Vaktiyle kitaplar karıştırdım. Yaşam hakkında filozofların ne dediklerini anlamak istedim. Bir kısmı her şeyi kara görüyordu. "Madem ki hiçiz ve sıfıra varacağız, dünyadaki geçici ömür esnasında neşe ve mutluluğa yer bulunamaz!" diyorlardı. Başka kitaplar okudum, bunları daha akıllı adamlar yazmışlardı. Diyorlardı ki: "Madem ki sonu nasıl olsa sıfırdır, bari yaşadığımız sürece şen ve neşeli olalım." Ben kendi karakterim bakımından ikinci yaşam görüşünü tercih ediyorum, fakat şu kayıtlar içinde: Bütün insanlığın varlığını kendi kişiliklerinde gören adamlar mutsuzdurlar. Besbelli ki o adam birey olarak yok olacaktır. Herhangi bir kişinin, yaşadıkça memnun ve mesut olması için gereken şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır. Akıllı bir adam, ancak bu şekilde hareket edebilir. Yaşamda tam zevk ve mutluluk, ancak gelecek kuşakların şerefi, varlığı, mutluluğu için çalışmakta bulunabilir. Bir insan böyle hareket ederken, "Benden sonra gelecekler acaba böyle bir ruhla çalıştığımı fark edecekler mi? diye bile düşünmemelidir. Hatta en mutlu olanlar, hizmetlerinin bütün kuşaklarca gizli kalmasını tercih edecek karakterde bulunanlardır.
Herkesin kendine göre bir zevki var: Kimi bahçe ile meşgul olmak, güzel çiçekler yetiştirmek ister; bazı insanlar da adam yetiştirmekten hoşlanır. Bahçesinde çiçek yetiştiren adam, çiçekten bir şey bekler mi? Adam yetiştiren adam da, çiçek yetiştirendeki duygularla hareket edebilmelidir. Ancak bu şekilde düşünen ve çalışan adamlardır ki, memleketlerine ve milletlerine ve bunların geleceğine faydalı olabilirler. Bir adam ki, memleketin ve milletin mutluluğunu düşünmekten daha çok kendini düşünür, o adamın değeri ikinci derecededir. Esas değeri kendine veren ve bağlı olduğu millet ve memleketi ancak kişiliği ile ayakta gören adamlar, milletlerinin mutluluğuna hizmet etmiş sayılmazlar.
Ancak kendilerinden sonrakileri düşünebilenler, milletlerini yaşamak ve ilerlemek imkânlarına eriştirirler. Kendi gidince ilerleme ve hareket durur zannetmek bir dalgınlıktır.Şimdiye kadar söz ettiğim noktalar, ayrı ayrı toplumlara aittir. Fakat, bugün bütün dünya milletleri aşağı yukarı akraba olmuşlardır ve olmakla meşguldürler. Bu itibarla insan, bağlı olduğu milletin varlığını ve mutluluğunu düşündüğü kadar bütün dünya milletlerinin huzur ve refahını düşünmeli ve kendi milletinin mutluluğuna ne kadar değer veriyorsa bütün dünya milletlerinin mutluluğuna hizmet etmeye elinden geldiği kadar çalışmalıdır. Bütün akıllı adamlar takdir ederler ki, bu yolda çalışmakla hiçbir şey kaybedilmez. Çünkü, dünya milletlerinin mutluluğuna çalışmak, diğer bir yoldan kendi huzur ve mutluluğunu temine çalışmak demektir. Dünyada ve dünya milletleri arasında huzur, açıklık ve iyi geçim olmazsa, bir millet kendi kendisi için ne yaparsa yapsın, huzurdan mahrumdur. Onun için ben sevdiklerime şunu tavsiye ederim : Milletleri yöneten adamlar, doğal olarak evvelâ ve evvelâ kendi milletinin varlığının ve mutluluğunun yaratıcısı olmak isterler. Fakat, aynı zamanda bütün milletler için aynı şeyi istemek gerekir. Bütün dünya olayları bize bunu açıktan açığa kanıtlar. En uzakta zannettiğimiz bir olayın bize bir gün temas etmeyeceğini bilemeyiz. Bunun için insanlığın hepsini bir vücut ve bir milleti bunun bir organı saymak gerekir. Bir vücudun parmağının ucundaki acıdan diğer bütün organlar etkilenir.
"Dünyanın filân yerinde bir rahatsızlık varsa bana ne?" dememeliyiz.
Böyle bir rahatsızlık varsa, tıpkı kendi aramızda olmuş gibi onunla
ilgilenmeliyiz. Olay ne kadar uzak olursa olsun bu esastan şaşmamak
gerekir. İşte bu düşünüş, insanları, milletleri ve hükümetleri
bencillikten kurtarır. Bencillik kişisel olsun, millî olsun daima fena
sayılmalıdır. O halde konuştuklarımızdan şu sonucu çıkaracağım: Doğal
olarak kendimiz için bütün gereken şeyleri düşüneceğiz ve gereğini
yapacağız. Fakat bundan sonra bütün dünya ile ilgileneceğiz. Kısa bir
örnek: Ben askerim. Genel Savaş’ta bir ordunun başında idim. Türkiye’de
diğer ordular ve onların komutanları vardı. Ben yalnız kendi ordumla
değil, öteki ordularla da meşgul oluyordum. Bir gün Erzurum cephesindeki
hareketlere ait bir sorun üzerinde durduğum sırada yaverim dedi ki:
"Niçin size ait olmayan sorunlarla da uğraşıyorsunuz?" Cevap verdim:
"Ben bütün orduların durumunu iyice bilmezsem, kendi ordumu nasıl
yöneteceğimi belirleyemem." Bir devlet ve milleti yönetme durumunda
bulunanların daima göz önünde tutmaları gerekensorun budur.
1937 (Ulus gazetesi, 20. 3. 1937)
Vatandaşların, bir milletin bireyleri olmak bakımından millete, onun
devlet ve hükümetine ve bağlı olduğu milletin uygar insanlığın bir
ailesi olması açısından, bütün insanlığa karşı birtakım görevleri
vardır.
1930 (Afetinan, M.B. ve M.K.Atatürk’ün El Yazıları, s. 16)