Derin bir saplantının pençesinde sıkışıp kalan, öldürme güdüsüyle kafası
karışmış, yalnızca lokomotifiyle anlaşabilen ve kendisini ancak öyle
huzurlu hisseden bir makinist Roubaud...
Güzelliğiyle ve davranışlarıyla yaklaştığı erkekleri felakete götüren bir kadın Séverine...
Çıkarları için adaletten vazgeçmeye hazır, önyargılarının esiri olmuş bir yargıç...
Demiryollarının altın çağını yaşadığı Paris'te alkol, sefalet, kıskançlık ve cinsel doyumsuzluk gibi nedenlerin yarattığı suçlarla karşı karşıya kalan insanlar...
1890 yılında yazılan ve Rougon-Macquart dizisi kitaplarının en etkililerinden biri olan Hayvanlaşan İnsan; canlı, sert ve destansı, sürükleyici bir anlatım gücüne sahip, insanın içinde uyuyan hayvani öldürme tutkusunu anlatan bir roman.
Güzelliğiyle ve davranışlarıyla yaklaştığı erkekleri felakete götüren bir kadın Séverine...
Çıkarları için adaletten vazgeçmeye hazır, önyargılarının esiri olmuş bir yargıç...
Demiryollarının altın çağını yaşadığı Paris'te alkol, sefalet, kıskançlık ve cinsel doyumsuzluk gibi nedenlerin yarattığı suçlarla karşı karşıya kalan insanlar...
1890 yılında yazılan ve Rougon-Macquart dizisi kitaplarının en etkililerinden biri olan Hayvanlaşan İnsan; canlı, sert ve destansı, sürükleyici bir anlatım gücüne sahip, insanın içinde uyuyan hayvani öldürme tutkusunu anlatan bir roman.
Émile Zola (1840-1902): Natüralizm akımının en önemli temsilcilerinden
biri olan Zola, romancının olayları bir izleyici gibi kaydetmekle
yetinmemesi, kişileri ve tutkularını bir dizi deneye tabi tutarken,
duygusal ve toplumsal olayları da bir kimyacı gibi ele alması
gerektiğini savundu. Zola içinde yaşadığı eski dünyanın
yıkıntılarını inceledi, gelecekteki bir dünyanın olgularını
saptamaya çalıştı. Bu niyetle yirmi iki yılda yazdığı yirmi
romandan oluşan Rougon-Macquartlar dizisi başta olmak üzere çok sayıda
büyük eser verdi. İkinci İmparatorluk Dönemi’ni anlatan bu dizinin on
yedinci kitabı Hayvanlaşan İnsan 1890’da yayımlandı. Roman 19. yüzyılda
Paris ve Le Havre arasındaki demiryolu hattında geçen bir suç ve aşk
hikâyesidir; insanın öldürme içgüdüsünü ve nasıl bir kötülük makinesine
dönüşebileceğini anlatır. Zola’nın, eşsiz gözlem gücüyle
endüstrileşmenin beraberinde getirdiği kasvetli, yıkıcı ve ilkel
arzuları deşifre ettiği bu roman defalarca sinemaya da uyarlanmıştır.
Roubaud odaya girer girmez, yarım kiloluk ekmeği, böreği, bir şişe beyaz
şarabı masaya koydu. Ama Victoire Ana, işinin başına inmeden sobanın
ateşine öyle bol tozkömürü atmıştı ki, sıcaklık boğucu bir hal almıştı.
Bir pencere açan garın şef yardımcısı, dirseklerini pervaza dayadı.
Burası, Batı Demiryolları Şirketi’nin, çalışanlarından bazılarına tahsis
ettiği, Amsterdam Çıkmazı’nda sağdan sonuncu, yüksek binaydı. Beşinci
katta ve kırma çatının köşesinde bulunan pencere gara, yani Europe
Mahallesi’ni bölen geniş hendeğe bakıyordu. O öğleden sonra ansızın net
bir biçimde görünmeye başlayan ufuk, güneş ışınlarının deldiği
nemli, ılık şubat ortası göğünün griliği altında daha da genişlemiş
gibiydi.
TIK
Çevirmen: Alev Özgüner