir fizikçidir. Mezun olduğu Lund Üniversitesi’nden alacağı onur nişanesi için Stokholm’den Lund şehrine doğru yola çıkan profesör, bu yolculuk esnasında türlü kabuslar görecektir. Ölüme adım adım yaklaştığını hisseden adamın kabuslarında sorunlu geçmişi karşısına çıkacaktır. Film, İsveç topraklarından çıkan, sinema tarihinin en önemli yönetmenlerinen biri olan Ingmar Bergman’ın başyapıtlarından biri. 

 

Turhan Selçuk Retrospektifi


Türk karikatür sanatının modernleşme dönemi öncülerinden Turhan Selçuk’un yapıtlarını geçmişten günümüze bütün dönemleriyle gösteren katalog Semih Poroy, Behiç Ak, Füruzan, İlhan Selçuk yazılarıyla açılıyor. 1940’larda başlayıp 2000’li yıllara dek Turhan Selçuk’un yetmiş yıllık sanat yaşamının bütün dönemlerinden en seçkin çizgileri anlamlı bir biçimde bir araya getiren katalogda sanatçının 400 civarında orijinal eserinin yanı sıra, karikatür ve mizah dergileri, Abdülcanbaz kitapları ve afişleri, Nasrettin Hoca hatıra parası, posta pulu, kapak resimlerini çizdiği kitaplar gibi birbirinden ilginç koleksiyon parçaları görülüyor. Turhan Selçuk’un “Halkını seven her dürüst ve namuslu kişide az çok Abdülcanbaz’lık vardır” diye tanımladığı Abdülcanbaz ve macera arkadaşları da kataloğun özel bölümünde meraklılarıyla buluşuyor.
Kardeşi İlhan Selçuk’un “Turhan’da zaman korkusu kalmadı... Zaman, artık Turhan’a çalışıyor” dediği Turhan Selçuk, çizgiyi sadeleştiren, mizahı derinleştiren, siyasal-toplumsal eleştiriyi evrensel-bilimsel bir düşünceyle birleştiren, zamanın kokusunu duymuş, “Türkiye’nin ruhu”na nüfuz etmiş büyük bir sanatçıydı. Bu katalogda onun eşsiz dünyasına tanıklık etmek, sadece geçmişin çelişkilerini değil, bugünü ve yarını da özel bir üslupla, özgün bir bakışla yeniden kavramak, duymak mümkün. Yaşar Kemal’in “Turhan Selçuk yüzyılımızın olağanüstü bir macerasıdır” sözünü göz önüne çıkaran, yaşadığımız günleri tarihle yüzleştiren katalog büyük bir Türkiye resmi çiziyor.
 

26 Temmuz 2021

 Artists


Abbott Fuller Graves  

  
Ernest Lawso

Everett Shinn   
Everett Shinn  
 

Francis Augustus Silva

Frederick Carl Frieseke 
Frederick Carl Frieseke


George İnness 
 

Jasper Cropsey

John Frederick Kensett

 
John Leslie Breck


John HenryTwachtman 

 Willard Leroy Metcalf 
Willard Leroy Metcalf

 William James Glackens  
William James Glackens 

 Jane Peterson
 Jane Peterson

Leon Kroll 


Louis Ritman 

 Nancy Maybin Ferguson 
Nancy Maybin Ferguson 

Paul Cornoyer 
 Paul Cornoyer 

Richard Edward (Emil) Miller 

Robert Lewis 

 Robert (Robert Henry Cozad) Henri 
Robert (Robert Henry Cozad) Henri 

 Thomas Wilmer Dewing 
Thomas Wilmer Dewing 

albert bierstadt 
 Albert Bierstadt 

 Edmund Charles Tarbell Edmund Charles Tarbell 

Escobar Marisol 
 Escobar Marisol

Francis Bacon 
 Francis Bacon 

 George Wesley Bellows 
George Wesley Bellows 

 Harry Vincent 
 Harry Vincent 

 Worthington Whittredge Worthington Whittredge 

 Walter Kuhn
 Walter Kuhn 

 Walter Launt Palmer 
Walter Launt Palmer 

  William Merritt Chase 
William Merritt Chase 
 

Aldous Huxley - Kadim Felsefe

 Kadim Felsefe - İthaki Yayınları

Eckhart ve Buddha’dan Gazali ve Mevlana’ya kadar, içsel aydınlanmanın en önemli üstatlarından yapılan alıntılarla çok önemli bir antoloji görevi de görüyor.

