17 Aralık 2018

Dinle Benden - H.Âli Yücel

 SENİ KİMLER DÜŞÜNDÜ?
    Sevgili vatandaşım, bir ibret olsun diye,
    Belki gününden önce vasiyet olsun diye,

    Bu gönülden destanı senin için yazdım ben;
    Her harfim elimle yüreğime kazdım ben.

    Canın çekerse onu bir nasihat gibi al,
    Gör işin içyüzünü, benim gibi, şaşıp kal!..

    Bilmemek ayıp değil, bilmezden gelmek fena;
    Oku, hepsini yazdım; günah yok benden yana.

    Göreceksin apaçık işin aslı ne imiş?
    Hakkımda söylenenler nasıl bir nesne imiş?

    Onu sen geçmişteki bir hikaye tut, dinle;
    Bu masalda birleşir derdim belki derdinle.

    İnsan insana benzer uyarsa kaderleri,
    Candan kardeş olurlar birlikse kederleri.

    Geçti başımdan bunlar kısa zaman içinde,
    Saman kalburda değil, kalbur saman içinde!

    Anlatmakla tükenmez, gönül sözü uzanır;
    Ne yazık ki bahtımız ömrümüzden kısadır.

    Birkaç yıla sığınıştır bu başıma gelenler;
    Akıllıyı çıldırtır hakkımda söylenenler.

    Her biri zehir dilli kuyruklu bir yalandır;
    Beni sokmağa gelen çıngıraklı yılandır.

    Aldanma renklerine, göz alır, gönül çeker;
    Isırır sivri dişi, garez ağusu döker.

    Aldanma dedimse ben boşuna değildir bu;
    Çabuk kanar insanlar, kolay bozulur duygu.

    Çünkü iyi ruhlular, saftır, hemen inanır;
    Herkesi kendi gibi temiz yürekli sanır.

    Kapılma onun için ilk ağızda her söze,
    Kabukta dolaşma sen, düşüncenle gir öze.

    Unutma, göze batar bizde biraz sivrilen;
    Tekmelenir arkadan toplumda önde gelen.

    Tarihimiz tanıktır böyle haksızlıklara,
    Milletin sinesine bunlar açmıştır yara. .

    Onun için kendini kuru lafa kaptırma;
    Bilmiyerek suçlayıp öz kardeşim kırma!..

    Gözünle görmedikçe, köküne ermedikçe,
    Bu böyleymiş, şu şöyle deyip günaha girme!..

    Yanlış yargıya düşme biraz tetik bulun da,
    Kötüleme kimseyi vatan, millet yolunda.

    Sonra adam yetişmez sana hizmet edecek,
    Çoban bile bulunmaz dağda davar güdecek.

    Sen ki uzun asırlar bakılmadan kalmışsın,
    Gökten yağmur beklemiş, yerden rızık almışsın.

    Deprem yıkmış köyünü, seller almış evini;
    Başındaki kimseler yapmamış görevini.

    Düşünmemişler seni: Arık mısın, aç mısın?
    Hasta mısın, sağ mısın, bir şeye muhtaç mısın?

    Bu yüzden sana gerek doğru yol gösterenler;
    Gönülden yardım için sana gönül verenler.

    Az da olsa çıkmıştır, çıkıyor böyle yurddaş;
    Güven ona yürekten, onunla seviş, anlaş!..

    Kötü gözle görürsen, tersine, böylesini,
    Kim bahtiyar eder ki bu yoz dünyada seni?

    Hayrım istiyeni, bunu bil de hor tutma;
    "İyiliğe iyilik" diyen doğru sözü unutma.

    Böyle yapmıyanların yurdu zindana döner,
    Yerden afet fışkırır, gökten belalar iner.

    Kötüler geçer sonra başına birer birer;
    Kim sorar da halini derdine derman eder?

    İyiye kötü deme, zulme düşme, Allah var;
    Yazık etme kendine, mazlumun ahı tutar.

    Neye dedim bunları anlamışsındır elbet,
    Kötüsünden ayrılır kolayca iyi niyet.

    Denenler olmasaydı bir sürü yalan dolan,
    Kendimden söz etmeye utanırdım ben, inan!.

    Köşeme çekilmişken saldırdılar üstüme,
    Aka kızıl döktüler kan akıtıp sütüme.

    Savunmam farzolmuştu, kılıç ettim kalemi;
    Kalkan ettim onlara has çelikten gövdemi.

    O gövde ki, varlığı senden bir küçük parça,
    Kökü tarihe inmiş seninle asırlarca.

