29 Nisan 2024

İktidar - Güçlü Olmanın 48 Kuralı


Güçlü Olmanın 48 Kuralı kitabının yazarı; Robert Greene bu işi çözmüşe benziyor. ''Güç  görünüşte oynama yeteneği gerektirir. Birçok maske takmayı ve çanta dolusu aldatmaca  taşımayı öğrenmelisiniz. Aldatma ve sahte davranış, çirkin ve ahlaksızca görülmemelidir. Bizi hayvanlardan ayıran şey yalan söyleme ve aldatma yeteneğimizdir.'' diyen Greene'den  etik kurallar bekliyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü bu kurallar yüksek miktarda Makyavelizm  içeriyor.

1. Lideriniz olan kişiyi asla gölgede bırakmayın.

Sizin üstünüzde bulunanların kendilerini üstün ve daha kuvvetli hissetmelerini sağlayın. Onları memnun etmek ve etkilemek amacıyla yeteneklerinizi gösterirken fazla ileri gitmeyin,  yoksa tam tersine neden olursunuz, yani korku ve güvensizlik uyandırırsınız. Liderinizin  olduğundan daha üstün görünmesini sağlayın ve gücün doruklarına ulaşın.

2. Arkadaşlarınıza fazla güvenmeyin ve düşmanınızı kullanmayı öğrenin.

Arkadaşlarınıza karşı tetikte olun, onlarda kıskançlık uyandırırsanız size kolayca ihanet edeceklerdir. Aslında düşmanınızdan çok daha fazla korkun arkadaşlarınızdan. Onlara fazla güvenirseniz; tepenize çıkarlar ve size karşı acımasız olabilirler. Eski bir düşman sizin için bir arkadaştan daha güvenilir olabilir. Çünkü dostunuz olduğunu kanıtlamak zorunda hisseder. Bu da sizin menfaatinizedir. Eğer hiç düşmanınız yoksa; hemen bir tane edinin.

3. Niyetinizi ve amacınızı gizli tutun.

Çoğu insan hissettiklerini söyler, fikirlerini her fırsatta ortaya döker. Oysa çok yanılmaktadır. Dürüstlük, kestiğinden daha çok kan akıtan kör bir alettir. Sözcükleri ayarlamanız, insanlara hissettiğiniz ya da düşündüğünüz acı ve çirkin gerçekler yerine duymak istediklerini söylemeniz daha akıllıcadır. Eğer güç için büyük bir arzu duyuyorsanız dürüstlüğü hemen bir kenara koyun ve niyetinizi gizleyin.

4. Her zaman gerekenden daha azını söyleyin.

Eğer sözlerinizle insanları etkilemeye çalışıyorsanız, ne kadar çok konuşursanız o kadar sıradan görünürsünüz ve hakimiyeti kaybedersiniz. Sıradan bir şey söylüyor olsanız da; bunu belirsiz, ucu açık, yuvarlak ifadelerle yapın. Bu orijinal ve etkileyici olmanıza katkı sağlar. Güçlü insanlar az konuşarak diğerlerini etkiler ve ürkütürler. Üstelik gereğinden fazla konuşursanız, saçma sözler sarfetmeye başlama ihtimaliniz de artar.

5. İtibarınızı ve şöhretinizi canınız pahasına koruyun.

İktidarınızın mihenk taşı itibarınızdır. Yalnızca sahip olduğunuz itibar ve şöhret etrafınızdakileri korkutup yıldırmanıza yeterli olabilir ve böylece kazanan siz olursunuz. Fakat itibarı bir kez kaybettiniz mi tüm saldırılara açık ve savunmasız kalırsınız. Ve bu fırsatı kullananlar mutlaka olacaktır. Bu yüzden itibarınızı saldırılamayacak kadar güçlendirin ve gelebilecek hiçbir saldırıya pabuç bırakmayın. Savunma sırasında saldırıya da unutmayın ve rakiplerinizin itibarını zedeleyecek açıklarını arayın. Sonrasında bir köşeye çekilip olacakları izlemeye koyulun.

6. Ne pahasına olursa olsun; dikkat çekici olun.

Bu gezegende her şey dış görünüşüyle yargılanır ve görünmeyen hiçbir şeyin kıymeti yoktur. Bu yüzden asla kalabalıklar içinde kaybolmayın ve başkalarının anılarına gömülmeyin. Rakipleriniz arasından sıyrılıp kendinizi gösterin. Ne pahasına olursa olsun dikkat çekici olun. Oldukça renkli ve gizemli kişiliğinizle; çekingen ve mülayim kitleler içinde ilgi odağı olun.

7. İşi başkalarına yaptırın, övgüleri ise siz toplayın.

Hedefinize giden yolda; tecrübelerinizi ve aklınızı kullanarak ayak işlerini başkalarına yaptırın. Yalnızca zamandan kazanmakla kalmaz; verimliliğiniz ve başarınızla tanrısal bir havaya bürünürsünüz. En sonunda çıraklar unutulur, ustalar hatırlanır bu yüzden başkalarının sizin yapabileceği şeyleri asla kendiniz yapmaya kalkışmayın.

8. İnsanların size gelmeleri için gerekirse yem kullanın.

Diğer insanların davranışlarındaki etkiniz ne kadar fazla olursa; kontrol o kadar sizin elinizde olur. Rakiplerinizin kendi planlarını bırakıp size gelmesi; o planları uygulamalarından çok daha iyidir. Saldırıya geçip çatışmaktansa; hayal gücünüzü kullanın ve onları cezbederek size gelmelerini sağlayın. Tüm kozlar sizin elinizde olsun.

