'Benim için bir tecrübeydi. Yazıyorum, bundan da memnunum. Çok şey gördüm. Bize adi ya da siyasi mahkum muamelesi yapılmadı. Bize savaş tutsağı muamelesi yapıldı. Ve bu bize zaman zaman söylendi de... Yani devlet düşmanı olmakla suçlandık. Hala hayatta olduğumuza sevinmeliydik. Ya da bize yiyecek bir şeyler verdiklerinde...İnsan muamelesi gördüğümüz için dua etmeliydik. İkincisi asker gibi davranmak zorundaydık. Ve bu bir sivil olarak biz kadınlar için dayanılmaz bir durumdu.''
12
Mart... Hem sanık hem de tanık Sevgi Soysal, böyle dillendiriyor
yaşadıklarını... ''Şafak'''ta, sanıklıkla kol kola giden bu tanıklığı,
12 Mart olgusunu, bu olgunun toplum ve birey üzerindeki derin etkilerini
yetkin bir biçimde yazıya döküyor.
Önce Baskın...
Adana'da bir ev... Kapı tekmelendiği an deklanşöre basıyor Sevgi
Soysal. Evdeki herkes sığıyor fotoğraf karesine... Adana'da sürgünde
bulunan Oya, avukat Hüseyin, Hüseyin'in Selimiye'den salıverilen
öğretmen kardeşi Mustafa, evinde misafirlerini ağırlayan, tekstil
fabrikasında işçi, Hüseyin ve Mustafa'nın dayıları Maraşlı Ali, komşu Ekrem, milliyetçi hassasiyetlerle yetişmiş bacanak Zekeriya... ''Yenişehir'de Bir Öğle Vakti'''nin 'devrildi devrilecek kavağı'nın yerini, 'ha oldu ha olacak baskın', onun tedirginliği alıyor sanki... Bakıyor
çektiği fotoğrafa Sevgi Soysal ve her birini, tek tek, geçmişlerinden
alıp o 'an'a, fotoğraftaki her birey için farklı bir anlamı olan baskın
anına ilikliyor.
Gürültüyle kırılıyor kapı ve evin erkekleri, sürgün Oya ile birlikte çıkarılıyorlar dışarı. Emniyete götürülüyorlar... Belirsizliğe...
Gürültüyle kırılıyor kapı ve evin erkekleri, sürgün Oya ile birlikte çıkarılıyorlar dışarı. Emniyete götürülüyorlar... Belirsizliğe...
Sonra Sorgu... -
Özellikle - iki kişiyi cımbızla çekiyor fotoğrafın içinden Sevgi
Soysal. Oya ve Mustafa'yı... Ve 'çifte sorgu' başlıyor. Bir yanda düzene
karşı çıkış ve sonucu düzen tarafından zalimce sorgulanma, diğer yanda
da ilkiyle yan yana ilerleyen iç sorgu, iç hesaplaşma... Clichélerin,
tekrarların tuzağına düşmeden, ikisini de tutkuları, zayıflıkları ve
özlemleriyle o kadar başarılı bir biçimde aktarıyor ki Soysal,
''Şafak'''ı sadece 12 Mart romanı yapmayan, yazıldığı dönemin ötesine
götüren de bu oluyor kanımca. Oya'nın tek başına kapatıldığı hücrenin
karanlığında, sabah ne olacağını bilmeden kafasından geçenler, gece
boyunca süren, belki de diğerinden daha acımasız iç hesaplaşma, öz
eleştiri; Mustafa'nın karısını düşündüğü, onu, ilişkilerini kafasında
akıttığı anlar o kadar insani ki...
Ve Şafak... Gün ışıyor her şeye rağmen... İhbar asılsız çıkıyor, hepsi bırakılıyorlar.