Frankfurt Okulu’nun temsilcilerinden Max Horkheimer’in seçme makaleleri birarada. Yeni bir Marksist kuram oluşturma çabalarının ürünü olan makalelerde, Batı felsefesinin ana kavramları üzerinden, felsefe ve toplum bilimlerinin nasıl bütünleşebileceğine ilişkin yanıtlar bulmak mümkün. Kitapla aynı adı taşıyan “Geleneksel ve Eleştirel Kuram” makalesi ise, Horkheimer’in en önemli çalışmalarından birini oluşturuyor.
Günümüzde “toplumsal tin” ve “halk topluluğu”** haykırışlarıyla, birey ve toplum arasındaki karşıtlık her geçen gün daha da derinleşmektedir. Bilimin kendi kendini belirlemesi gitgide daha da soyutlaşmaktadır. Düşüncenin konformizmi, onun sabit bir meslek olduğunda diretme, toplumsal bütünün içinde kendi içine kapanmış bir alandır, düşüncenin asıl özünü feda etmektedir. [“ ‘toplumsal tin’ ve ‘halk topluluğu’ ”/1937: “toplumsal tin ve halk topluluğu”.]
Marksçı toplum kuramında* bilim, insanın üretici güçleri arasında sayılır. Bilim, son yüzyıllarda kendisiyle birlikte gelişen düşüncenin ortalama devingenliğinin koşulu olarak, ayrıca ileri ülkelerde toplumun alt tabakalarının üyelerinin bile paylaştığı, doğa ve insan dünyası üzerine basit bilgiler biçiminde, özellikle de keşifleri toplumsal yaşamın biçimini nihai olarak belirleyen bilim araştırmacılarının zihinsel yeteneğinin bileşeni olarak modern endüstri sistemini olanaklı kılar. Toplumsal değerleri yaratmanın aracı olması, yani üretim yöntemleriyle düzenlenmiş biçimde elimizde bulunması bakımından bilimin kendisi de bir üretim aracıdır. 2. Bir üretici güç ve üretim aracı olarak bilimin toplumun yaşama sürecini etkilemesi, pragmatik bir bilgi kuramım asla haklı çıkarmaz. Bir bilginin verimliliği kendi hakikat talebinde bir rol oynadığına göre, bundan dışsal kaygılarla bir örtüşmeyi değil, büime içkin bir verimliliği anlamak gerekir. Bir yargının doğruluğunun sınanması, yaşam için öneminin sınanmasından farklı bir şeydir. Toplumsal çıkarlar, hakikat üzerinde hiçbir zaman belirleyici olmazlar; tersine kuramsal ilerlemeyle bağıntılı olarak gelişmiş bulunan kıstaslar geçerlidir. Gerçi bilimin kendisi de tarihsel süreç içinde değişir ama bu olguya işaret etmek, bilginin ulaşılmış bulunan gelişme aşamasındaki konumuna uygun düşen hakikate ilişkin kıstaslardan başka kıstasların uygulanması için hiçbir zaman bir argüman oluşturmaz. Bilim * [“Marksçı toplum kuramı”/1932: “toplum kuramı”-! 10 Geleneksel ve Eleştirel Kuram toplumsal dinamiğe dahil edilse bile, yine de kendine özgü karakterinden arındırılamaz ve yararcı bir biçimde yanlış anlaşılamaz. Elbette, pragmatik bilgi kuramının ve genel olarak güreciliğin reddedilmesini belirleyen nedenler, asla kuram ve pratiğin birbirinden pozitivistçe ayrılması sonucuna götürmez. Bir yandan kuramın ne yönü ve yöntemleri ne de nesnesi, yani gerçekliğin kendisi insanlardan bağımsızdır; öte yandan bilim tarihsel sürecin bir etmenidir. Kuram ve pratiğin birbirinden ayrılması bile tarihsel bir fenomendir 3. Bilim, genel iktisadi bunalımda, toplumsal zenginliğin çok sayıdaki unsurundan, ereğini [Bestimmung] yerine getirmeyen bir tanesi olarak belirir. Bugün toplumsal zenginlik, daha önceki dönemlerdeki düzeyinin çok üstüne çıkmıştır.
Yeryüzünde şimdiye dek olduğundan çok daha fazla hammadde, daha çok
sayıda eğitimli işgücü ve daha iyi üretim yöntemleri mevcuttur; ama
bunların insanlara gereğince yararı dokunmamaktadır. Toplum, günümüzdeki
biçimiyle kendi içinde gelişen güçlerden ve kendi çerçevesi içinde
yaratılan zenginlikten gerçekten yararlanabilecek durumda değildir.