9. Eylemlerinizle kazanın, fikirlerinizle değil.

Fikirleriniz ve tartışmalarla elde ettiğiniz, anlık ve geçici başarılar; Pirus Zaferi'ne benzer, büyük kayıplarla kazanılan galibiyetlerdir. İnsanların geçici olarak çürüttüğünüz fikirlerindense; onlarda uyandırdığınız hınç ve kötü niyet uzun sürelidir ve sizi daha güçlü kılar. Sadece davranışlarınızla, başkalarının sizinle hemfikir olmasını sağlamak çok daha kolay olacaktır. Hiçbir şey söylemeyin ve açıklamayın yalnızca gösterin.

10. Mutsuz ve bahtsız insanlardan kaçın, size de bulaşabilir.

Başkasının mutsuzluğundan nasibinizi almanız şaşırılacak bir şey değildir çünkü ruh halleri de hastalıklar gibi bulaşıcıdır. Boğulan kişilere yardım ettiğinizi düşünürken kendi felaketinize zemin hazırlamış olursunuz. Mutsuz ve talihsiz kişiler çoğu zaman kendileriyle birlikte size de olumsuzluklar getirir. Bu yüzden siz siz olun mutlu ve bahtı açık kişilerle arkadaşlık edin.

11. İnsanları kendinize bağımlı kılmayı öğrenin.

Kendi bağımsızlığınızı kaybetmek istemiyorsanız daima aranan ve ihtiyaç duyulan biri olmalısınız. Başkaları size ne kadar bel bağlarsa siz de o kadar özgürleşirsiniz. İnsanlar mutluluk ve varlıkları için sizin elinize baktığı sürece korkacak hiçbir şey yoktur. Onlara asla sizsiz de idare etmelerini sağlayacak kadarını öğretmeyin. 

12. Kurbanınızı dürüstlüğünüz ve cömertliğinizle savunmasız bırakın.

Tek bir dürüstlüğünüz ve samimi hareketiniz çok sayıda sahtekarlığın üzerini kapatır. İçtenlik gösterdiğiniz cömertlik ve dürüstlük karşınızdakilerden en şüphecisinin bile gardını düşürür. Sizi diğerlerinden ayıran dürüstlüğünüzle rakiplerinizin kalbini kazandığınız an; zırhlarında açtığınız o delik sayesinde onları kolayca kandırabilir ve parmağınızda oynatabilirsiniz. Tıpkı Truva Atı gibi mükemmel zamanlamayla verilen ödüller de yine aynı amaca hizmet eder. 

13. Yardım istediğinizde insanların çıkarlarına hitap edin, merhamet ya da minnettarlıklarına değil.

Yardıma ihtiyacınız olduğunda, karşınızdakine geçmişteki iyiliklerinizi ya da yardımlarınızı hatırlatmakla vakit harcamayın çünkü bu hiçbir işe yaramaz. Sizi görmezden gelmenin bir yolunu mutlaka bulacaktır. Bunun yerine sizinle ittifak olmasının ona kazandıracaklarını abartarak anlatın ve bu ortaklığın onun da çıkarlarına hizmet ettiğini kanıtlayın. Elde edeceği bir şey olduğunu gören herkes seve seve yanınızda olacaktır.

14. Bir dost gibi görünün, casus gibi çalışın.

Dostça bir görüntü arkadaşlarınız ve düşmanlarınız hakkında gizlice bilgi toplamanıza izin verecektir. Casusluk yapmanın en yaygın yolu başka insanları kullanmaktır. Dost gibi görünürken gizlice bilgi toplamalısınız. Sosyal toplantılar ve zararsız görüşmelerde kendi kişiliğinizi bastırarak bazı şeyler öğrenebilirsiniz. 

15. Düşmanınızı tamamen ezin.

Bunu öğrenmeleri bazen çok pahalıya patlasa da, Musa peygamberden bu yana tüm büyük liderler bilir ki; korkulan bir düşman tamamen ezilip yok edilmelidir. Ardınızda bıraktığınız tek bir köz ne kadar cılız olursa olsun büyük bir yangın ,için yeterli olacaktır. Mücadeleyi yarıda bırakmak, size düşmanınızı tamamen ortadan kaldırmaktan daha çok şey kaybettirir. Düşmanınız mutlaka toparlanıp, sizden intikam almak isteyecektir. Onu yalnızca fiziksel olarak değil ruhsal olarak da yok edin.

16. Saygı ve şerefinizi artırmak için yokluğunuzu kullanın

Piyasada yayılmak fiyat düşürür: Ne kadar çok ortalarda görülüp duyulursanız o kadar basit ve sıradan olursunuz. Halihazırda bir grubunuz varsa, arada bir ortadan kaybolmanız sizi daha çok takdir edilen ve hakkında konuşulan biri yapar. Bilirsiniz az bulunurluk değeri arttırır fakat bunu yaparken mükemmel zamanlama çok önemlidir.

17. Kestirilemezlik havası ile çevrenize kuşku salın.

İnsanlar alışkanlıklarına son derece bağlı, diğerlerinin davranışlarında benzerlikler görmeye doyumsuz ihtiyaç duyan yaratıklardır. Davranışlarınızın önceden tahmin edilir oluşu onlara kontrol duygusu verir. Durumu tersine çevirin: Bilerek tahmin edilemez olun. Bir tutarlığı ya da amacı yokmuş gibi görünen bir davranış onların dengelerini bozacak ve hareketlerinizi açıklamaya çalışırken yorgun düşeceklerdir. Aşırıya götürüldüğünde diğerlerinin gözünü korkutur.

18. Kendinizi korumak için duvarlar örmeyin; toplumdan soyutlanmak, izole olmak tehlikelidir.

Dünya tehlikelidir ve düşmanlar her yerdedir, herkes kendini korumak zorundadır. Kendi ellerinizle ördüğünüz duvarlardan ortaya çıkmış kale en emin yer gibi görünebilir. Ama kendinizi böyle izole etmek sizi korumaktansa daha fazla tehlikeye yol açar. Değerli bilgilerden haberdar olmanızı engeller ve sizi göze çarpan kolay bir hedef haline getirir. İnsanlar arasında olmak, müttefikler bulmak ve başkalarıyla kaynaşmak daha iyidir. Kalabalıkta düşmanlarınızdan korunmanız daha kolay olacaktır.