* * *

-bu  ifade Leibniz tarafından kullanıma sokulmuştur; fakat ifadenin işaret ettiği kavram şeylerin, yaşamların ve zihinlerin dünyasından daha hakiki bir ila­hi  Gerçekliği  tanıyan  metafizik;  ruhta,  ilahi  Gerçekliğe benzer, hatta onunla özdeş bir şey bulan ruhbilim; insanın nihai  ereğini,  tüm varlığın  içkin ve  aşkın İlkesinin bilgi­sinde  bulan  etik-  ezeli ve  evrenseldir. Kadim  Felsefe’nin esası,  dünyanın  tüm bölgelerindeki ilkel insanların geleneksel  kültürleri  arasında  bulunabilir.ve  bütünüyle  ge­lişmiş  biçimleriyle,  her  bir  semavî  dinin  içinde  bir  yere sahiptir.  Bu  En  Yüksek  Ortak  Faktör’ün,  tüm  önceki  ve sonraki teolojilerin içindeki bir biçimi, ilk defa yirmi beş yüzyıl kadar önce yazıya dökülmüştür ve bu  tüketilemez konu o zamandan bu yana, her dinî geleneğin kendine has bakış  açısından,  Asya ve Avrupa’nın tüm başlıca dillerin­de  tekrar tekrar işlenmiştir.  İlerleyen sayfalarda, esas ola­rak önemli  oldukları için -zira bunlar  Kadim  Felsefe’nin genel sistemindeki  belirli  bir  noktayı  başarılı  bir  şekilde örneklemiştir ve bunun yanı sıra iç güzellikleri ve hatırlanabilirlikleri nedeniyle, bu yazılar arasından seçilmiş bir dizi seçkiyi bir araya getirdim.  Bu  seçkiler pek çok farklı başlık altında düzenlenmiş, örneklemeyi ve birleştirmeyi, geliştirmeyi ve gerekli olduğu yerde açıklamayı amaçlayan benim kendi yorumuma, deyim yerindeyse, gömülmüştür.

