William Butler Yeats “İkinci Geliş”i 1919 yılında, Avrupa’nın savaşla yerle bir olduğu, imparatorlukların yıkıldığı, her yanda kargaşanın hüküm sürdüğü bir dönemde yazmıştı. Ama Yeats’e göre daha yeni başlıyordu her şey; nitekim şair 1936’da, faşizmin ve m ilitarizmin çılgınca yükseldiği bir dönemde yazdığı bir mektupta, her şeyi on yedi sene önce öngördüğünü ama henüz insanlığı çok daha kötüsünün beklediğini söyleyecekti. Bugün, “İkinci Geliş” yazıldığından bu yana neredeyse yüz yıl geçmiş, ancak dünyanın üzerinde kara bulutlar dolaşıyor gene; ve bizi neyin beklediğini, neyin arefesinde olduğumuzu bilmiyoruz. Çağın sancılarını, kitlesel çılgınlığı, tarihin yeni bunalımını hissetmemek elde değil. Yeats’in müthiş derecede vizyoner şiirinin hâlâ ne denli güncel olduğunu hayretle görüyor, öte yandan bunda eşsiz bir de teselli buluyoruz: İnsanlık darboğazlardan geçiyor, geçebiliyor, yıkımlar pahasına da olsa yapıyor bunu. İkinci Geliş, belki de, tüm belirsizliklere rağmen bir tür pırıltı taşıyordur bizler için – buna inanmak istiyoruz tüm kalbimizle; ışığa, aydınlığa olan inancımızı sonsuza dek korumak istiyoruz.
W. B. Yeats, “Kara Kentaur” (On a Picture of a Black Centaur by Edmund Dulac)
William Butler Yeats, imgeleminin köreldiğinden ve yaratıcılığını ateşleyen düşsel yaratıkların, cadıların, vahşi leoparların kendisini terk ettiğinden yakındığı bunalımlı bir döneminde, yakın dostu ressam Edmund Dulac’ın “ozana lir çalmayı öğreten kara kentaur” resmini görmüş, bu ona kutsal kentaur’unun kendisine geri dönüşünü esinlemişti. Ancak bunun şiirini yazması öyle hemen mümkün olmadı. 1920 Temmuzunda İrlanda taşrasında büyük aşkı Maud Gonne’un evinde misafirken, gene bir ressam olan arkadaşı Cecil Salkeld’a, kafasında uçuşan sonsuzluk, kentaur, çöl, firavun mezarlarından çıkan buğday taneleri ve yedi uyurlara dair imgelerden söz etti. Salkeld o gece bunun bir sulu boya resmini yaptı ve ertesi gün Yeats’e gösterdi. O günün akşamına Yeats’in “Kara Kentaur”u yazılmıştı artık. Şiir Yeats tarafından önce Salkeld’a, sonra da imgenin ilk kaynağının sahibi Dulac’a ithaf edildi.