19. Kiminle dans ettiğinizi bilin; yanlış ayağa basmayın.

Dünyada her çeşit insan vardır ve hepsinin sizin stratejilerinize aynı şekilde karşılık vermesini bekleyemezsiniz. Bazı insanları aldatır ya da kötü duruma düşürürseniz hayatlarının geri kalanını intikam almaya çalışarak geçireceklerdir. Kuzu postu içinde kurtlara karşı dikkatli olun. Kurbanlarınızı ve rakiplerinizi dikkatle seçmelisiniz; asla yanlış kişiyi kızdırmayın.

20. Kimseye bağlanmayın.

Taraf tutmada acele etmek büyük aptallık olur. Kendinizden başka kimsenin tarafını tutmayın. Bağımsızlığınızı sürdürerek, insanları birbirine karşı kullanarak ve peşinizden koşmalarını sağlayarak; diğerlerinin efendisi olabilirsiniz.

21. Enayi avlamak için enayi rolü yapın, hedefinizden daha aptal görünün.

İnsanların bilinçaltına onların sizden daha zeki olduklarına dair güvence verin. İnsanların sizden daha kültürlü olduklarını hissetmelerini sağlayın; gardları düşecektir. Tam bir saflık havası harikalar yaratabilir. Sizden daha akıllı hissettiklerine ikna olduktan sonra, sizden asla şüphe etmezler. Ne kadar çok etraflarında olursanız onları aldatmak için o kadar çok fırsatınız olur.

22. Teslim olma taktiğini kullanın, zayıflığı güce dönüştürün.

Rakibinizden daha zayıf olduğunuzda asla onurunuz uğruna savaşmayın; onun yerine teslim olmayı tercih edin. Teslim olmak toparlanmanız ve karşınızdakinin gücünün azalmasını beklemek için size zaman kazandırır. Ona galibiyet zevkini tattırmayın; teslimiyeti bir güç aracı olarak kullanın ve önce davranıp teslim olun.

23. Güçlerinizi bir arada tutun, yoğunlaştırın. 

Gücünüzü ve enerjinizi en güçlü noktalarında yoğunlaştırarak koruyun. Zengin bir maden bulup derinlere dalmakla sığ bir madenden diğerine atlayarak kazanacağınızdan daha fazla kazanırsınız; yoğunluk daima genişliği alt eder. Sizi yükseltecek kaynakları ararken, size kalıcı bir destek olacak yönünüzü mutlaka keşfedin. 

24. Mükemmel saray mensubunu oynayın.  
Mükemmel saray mensubu her şeyin güç ve politik ustalık etrafında döndüğü bir dünyada mücadele etmektedir. Dolaylılık sanatında ustalaşmıştır; iltifat eder, üstünlere boyun eğer ve en dolaylı, en zarif yoldan diğerlerinin üzerindeki gücünü hissettirir. Saraylı olmanın yasalarını öğrenip uyguladığınızda; yükselişinize hiçbir şey engel olamaz. 

25. Kendinizi yeniden yaratın.
Toplumun üzerinize yüklediği rolü kabul etmeyin. Yeni, ilgi çekici ve sıradan olmayan bir kimlik oluşturarak kendinizi yeniden yaratın. Diğerlerinin sizi tanımlamalarına izin vermek yerine kendi imajınızın mimarı olun. İnsanlara yönelik davranış ve hareketlerinize çarpıcı hileler katın. Gücünüz artacak ve karakteriniz efsanevi özelliklerle dolu görünecektir. 

26. Ellerinizi kirletmeyin.
Kusursuz bir uygar ve etkin insan örneği oluşturmalısınız. Elleriniz asla hatalar ve kötü işlerle kirlenmemelidir. Öyle bir işle olan bağlantınızı gizlemek için başkalarını günah keçisi ve maşa olarak kullanın ve lekesiz görünümünüzü muhafaza edin. 

27. Kendi takipçilerinizi yaratmak için insanların inanma ihtiyacını kullanın.
İnsanlar bir şeye inanmak için karşı konulamayan bir arzu duyarlar. Onlara peşinden gidecekleri bir dava, yeni bir inanç önererek böylesi bir arzunun odak noktası olun. Sözleriniz belirsiz ama vaatlerle dolu olsun; mantıklı ve net düşünceler yerine coşku üzerinde durun. 

28. Harekete geçerken cesur ve atılgan olun.  

Eğer eylemlerinizin gidişatından emin değilseniz; bir girişimde bulunmayın. Şüpheleriniz ve tereddütleriniz sizi başarısızlığa sürükleyecektir. Cesaretle uygulamaya girişmek değil; çekingenlik ve ürkeklik tehlikelidir. Cesurca giriştiğiniz bir işteki hatalarınızı yine aynı cesaretle, kolayca düzeltebilirsiniz. Herkes cesarete hayranlık besler ürkeklere hiç kimse saygı duymaz.  

29. Her şeyi sonuna kadar planlayın.  

En önemlisi sondur. Her şeyi sonuna kadar planlayın; bütün olası sonuçları, engelleri, sıkı çalışmanızı tersine çevirip zaferi diğerlerine kazandırabilecek olası talihsizlikleri hesaba katın. Sonuna kadar plan yaptığınızda şartların etkisi altında kalmazsınız ve ne zaman duracağınızı bilirsiniz. Talihinize yumuşak bir şekilde rehberlik edin ve ileriyi düşünerek geleceğinizi belirlemesine yardımcı olun.  

