07 Temmuz 2022

"Ben hayatımda üç şeyden vazgeçemem. Birincisi aşkım Diego, ikincisi sanatım, üçüncüsü ise Komünist Parti." Frida Kahlo

 

Kimine göre acının simgesi, kimine göre direnişin, kimine göre tutkunun, kimine göre aşkın, kimine göre feminizmin, kimine göre biseksüelliğin, kimine göre devrimin simgelerinden Frida…. Seni nasıl anlatmalıyım Frida? Hangi cümlelerle ortaya koyabilirim seni? Yıllardır o kadar çok anlamaya çalıştım ki seni, sende kendimi, sende direnme gücünü bulmaya çalıştım hep… şimdi nasıl o kadar uğraş arasından biraz olsun seni çekip şekillendireyim?

Meksikalı ressam Magdalena Carmen Frida Kahlo Calderon, 6 Temmuz 1907’de, Mexico City yakınlarındaki Coyoacan’da doğmuştur. Fakat doğum tarihini, Meksika devriminin gerçekleştiği 1910 olarak söylemiş, yaşamının modern Meksika’nın doğuşuyla başlamış olmasını istemiştir. “Meksika devrimiyle beraber doğdum” demiştir. Bu ayrıntı, onun bağımsız kimliğinin  sosyal ve ahlaki kalıplara karşı koyuşunun, tutkularıyla hareket edişinin, Amerikanlaşmaya karşı Meksikalılığını ve kültürel gelenekleri savunmasının ipuçlarını vermektedir.

Meksika devriminin çocuğu olan Frida, yaşamı boyunca bedeninde ve ruhunda dolaşan acılarla yoğrulmuş isyan ateşini resimlerine yansıtır. Ama, bu resimlerini sanat sermayesinin kataloglarında görme imkanı bulamazsınız. Resimlerinde dik duran başına rağmen yoğun olarak hissedilen acının nedeni çocukluk yaşlarına dayanıyor. 6 yaşındayken çocuk felci geçirmesiyle başlıyor hikayesi… aylarca babası bakıyor Frida’ya. Geçirdiği çocuk felci nedeni ile bir bacağı gelişmiyor ve Frida “tahta bacak Frida” oluyor. Zorlu geçen çocukluk yıllarından sonra tıp eğitimi alır Okul’daki yılları onu, dönemin kültürel ve politik havasına çok yakınlaştırır; sanat, edebiyat, özellikle babasının yardımıyla Alman felsefesini irdeler. Daha sonra anarşist bir edebiyat grubuna dahil olan Frida, bilmediklerini öğrenme hırsıyla kitaplarla arkadaştır.. Giderek politik bir kimliğe bürünen Frida, 17 yaşında Komünist Gençlik Birliği’ne üye olur.18 yaşında ise hayatına damgasını vuran tramvay kazasını geçirir. Kahlo’ nun bütün hayatını derinden etkileyen kaza, 17 Eylül 1925’te, erkek arkadaşı Alejandro Gomez Arias ile birlikte otobüsle okuldan dönerken gerçekleşir. Bindikleri otobüs, bir tramvayla çarpışır ve çok sayıda kişi ölür. Alejandro Arias Gomez, trenin çelik çubuklarından birinin, Frida’nın leğen kemiği hizasında, bir  tarafından girip, diğer tarafından çıktığını anlatmıştır.

Ambulans gelip de Frida hastaneye götürüldüğünde, doktorlar, omurgasının, bel bölgesinde üç noktadan kırıldığını, köprücük kemiği ile üçüncü ve dördüncü kaburgalarının da kırık olduğunu gördüler. Sağ bacağı on bir yerden kırılmış, yerinden oynamış ve ezilmişti. Sol omzu çıkmış, leğen kemiği de üç yerden kırılmıştı. Çelik çubuk karnının sol tarafından girip cinsel organından çıkmıştı. Doktorlar, tekrar yürüyebileceğinden, hatta yaşayabileceğinden bile şüpheliydiler. Onu parça parça bir araya getirmeleri gerekiyordu. 32 defa ameliyat olan Frida’nın çocuk felci nedeniyle özürlü olan sağ bacağı kesildi.

