06 Ekim 2019

Hayvanlaşan İnsan - Emile Zola


Derin bir saplantının pençesinde sıkışıp kalan, öldürme güdüsüyle kafası karışmış, yalnızca lokomotifiyle anlaşabilen ve kendisini ancak öyle huzurlu hisseden bir makinist Roubaud...
Güzelliğiyle ve davranışlarıyla yaklaştığı erkekleri felakete götüren bir kadın Séverine...
Çıkarları için adaletten vazgeçmeye hazır, önyargılarının esiri olmuş bir yargıç...
Demiryollarının altın çağını yaşadığı Paris'te alkol, sefalet, kıskançlık ve cinsel doyumsuzluk gibi nedenlerin yarattığı suçlarla karşı karşıya kalan insanlar...
1890 yılında yazılan ve Rougon-Macquart dizisi kitaplarının en etkililerinden biri olan Hayvanlaşan İnsan; canlı, sert ve destansı, sürükleyici bir anlatım gücüne sahip, insanın içinde uyuyan hayvani öldürme tutkusunu anlatan bir roman. 
 
 Hayvanlaşan İnsan 
Émile Zola (1840-1902): Natüralizm akımının en önemli temsilcilerinden biri olan Zola, romancının olayları bir izleyici gibi kaydetmekle yetinmemesi, kişileri ve tutkularını bir dizi deneye tabi tutarken, duygusal ve toplumsal olayları da bir kimyacı gibi ele alması gerektiğini savundu. Zola içinde yaşadığı eski dünyanın yıkıntılarını inceledi, gelecekteki bir dünyanın olgularını saptamaya çalıştı. Bu niyetle yirmi iki yılda yazdığı yirmi romandan oluşan Rougon-Macquartlar dizisi başta olmak üzere çok sayıda büyük eser verdi. İkinci İmparatorluk Dönemi’ni anlatan bu dizinin on yedinci kitabı Hayvanlaşan İnsan 1890’da yayımlandı. Roman 19. yüzyılda Paris ve Le Havre arasındaki demiryolu hattında geçen bir suç ve aşk hikâyesidir; insanın öldürme içgüdüsünü ve nasıl bir kötülük makinesine dönüşebileceğini anlatır. Zola’nın, eşsiz gözlem gücüyle endüstrileşmenin beraberinde getirdiği kasvetli, yıkıcı ve ilkel arzuları deşifre ettiği bu roman defalarca sinemaya da uyarlanmıştır.
 
 Roubaud odaya girer girmez, yarım kiloluk ekmeği, böreği, bir şişe beyaz şarabı masaya koydu. Ama Victoire Ana, işinin başına inmeden sobanın ateşine öyle bol tozkömürü atmıştı ki, sıcaklık boğucu bir hal almıştı. Bir pencere açan garın şef yardımcısı, dirseklerini pervaza dayadı. Burası, Batı Demiryolları Şirketi’nin, çalışanlarından bazılarına tahsis ettiği, Amsterdam Çıkmazı’nda sağdan sonuncu, yüksek binaydı. Beşinci katta ve kırma çatının köşesinde bulunan pencere gara, yani Europe Mahallesi’ni bölen geniş hendeğe bakıyordu. O öğleden sonra ansızın net bir biçimde görünmeye başlayan ufuk, güneş ışınlarının deldiği nemli, ılık şubat ortası göğünün griliği altında daha da genişlemiş gibiydi.   
 
 TIK

Çevirmen: Alev Özgüner