30. Başarılarınızı fazla çaba harcanmamış gibi gösterin. 

Eylemlerinizi doğal ve kolaylıkla yapılmış gibi göstermelisiniz. Bütün uğraşlarınız ve zekice hileleriniz gizlenmelidir. Harekete geçerken fazla çaba harcamıyormuş gibi görünün; sanki çok daha fazlasını yapabilirmişsiniz gibi. Ne kadar çok çalıştığınızı açıklama arzunuzu bastırın çünkü bu yalnızca akıllarda soru işaretleri yaratır. Taktiklerinizi hiç kimseyle paylaşmayın, yoksa size karşı kullanılabilirler.

31. Seçenekleri kontrol altında tutun: Diğerlerinin sizin dağıttığınız kartlarla oynamalarını sağlayın.  

En iyi aldatmacalar diğer kişiye seçim hakkı vermiş gibi göründüklerinizdir. Karşınızdakiler kontrolün onlarda olduğunu sanırken, aslında hepsi birer kukladır. İnsanlara sizin lehinize olan seçenekler sunun.  

32. İnsanların fantezileriyle oynayın.  

Gerçekten çoğunlukla kaçılır çünkü çirkin ve nahoştur. Hayal kırıklığına uğramanın doğurduğu öfkeye hazırlıklı değilseniz doğruya ya da gerçeklere asla başvurmayın. Hayat o kadar zorlu ve sıkıntı vericidir ki; romantizm üreten ya da fantezilerinde yaşayan insanlar çöldeki vahalar gibidir. Bu yüzden kitlelerin fantezilerini kullanmak sizi güçlü kılacaktır.  

33. Herkesin zayıf noktasını keşfedin.  

Herkesin zayıf ya da yumuşak bir noktası vardır. Bu zayıflık genellikle güvensizlik, kontrol edilemez bir duygu ya da ihtiyaçtır; aynı zamanda küçük gizli bir zevk de olabilir. Keşfettiğiniz andan itibaren kendi lehinize kullanabilirsiniz. 

34. Kral muamelesi görmek için krallar gibi davranın.  

Size nasıl davranılacağını; çoğunlukla kendinizi sunuş tarzınız belirler. Uzun vadede kaba ve ya da sıradan görünmek insanların size karşı saygısız davranmasına sebep olur. Bir kral kendine saygı duyduğu için aynı duyguyu başkalarınında da uyandırır. Bir krala yakışır şekilde ve gücünüzden emin davrandığınızda taç giymek sizin alnınıza yazılmış gibi bir hava yaratırsınız. 

35. Zamanlama sanatında uzmanlaşın. 

Asla acele eder gibi görünmeyin, acele etmek kendiniz ve zaman üzerindeki kontrol yetersizliğinizi ortaya koyar. Her zaman, sanki her şeyin sonunda size geleceğini biliyormuşsunuz gibi sabırlı görünün. Doğru anı tahmin edin, zamanın ruhunu, sizi güce götürecek eğilimleri izleyerek yakalayın. Henüz vakit gelmediyse geri çekilmeyi ve zamanı gelince acımasızca vurmayı öğrenin.  

36. Sahip olamadıklarınızı küçümseyin: Onları görmezden gelmek en iyi intikamdır.  

Önemsiz bir sorunu kabul ederek ona bir varlık ve paye verirsiniz. Karşınızdakine ne kadar dikkat ederseniz onu o kadar güçlendirirsiniz ve küçük hatalar; düzeltmeye çalıştıkça daha göze çarpar hale gelir. Bazen her şeyi oluruna bırakmak daha iyidir. Eğer isteyip de sahip olamadıklarınız varsa onları küçümsediğinizi gösterin. Ne kadar az ilgi gösterirseniz; o kadar üstün görünürsünüz.

37. İlgi ve merak uyandıran görünümler yaratın. 

Çarpıcı imgeler ve simgesel jestler güç havası yaratır; onlara herkes karşılık verir. O halde etrafınızdakiler için sizin varlığınızı yükseltecek görsel çekiciliği olan ve parlak sembollerle dolu görüntüler elde edin. Görünüşe takılanlar gerçekte ne yaptığınızı asla farketmeyecektir.  

38. İstediğiniz gibi düşünün, ama diğerleri gibi davranın.  

Zamana uymayan davranışlarınızla, geleneksel olmayan fikirleriniz ve sıradışı yollarınızla gösteriş yaparsanız; insanlar sizin yalnızca dikkat çekmek istediğinizi ve onları küçümsediğinizi düşünürler. Kendilerini aşağılanmış hissetmelerine neden olduğunuz için sizi cezalandırmanın bir yolunu mutlaka bulacaklardır. Orijinalliğinizi yalnızca hoşgörülü arkadaşlarınızla ve sizin eşsiz oluşunuzu takdir edecek insanlarla paylaşın.  

39. Balık yakalamak için suları karıştırın hatta bulandırın.  

Öfke ve heyecan stratejik olarak ters etkilidir. Her zaman sakin ve tarafsız olmalısınız. Ama kendiniz sakin kalırken rakiplerinizi kızdırabilirseniz kesin bir avantaj kazanırsınız. Onları hazırlıksız yakalayın ve zayıf noktalarından vurun.

40. Bedava yemeğe değer vermeyin.  

Bedava olarak sunulan şeyler tehlikelidir.; genellikle ya bir hile ya da gizli bir yükümlülük içerir. Kıymetli olan bir şey için ödeme yapmaya değer. Ödeme yaparak minnettaralık, suçluluk ve dalavereden kurtulursunuz. Ücreti tam olarak ödemek de akıllıcadır, mükemmelliğin kestirme yolu yoktur. Paranız konusunda cömert olun ve etrafında dolaşmasını sağlayın çünkü cömertlik gücün işareti ve mıknatısıdır.  

