1) Diğer yazarlardan ihtiyacınız olanı alabilirsiniz. Faulkner, başka bir yazarın kullandığı, kendisine faydalı olabileceğini gördüğü bir tekniği ya da yöntemi ödünç almakta hiçbir sıkıntı görmez.
2) Üslubunuz sizi endişelendirmesin. Bence her hikâye kendi üslubunu belirler, yani yazarların üslup konusunu kafalarına çok fazla takmalarına gerek yok. Eğer bir yazar bu konuyu kafanıza takarsa saçma olmasa da gereksiz sayılacak şeyler yazacaktır. Yazdıkları kulağa oldukça güzel ve memnuniyet verici gelecektir fakat yazdıklarının çok fazla anlamı olmayacaktır.
3) Tecrübelerinizi yazın ama tecrübe tanımınızı geniş tutun. Bana göre tecrübe, algıladığınız her şeydir. Tecrübe bir kitaptan kaynaklanabilir. Bir kitap, hikâye, sizi harekete geçirecek kadar iyi ve doğru olabilir. Bence bu sizin tecrübelerinizden biridir. Kitaptaki karakterlerin yaptıklarını yapmak zorunda değilsiniz, eğer onlar sizde doğru olma etkisi bırakıyorlarsa onların gerçekleşmesini sağlayan hissi anlayabiliyorsanız, o sizin tecrübenizdir. Yani benim tecrübe tanımıma göre, tecrübeniz olmayan bir şeyi yazmanız mümkün değil, çünkü duyduğunuz, okuduğunuz, hayal ettiğiniz her şey sizin tecrübenizdir.
4) Karakterlerinizi iyi tanıyın, hikâye kendini yazacaktır. Karakterinizi iyi tanımalısınız. Ona inanmalısınız. Onun yaşadığını hissetmelisiniz, tabii o zaman yazmak için onun eylemlerinden bazılarını seçmeniz gerekecek. Seçtiğiniz eylemler, inandığınız karaktere uygun olmalı. Bu seçimi yaptıktan sonra, karakterinizi kâğıda dökmeniz mekanik bir iş olacaktır.
5) Diyalekti (Lehçeyi) tutumlu kullanın. Bence, olabildiğince az miktarda diyalekt kullanmak en iyisidir, çünkü bir diyalektiği çok fazla kullanmak o diyalektiğe yabancı olan insanların kafasının karışmasına sebep olur. Hiç kimse karakterlerin tamamen kendi yerel dillerinde konuşmalarına izin vermemelidir. Diyalekt farklılığını birkaç tane ayırt edici örnekle vurgulamak en iyisidir.
6) Hayallerinizi tüketmeyin. Bir bölümün sonunu ya da bir düşüncenin sonunu asla kendiniz yazmayın. Sahip olduğum tek kural, tazeyken vazgeçmektir. Asla kendinizi yazmayın. Genellikle yazı işi iyi giderken yazmayı bırakırım. O zaman yeniden çalışmaya başlamak daha kolay olur. Eğer kendinizi tüketirseniz, ölü bir büyünün içine düşersiniz ve sıkıntı yaşarsınız.
7) Mazeret üretmeyin. Eğer yazar bahsettiği gibi kötü şeyler yaşıyorsa bunu yazmalı diye düşünüyorum. İnsanlardan şöyle şeyler duyuyorum. “Evli ve çocuklu olmasaydım, yazar olabilirdim,” ya da “Bunu yapmayı durdurabilseydim, yazar olabilirdim.” Buna inanmıyorum. Bence yazacaksanız yazacaksınızdır. Hiçbir şey size engel olamaz.