Bilgi,  varlığın  bir  işlevidir.  Bilenin  varlığında  bir  de­ğişme  olduğunda,  bilmenin  doğasında  ve  miktarında  da buna tekabül eden bir değişme olur. Örneğin, bir çocuğun varlığı, büyüme ve eğitimle bir adamın varlığına dönüşür; bu  dönüşümün sonuçları arasında,  bilme yolu,  öğrenilen şeylerin  miktarı ve  niteliğinde  gerçekleşen  devrim  niteli­ğinde bir değişim de vardır.  Birey büyüdükçe bilgisi daha kavramsal  ve  şeklen  sistematik  hale  gelir  ve  bu  bilginin gerçeklere dayanan, faydacı içeriği de devasa ölçüde artar. Fakat  bu  kazanımlar,  doğrudan  idrakin  niteliğinde  ger­çekleşen  bir  bozulmayla,  sezgisel  gücün  körelmesiyle  ve kaybıyla  karşı karşıya  kalarak dengelenir.  Ya da bir bilim adamının,  elindeki  gereçler yoluyla,  mekânik  olarak  teş­vik  edebildiği  değişimi  düşünün.  Bir  tayfölçer  ve  altmış inçlik bir reflektörle donanmış bir astronom, görme yete­neği açısından insanüstü bir yaratık haline gelmiştir.  Do­ğal olarak bizim de bekleyebileceğimiz üzere bu insanüstü yaratık tarafından sahip olunan bilgi,  desteksiz ve çıplak gözleriyle yıldızlara bakan bir başkasının edinebileceğin­den hem nitelik hem de nicelik açısından çok farklıdır. Bilenin fizyolojik ya da entellektüel varlığındaki deği­şimler,  bilenin  bilgisini  etkileyen  biricik  şeyler  değildir. Bildiğimiz şey, aynı zamanda, ahlâki varlıklar olarak, ken­dimizden yaratmayı seçtiğimiz  şeye de bağlıdır.  “Pratik,” William James’in  ifadesiyle,  “teorik  ufkumuzu  değiştire­bilir ve bunu  çift yönlü bir yoldan yapar:Yeni dünyalara götürebilir ve bize yeni  güçler verebilir.  Olduğumuz gibi kalmakla  asla  elde  edemeyeceğimiz  bilgiye,  ahlaken  ula­şabileceğimiz büyük güçlerin ve yüce bir yaşamın sonucuolarak  varılabilir.” Konuyu  kısaca  özetlemek  gerekirse, “Kalpleri  saf olanlar kutsanmıştır,  zira  onlar  Tanrı’yı  gö­receklerdir.” Aynı fikir, Tasavvuf şairi Mevlana Celaleddin. Rumi  tarafından,  bilimsel  bir  metafor  çerçevesinde  ifade edilmiştir:  “Aşk, Allah sırlarının usturlabıdır.” Bu kitap, tekrar ediyorum, Kadim Felsefe’nin bir antolojisidir;  fakat, bir antoloji olmasına rağmen, profesyonel edebiyatçıların yazılarından sadece birkaç alıntı içermek­te, ve bir felsefeyi örnekliyor olmasına rağmen, meslekten filozofların yazdığı hemen hemen  hiçbir şeye yer verme­mektedir.  Bunun nedeni çok basittir.  Kadim Felsefe,  esa­sen,  şeylerin,  hayatların  ve  zihinlerin  çok  yüzlü  dünya­sından daha hakiki olan  tek tanrısal Gerçeklikle ilgilenir. Fakat  bu  tek  Gerçekliğin  doğası  öyledir  ki,  kendilerini sevgi  dolu,  kalben  saf ve  ruhen  Tann’ya  muhtaç  kılarak bazı şartlan yerine getirmeyi seçmiş olanlar dışında kimse tarafından  doğrudan  ve  anında  idrak  edilemez.  Bu  niçin böyle olmak zorundadır? Bilmiyoruz. Şevsek de sevmesek de,  inanılmaz ya  da ihtimal dışı görünseler  de, bu,  kabul etmemiz  gereken  gerçeklerden  sadece  biridir.  Gündelik deneyimimiz  dahilinde hiçbir şey bize suyun hidrojen ve oksijenden  oluştuğunu  düşünmemiz  için  bir  neden  sun­maz, ancak suyu bazı çok zorlu işlemlere tâbi tuttuğumuz­da yapıtaşı elementlerinin doğası ortaya  çıkar.  Benzer bir şekilde, gündelik deneyimimiz içinde hiçbir şey, ortalama insanın  zihninin,  bileşenlerinden  biri  olarak,  bizim  çok yüzlü  dünyamızdan  daha  hakiki  bir  Gerçekliği  andıran ya da onunla özdeş bir şeye sahip olduğunu düşünmemiz için çok fazla neden sunmaz. Ancak aynı şekilde bazı çok zorlu  işlemlere  tâbi  tutulduğunda,  zihin  de, en   azından zihni kısmen bir araya getiren tanrısal öğe sadece kendi­sine değil, dışarıdaki davranıştaki yansıması vasıtasıyla diger zihinlere de görünür olur.  