41. Büyük adamın ayakkabılarını giymeyin, gölgesinde kalmayın.  

İlk önce olan şey her zaman daha iyisi ve daha sonra gelenden daha orijinal görünür. Eğer başarılı bir adamın arkasından geliyorsanız ya da ünlü bir anne ya da babanız varsa onlardan daha iyi olmak için iki katı çalışmanız gerekecektir. Onların gölgesinde kaybolmayın; yoksa kendi yapımınız olmayan geçmişin içine tıkılır kalırsınız. Akışı değiştirerek kendi adınızı ve kimliğinizi yerleştirin. Hükmeden babayı yok edin, mirasını kötüleyin ve kendi tarzınızla parlayarak güç kazanın.  

42. Çobanı vurun, koyunlar dağılacaktır. 

Çok başlı düşman gibi görünen şeyi her yönden kamçılayarak zaman kaybetmeyin; darbeyi sorunun kaynağına indirin... Ne pahasına olursa olsun o kişiyi uzaklaştırın, çünkü o ortalıktan kaybolduktan sonra gücü etkisini yitirecektir. Kanser , tek bir hücreyle başlar. Tedavi edilemeyecek kadar yayılmadan kesip atın.

43. Diğerlerinin kalpleri ve zihinleri üzerinde çalışın.  

Baskı; sonunda size karşı işleyecek olan bir tepki yaratır. Diğerlerini sizinle aynı yönde hareket etmek istemelerini sağlayacak şekilde kontrol edebilirsiniz ve böylelikle bu kişiler sizin sadık pençeleriniz haline gelir. İnsanları yönetmenin yolu psikolojileri ve zayıflıkları üzerinde çalışmaktır. Duyguları üzerinde çalışarak, sevdikleri ve korktukları şeylerden faydalanarak dirençlerini kırın. Eğer insanların duygularına ve düşüncelerine aldırmaz, onları görmezden gelirseniz sizden nefret etmeye başlayacaklardır. 

44. Ayna etkisiyle güven kazanıp, diğerlerini çileden çıkarın ve etkisiz hale getirin.  

Ayna gerçeği yansıtır ama aldatmaca için mükemmel bir araçtır. Karşınızdakilere ayna tuttuğunuzda; onların yaptığının aynısını yaptığınız zaman stratejinizi anlayamazlar. Ayna etkisi onlarla alay eder ve kendilerini aşağılanmış hissettiklerinde aşırı tepki vermelerine neden olur. Ruhlarına ayna tutarak onların değerlerini paylaştığınız yanılsamasıyla onları baştan çıkarırsınız; hareketlerine ayna tutarak ise onlara çok iyi bir ders verebilirsiniz. Çok az kişi buna direnebilir.  

45. Değişimin gerekli olduğunu öğütleyin ama ani ve büyük değişimlerden kaçının.  

Herkes; değişimin gereğini soyut olarak anlar ama gündelik düzeyde insanlar alışkanlıklarına son derece bağlı varlıklardır. Çok büyük yenilikler travmatiktir ve isyana yol açabilir. Eğer bir güç konumunda yeniyseniz ya da güç temelini yeni atmaya başlamış bir yabancıysanız; işlerin eski yapılış şekillerine saygı duyduğunuzu gösterin. Değişim gerekliyse; bunu geçmişin yumuşak bir şekilde iyileştirilmesiymiş gibi gösterin.  

46. Asla çok mükemmel görünmeyin.  

Başkalarından daha iyi görünmek her zaman tehlikelidir ama en tehlikelisi hiçbir hatası ya da zayıflığı yokmuş gibi görünmektir. Kıskançlık sessiz düşmanlar yaratır. Kıskançlığı azaltmak, daha insani ve yaklaşılabilir görünmek için ara sıra hata yapmak ve zararsız kusurları kabul etmek akıllıca olur. Yalnızca tanrılar ve ölüler cezasını çekmeden mükemmel görünebilirler. 

47.Amaçladığınız hedefi aşmayın; zafere ulaştığınızda ne zaman duracağınızı bilin.  

Zafer anı genellikle en tehlikeli andır. Zaferin ateşiyle kendini beğenmişlik ve aşırı özgüven sizi amaçladığınız hedefi geçmeye zorlayabilir ve ileri giderseniz yendiğinizden daha çok düşman edinirsiniz. Başarı sarhoşu olmayın çünkü dikkatli planlamanın ve stratejinin yerini doldurabileceğiniz başka bir şey yoktur. Belirlediğiniz hedefe ulaştığınızda durmayı bilin.

48. Şekilsizliğe bürünün; tahmin edilemez olun.  

Belirli bir şekil alarak, görünür bir plan yaparak; kendinizi saldırılara karşı açmış olursunuz. Düşmanınızın kavrayacağı, sabit bir biçim almak yerine kendinizi her yere uyabilir ve hareketli hale getirin. Hiçbir şeyin kesin ve hiçbir yasanın sabit olmadığı gerçeğini kabul edin. Kendinizi korumanın en iyi yolu su kadar akıcı ve biçimsiz olmaktır; asla istikrar ve kalıcı düzen üzerine bahse girmeyin. Her şey değişir. Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir. 

 

26 Nisan 2024

Çocuklara Felsefe Öğretelim Mi?

