“Zihinsel blokaj.”
Bunu yapmanın en sonuç alıcı yolu da “kişiyi inandırmaktır”.
İşte, inanç ile bilincin farkı buradadır.
İnanç, “zihinsel blokaj”a dayanır.
Bilinç, “zihinsel işlerlik”e dayanır.
Zihniniz işliyor, muhakemeniz açıksa, olayları neden-sonuç ilişkisi ile anlar, gereğini düşünür, doğru sonuca varırsınız.
Zihniniz durdurulmuş, muhakemeniz dondurulmuş ise inandığınız kişi nasıl isterse öyle düşünür, öyle anlar, öyle davranırsınız.
“Zihinsel blokaj”a uğramış kişi, artık robotlaştırılmıştır.
Bir toplumun robotlaştırılması ise en büyük tehlikedir. Çünkü artık o toplumda “kitlenin denetimi” söz konusu değildir.
Eğer
bir toplum, seçtiği kişileri denetleyemiyorsa, o toplumda demokrasinin
kurulması, yaşatılması söz konusu olamaz. O toplumun içinde olacağı
sistem ancak “otokrasi”dir.
Hitler Almanya’sı böyle yaratılmıştır.
Mussolini İtalya’sı
böyle yaratılmıştır. Ama hiçbirisi de sürüp gidememiştir. Çünkü kendi
başlarını da yönettikleri ülkeleri de belalara sürüklemiş, yıllarca
çekilen acılara neden olmuşlardır.
Bizim sürüklendiğimiz en büyük tehlike de budur.
Tehlikenin özü budur, robotlaşma.
Çözümü de aynı yoldan gelecektir.
“Zihinsel blokaj”a karşı “zihinsel canlılık”.
Aklı
çalıştırma, nedenleri ortaya koyma, sonuçları açıklama, bıkmadan
usanmadan toplumu akla çağırma, aklı uyarma, aklı destekleme.
Bilinçli toplum yaratma.
Asla boşuna çaba değildir. Asla, sonuç vermeyecek uğraş değildir. Bunu böyle görmek, böyle göstermek “zihinsel blokaj”ın sinsi bir biçimidir. Dikkat.
Her şey toplumla. Her şey halkımızla. Her şey insanla.
Sonuç alınacak yol budur…