Maddenin özel doğasını ve barındırdığı potansiyelleri ancak fiziksel deneyler yaparak keşfedebiliriz.  Zihnin özel doğasını ve potansiyellerini ise ancak  ruhbilimsel  ve  ahlâki  deneyler yaparak  keşfedebi­liriz.  Bedenselliğe dayalı ortalama yaşamın sıradan şartla­rında zihnin bu potansiyelleri gizli kalır ve ortaya çıkmaz. Eğer bunları gerçekleştireceksek, deneyimin deneysel açı­dan geçerli olduğunu kanıtladığı belli şartlan yerine getir­meli ve belli kurallara itaat etmeliyiz. Meslekten filozof ve edebiyatçılara gelirsek, sadece bir­ kaçının  dolaysız  ruhsal  bilginin  gerekli  şartlannı  yerine getirmek  bakımından  yeteri  kadar  şey  yaptıklanna  dair kanıtlar  mevcuttur.  Şairler  ya  da  metafizikçiler  Kadim Felsefe’nin ana konusundan bahsettiklerinde, bu, genelde ikinci ağızdan bir değerlendirmedir.  Fakat her çağda, acı bir  deneysel  gerçek  olarak  böylesi  dolaysız  bir  bilginin edinilebilmesinin tek koşulu olan bu şartlan yerine getirmeyi seçmiş bazı insanlar olmuştur ve bu az sayıda insan, böylece  kavramaya  muktedir kılındıklan  Gerçekliğe  dair açıklamalar bırakmışlar ve tek bir kapsamlı düşünce siste­mi içinde, bu deneyimin verili gerçeklerini diğer deneyim­lerinin verili gerçekleriyle ilişkilendirmeye çalışmışlardır. Kadim Felsefe’yi ilk elden yorumlayan bu insanlara, onları tanıyanlar genellikle  “ermiş”,  “peygamber”,  “bilge”  ya da “aydınlanmış olan” gibi isimler vermişlerdir. Bahsettikleri şeyleri bildiklerini  düşündürtecek haklı  sebepten  dolayı, seçkilerimde meslekten filozoflara ya da edebiyatçılara de­ğil, ağırlıklı olarak bu insanlara başvurdum. Hindistan’da  iki  tür  kutsal  metin vardır:  Shruti  ya  da  nihai  Gerçekliğin  doğrudan  kavranışınm  ürünü  olduk­ları  için  kendi  başlarına  otorite  olan,  ilhamla  yazılmış metinler;  ve  Shruti’ye  dayanan,  sahip  oldukları  yetkeyi Shruti’den  alan  Smriti.  “Shruti”,  Shankara’mn  ifadesiyle “dolaysız algıya dayanır. Smriti’nin girişe benzer bir işlevi vardır, zira Smriti, giriş gibi yetkesini kendinden başka bir otoriteden alır.” O halde bu kitap, açıklayıcı yorumlar içe­ren, pek çok mekâna ve zamana ait Shruti’ler ve Smriti’lerden  alınmış  pasajlardan  oluşan  bir  antolojidir.  Ne  yazık ki,  geleneksel  kutsal  metinlerle  aşinalık,  küçümsemeye değil  ancak  pratik  amaçlar  göz  önüne  alındığında  nere­deyse o kadar kötü olan bir şeye sebep olmaktadır başka bir deyişle, bir  çeşit saygıyla kanşık bir aldırışsızlığa,  bir ruh bilinçsizliğine, kutsal sözcüklerin anlamına karşı içsel bir  sağırlığa.  Bu  nedenle,  Kadim  Felsefe’nin  doktrinleri­ni  Batı’da  ifade  edilmiş  halleriyle  örnekleyen  malzeme­yi  seçerken,  neredeyse  her  zaman,  Incil’den  daha  farklı kaynaklara  başvurdum.  Alıntılar  yaptığım  bu  Hıristiyan Smriti,  kanonik  kitapların  Shruti’sine  dayanmaktadır  fa­kat  onlardan  daha  az  bilinir  ve  dolayısıyla  daha  gerçek, ve  tabiri  caizse  daha  duyulur  olmanın, büyük  avantajına sahiptir.  Dahası,  bu  Smriti’nin büyük bölümü,  hakkında konuştukları şeyi ilk elden bilmek için kendilerini kabili­yetli kılmış, hakikaten azizleri andıran insanların eseridir. Sonuç olarak, bu yazılar, kendi başlarına ilhamla yazılmış ve  kendi  kendini geçerli  kılan bir  tür  Shruti  olarak bu ­gün İncil kanonuna dahil edilen metinlerin çoğundan çok daha yüksek bir seviyede görülebilir.

