Ruhi Su, efendi bir kişidir. Bazali bir elinin dış yanını öbür elinin ayasına yapıştırıp düşünceye bırakır kendini, bazan bir şey anlatmaya koyulur. Söze başlarken yere bakar. Dinleyip de konuşur. Konuşurken de dinletir. Başındaki aklar birden çoğaldı son yıl. Durgundur çoğunlukla., durgunluğunda sağlamlık, gülüşünde aydınlık, alçakgönüllülüğünde kendine güven ve sesinde Anadolu vardır.
Ruhi’nin sesindeki Anadolu yalınkat bir Anadolu değildir, iiç bin yılın toprağıdır. Eğeden Röncsansa dönüşen uygarlığın tekrar Anadoiuya doğru yürüyüşü Ruhi’nin türkülerinde duyulur.
Çocukluğu bereketli Çukurova’da geçmiştir Ruhi’nin.. llkokulun dördüncü sınıfında keman çalışmaya başlamış, sonra Ankara Müzik öğretmen Okulunu ve Devlet Konservatuvarı Opera Bölümünü bitirmiştir. Toplumun geri anlayışının çok ötesine uzanan özlemleri yüzünden az belâ gelmemiş başına: nerede bir gerçek sanatçı görse ezmek isteyen «Demir ökçe» nin lıışmma uğrayıp yıllarca hapishanede yatmış Ruhi.. Ama ezilmemiş. Dik tutmuş basını.
Ruhi Su’nun «İmece Plâkları» nın ikinci takımını dün aldım. Birinci takım birkaç ay önce çıkmıştı. Bu ikinci takımda dört plâk ve sekiz türkü var. Hemen koydum pikaba.. Pir Sultan Abdal’dan bir türkü :— Uyur iken uyardılar..Kul Halil’den bir türkü :— Yine bir gariplik düştü serime...
Ruhi tek başına bir büyük akım yarattı Türkiyede.. Aydınlarla halk arasına türküden bir köprü kurdu. Şimdi halk türkülerimizin gerçek değerlerini, halk deyişlerinin güzelliğini tanıyan, bilen, sevenler günden güne çoğalıyor: neredeyse bir ordu olacak. Ruhi, usul usul, sabırla, bilgiyle çalışarak başardı bunu. İmece plâklarıyla, bugünden yarına kalacak paha biçilmez belgeleri Türk sanat tarihine armağan ediyor.Ve nasıl söylüyor türkülerini Ruhi?Bu sorunun cevabını kendisinden dinleyelim :
«— Türkü söylemenin kolay görünmesi, türkülerin erişilmez sadeliğinden ve sağlamlığından gelir. Bundan dolayı da nasıl söylenirse söylensin, yine de bir şeyler kalır türkülerden. Bu hal bir umursamazlığa, sanki aslında da türkülerin böyle söylendiği ve böyle söylenmesi gerektiği gibi yanlış bir yargıya götürebilir insanı. Yorum ve üslûp ancak entellektüel bir faalivet olan sanata, sanat müziğine hasmış gibi gelirse de burtun bir kuruntudan ve bir kendini beğenmişlikten geldiğini sanıyorum, tike) çağlara gittikçe türkülerin sihir ve kehanete karışması, ozanların vecde gelip kendinden geçmesi, her şeyden önce yorumla, karşısındakini etkileme Çabasıyla ilgili görünüyor. Türküler de tıpkı operalar ve lied’ler gibi çeşitli konularda ve değişik biçimlerde olduğundan, onlar gibi renkli ve değişik bir icrayı zorunlu kılar. Bunun da bir yetki, bir hüner işi olduğu açıktır.»
Ne var ki, türkü söylemek için salt klâsik müzik ve ses eğitimi de yetmez. Ruhi’ye göre : «— Türkü söyliyen bir sanatçı ise, bunlarla beraber halkını, ve türküleri meydana getiren koşullan iyi bilmeli.»Ruhi Su, halk sanatkârı değildir, halkçı bir sanatçıdır.Klâsik eğitimden geçmiş, Türk balkını iyi tanımış ve çifte su verilmiş bir çelik gibi yapacağı işe hazırlanmıştır.Türkülerini dinliyen, kendisini hiç' bilmese de, bu gerçeği anlar.Bir zamanların faşist iktidarı işte bu sanatçıyı ezmek ve yok etmek istemişti. Ruhi’yi zindana atanlar kimlerdir? İsimleri cisimleri çoktan unutulmuş bir sürü kalpazan! Daha bugünden yoktur onlar.. Ruhi ise bugün var olduğu gibi «İmece plâkları» ile yarınlarımıza doğru dalga dalga uzanacaktır., kardeşlerimize, oğullarımıza, kızlarımıza, gelecek kuşaklarımıza sesini duyuracaktır.
İlhan Selçuk