    Özü, senin özüne karışmış öylesine,
    Dil uzatmak olur mu soydaşın böylesine?

    İçi, dertli içine ilgi duymuş, bağlanmış;
    Onun ateşli bağrı senin sevginle yanmış.

    Yakın uzak dememiş, bakmamış yaza kısa,
    Sürmüş sevgi atını köye giden yokuşa.

    Gönlünde nesi varsa hepsini sana vermiş;
    Ömrünün ülküsüne ancak seninle ermiş.

    Vakit buldukça gelmiş ta senin ayağına,
    Sevgisi ateş olmuş ödünsüz ocağına.

    Sen de ona kayıtsız kalmamışsın bir zaman,
    İçinden saymamışsın onu kendine yaban.

    Yatırmışsın evinde, konuk etmişsin onu;
    Yabancılık olur mu böyle dostluğun sonu?

    Onun için düşmanca şu bu denildi diye,
    Bir küçük leke sürme beslediğin sevgiye.

    Köye okul yapanı taşlama, yazık olur;
    Bilgisizlik yüzünden bu vatan arık olur.

    O bilmiş de bunları "Haydi kardeşler!.." demiş,
    "Kaybedecek vakit yok, bitsin bu işler" demiş.

    "Taş getirin, su çekin, söndürün kireçleri"
    "Kesin şu odunları, kazın şu kıraç yeri."

    "Kadın erkek toplanın, önce temeli atın,"
    "Çıktı duvarlar, artık çatıyı gelin çatın!.."

    "Ay yıldızlı bayrağı çekin yeni okula,"
    "Sevinin, bu başarı nasip olmaz her kula!"

    Görmemiş böyle bir şey atandan bir tek kişi,
    Ne hocan, ne imamın yapmış böyle bir işi.

    O bunları söyleyip baş olmuş bu savaşa,
    Yurddaşlık nasıl olur göstermiş her yurddaşa.

    Değişmemiş bir zaman işte Yücel, bu Yücel,
    Bu inanla gidecek gelince ona ecel.

    Yirmi milyon nüfusta cahil on beş milyonken,
    Nasıl aylak kalırmış millete gönül veren?

    Bırakmak istememiş hiçbir Türk'ü bilgisiz,
    Kalmamış bir an bile Türk'e bağsız, ilgisiz.

    Candan evladı bilmiş senin öz evladını,
    Basmış yanan bağrına sormaksızın adını.

    O senin yavrun için her mihnete katlanmış,
    Sendeki öz cevherin kıymetine inanmış.

    Okusun, adam olsun, kaygusiyle didinmiş;
    Seninle anlaşarak bu inanı edinmiş.

    Hem de sen değil miydin köye okul istiyen?
    "Bilgi gerek bizlere ekmekten önce!" diyen?

    O da ne yapmış etmiş sarılmış bu dileğe,
    Bile bile kendini kaptırmış bu ereğe.

    Nasıl koymalı yola kolayından bu işi,
    Gömmek için tarihe başarısız geçmişi?

    Düşünmüş uzun uzun, bakmış başka illere,
    Sonunda bir yol bulmuş kendince bize göre:

    Köyden çocuk almalı köyler için kız erkek,
    Yetiştirmeli onu köylüye olsun örnek.

    Gitsin köye baş olsun, başlasın uygarlığa;
    Köylü kardeşlerini kavuştursun varlığa.

    İyi ama nereden bu işi başarmalı;
    Bu güç davayı nasıl, nasıl kırıp sarmalı?

    Madem köye gidecek, köye olmalı yakın,
    Kurulacak duraklar, başlasın köyden akın.

    Bunun için yatacak, okuyacak yer gerek;
    Bunlara para bulmak o zamanlar ne demek?

    Harp çıkmıştı, orduya akıyordu bütçemiz;
    Maarif örgütümüz kalmıştı pek desteksiz.

    İşi Devlet Başkanı İnönü aldı ele;
    Gün doğdu bu tutuşla o zamanlar Yücel'e.

    Yanımda Hakkı Tonguç bana yardımcı oldu,
    Bu işe gönül veren hayli arkadaş buldu.

    Bin sıkıntı içinde kuruldu enstitüler,
    Bu ateşli çalışma göreni hayran eder.

    Köyden akın başladı, geliyordu çocuklar;
    Kıraç yurdun yüzünde doğdu yeni bir bahar.

    Zeminlikte yattılar, kar, soğuk demediler;
    Zeminlik üstüne de yapılar döşediler.

