Doğa, insan olsun, hayvan olsun, bitki olsun, her alanda çoğalıp üremek ve üretmekte buluyor varlığının özünü, nedenini, geçerliğini ve yaşamsallığını.
İki türlü çoğalma var: Biri niteliksiz, hamhalat, gelişigüzel, hesaba kitaba sığmayan, uluorta niteliksiz bir çoğalma, öbürü de nitelikli, adına selection denen, seçmeli, seçilmeli, tartılı biçili bir çoğalma.
İlkel, eğitimsiz toplumlarda, çoğalma, nüfusça çoğalma, insanlığın kuyusunu kazan, onu bir kör inanç temelinde yokluğa götüren çoğalmadır. Bir de bunun karşıtı, nitelikli çoğalma var. Uygar Batı ülkelerinde, örneğin Fransa’da, Avusturya’da, ne bileyim Almanya’da daha başka yerlerde, nüfus durağan bir düzeyde, sayısal bakımdan belli bir sınırda donup kalmakta.
Batıda, taş çatlasa her ailede çocuk sayısı ikiyi geçmezken, Doğu’da bu sayı on-onbeşi bulmakta. İki çocuklu Batılı ailelerin yaşam ve geçim sıkıntıları yanında, en az 12 çocuklu Doğulu ailelerin akıl almaz bir aşağı ve aşağılık düzeyde sürüp gitmektedir. Amerikan toplumlarında lise çıkışlı gençler, ana baba ocağının dışında, dışarda kazanmaya itiliyorlar. Bizde ve doğu ülkelerinde, otuzunu bulmuş, kızlı erkekli çocukların, baba ocağında, baba mutfağının nimetlerinden ömür boyu yararlanmaları doğal karşılanırken, aynı durumun, batı ülkelerinde onur kırıcı olduğunu unutmayalım.
Allah rızkını verir inancı, kör inancı ile en az on çocuk sahibi olan insanlarımın acınası durumları karşısında, eli kolu bağlı seyirci olmak ve buna hayıflanmaktan öte ne yapılabilir? Nüfusça çoğalmak, hem de tam niteliksiz, kör inançlara batmış sayısız insan kalabalığı ile çoğalmak, geleceğimiz için korkunç bir yıkım kaynağıdır. Türkiyemize bakalım. Nüfusça çoğala çoğala nereye vardık? Yoksulluğa, eğitimsizliğe bırakılmış köylerimizi, kasabalarımızı boşalttık. Kentlere akın akın göçmelere zorladık adeta.
Bugün büyük kentlerimizin varoşları, işsiz, ekmek peşinde, aç susuz, hepsinden beter, eğitimsiz köylülerimizin akınına uğramakta, çerden çöpten, kaçak kulubelerde yaşamaya bırakılarak. Öyle ki bugün İstanbul varoşlarına kapağı atmış sahipsiz köylülerimizin oluşturduğu çember içinde İstanbulluluktan çıkmış, İSTANGUL olmuştur. Dangul dungulluğa tutsak düşerek. Ayrıca, varoşlar, varlıklı kent yaşayışına imrenme ötesinde birer kin yuvası haline gelmektedir. Bunun sonu nereye varacak dersiniz?