“Çerviakov evine giderken şöyle düşündü: “Bunda hiçbir alay yok.
Bir türlü anlayamıyor, bir de general olacak. Öyle ise artık ben de bu
palavracıdan af maf dilemem. Canı cehenneme! Ona bir mektup yazarım. Ama
bir daha gitmem, vallahi gitmem.” Çerviakov evine giderken
böyle düşünüyordu. Generale mektup yazmadı. Düşündü taşındı, ama bu
mektubu bir türlü toparlayıp yazamadı. Ertesi gün kendisinin gidip işi
anlatması gerekti. General sorgu dolu gözlerini ona diktiği zaman
Çerviakov:
– Dün efendimizi, buyurduğunuz gibi, alay etmek için rahatsız
etmeye gelmemiştim. Aksırırken üstünüzü başınızı berbat ettiğim için
özür dilemeye gelmiştim. Alay etmek benim ne haddime? Bizler alay etmeye
kalkarsak o zaman, efendime söyleyeyim, insanlara saygı kalır mı?
Mosmor kesilen, sapır sapır titreyen general, birdenbire:
– Defol! diye bağırdı.
Dehşetinden kireç gibi olan Çerviakov, bir fısıltı halinde:
– Ne buyurdunuz? diye sordu.
General ayaklarını yere vurarak:
– Defol! diye tekrarladı.
Çerviakov’un karnında bir şeyler koptu. Hiçbir şey görmeden, geri
geri kapıya gitti, sokağa çıktı, yürüdü. Bir makine gibi evine gelince,
üniformasını çıkarmadan, kanepeye uzandı ve öldü.” (Memurun Ölümü, 1883)