    Kız erkek kardeş gibi çalıştılar beraber,
    Müdürü, öğretmeni, gece gündüz döktü ter.

    İki yılda mevcutlar vardı on altı bine,
    Bir uçunda Kars durur, bir uçunda Edirne.

    Kapladı dört bir yandan yirmi enstitü yurdu;
    Köyden gelen çocuklar kurdu yeni bir ordu.

    Kepirtepe, Akçadağ, Gölköyü, Pazarören,
    Akpınar, Beşikdüzü, Dicle, Ortaklar, Gönen,

    Arifiye, Düziçi, Çifteler, İvriz. Aksu,
    Savaş Tepe'yle Pulur, Cılavuz, Kızılçullu,

    Ne kaldı, Pamuk Pınar, o meşhur Hasanoğlan;
    İftihar duymalıdır bunlardan, her Türk olan.

    Yine masraf az değil, elli milyonu buldu;
    Fakat kısa zamanda bu işler tamam oldu.

    Cumhurbaşkanı başta, meclis, hükümet, millet,
    Elele vermişlerdi; buydu en büyük kuvvet.

    Sen görünce devletin bu sıkı tutuşunu,
    Çalışmaya koyuldun, bıraktın şunu bunu.

    Dört yanımız ateşken aklını aldın başa,
    Gönüllü yazılmıştın bu tüfeksiz savaşa.

    Sıvadın kollarını koyulup da yapıya,
    Enstitülü öğretmen kilit oldu kapıya.

    Girdin zahmete amma yaptın binlerce okul,
    Bunu yüz yılda bile yapmadılar, hey oğul!..

    Belki bu iş yüzünden sıkıntı çektin biraz,
    Böyle mutlu bir nimet, külfetsiz de olamaz.

    Parayla sanma öyle işler kolay olurdu;
    Her zaman bütçesinden millet para bulurdu.

    Eğitim davasını bırakıp hükümete,
    Zor alırsın sonunu yük oldukça devlete.

    İlköğretim işine kaç defa başlanıldı;
    Alt ucu güç çıkınca "he!" denip boşlanıldı.

    Yüzyıl var bizde bunun önemi söylendi;
    Bir asırda olana bakıp da "vah!" demeli!

    Kimi zaman para yok, kimi zaman insan yok;
    Yapmamaya bahane istersen bundan da çok!...

    Para yoksa çalış bul, adam yoksa yetiştir,
    Sanma bütün bunları başkası sana verir.

    Evlad yetiştirmede ne aile, ne devlet,
    "Ben acizim" diyemez, gösteremez mazeret.

    Batıda kalmadı hiç bunu düzenlemeyen.
    Bilgisiz gözü bağlı demokrasiye giden.

    Demokrasi olur mu; okuma, yazma yoksa,
    Hiç bina kurulur mu, kürek yok kazma yoksa!..

    Dedi birkaç dalkavuk: "Bunu sayma sen kusur,
    "Türk milleti olgundur, okumadan da olur!"

    Seni cahil görme var bu sözün arkasında,
    Esir olup kalasın yoksulluk yakasında.

    Kur'an ne anlamazsan, kanun nedir bilmezsen,
    Gözündeki perdeyi okuyarak silmezsen,

    Ne dinin bütün olur, ne de vatandaşlığın;
    Basını taştan tasa vurursun mutlak yarın.

    Harfler icat olalı iki bin seneden çok;
    Onu öğrenmek için gözün mü, aklın mı yok?

    Demokrasi olamaz yollamazsan Meclise,
    Kendine vekil diye beğendiğin kim ise.

    Halbuki oy verirken seçim yazıyla olur.
    Oy vermeden önce de geçim yazıyla olur.

    Okuyup yazman yoksa her zaman aldanırsın;
    Meclise seçtiklerin vekil gitti sanırsın.

    Cahillikle iş olmaz, bilginin önemi bu,
    Bırakmamak gerekir okulsuz tek çocuğu.

    İlkokul çağdaşları, ne dersin, kaçı bulur?
    Yediden on dördüne belki dört beş milyondur.

    Kolay değil yer bulmak milyonlarca çocuğa;
    Bu ne büyük bir iştir, bakılmaz aza çoğa.

    Unuttun mu, öğretmen köye ne zor getirdi?
    Çoğu köyden gitmeyi cana minnet bitirdi.

    Kalanlar arasında iyiler yok değildi,
    Fakat köyde tutunan pek öyle çok değildi.