Kızıl Haç Hastanesi’nden tam bir ay sonra, 17 Ekim’de ayrıldı. Taburcu edilmişti, ama aylarca evden çıkamayacağı düşünülüyordu. Resimle olan samimiyeti, resmin içinde kayboluşu, resmin onda doğuşu tamda o günlerde başlar. Yatağa mahkum geçen günlerinde sıkıntı ve acıdan kaçmak için resim yapmaya başlar. Kendisini görmek ve resmini yapmak için yanında küçük bir aynası vardır. 1925 yılından başlayarak, Frida’ nın hayatı, korkunç bir savaş ve omurgası ile sağ bacağında dinmeyen bir ağrıyla geçer. Ama çok acı çektiği halde, bunu göstermekten kaçınır. Hastayken bile sürekli gülümser.

5 Aralık 1925’te şunları söyler: “Başıma gelen en iyi şey acı çekmeye alışmaya başlamam.” Sadece Frida değil, ailesinin de bu duruma alışması oldukça zaman alır. Sürekli alçı korseyle yatan, acılar içinde haykıran kızlarının karşısında çaresizdirler. Frida’nın tedavi masrafları için aile elindeki her şeyi satmış, zor günler yaşamaktadır.

Bir Pazar günü aile Frida’ nın odasında toplanır. Tahtalar taşınır, alet çantası açılır. Frida’ ya yeni bir karyola yapmaya karar vermişlerdir. O günün akşamı karyola bitirilir. Tıpkı kralların sütun-lu karyolasına benzer. Annesi Matilde, sürpriz yaparak yatağın tavanına da bir ayna asar, Frida kendini seyredebilsin diye. Frida’nın ilk tepkisi dehşetlidir. Parçalanmış bedeni ve “kendisi” ile karşı karşıyadır artık. Bir süre sonra aynanın altında yatan bedenine, parçalanmış kimliğine daha az korkarak bakmaya ve aynadaki Frida’yı çizmeye başlar. Dayanılmaz şiddetteki ağrılarını duymamanın bir yoludur bu: “Aslında pek önem vermeksizin, resim yapmaya başladım” der sonraki yıllarda.

Frida resim çalışmalarını sürdürür, mecburen başladığı resim yapma serüveni daha ailesine maddi olarak destek vermek için kullanmak ister. Yataktan kalkıp iyi hissettiği bir gün dönemin işçi partisi başkan, olan devrimci Diego Rivera nın yanına resimleri hakkında danışmak için gider. Pek çok kadının etrafında döndüğü Rivera; çirkin, uzun boylu, şişman bir adamdı. Patlak gözleri, yayvan bir burnu, kalın dudakları ve bozuk dişleri vardı. Her şeyiyle kaba olmasına rağmen, girdiği ortamlarda ışıldıyor, göklere çıkarılıyor, şöhretiyle, düşünceleriyle ve yarattığı polemiklerle her yerde ön plana çıkıyordu. Diego ise önce bu bedeni yaralı ufak tek kaşlı kadını görmezden geldi ama görüşmeleri devam ettikçe evlilikle sonuçlanan bir aşk içinde buldu kendini. 21 Ağustos 1929’da Kahlo ve Rivera evlenirler. Evliliklerinin ilk yılında Frida hamile kalır ama hamilelik sırasında yaşadığı sorunlar yüzünden, bebeği aldırır. Başına gelen kötü olaylar bununla da bitmez. Diego’nun, küçük kız kardeşlerinden biriyle ilişkisi olduğunu öğrenir. Hayatının sonraki yıllarında, başından iki düşük vakası daha geçer ve Diego’nun, başkalarıyla da ilişkisi olduğunu öğrenir. 1939 yılında nihayet boşanmaya karar verdir ama 1940’ta yeniden evlenirler.

“Diego’ya aşık oldum, ailem bundan hiç hoşlanmadı,çünkü Diego bir komünistti ve bizimkiler onu çok çok çok şişman Breughel’e benzetiyordu. Bunun bir fille beyaz güvercinin evlenmesini andırdığını söylüyorlardı. Her şeye rağmen 21 Ağustos 1929’da evlendik. Diego’ya; ‘Kızımın hasta olduğunu ve yaşamı boyunca sağlık sorunları olacağını unutmayın. Akıllıdır ama güzel değildir. Bunu aklınızdan çıkarmayın. Her şeye rağmen onunla evlenmek istiyorsanız, rıza gösteriyorum’ diyen babam dışında düğüne kimse gelmedi.”

