13 Şubat 2022

Nilgün Marmara

Kan Atlası

Emel’e

“Ben babamın yuvarladığı

çığın altında kaldım.”

Çolak mırıltılarla dövmelenen çocuk

her gün her gece eğer adasında,

Gözü ağzı elinden alınmış, yosunlar

sarmış bedenini çığlıklarken bunu

su içinde…

Karada, hançer suratlı abinin rüzgarında

uçar adımları.

Geçmiş ilmeğinde saklıdır arzusu

İçinden karanlık, tekrar ve ilenç

sızdıran hayret taşında.

Soruyor hatırasında, “sırtımda ve

sırtında gezinen bu ürperti kim,

bir damla süt yerine bu ağu kim?”

ay gözüyle bakmayan kavruk akıllara

-boy atmış da salgıları,

cücelmiş sezgileri-

bir yanılgı rehavetinde debelenenlere…

Ey, yüzleri

bir babakuş gölgesine

çakılmış olanlar,

Üzgün adım, ileri marş!

Aralık, 86

 

Düşü Ne Biliyorum

Kimdi o kedi, zamanın

eşyayı örseleyen korkusunda

eğerek kuşları yemlerine,

bana ve suçlarıma dolanan?

Gök kaçınca üzerimizden ve

yıldız dengi çözüldüğünde

neydi yaklaşan

yanan yatağından aslanlar geçirmiş

ve gömütünün kapağı hep açık olana?

Yedi tül ardında yazgı uşağı,

görüldüğünde tek boyutlu düzlüktür o

ve bağlanmıştır körler

örümcek salyası kablolarla birbirine

sevişirken,

iskeletin sevincini aklın yangınına

döndüren, fil kuyruğu gerdanlıklarla.

Yine de, zaman kedisi

pençesi ensemde, üzünç kemiğimden

çekerken beni kendi göğüne,

bir kahkaha bölüyor dokusunu

düşler marketinin,

uyanıyorum küstah sözcüklerle:

Ey, iki adımlık yerküre

senin bütün arka bahçelerini

gördüm ben!