Ben gençlik yıllarımdan beri sabahları çalışmaya gayret ettim. Okuyacaksam, sabahları okudum; yazacaksam, sabahları yazdım. İnsan sabah okuduğu metinleri asla unutmaz. Bunu da basit bir sebebi var. Zihin boşken, vücut diriyken, kafa dinçken okumak; çalışmanın verimini kat kat arttırır. Çok açık ki herkesin kendine göre bir hayatı, bir metodu vardır; yaşayışı ve becerisi de farklıdır ama diyebilirim ki sabahların bu hafasından herkes istifade edebilir. O yüzden kişi okuyacaksa, yazacaksa özellikle sabahları çalışmasını; bilhassa notlar alarak çalışmasını katiyetle öneririm. Ben geceleri okumayı 25 yaşından sonra geliştirdim, çok yaygın olarak da böyle çalışılırdı. Ama benim yaşlarıma geldiğinizde geceleri çalışmak artık verimli olmuyor, onu da bilin.
Düşünmek içinse bir yöntemim yok. Elbette ki seyahatte, kafan boşaltılmışken iyi düşünürsün; bir yerden bir yere giderken iyi düşünürsün; yürürken, yemek yerken iyi düşünürsün. Tuvalette bile düşünürsün yahu! Ama iyi düşünmek için esasen yalnız kalmak gerekir. Yalnız kalmayı bilmeyen milletlerden fazla bir şey çıkmaz. Mesela iyi bir düşünür çıkmaz. Maalesef biz Türklerin böyle bir kabiliyeti yok, bu yüzden de bizden iyi düşünür pek çıkmıyor. Aptal olduğumuz için mi? Estağfurullah. Ama şu var; Türk yalnız kalamaz, milletlerimizde böyle bir huy yoktur. Beraber ders çalışır, beraber yazı yazar, beraber gezmeye gider, beraber aylaklık eder. Türkler sinemaya bile tek gitmez; yalnız kalmayı bilmez, sevmez. Yalnız olmamanın getirdiği garantiye, yani tehlikeden uzak yaşamanın konforuna güvenir. Ama işte bu garanti de yaratıcılığı sakatlar, iş çıkarma kabiliyetini azaltır.
Yalnız kalamayan insanın dü şünce ve gözleme kabiliyeti yarım oluyor. Bu yüzden ben insanlara yalnız
kalmayı öğrenmelerini öneriyorum. Yalnız kalmayı bilmek iyidir, önemlidir; Türkiye gibi bir yerde avantajdır. Zira evlilik müessesi bile bizde yalnız kalmamak üzerine kurulmuştur. Halkımız evliliğin gerçek mahiyetini anlamaz. Evlenince kumrular gibi dip dibe oturmaları gerektiğini zanneder. Öyle şey olur mu? Biraz da birbirinden ayrı duracaksın. Nefes alacak aldıracaksın. Evlilik sürekli dip dibe duracak, yan yana yürüyecek bir şey değildir. Çok açık ki bunu da artık anlaşılması lazım. Tabi herkesin kendisini, yaşamının onda sekizinde aynı yerde bulması da evlilikle bağdaşmaz.
Örneğin trende hakikaten verimli düşünürsün. Uçakta okurken de iyi düşünürsün. Düşünmesini bilirsen rüyada da düşünürsün. Nitekim bir çok iyi fikir insana rüyada gelir, birçok problemi rüyada çözersin. Matematikçiler, satranççılar bunu çok yaşar. Bu çok enteresan bir durumdur ama yaşanır. Bana da birçok fikrim rüyada gelmiştir, kafamdaki soruların üstesinden rüyada gelmişimdir.
Şimdi rüyada gelenleri artık unutuyorum çünkü ileri yaşlarda gördüğün rüya dağılıyor, akılda kalmıyor. Oysa gençken zihinde yer edebiliyor. O yüzden rüyalar konusunda biraz daha dikkatli olun. Rüya deyip geçmeyin, nitekim onların sürpriz bir şekilde işe yaradığı çok an vardır.
Soruna dönersek meselenin özü düşünmeyi bilmektir; kafanı açık tutmak, daha çok da kafayı açık tutabileceğin anları aramaktır. İşte trende yanında manzara akıp giderken böyle bir rahatlığa kavuşabiliyorsun. Düşünmeyi bilmek biraz da budur. Ama tam da o anda telefonunu açıp bakarsan yandın, ortada ne düşünce kalır ne de başka bir şey.
"Bir Ömür Nasıl Yaşanır"