Hukukun tarihsel gerçekliğine baktığımızda Roma döneminden bu yana norm koyarak toplumsal düzenin sağlanacağı tahmin edilmiştir. Ağırlıklı olarak bu yöntemin başarılı olduğu kanaatinde olsak da faşist dikta rejimlerde bu yöntem tam tersine hukuk devleti adı altında birçok suçu örtmek için kullanılmıştır.
Şöyle bir 1500-1600 yıl öncesine küçük bir yolculuk yaptığımızı varsayalım. Dönemin Doğu Roma İmparatoru Justinianus Roma hukukunun temel altyapısını sağlamlaştırmak ve gelecek nesillere derli toplu bir hukuk birikimi bırakmak amacıyla Corpus Iuris Civilis adında bir kitap hazırlatmıştır. İmparator bu kitap ile hukukun belli bir çerçeveye yerleşmesini ve yazılı hukukun, dolayısıyla kanunlaştırma hareketlerinin başlamasına öncülük etmiştir. Böylece yazılı normlarla birlikte hukuki güvence ve öngörülebilirlik sağlanacak, bununla beraber toplumsal yaşama hukukun etkisi bir hayli hızlı bir şekilde adapte edilecekti. Nitekim bu ekseriyetle başarılı da olmuştur.
Ancak toplumun genişlemesi, farklı inanç ve gelenekler nedeniyle ayrışması, gelişen haberleşme ve teknoloji çağı artık tek başına yasa yapmanın yeterli olmadığını gözler önüne sermiştir. Zaman zaman dünyada artan faşist yönetimler hukukun bu olumlu yönlerini suçlarına perde çekmek amacıyla hukuku bir amaç değil araç olarak kullandılar. Yasa yaparak fiillerini meşrulaştırdılar. Bunun en güzel örneği ise Adolf Hitler Almanyası’nda yaşanmıştı. Hitler 1934 yılında bir ceza kanunu yürürlüğe koydu. Alman ceza kanununda ‘’ihanet suçu’’ ismiyle yeni bir ceza türü ortaya çıkardılar. İhanet suçu kapsamında ise Nazi karşıtları suçlanarak cezalandırıldılar.
Bir diğer örnek ise daha da çarpıcı olarak karşımıza çıkıyor. 17 Nisan 1925 İtalya seçimlerine bir göz atalım. Mussolini’nin önderlik ettiği faşist parti 4.5 milyon oy alarak iktidara geldi. Bu oyların büyük çoğunluğu tartışmalara neden olmuştu. Çünkü ölülere ve ülkeyi terk edenlere oylar kullandırıldığı konuşuluyordu. Ancak her şeye rağmen ‘‘Demokrasi’’ ile yönetilen İtalya’nın başında artık faşist bir yönetim vardı. Mussolini iktidarının her ne kadar konuşulması gereken birçok yanı bulunsa da bizi ilgilendiren esas noktası çıkardıkları bir yasaya ilişkin. Faşist irade ülkeyi yönetmeden önce ilk iş olarak seçim sisteminin yapısında değişikliğe giderek kendini garanti altına almayı amaçladı. Nitekim seçim sisteminde köklü bir değişikliğe gittiler ve çıkardıkları yeni bir yasayla oyların yalnızca yüzde 25’ini alarak mecliste bulunan 535 sandalyenin 356’sına sahip olabileceklerdi. Ancak Mussolini’ye bu da yetmedi. 1926 yılına gelindiğinde ise başka bir yasa çıkararak artık İtalyanlara oy hakkı tanımıyor, seçimi tümden rafa kaldırıyordu.
Yukarıda az önce bahsettiğimiz İmparator Justinianus, hukukun yazılı olmasıyla hukuki güvenceyi sağlamayı amaçlarken Adolf Hitler yazılı hukuku suçlarını meşrulaştırmak amacıyla kullandı. Mussolini ise iktidarını sonsuza kadar sürdürmek için yasalar çıkardı. Her şeye rağmen bu faşist dönemlerin sonu insanlık tarihine unutulmayacak şekilde geçti. Bu örneklerle birlikte artık sorumuza bir cevap bulduk gibi gözüküyor olabilir. Ancak şu unutulmamalıdır ki hukuk devleti olmak yasa yapıp yapmaya bağlanamaz. Hukuk devleti olabilmek için en başta vicdan ve adalet duygusuna sahip bir toplum gerekir. İyi bir vicdana ve adalet duygusuna sahip bir millet iyi bir hukuk devletini de inşa eder. Nihayet, Aristo şöyle söylemiştir: Kanun düzendir, iyi kanun iyi düzendir. Devleti oluşturan topluluk yasaların kendisidir, iyi toplum iyi hukuk devletidir.
Kaynakça
1-Tahiroğlu, Bülent, Erdoğmuş, Belgin, Roma Hukuku, Der Yayınları, 2005
2-Toker, Metin, Bir Diktatörün Yolu, 1963
3-Aristo, Poetika, Can Yayınları, 2017
4-Meydan, Sinan, HAFIZA, İnkılap Kitabevi, 2019
Ender Dönmez