İnanılmaz ölçüde karışık ve özgün bir roman kahramanı Nicholai Hel. Yarı Rus, yarı Alman asıllı koyu bir Amerikan düşmanı. Şanghay'da doğmuş, bir Japon generali tarafından büyütülmüş; bir Japon bilgesinden de "Go" oyunu öğrenmiş. Bask dili dahil yedi dili ana dili gibi konuşuyor. Plastik kartla ya da kurşun kalemle bir insanı rahatlıkla öldürebilecek ustalıkları da edinmiş. Üstün düzeydeki "yakın algılama " yeteneği yüzünden fotoğrafı bile çekilemeyen bu profesyonel terörist avcısı, terörcü, korkusuz mağaracı, yenilmez savaşçı ve gerçek feylosof, günün birinde emekli olarak yaşadığı şatosundan çıkıyor; amansız ve acımasız bir dövüşe katılmak üzere....
👇
Ben çok seyahat ettim, dünyayı avucumun içinde çevirdim ve bir şeyi iyice anladım. İnsanı en mutlu eden şey, ihtiyaçlarıyla varlıkları arasında bir denge bulunmasıdır. Bütün sorun, bu dengenin nasıl sağlanacağı. İnsan bunu belki varlıklarını yükseltip ihtiyaçlarının düzeyine çıkararak yapabilir. Ama bu budalalık olur. Bunu yapmak, arada bir sürü doğa dışı şeyler yapmayı gerektirir. Pazarlık etmek gibi, çalışmak gibi, çabalamak gibi. Öyleyse? Öyleyse akıllı bir adam dengeyi, ihtiyaçlarını azaltarak, yani onları varlıklarının düzeyine indirerek sağlar. Bunu yapmanın da en iyi yolu, bedava olan şeylerin değerini bilmektir. Dağların, kahkahanın, şiirin, bir dostun verdiği şarabın, yaşlı ve şişman kadınların, Bakın bana! Ben elimdekilerle mutlu olmayı çok iyi bilen biriyim. Bütün mesele elimdekileri yeteri kadar çoğaltmak.
*
Terbiye her zaman için merhametten de, sadakatten de, yardımdan da, içtenlikten de daha güvenilir bir şeydi. Tıpkı hak yememenin, karşıdakine eşit şans tanımanın adaletten önemli olması gibi. Büyük sayılan değerler, baskı altına girdiklerinde türlü mantık oyunlarıyla çözülüverirlerdi. Ama terbiye, terbiyeydi. Koşullar ne olursa olsun, hiçbir zaman değişmezdi.
*
Oysa bir şey ummanın, hayal kırıklığını davet etmek olduğunu o kadar iyi biliyordu ki!
*
Korkaklar her zaman için cesur insanlardan daha tehlikeli olurlardı.
Bir kere sayıları daha fazlaydı.
Sonra, arkadan vururlardı.
Vurdukları zaman da kötü vururlardı.
Çünkü sağ kalırsanız öç alacağınızdan korkarlardı.
*
geçmiş denilen şey,gelecekten arındırıldığı anda bir yığın önemsiz ayrıntı haline geliyordu,içinde organik hiç bir şey kalmıyordu,güçlü olan,acı veren hiç bir şey
*
Kalabalığın çıkardığı gürültü mantıksızdır ama kulakları sağır edecek kadar güçlüdür. Beyinleri yoksa da; binlerce kolları vardır. Bunları seni yakalamak, çekmek, aşağıya indirmek ve batırmak için kullanırlar.
*
Irk demek hiçbir şey demek değildir. Kültür ise her şeydir.
*
Şibumi, sıradan, olağan görünümlerin altında yatan gizli üstünlükleri anlatır.
Şöyle düşün;
O kadar doğru bir söz ki, cesaretle söylenmesine gerek yok.
O kadar dokunaklı bir olay ki, güzel olmasına gerek yok.
O kadar gerçek ki, sahici olmasına gerek yok.
Şibumi demek, bilgiden çok anlayış demek.
İfade dolu bir sessizlik demek.
Kendini kanıtlama gereği duymayan bir alçak gönüllük demek.
Sanatta şibumi zarif bir basitliği ifade eder. Buna sabi denir.
Felsefedeyse kendini wabi olarak gösterir. Büyük bir ruhsal rahatlıktır ama pasiflik değildir.
Bir insanın kişiliğindeyse... nasıl söylemeli...
Hakimiyet peşinde olmayan otorite mi? Onun gibi bir şey...