Son  yıllarda,  bir  deneysel  teoloji  sistemini  çözüme ulaştırmak yolunda bir dizi girişimde bulunulmuştur. Fa­kat Sorley, Oman ve Tennant gibi yazarların zekâlarına ve entellektüel güçlerine rağmen, bu çabalar kısmen başarıya ulaşmıştır. En yetenekli yorumcularının elinde bile, deney­sel  teoloji,  özel olarak ikna  edici değildir.  Bunun nedeni, bana göre deneysel teologların, dikkatlerini hemen hemen sadece, daha eski bir ekolden teologların “yenilenmemiş”olarak adlandırdıkları, insanların deneyimiyle yani,  ruh­sal bilginin gerekli şartlarını yerine getirmede çok ileri git­memiş  insanların  deneyimiyle-  sınırlandırmış  oldukları gerçeğinde aranmalıdır.  Fakat dindarlığın iki ya da üç bin yıllık tarihi boyunca  tekrar tekrar onaylanmıştır ki,  nihai Gerçeklik,  kendilerini  sevgi  dolu,  temiz  kalpli  ve  ruhen Tanrı’ya  muhtaç  kılmış  insanlar  haricinde  açıkça  ve  ara­cısız  kavranılamaz.  Bu  böyle  olduğu  için,  iyi,  sıradan ve yenilenmemiş insanların deneyimine dayalı bir teolojinin son derece güçsüz inanç  taşımak durumunda olması pek de şaşırtıcı değildir. Bu tip bir deneysel teoloji, çıplak göz­lü  gözlemcilerin deneyimine  dayanan  bir  deneysel astro­nomiyle tam olarak aynı dayanak noktasına sahiptir.  Des­teksiz gözle, Avcı Takımyıldızı içinde küçük, zayıf bir leke algılanabilir  ve  hiç  kuşkusuz  görkemli  bir  kozmolojik teori bu lekenin gözlemlenmesi temeline dayandınlabilir.  Fakat böylesi kuramlaştırmalar ne kadar çok ve ne kadar ustaca  yapılmış  olursa  olsun,  bize  galaktik  ya  da  galaksi dışı  nebulalar  hakında,  hiçbir  zaman  iyi  bir  teleskop, fotoğraf makinesi ve tayfölçer yoluyla doğrudan gözlemin anlatabileceği  kadar  çok şey  anlatamaz.  Benzer biçimde, çok  katmanlı  dünyanın  sıradan,  yenilenmemiş  deneyimi içinde belli belirsiz yakalanabilecek böylesi ipuçları hakkındaki  hiçbir  kuramsallaştırma,  bize,  tanrısal  Gerçeklik hakkında,  kayıtsızlık,  iyilik  ve  alçakgönüllülük  içindeki bir  zihin  tarafından  dolaysızca  idrak  edilebileceği  kadar çok şey anlatamaz.  Doğa bilimi deneyseldir; ama kendini, insan varlıklarının  salt  insani,  değiştirilmemiş  şartlar  altındaki deneyimine hapsetmez. Deneysel teologların niçin kendilerini bu yetersizlik karşısında boyun eğmek zorun­da hissettikleri meçhuldür.  Elbette, deneysel deneyimi bu derece insani sınırlara hapsettikçe,  en yüksek çabalarının bile daima etkisizleştirilmesine mahkûmdurlar. Hiçbir zi­hin, ne kadar parlak bir yeteneğe sahip olsa da, değerlendirmeyi seçmiş oldukları malzemeden, bir dizi imkândan, ya  da  en  iyi  ihtimalle,  aldatıcı  bir  dizi  olasılıktan  daha fazlasını çıkartamaz. Doğrudan farkındalığın kendi kendi­ni geçerli kılan katiyeti, nesnenin doğası gereği,  ‘Allah’ın sırlarının  (ahlâkî)  usturlabı’m  kuşanmış  olanlar  dışında kimse  tarafından  elde  edilemez.  Eğer  kişinin  kendisi  bir bilge ya da aziz değilse, yapabileceği en iyi şey, insani va­roluş biçimlerini  ıslah  ettikleri için,  tür ve  miktar  olarak beşere özgü bilgiden daha fazlasını bilmeye ehil olmuş insanların eserlerini incelemektir.

 PDF