"Yasa bakımından, toplumun her üyesi mal mülk sahibi olmakla özgürdür; ama, birey ancak elindekinin sahibi olmakta özgür olduğuna göre, bunun anlamışuna varıyor: kapitalizm iş araçlarına, işçi de ücretine sahip olmakta özgürdür. Bunun sonucu olarak, mal mülk hakkı, toplumsal eşitsizlik düzenini sürdürmeye varıyor. Açlıktan, soğuktan ölen bir kimse için düşünce özgürlüğünün ne anlamı olur? Bugün hepimiz oyumuzu kullandık ama, hükümet bizi hiç de temsil etmiyor. Burjuva demokrasilerinde görülen özgürlük, aldatmacadan başka bir şey değil. Bu yönetimlerin bize verdikleri soyut haklardan yaralananlar varsa, onların, aynı zamanda somut hakları var da ondan; yani, onlar ekonomik güce sahiptirler. İnsan tek başına aç kalmaz; bir adam aç kalırsa, bütün arkadaşlarıyla, kalır. Bir işsizin açlığı, aynı zamanda, bütün öteki işsizlerin de açlığıdır. Sonra, başkalarının yiyip içmesi karşısında duyulan öfke de var. Çekemezlik, adi kıskançlık adları verdikleri bu öfke tam tersine bir eşitlik, bir adalet duygusudur. Açlık, özgürlük isteğidir başlı başına. Açlık olsun, iş alanında düzen isteği olsun, barış isteği olsun, bütün bunlarda insanın hak olarak istediği, aradığı somut özgürlüktür, yani günün yaşam koşulları içinde, sınıfsız bir toplumda herkesin kendi yaşamından sorumlu olabilmesidir. Sorun, özgürlüğü bırakmak değil. Hatta burjuvazinin soyut özgürlüklerini de bırakmak değil. Sorun, onlara bir öz vermek, onları yeniden kaynaklarında bulmak, günlük yaşamın gerekleri gibi basit gereklerden doğduklarını belirtmektir."