Erken Kaybedenler...Yoldan çıkmış bir neslin manifestosu...
Kendini kandırmadan yaşamanın ne anlamı var! Çıplak gerçekler
kimi tatmin edebilir ki? Bir derviş ya da manyakoğlumanyağın teki
değilseniz olayları küçültmeden ya da büyütmeden, oldukları gibi kabul ederek yaşayamazsınız.
Kendini kandırmaca, en sevdiğim oyun.
Çünkü büyüdükçe arzularım küçüldü, şaşkınlıklarım küçüldü, beklentilerim küçüldü. Büyüdükçe öyle küçüldüm ki içimde taşacak bir şey kalmadı. Büyümenin bir bedeli varsa işte bu, yarım metre uzadım, yirmi kilo aldım ve dünyadan vazgeçtim.
Söylemekten vazgeçtiğim şeyler söylediklerimden daha fazla. Çünkü insanları üzmek istemiyorum.
Unutmanın acısı, ayrılığın acısından farklı. Ayrılık hüzne yakın; unutmak kasvete.
Yani birini er geç unutmaya mahkum olduğunu bilmenin kasvetinden
bahsediyorum. Birini yavaş yavaş unuttuğunun bilincine vardığın anıların
sıkıntısından bahsediyorum. O kişinin parça parça silinip alakasız
hatıraların arasına karışmasından bahsediyorum. Belki de neden
bahsettiğimi bilmiyorum; sadece üzülüyorum, vasıfsız keder.
Bazen şöyle düşünüyorum, dünyaya gelirken melek şeklinde dizayn
edilmiş görünmez bir rehber verseler. O da ihtiyacımız olduğu anlarda
fısıldasa kulağımıza, Fulbright şudur kardeşim, Google'ın da esas
manası budur, şuradan git sola dön, TEDAŞ da orada, elektrik faturanı
mesai saatleri içinde yatırabilirsin. Kimsenin kendi kendine konuşan
insanları yadırgamadığı bir dünya olurdu işte bu. Üzüldüğün zaman bile
beraber ağlardın rehber meleğinle. İşte o zaman görürdü Allah Teala gözyaşlarımızı, gelin evladım buraya derdi, bir
şu üzüldüğünüz şeylere bakın bir de evrenin sonsuzluğuna. Bu kadar acı
yeter size, bu kadar saçmalık yeter, haydi gelin biraz da bu tarafta
yaşayın.
Okudukların yaşadıklarını değiştirir, değiştirmese bile farklı bir gözle görmeni sağlar.
"Apartmanın girişindeki lambayı sen mi kırdın Bülent?"
- "Hangisini?"
- "Otomatik yanan,sensörlü lamba."
- "Hayır."
- "Komşu görmüş, yalan söyleme. Süpürge sapıyla kırmışsın dün gece."
- Önüme baktım.
- "Neden kırdın?"
- Cevap yok.
- "Hasta mısın evladım? Söyle bana neyin var, neden kırdın lambayı, yapma böyle..."
- "Kırdımsa kırdım, ne olacak! Çok mu değerliymiş?"
- "Lamba senden değerli mi evladım, lambanın a...na koyayım, lamba kim? Yöneticiye de dedim. Lambanızı s.keyim, kaç paraysa veririz. Sen değerlisin benim için."
- "Beni görünce yanmıyordu baba."
- "Nasıl ya?"
- "Görmezden geliyordu, yanmıyordu. Kaç sefer yok saydı beni."
- "E beni görünce de yanmıyordu bazen, böyle el sallayacaksın havaya, o zaman yanıyor."
- "Hadi ya! Sahiden mi?"
- "Evet. Ucuzundan takmışlar. Bizimle bir alakası yok."
- Babama sarıldım yıllar sonra.