Zenîme’ydi adı. Zaman zaman kederli, derin
yeislere kapılmış bulurdum onu, zaman zaman neşeyle taşmış kırıp
geçirirdi gülmekten insanı. Güzelliği silinmemişti büsbütün. Lokma
gözlü, uzun boylu, incecik, düzgün vücutluydu; kadınsı çizgileri
yerindeydi hâlâ. Tuhaf kostümlerle dolaşırdı evin içinde.
Hayatının
herkese kapadığı bir noktası bir gizi, gerçek bir acısı olmalıydı
bence, ama yine de dolu dolu yaşamış, dünyanın her bir yerinde
sevgilileri olmuş; gözü arkada kalmamış, güçlü bir kadına benziyordu.
Zenîme Hanım’ın oturma odası ya da salonu sanki orta yerde ulu bir çınar
varmış da onun tüm yaprakları sonbaharın gelişiyle kuruyup dökülmüş
gibi yerlere serilmiş yazılı yapraklarla doluydu. Kâğıtlar da kim bilir
ne uzun süre orada öylece kalmışsa onlar da sararmış solmuştular.
Bir
gün “Al götür onları artık gözüm görmesin!” dedi, ikramda bulunurcasına
bana! Zenîme Hanım, ad falan koymamıştı kitabına. Cüce adını ben
koydum. Zenîme’ydi adı…
- - - - - -
"Leyla Erbil, çağdaş Türk edebiyatının, modern ve kentli edebiyatımızın
yüz akıdır. Yerelliğin sınırlarını aşmış da değil, hiç tanımamıştır. Pek
çok şeyin sınırını tanımadığı gibi. Bugün, Pen Edebiyatçılar Derneği
şaşılası bir değerbilirlikle, hiçbir 'popülerite'si olmamış ve olmayacak
bu yazarımızı Nobel Edebiyat Ödülü için aday gösteriyor. Bu, Erbil
için, muhtemelen hiç alamayacağı Nobel'den daha değerli olmalı: Kendi
gerçeğinin izinden ayrılmamakta direnmek ve buna rağmen, Unutuluş'u bir
-sıfır yenmek!"
- Füsun Akatlı-