    Onlar da suçlu değil, köy için yetişmemiş;
    Ne yapsın, köylü gibi dağda, kırda pişmemiş.

    Halbuki köyler için lazım yüz bin öğretmen;
    Ancak gelecek sana, senin içinden giden.

    Bunu bil de yüksünme, uğraş cenk eder gibi;
    Yardım et devletine olgun milletler gibi...

    Her diktiğin ağacın yemişini bekleme;
    "Yavrum ne yerse yesin, bundan bana ne?" deme.

    Çocuğunu yetiştir, taze bir fidan olsun;
    Görsün yaşama nedir, uygar bir insan olsun!

    Bu işde doğru yolu sana gösterenlere,
    Kopmadan bağlan, sana gönlünü verenlere.

    Onlardan ancak senin hizmetinde bulunan,
    Onlar olmuştur sana faydaları dokunan.

    "Köylü efendimizdir" diyenleri kendine
    Sen de efendi belle; saygı duy efendine!


İŞTE BAŞLARIZ SÖZE!..
Yazmıştım ben bunları, dokuz yüz kırk yedide,
Oku da sen bir kere ne istersen onu de.

Geçmiş tam on iki yıl göz açıp kapamadan,
Böyle kesmiş kısmeti hakkımızda Yaradan.

O zaman diyordum ben artık yakındır günüm;
Dayanman bu acıya, kötüye çıkmış ünüm.

Demek Tanrı lütfiyle bu engel de asılmış,
On iki yıl içinde, ben neyim, anlaşılmış.

Ellideydim o sıra, şimdi altmış ikiyim;
Hakka bin şükür olsun eskisinden iyiyim.

Çeyrek asır yaşadım göğsünde siyasetin;
Gördüm pınar basını o yıllarda devletin.

Atatürk'ü tanıdım gezisinde, evinde;
Köşe konuşmasında, açıktan söylevinde.

Nasıl işliyor gördüm, yüreğiyle kafası;
Boş yere denilmedi ona Türk'ün Atası.

Onunla aydınlandı Türk'ün tarihi, dili;
Nereye dokunduysa nur oldu nurdan eli.

Yaşıyoruz bugün biz kurtardığı vatanda;
Dil uzatma sakın ha, Allah'ından utan da.

Böyle diyorum; çünkü çıktı bazı soysuzlar,
O'na "Adı Türk" diyen vicdansızlar, huysuzlar.

Öldü deme, baştadır bugün bile Atatürk;
O'nun yalnız adı mı, nesi varsa hepsi Türk.

Çalışmakla ödenir ancak minnet borcumuz,
Nankörlük edersek biz kötüdür sonucumuz.

Gençliğimden beri ben, içten bağlıyım O'na,
Değişmez bu düşüncem ömrüm erse de sona.

Doğrudur çünki O'nun devlet, millet görüşü;
Vatanı uygarlığın bağlariyle örüşü.

Hala bu inandayım, uygar olmaktır temel;
Türk ruhu bundan doğar, odur en büyük emel.

Buna yardımcı olan her şey bence değerli,
Bütün dünyada işin böyle olduğu belli.

Bunu düşündüm, dedim: Köşeme çekileyim;
Siyaset isteğini yüreğimden sileyim.

Okuyup yazmak olsun bundan sonraki işim;
Bu evren ortasında bileyim ben neymişim?

Anlatayım açıkça doğru, gördüklerimi,
Yazayım ben fikirce öne sürdüklerimi.

Yıllar var ki vaktimi bununla geçiririm,
Neyim varsa, bu yolda çekinmeden veririm.

Benim vergim nedir ki, birkaç kitaptır ancak,
Çobanın armağanı, bilirsin ne olacak?

Bu kitap da öyledir, amma hazindir sesi;
Her zaman dile gelmez destanların böylesi.

Bunda hem hikaye var, hem öğüt, hem savunma;
Biraz da dert dökerek içten içe avunma.

Senin sevgin, yazdıran bütün bunları bana;
Senin sazın elimde, senden söylerim sana.

Üç tellidir bu çöğür, sensin onun bülbülü;
O'na sıskadır diyen, şimdi olmuş bir ölü.

Leyla - Mecnun masalı yoktur bunun içinde,
Neler geçmişse vardır ömrümün sürecinde.

Bu bir name yücel'den, yollanılmış adına;
Sanırım ki, kolayca varacaksın tadına.

Seversen hikayemi, başka dostlara anlat;
Beğenmezsen, darılmam, tutma elinde, yırt, at!...

Orhantepe, 17 Temmuz 1959

 MEB