Bilimsel bilgiler de, başka türden üretici güçlerin ve üretim
araçlarının yazgısını paylaşır: Uygulanma dereceleri, yüksek gelişim
düzeyleriyle ve insanların gerçek gereksinimleriyle büyük bir ters
orantı içindedir; bu yüzden nicel ve nitel olarak daha fazla
gelişmelerine de ket vurulmuş olur. Daha önceki bunalımların akışının
gösterdiği gibi, iktisadi denge ancak insani ve maddi değerlerin hatırı
sayılır ölçüde yok edilişiyle yeniden kurulabilir. 4. Günümüzdeki
bunalımdan tam da insani koşulların daha iyi biçimlendirilmesi için
çalışan güçleri, özellikle de rasyonel, bilimsel düşünceyi sorumlu
tutmak, bunun gerçek nedenlerini gizlemek demektir. Rasyonel, bilimsel
düşüncenin yükselişi ve bireylerin kültürünün artırılışı, “ruhsal
olan”ın eğitilmesinin gerisine çekilmeye ve endüstride mesleki olarak
gerek duyulmadığı sürece, belirleyici merci olarak eleştirel aklın
itibarı düşürülmeye çalışılmaktadır. Aklın sadece gündelik yaşamın
amaçları için yararlanılabilir bir araç olduğu, ama büyük sorunlar
karşısında susması ve meydanı ruhun daha tözsel güçlerine bırakması
gerektiği yolundaki öğreti aracılığıyla, bir bütün B ilim ve Bunalım
Üzerine N otlar (1 9 3 2 ) 11 olarak toplumla ilgilenen kuramsal
çalışmanın hedefi saptırılmaktadır. Modern metafiziğin bilimciliğe karşı
savaşımının bir parçası da, bu daha geniş toplumsal akımların bir
yansımasıdır. 5. Gerçekte savaş öncesindeki on yıllarda yapılan bilimin
bir dizi hatası vardır; ama bu hataların nedeni rasyonelliklerinin
aşırıya vardırılması değil, toplumsal ilişkilerin giderek artan bir
biçimde katılaşmasına bağlı olarak daralmasıdır. Bilimdışı kaygıları
dikkate almadan olguları kaydetme ve olgular arasında egemen olan
düzenlilikleri saptama görevi, başlangıçta burjuvazinin özgürleşme
sürecine ilişkin hedefinin bir parçası olarak, bilimsel araştırmanın
skolastik engelleriyle eleştirel bir tartışma içinde ileri sürülmüştü.
Ancak on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında bu tanım ilerlemeci
anlamını yitirmişti ve tam tersine, bilim uğraşının, fenomenlerin önemli
ve önemsizi ayırt etme kaygısı gütmeden kaydedilmesi, sınıflandırılması
ve genelleştirilmesine indirgenmesi olduğu ortaya çıkmıştı.
Aydmlanma’nın hâlâ tahakkümü altında bulunduğu daha iyi bir topluma
ilişkin çıkarın yerini, mevcut toplumun sonsuza dek süreceği düşüncesini
temellendirme çabası aldıkça, ket vuran ve örgütlenmeyi bozan bir
moment de bilimin içine girmiştir. Bilimin sonuçları, en azından kısmen,
endüstride yararlı bir biçimde kullanılırken, tam da, keskinleşen
bunalımlar ve bununla bağıntılı toplumsal savaşımlar aracılığıyla daha
savaş öncesinde gerçekliğe egemen olan toplumsal sürecin bütünü sorunu
karşısında bilim başarısız kalmıştır.
Oluşa değil de varlığa yönlenmiş yöntemde, verili toplum biçimini kendini yineleyen hep aynı süreçlerden oluşan bir mekanizma olarak görmek söz konusudur; bu mekanizma kısa ya da uzun bir süre için aksayabilir, ama asla karmaşık bir makinenin açıklanmasının ötesinde bir bilimsel davranış tarzı gerektirmez. Oysa toplumsal gerçeklik, tarihsel etkinlik içinde bulunan* insanların gelişmesi öyle bir yapı oluşturur ki, bu yapının kavranılması, radikal olarak biçim değiştiren tüm kültürel ilişkileri altüst eden süreçlerin kuramsal olarak resmedilmesini gerektirir ve eski doğabilimin hep yeniden var olanın kaydedilmesini görev edinmiş * [“etkinlik içinde bulunan”/1932: “davranış içinde bulunan”.! 12 Geleneksel ve Eleştirel Kuram davranış biçimiyle kesinlikle üstesinden gelinemez. Bilimin toplumsal süreçle bağıntılı olan sorunların uygun bir biçimde ele almışına karşı kendini kapatması, yöntemsel ve içeriksel bir yüzeyselleşmeye yol açmıştır; bu yüzeyselleşme sadece tekil konu alanları arasındaki dinamik ilişkilerin ihmal edilişinde dile gelmez, disiplinlerin işleyişinde dL/e çok çeşitli biçimlerde hissedilir. Bir dizi açıklanmamış, donuk ve fetiş karakteri taşıyan kavramın hâlâ bir rol oynayabilmesi, bu kendini kapatmayla ilişkilidir; oysa bu kavramlar olup bitenin dinamiğiyle ilişkilendirildiğinde aydınlatılabilir. Bu kavramlardan bazıları şunlardır: bilimin sözde üreticisi olarak kendinde bilinç kavramı; ayrıca kişi ve dünyayı kendinden yola çıkarak kuran aklı; ebedi ve tüm olup bitene egemen olan doğa yasası; özne ve nesnenin aynı kalan ilişkisi; tin ve doğa, ruh ve beden ve diğer kategorik oluşumlar arasındaki katı fark. Bununla birlikte bu hataların kökü kesinlikle bilimin kendisinde değil, onun gelişimini engelleyen ve bilime içkin rasyonel unsurlarla çelişkiye düşen toplumsal koşullardadır.
Çeviren: Mustafa Tüzel
kitapindi.com