geldin mi şehrimize buğday benizli sonbahar
gökyüzü yine bulutlar bağlamış
deniz ürperiyor içini çektikçe rüzgâr
tarz-ı nevin yola çıkmış beşiktaş iskelesinden
akıntı ters geliyor
mavi sisler içerisinde üsküdar
istanbul yakasında minareler kalem gibi yükseliyor
ikimiz denize karşı yan yana oturmuşuz
ve plakta eski bir meyhane şarkısı
hıçkırıklı bir ses şikâyetçi sevgilisinden
garson değiştir şunu kardeşim yok mu bir başkası
biz ümitle dolu bir şarkı istiyoruz
aldı bizi götürdü sonbahar havası
gözlerin senin bademsi gözlerin
gökte beyaz zambak gibi martılar
ve deniz boylu boyunca mavi
görebildiğin kadar
biz insanız insanlara saadet lazım
ve bir eylül akşamı
yıldızların zenginliği titretirken insanı
yaseminler gibi açılması hayatımızın
ve bir yürek dünya örsünde dövülmüş
ve bir dünya ışıklar içinde
çoluk çocuk sokaklara dökülmüş
işte ninni gibi bir yağmur çiseliyor
istanbul şehri minareler bulutlar içinde
neden böyle mahzun kızkulesi
tarz-ı nevin yolda akıntı ters geliyor
nasıl da kaybolmuşuz sonbahar içinde
cehennem olup gitsin o bîvefa sevgilisi
garson değiştir şunu kardeşim
allah aşkına yete
yağmurla birlikte yağdı saadet için ölenler
fırtına gözleriyle bulut bulut indiler
göğüsleri kalbur gibi delik deşik
delirmiş delirecekti kalbimiz
canımıza yetmişti beklemek
onlar konuştu biz dinledik
– saadet var olmanın büyük sebebi
saadet asırlarca bitmeyen hasretimiz
o size gelmezse siz ona gideceksiniz
mademki bir eylül akşamı yaseminler gibi
ve mademki tek dünya
tek yürek