Eşin dostun toplantılarda zaman zaman sorduğu bir sorudur: “Çocuklara felsefe öğretelim mi?” İşi şakaya vurdurup şöyle bir yanıt verebilirim ama elbette böyle bir şey yapmıyorum: “Biliyorsanız öğretin, önce öğrenin sonra rahat rahat öğretirsiniz.” Şakanın da kırıcı olmaması gerekir. İşi şaka diye almazsak doğru bir öneri bu: biliyorsanız öğretin, bilmiyorsanız neyi öğreteceksiniz! Çocuklara felsefe öğretmek de nereden çıkıyor? Çocukların öğrenmesi gereken her şey bitti de geriye felsefe mi kaldı! Ne çok şey var öğrenmeleri gereken, onları öğrenmeden büyüyorlar. Saygılı olmayı, özenli olmayı, değer bilmeyi, dikkatli olmayı, yaşama üretici olarak katılmayı, paylaşmayı, daha birçok şeyi öğrenmeden büyüyüp çıkıyorlar genellikle. Özgür eğitim adına yetiştirilmiş olan ve rahatça terbiyesizlik edebilen nice genç insan tanıdım. Oysa bazı güzel nitelikleri çok küçük yaşlarda edinebilir insan ya da daha doğrusu edinmelidir. Aramızda şakacı olmak adına kabak gibi her sözü söyleyebilen ve her türlü çirkin davranışı gösterebilen insanlar parmakla gösterilecek kadar az mı?

Çocuklara felsefe öğretmek telaşı onları erkenden iyi düşünen hatta derin düşünen insanlar yapmak için olmalı. Ancak bu işin ısmarlama bir iş olduğunu sananlar yanılıyorlar. Gerçek anlamda düşünen insanlar yetiştirmek için felsefeyi bir yana bırakıp iyi bir kavram eğitimi uygulamak gerekir. Öncelikle bu toplumun insanları “eğitmek”le “öğretmek”i eşanlamlı terimler diye düşünmeyi bırakmalı, “öğretmek”den vazgeçip “eğitmek” için yöntemler geliştirmelidir. Kimseyi doğrudan eğitemezsiniz ama insanların kendilerini eğitmelerine katkıda bulunabilirsiniz. Kolları sıvayıp birilerini eğitmeye kalkan yarı yolda kalır. Zaten işin adını “öğretim” koyduğumuz için bilgi aktarımında sınırlanıp kalıyoruz, aktardığımız bilginin ne ölçüde sağlıklı olduğu da çokça tartışma götürür. Şişeye huniyle su döker gibi kafaya bilgi dökmek insanları aptal etmekten başka bir işe yaramıyor. Bülbül gibi şakıyan öğrenciye öğretmen bir aferin yapıştırıp en iyi notu verince sorun çözümlenmiş oluyor. Ama hiçbirimiz bu dıştan doldurulmuş kafalarla bir yere gidemediğimizi ve gidemeyeceğimizi,  yapıcılıktan ve yaratıcılıktan iyiden iyiye uzak bir yaşam sürmekte olduğumuzu görmek istemiyoruz.

Bu koşullarda çocuklara felsefe öğretmeye kalkarsanız yanlış iş yaparsınız. Çocukcağız kendisine verilmiş olan kimi doğru kimi yanlış ama tümü doldurma bilgileri evirip çevirirken ve onları neye yaratması gerektiğini düşünüp bulamazken bir de felsefenin sillesini yerse yandı demektir. Duyduğuma göre şimdi birileri yerli ya da yabancı “felsefeci” yazarların kaleminden çıkmış olan bir takım çocuklara felsefe kitaplarını çoktan uygulamaya koymuşlar. Aslında amaç hiç de kötü değil: şimdiden doğru düşünmeyi öğrenmek. Çocuğun kafasında her şey birbirine karışmışken onun doğru ya da iyi düşünmesini sağlamak yolunda kolları sıvayana gülüp geçmeliyiz. Yavrum hiçbir şey bilmiyor ama doğru düşünüyor. Babaannesinin güzeli, gelsin de babaannesi bir öpsün onu, bak nasıl da Celal amcası gibi felsefe konuşuyor benim yavrum. Toplum tiyatroda olmasa bile gündelik gösteri sanatında epeyce yol almış olduğu için felsefe öğretiminin de kendine göre sofistliği andıran bir işlevi olacaktır.

Çocuklara felsefe öğretmek değil de onları felsefe öğrenmeye hazırlamak gerekir, epeyce uzun sürecek olan bu hazırlık bihakkın yapılabilirse çok yararlı olur. Yapılması gereken budur. Bunun için kolay kolay sağlayamayacağımız çok önemli iki şeye şiddetle gereksinimimiz var: kavram eğitimi yaptırabilecek yetkinlikte eğiticiler ve böyle bir eğitim için ülke koşulları göz önünde tutularak düzenlenmiş eğitim programları. Böyle bir eğitimin özellikle liseyi de içine alabilecek genişlikte düşünülmesi gerekir. İlkokulun başlarından lisenin sonuna kadar uzayan çizgide her yaşa göre kavramsal bilgi edinme eğitimi uygulamak gerekir. Böyle bir eğitim genç insana insan olmanın temel bilgilerini kazandıracaktır, onu yaşamla tanıştıracak ve yaşam gerçeğine yerleştirecektir.  Çocuğa diyelim tarih öğretiyorsunuz, şöyle oldu böyle oldu şu geldi öbürü gitti, öğreniyor, ama tarih nedir diye sorduğunuzda ağzını açamıyor. O durumda kafa karışıklığı içinde bir takım sözde bilgileri gerçek bilgi diye kafasında gezdirirken ortalıkta dolaşan yalan yanlış kalıp düşünceleri kendine alma eğilimleri de gösteriyor. Benim yaşıma geliyor, bir de bakıyorsunuz ortaçağ karanlığından sözediveriyor. Neden olmasın, kendisi aydın ya da aydınlanmış bir kişidir artık ve ortaçağ karanlığına sonuna kadar karşıdır. Bununla birlikte kendilerine Ortaçağ’ın ne olduğunu, ne zaman başlayıp ne zaman bittiğini, kaça ayrılabileceğini, hangi koşullardan gelip ne gibi dönüşümler geçirdiğini, zaman açısından Rönesans’ı içine alıyor olmasının karanlık olma açısından bir çelişki ortaya koyup koymadığını sorduğunuzda sinirlenecektir dostumuz. Örneğin bu Ortaçağ denen şeyin tarım alanında Eskiçağ’ın koşullarından daha geriye mi düştüğünü yoksa bir takım yenilikler getirmiş mi olduğunu, buna benzer birçok soruyu sorduğunuzda iyice apışıp kalacaktır.