Frida için Diego’nun anlamını, günlüğüne yazdığı şu sözlerden izlemek olanaklı:

“Başlangıç Diego … Yapıcı Diego … Çocuğum Diego Ressam Diego … Babam Diego … Oğlum Diego Sevgilim Diego … Kocam Diego…Dostum Diego … Anam Diego Ben Diego Evren Diego”

İlişkileri, inişli çıkışlı ama, hep tutkuludur. Rivera, skandallar yaratan ilişkiler kurar ve defalarca Frida’yı aldatır. Frida’yı aldattığı kadınlardan biride Frida’nın küçük kız kardeşidir. Frida’nın da “aşk” diye tanımladığı ilişkileri olur. Bunlardan biri de, Rivera’nın Meksika Cumhurbaşkam’ndan aldığı özel izin sonucu Meksika’ya gelen Troçki’yledir. Troçki, Kahlo’nun evine yerleşir. Aralarında engellenemez bir yakınlık olur. Gizlilik koşullarında bir süre devam eden ilişki, Troçki’nin karısı tarafından fark edilir. Frida, Troçki’den ayrılır.

Frida’nın sağlığı sık sık bozulur. Dayanılmaz ağrıları teklarlar. Buna rağmen bütün gücüyle resim yapar. Amerika’da, Fransa’da sergiler açar. Başarıdan başarıya imza atar. Ama içindeki boşluk duygusundan kurtulamaz. Üç gebeliği de düşükle sonuçlanır. Bebeğe yaşam vererek, bir anlamda bedenindeki ölümle yaşam arasındaki mücadeleden, yaşamı doğurmak ister. Frida, çocuğu olmadığı için, bakıp oyalanabileceği hayvanlar besliyordu. Bunlarla ilgili iki portresi vardır: 1941’de yaptığı “Ben ve Papağanlarım” ile 1943’te yaptığı “Maymunlarla Otoportre”. 1950 yılında, omurgasından olduğu ameliyatlar nedeniyle, yine dokuz ay hastanede yattı. 1953’te ise

Meksika’daki galerisinde, ilk kişisel sergisini açtı. Bu sergiye katılamaması, yatağından çıkmasının mümkün olmadığını söylemiştir doktoru. Ama Frida içinden çıkmadığı yatağını taşıyan karyola ile sergiye katılmıştır.1954’te, hastalığı ağırlaştı. Buna rağmen Kuzey Amerika’nınGuatemala’ya müdahale etmesine karşı yapılan gösteriye katılmıştı. 13 Temmuz 1954’te, akciğerlerindeki damarların tıkanması sonucu ölmüştür. Sık sık intihar adına söylemlerde bulunduğu için intihar ettiğide düşünülmektedir. Ölmeden önce yazdığı son notta şöyle demiştir: “Çıkış yolunun güzel olacağını ve asla geri dönmeyeceğimi umarım”

Frida’ nın sanatı sürrealist olarak tanımlanmak istense de o bunu reddetmiş sadece kendisini çizdiğini, hayallerini çizmediği ni söylemiştir. m Bir sürrealist ressam kabul edilse bile gerçeklik Frida’ nın üç cümlesinde gizlidir; “Ben haya tımda üç şeyden vazgeçemem. Birincisi aşkım Diego, ikincisi sanatım, üçüncüsü ise Komünist Partisi'” “Sanat tarihinde ilk kez bir kadın, tam bir içtenlikle, yalın ve sakinliği içinde acımasız denebilecek bir içtenlikle yalnızca kadını ilgilendiren ve özel olguları dile getirmiştir.

Çok yumuşak ve zalim olarak da nitelenebilecek içtenliği, bazı şeylerin kesin ve tartışmasız bir biçimde tanıklığını yapmasını sağlamıştır; bunun için kendi doğumunu, meme emmesini, ailesi içinde büyümesini ve her türden korkunç acılarını, kesin olgularla duyguları genelleştirip, onları kos-mogonik ifadesine ulaştığı durumlarda bile her zaman yapmış olduğu gibi gerçekçi kalarak, derine inerek resmetmiştir… Frida Kahlo Meksika ressamlarının en büyüğüdür. Geleceğin dünyası için sahip olduğu değeri ölçmek mümkün değildir.”

