Beethoven hiç evlenmemiştir. 1801’de dostu Wegeler’e yazdığı bir mektupta sevdiği bir kadından bahsetmiştir. Bu sevgilinin, öğrencisi Giulietta Guicciardi olduğu sanılmaktadır. 1803’te Guicciardi’nin Kont Gallenberg ile evlenmesi, besteciye hayatındaki ikinci bunalımı yaşatmıştır.
“Bu aşk, bu ızdırap, bu bezginlik ve bütün bunlara karşı iradesini kullanarak gururla silkinme çabaları, bu dönemde yazmış olduğu eserlerinde kendini gösterir: Cenaze Marşı Sonatı, (Op.26), Quasi una Fantasia adlı sonat (Op.31), Ay Işığı Sonatı, Do minör sonat (Op.30), Kreutzer sonat (Op.47) ve Gellert’in güftesi üzerine yazılmışaltı dinsel hüzünlü melodi (Op.48).
Kahramanlık ve savaş teması, Beethoven’ın yazdığı eserlerin bir çoğunda hissedilmektedir. “Coriolan Uvertürü (1807), Bismark’ın “Eğer sık sık dinleseydim, daima cesur bir adam olurdum!” dediği Appasionata Sonat (Op.57) ve 1809’da yazdığı Mi bemol majör piyano konçertosunda (Op.73) savaşan ordular canlandırılmakta, askerler resmi geçit yapmaktadır.”
Beethoven, doğayı taparcasına sevmiştir. Sağırlığının giderek arttığı senelerde kendini toplumdan soyutlayarak doğaya vermiştir. Bu dönemlerinde doğa, onun için en güçlü ilham kaynaklarından birisi olmuştur. Eserlerinde kuş cıvıltıları, rüzgar uğultularıve fırtınalar sık sık sezilmektedir. Altıncı senfonisi olan Pastroal Senfoni, baştan sona doğayı hissetirmektedir. “Beş bölümlük Pastoral Senfoni’nin ilk bölümüne doğayla insan arasındaki yumuşak ruh yapısı yansır, doğa betimlemesi yoktur. İkinci bölümde kuş sesleri ve dördüncü bölümdeki gök gürültüsü ile doğanın sesleri müzikte duyurulur.”61815 senesinden itibaren sağırlığı ağır bir tablo çizmeye başlamıştır. İnsanlarla ancak yazışarak anlaşabilmiştir. Kendisini tamamen eserlerine adamış olan bestecinin bu dönemde bestelemiş olduğu eserler onun için yaşama sevinci olmuştur.
“Beethoven
genel provayı yönetmek istedi. Birinci perdeden sonra, sahnede olup
bitenler hakkında hiç bir şey duymadığı açığa çıktı. Hareketi
geciktiriyordu; orkestra bir taraftan onun bagetine uyarken, öte
yandan şancılar kendi bildikleri gibi seslerini yükseltiyorlardı.
Tam bir kargaşa hüküm sürüyordu.”
7 Mayıs 1824’te 9.
Senfoni’nin temsilinde, kendisini alkışlayan halkı ancak bir
şancının onu seyircilere döndürmesiyle fark edebilmiştir. Son
kuartetini 1826 senesinde bitirmiştir. Aynı sene içerisinde genç
yeğeni Karl’ın intihara kalkışması, besteci için yeni bir
bunalım sebebi olmuştur. Yeğeni ile birlikte kardeşi Johann’ın
evinde birkaç hafta geçirdikten sonra evine dönen besteci,
yaklaşık üç ay sonra, 28 Mart 1827’de zatülcemb hastalığından dolayı
ölmüştür. Müzik tarihçileri ve eleştirmenler, Beethoven’ın
yaşamını ve eserlerini üç dönemde incelerler. Birinci
dönem; Haydn ve Mozart geleneğine bağlı kaldığıdönemdir.
Üslup benzerliği olarak gözlenen bu bağlılık zamanla özgür bir yolda
ilerler ve bestecinin kişiliğini daima yansıtır.
“1795-1802
yıllarını kapsayan bu dönemlerin ürünleri arasında Pathetique,
Ay Işığı, Waldstein gibi çok sayıda sonat, ilk altı yaylılar
dörtlüsü, keman-piyano için Kreutzer sonatı, Prometheus balesi,
piyano için üç konçertosu ve ilk iki senfonisi seçilir.
”İkinci dönemle birlikte bestecinin kişisel üslubu ve
romantik eğilimleri eserlerinde açıkça kendisini göstermektedir.
Bu dönemde besteci, yabancı etkilerden arınmış; daha çok çalgısal
ağırlıklı eserler ve orkestra eserleri bestelemiştir. Piyano için
bestelediği eserlerde üslubunun orkestra eserlerine yakınlaştığı
görülür. Senfonilerinde menuetto nun yerine scherzo yu tercih
etmiştir. 1802-1817 arasında yer alan ikinci dönem Eroica
Senfonisi ile başlamaktadır. Bu dönemin yapıtları olan Pastoral
Senfoni ve Eroica Senfonisi’nde program müzik eğilimleri
görülebilir; fakat bu daha çok bestecinini düşüncelerini
anlatabilme kaygısı olarak adlandırılmıştır.
“4.
ve 5. Piyano konçertoları, Op. 53’den başlayan piyano sonatları
(Op.101’i de içine alan sekiz sonat), Op.59, Op.74 ve Op.95
katalog numaralı beş yaylılar dörtlüsü, Do majör Missa’sı, koral
Fantezisi, Fidelio Operası, Op.61 keman konçetosu, Coriolan ve
Egmont uvertürleri, 3-8 senfonileri ile bazı trioaları
bu dönemin ürünleri arasındadır.”Müzik tarihçilerinin son on sene
olarak adlandırdıkları üçüncü dönem ile birlikte Beethoven’ın eserleri
artık klasik üslubun ulaştığı sınırı ve kendi üslubunu
aşmayolunda özgür bir biçim kazanmıştır. Bu dönem ile birlikte
besteci, tüm büyük sanatçıların yaşamış olduğu olgunluk
dönemini yaşamış ve eserlerinde de bunu yansıtmıştır.
Bestelediği eserlerde biçim zorlaması veya teknik
sorunların varlığı hissedilmemektedir.
“Missa Solemnis, 9. Senfoni, Op.127, Op.130,131,132,133,135 yaylılar dörtlüleri, son piyano sonatları (Op.106-111), son yaratıcı dönemini taçlandırır.” Ludwig van Beethoven’ı tüm klasik bestecilerden ayıran en büyük özelliği, yaşadığı dönemdeki demokratik akımdan büyük ölçüde etkilenmiş olması ve bu etkiyi bestelediği eserlerinde hissettirmesidir. Onunla birlikte müzik, soyluların eğlencesi olmaktan çıkmış, toplumun tüm katlarının ortak duygularını temsil etmeye yönelmiştir.
nek.istanbul.edu.tr