Toplumda enine boyuna yaşadığımız, çok yerde canımızı yakan, bizi yaratıcı düşünceden yoksun bırakan, bizleri kadın erkek çoluk çocuk eleştiri düşmanı durumuna getiren bilgisizliğimizi çocuklara felsefe düşleriyle aşmaya çalışmanın bize iyilikler getireceğini ummayalım. Resmen eğitimden sorumlu olanların hemen hiç geç kalmadan sağlıklı eğitim programlarının hazırlanması yolunda kolları sıvamaları beklenir. Bu arada bu tür programların yetkin eğitici yetiştirmek için de düşünülmesi gerekiyor. İyi eğitimciniz yoksa iyi eğitim yaptıramazsınız. Bu da elbette her şeyden önce bir dizge ve yöntem sorunu ortaya koyuyor. Dizgeci düşünceye alışmamış ve yöntem kavrayışı olmayan insanlardan seçilmiş bir eğitim topluluğunun sözünü ettiğimiz cinsten bir eğitim düzeneği oluşturması ve onu uygulamaya koyması kolay değildir. Bu iş için özel olarak seçilmiş ve özel olarak yetiştirilecek olan, genç insandan emeğini esirgemeyecek gözüpek eğitimci adaylarımız olmalıdır.

Sanıyorum önce yapılması gerek şey şu “öğretim” sözünü kafalarımızdan kitaplarımızdan programlarımızdan silmemiz ve unutup çıkmamızdır. İnsan öğrenen ya da öğretilen varlık değil kendini eğitebilen varlıktır. Eğitim dediğimizde insan bireyinin her anlamda kendini eğitmesi anlaşılmalıdır. Eğitimci eğitilene ancak yardımcı olabilir: takıldığı noktada ona yol açabilir, bazı şeyleri birbirine karıştırdığında ona elini uzatabilir, onu daha geniş ya da daha özgür düşünebilmesi için yüreklendirebilir… Gel ben sana öğreteyim cinsinden bir eğitimcilik anlayışı dünyanın birçok yerinde yürürlükten kalkmıştır. Bizim insanımız düşünmeyi sevmiyor, bizim insanımız yazı yazmak gibi sıkıcı bir işe sıvandığında ilk iş anlaşılmaz bir biçimde özneden sonraya virgülü hatta noktalı virgülü yapıştırıp çıkabiliyor. Bu koşullarda benim buradaki dileklerim hayal demektir. Olsun düş kurmak da iyidir. Düşler olmasaydı gerçekler de olmazdı. İnsanoğlu daha baştan beri gerçekliği düşlerde yakaladı. Düş görmeyen insan korkunç insandır, kendini gerçekçi sanan ayakları yerden kesik biridir o. Düş göremeseydik ne bilim olurdu ne felsefe oldurdu ne sanat olurdu. Bu ülkede de iyi bir eğitim düzeneği kurulacağına olan inancımız tamdır.

Son zamanlarda aklı başında insanları kaygılandıracak bir takım gelişmeler oldu. Birileri düşünmeden düşünmeye hatta felsefe yapmaya merak saldılar. En alt düzeyde akla zarar görüşler üretiliyor, bu görüşlerin çoğu dinle ilgili. Biraz daha yukarıya çıktığınızda felsefe merakı başlıyor: felsefe bilmeden felsefe yapmanın sefilliğine tanık oluyorsunuz. Ortalığı sallama bilgiler dolduruyor. Bunu yapanların bir bölümü siyaset adına ve belki de ulusallık bilinci adına kolları sıvamış kimseler. Efendim diyor adam, Batı da neymiş, felsefenin hası bizde var. Canım benim, filozofun hası da sensin. Bir başkası çıkıyor, uygarlığın merkezi Doğu’ya kaydı diyor. Bir başkası yunan-latin kültürünün palavradan başka bir şey olmadığını anlatmaya çalışıyor. Daha bir başkası eski Sparta’lıları Hitler’in ataları saymaya kalkıyor. Aslında batı kültürü karşıtlığı biçiminde ortaya çıkan çok sağlam bir kültür düşmanlığıdır bu. Çocuklara felsefe öğretirken bunları mı öğreteceksiniz, merkez şu yana kaydı saçmalığıyla çocukların kafalarını biraz daha mı bulandırmak istiyorsunuz? Ne olur kimseye bir şey öğretmeyin, daha doğrusu bu koşullarda kimse kimseye bir şey öğretmesin.

Düşleri gerçeğe dönüştürmek aydın yürekliliğini gerektiriyor. O yürekli aydını kendimizde yaratmalıyız önce. O yürekli aydını felsefenin ışığında yaratmalıyız. Bırakalım çocuklara felsefe öğretmeyi, önce kendimiz felsefe öğrenmeye koyulalım. Felsefe kolaydır ama tembellik kaldırmaz. Bakmayın bir takım filozofların anlaşılmaz şeyler yazmış olmalarına, biz anlaşılır şeyler yazan filozofların metinlerini okuyalım yeter. Çünkü çok iyi biliyoruz ki asıl felsefe bilmesi gerekenlerimiz bile felsefe bilmiyor. O yüzden felsefe bir takım “felsefeci”lerin elinde sürüklenip duruyor. Bizler felsefe bilen ya da daha doğrusu felsefenin ışığından yararlanmış anababalar ya da eğiticiler olabilseydik o ışık çocuklarımıza kendiliğinden yansıyacaktı. Gelin bugünden başlayalım, boş şeylere ayırdığımız vakti felsefeye ayıralım. Ben şu yaşıma geldim, bundan sonra felsefe de neymiş demeyin. Seksen yaşında birinin yüzüne felsefe ışığı vurduğu zaman dünyanın en güzel resmi çizilmiş olur.