Bu sözler dünyanın en ünlü ressamlarından Meksikalı Diego Rivera’ nın; 25 yıllık eşi-sevgilisi Frida Kahlo’ nun sanatına ilişkin. Pablo Picasso da Paris’te açtığı serginin ardından, benzeri bir yorum yapar Rivera’ya Kahlo için: “Ne sen, ne Derain ne de ben, Frida Kahlo gibi yüzler çizmeyi biliyoruz”. Aynı sergide Was-sily Kandinsky, Kahlo’yu gözyaşları içinde kutlar.

Frida’nın resimleri rahatsız edici görünebilir. Dik başlı meydan okuyan bakışlar kimi zaman, kimi zaman Frida başlı oklar yemiş bi ceylan, kimi zaman parçalanmış uçuşan organlar, yıkım, kayıp, kan, acı ama asla kökleri topraktan kesilmeyen varlıklar…

Yaşam ve ölüm, bedenin parçalanmışlığı ve aklın bütünlüğü, geleneksel olanla modernlik, gerçek ve beklentiler… Acıyı, umudu, umutsuzluğu ya da direnci anlattı resimlerinde Frida. Kendi gerçekliği ile birlikte Meksika gerçekliğini çizdi.

“Elbisem bu askıda asılı” adlı resminde Amerikan kültürünün öğelerini bir çöplük gibi üst üste yığdı. “Kökler” ile Meksika tarihinin derinliklerine işaret etti… Kalılo’nun sanatında genel olarak bedenin hissettikleri anlatılıyor. Bedeninin çektiği acı…

Çocuk felci, kaza, bitmek bilmeyen ameliyatlar, buna rağmen ‘Hasta Değilim” diyordu. “Sadece paramparçayım, yine de resim yapabildiğim sürece hayatta olmaktan memnunum”. En büyük acıyı resim yapamaz hale geldiğinde yaşadı. Resimlerinde açık bir somutluk ve bunun gerçekliği ölçüsünde direnç… otuz iki kez kesilip biçilmeye direnmenin de ötesinde bir şeyler…

Frida acıların olgunlaştırdığı bir kadın. Direnmenin ve tutkunun belirlediği bir yaşam. Bireysel acılarını evrensel acılara adamayı bilen bir devrimci. Korselerle ayakta durabilen Frida Kahlo’yu yarılmış çıplak bedeninden görünen ve omurgasını simgeleyen kırık bir antik Yunan sütunuyla ve vücudunun her bir noktasına çiviler saplanmış bir halde resmeden bir otoportreden daha iyi ne anlatabilirdi ki? Resimlerinde sembolik, gerçekçi ve sürrealist bir teknikle kendi acısını ve cinselliğini anlatan Frida, resimle kendini yeniden doğurur ve bu doğumu, Doğumum adlı tablosuna bütün çarpıcılığıyla yansıtır. Andre Breton’un desteğiyle açtığı serginin getirdiği uluslararası ünle, tablolarından para kazanmayı başaran Frida, Kandisky’ nin de dikkatini çeker. Çerçeve adlı tablosu, bugün Louvre Müzesi’ndedir. Sanattaki feminizmi ve politik kimliğinin yanı sıra, biseksü-el cinsel yaşamıyla da bir çok insanı ve sanatçıyı etkileyen Frida Kahlo, devrimci ruhuyla bugün edebiyattan, toplumsal cinsiyet çalışmalarına da kadar bir çok disipline ilham kaynağı olan modern eserleriyle ölümsüzleşmiştir.

Ressamın 70 tablosundan 50’si bugün, büyük bir Kahlo fanatiği olan Madonna’ nın koleksiyonunda bulunuyor.

“Yapıtım Asla yazılamayacak denli güzel öz-yaşam öykümdür.” diyor Meksikalı ressam otoportrele-ri için. Yazılamayacak ve bir daha yaşanamayacak kadar inişli çıkışlı, tutkulu, direniş dolu bir yaşam…