Önce felsefe öğrenelim, gerekiyorsa sonra felsefe öğretiriz.

23 Nisan 2024

"Toplumda en yüksek özgürlüğün, en yüksek eşitlik ve adaletin devamlı şekilde sağlanması ve korunması, ancak tam anlamıyla millî egemenliğin kurulmuş olmasına bağlıdır. Bu nedenle özgürlüğün de, eşitliğin de, adaletin de dayanak noktası millî egemenliktir."M.Kemal ATATÜRK


Millî egemenlik, yani milleti bizzat kendi yazgısına egemen kılmak esası, Atatürkçülüğün bağımsızlıkla iç içe girmiş ikinci büyük ilkesidir. Bu ilkeye göre, egemenlik kayıtsız şartsız milletindir; hiçbir anlam, hiçbir şekil ve hiçbir surette ortaklık kabul etmez. Bu irade, bütün millet bireylerinin isteklerinin, emellerinin birleşmesinden oluşması nedeniyledir ki toplum içinde her kuvvet, bu iradeden doğar; ancak bu iradeye uymak suretiyle yaşayabilir. Atatürkçü düşünceye göre, milletin irade ve emeline uymayanların talihi acıdır, yok olmaktır.

Yine Atatürk'e göre, "Toplumda en yüksek özgürlüğün, en yüksek eşitlik ve adaletin devamlı şekilde sağlanması ve korunması, ancak tam anlamıyla millî egemenliğin kurulmuş olmasına bağlıdır. Bu nedenle özgürlüğün de, eşitliğin de, adaletin de dayanak noktası millî egemenliktir." Türk Bağımsızlık Savaşı bu görüşlerin ışığı altında milletin, egemenliğini kendi eline almasıyla başlamış, bu irade gücü ile başarıya ulaşmıştır.

Milletimizin yüzyıllar boyunca başına gelen bütün felâketler, kendi alın yazısını, kendi iradesini, kendi yönetimini başkalarının eline bırakmasından kaynaklanıyordu. Bu bırakış nedeniyledir ki, I. Dünya Savaşı'nın sonunda uçurumun kenarına kadar getirilmiş, galip devletler tarafından nerede ise tarihten silinmek istenmişti. Türk milleti, bu acı tecrübelerin ışığında artık uyanmıştı. Kendi iradesini, kendi yönetimini artık başkasının elinde görmek istemiyordu; bu nedenle, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışı, milletin yüzyıllar süren arayışlarının özünü, onun bizzat kendisini yönetmek bilincinin canlı örneğini oluşturuyordu.

Atatürk'e göre: "Bir milletin egemenliğini anlayabilmesi ve onu güvenle koruyabilmesi, birtakım özel niteliklere ve üstün öğrenim ve eğitime sahip olmasına bağlıdır. Bir milletin siyasal eğitiminde, sosyal eğitiminde, vatan sevgisinde noksan varsa, öyle bir millet egemenliğini gerektiği derecede kuvvetle elinde tutamaz." Bu bakımdan millî egemenliği yaşatma hususunda vatandaşların gerekli nitelikte yetiştirilmesi büyük önem taşır.

Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri

Prof. Dr. Utkan KOCATÜRK

15 Nisan 2024

“15 NİSAN DÜNYA SANAT GÜNÜ” Kutlu Olsun!

Wallace Hartley ve Grubu, 1912 tarihinde trajik bir şekilde batarak 1514 kişinin ölümüyle sonuçlanan Titanik faciasında, dev gemi sulara gömülene kadar vazgeçmeden çalmaya devam etmiş, bu olay korkunç dramın en unutulmaz anekdotu olarak tarihteki yerini almıştı. Sanata olan tutkuyu ve inancı dünyaya kanıtlayan Wallace Hartley ve Grubu, artık her yıl, Dünya Sanat Günü Ödülleri’ne adını vererek, “the show must go on” (gösteri devam etmeli) sloganının en çarpıcı örneği olarak bize ışık tutuyor; yolumuzu aydınlatırken, her şartta, ne olursa olsun sanatçıların bir kırılma yaşamadan insanlığa eser sunmaya devam edeceklerinin bir kanıtı olarak tarihteki yerini alıyor. 

Wallace Hartley ve Grubu’nun ödüllere adını vermesinin ilginç ve önemli bir nedeni daha var: Titanic’in battığı, Wallace Hartley ve arkadaşlarının da öldükleri tarih… 15 Nisan!

John Frederick Preston Clarke, Georges Alexandre Krins, John “Jock” Law Hume, Roger Marie Bricoux, Percy Cornelius Taylor, W. Theodore Ronald Brailey ve John Wesley Woodward onun tarihe geçen unutulmaz orkestrasının diğer fertleri…

10 Nisan 2024

Sevdiklerinizle Beraber Sağlıklı ve Huzur İçinde Mutlu Bir Bayram Geçirmenizi Dilerim.

 

Sevgilerin birleştiği, belki durgun, belki yorgun, yine de mutlu, yine de umutlu, yine de sevgi dolu 

Nice Bayramlara..

 Bayram
Kargalar, sakın anneme söylemeyin!
Bugün toplar atılırken evden kaçıp
Harbiye nezaretine gideceğim.
Söylemezseniz size macun alırım,
Simit alırım, horoz şekeri alırım;
Sizi kayık salıncağına bindiririm kargalar,
Bütün zıpzıplarımı size veririm.
Kargalar, ne olur anneme söylemeyin!
Orhan Veli Kanık